Anlaşmazlıklarda insanın anlaşamadığı kimseyle kavga etmeye ve ona fiziki zarar vermeye hakkı yoktur.[1] İslama göre anlaşmazlıkları gidermenin ve hakları almanın tek yolu iyi niyetli insanlara veya İslami yargıya başvurmaktır. Dolayısıyla hak sahibi biri, hakkını zayi eden kimseyle kavga eder, yaralar vb. şekillerde ona zarar verirse zarar gören İslamî ceza kanununa göre kısas etme veya diyet alma hakkına sahiptir. Evet hırsız, katil vs. kimselere karşı mal, can ve ırzın savunulması gerekli ve meşrudur.[2] Ancak bu savunmada caydırıcılığa neden olacak merhaleler uygulanmalı ve en düşük dereceyle yetinilmeye çalışılmalıdır.
Saygıdeğer fakihlerin bazıları bu konuda şöyle buyuruyorlar: ‘Muharibin dışında farz veya caiz savunmada merhalelerin zorluk ve kolaylıklarına riayet edilmelidir. Kurtulmak için hiçbir imkan kalmamışsa teslim olmanın haramlığı ve teslim olmamayı (imkan dahilinde) gerektiren farz ve savunmalar düşündürücüdür.’[3]
Bununla birlikte canını, malını ve ırzını savunan kimse istemeden birini yaralar veya katlederse yeterli delil ve şahitlerle geçerli bir mahkemede savunma halinde olduğunu ispat edebilmelidir. Eğer savunma halinde olmazda kasıtsız bir öldürme ve yaralamada bulunmuşsa bunuda istemeden yaptığını ispat edebilmelidir. İspat edebilsede diyet ödemek zorunda kalacaktır. Bunun dışında eldeki deliller ve zahir başka bir şeyi gösterirse onun iddiası kabul edilmez, mahkemede onu eldeki delillere ve zahire göre kısas etmeye mahkum eder.
Sonuç olarak rivayetlerden ve fakihlerin görüşlerinden şunlar çıkıyor:
1-Can, mal ve ırzı savunmak caizdir.
2-İnsan savunma halinde ölürse şehidin sevabını alır.
3-Savunmanın merhaleleri var. Savunma saldırganı öldürmeyle sınırlı olsa saldırganın kanı heder olmuştur ve katil diyet ödememeli veya kısas edilmemelidir. Ancak mali konularda Masum İmamlar (a.s), insanın malından geçip, ölüme varmaması için azami çabasını göstermesini tercih vermişlerdir. Örneğin hırsız vs. kaçarken onların öldürülmesini caiz bilmemişlerdir.
4-Mahkemede, savunmada olduğunu ispat etmek onun caizliğiyle ilgili değildir.[4]
Bu meselenin birçok ayrıntısı var ki onları başka bir zamanda ele almak gerekir. Ama genel olarak cevap yukarıda söylediğimiz şekliyledir.
[1] -Hatta İslam Cumhuriyeti Nizam’ının olduğu günümüzde emr-i maruf ve nehy-i münker yapılırken kişinin yalnızca sözle irşad etme hakkı vardır, emr-i maruf ve nehy-i münker’in sonraki merhaleleri (fiziki karşılık verme merhalesi) emniyet ve yargının vazifesidir.
[2] -İnsanın mecbur olduğu, hatta başkasının emaneti bile olsa korumak zorunda olduğu bir malı savunması farzdır, teslim etmesi ise caiz değildir. Bunun dışında birini öldürmek ihtimali olmazsa caizdir. (Ayetullah Behçet (r.a), Cami-ul Mesail, c.5, s.212)
[3] -Ayetullah Behçet (r.a), a.g.e. s.213
[4]-el-Kavaid-ul Fıkhiyye (Ayetullah Mekarim), c.2, s.32; Mebani-i Tahrir-ul Vesile, c.1, s.428; Mebani-i Tekmilet-ul Minhac, c.41, s.423; el-Mebsut Fi Fıkh-il İmamiyye, c.8, s.76; Tezkiret-ul Fukaha, c.9, s.435; Mesalik-il Efham İla Tenkih-i Şerai-il İslam, c.15, s.52; Vesail-uş Şia, c.15, s.120-123