İslam insanların yaşamında vesvese, meşakkat ve zorluğun önünü almak için her şeye temiz ve pak olduğu ilkesini uygulamakta ve takipçilerine de sadece bir şeyin kesin bilgiyle necis olduğunu bilmeleri durumunda ondan sakınmaları gerektiği emrini vermektedir. Bu durum dışında hiçbir vazifeleri yoktur. İslam açısından on bir necaset (idrar, dışkı, kan, leş, şarap, arpa suyu, kâfir, köpek, domuz, necaset yiyen devenin teri) ve bu necis şeylerden biriyle teması olmuş ve necasetin kendisine geçtiğini insanın kesin bilgiyle bildiği şeyler dışında her şey temizdir. Bundan dolayı necis olduğunu bilmediğimiz veya necis olduğuna dair şüphe ettiğimiz veyahut hatta necis olduğunu sandığımız tüm şeyler temizdir ve bizim onlardan sakınmaya dair hiçbir vazifemiz yoktur. Bir şeyin necis olduğuna dair kesin bilgi nasıl hâsıl olmaktadır? İlmihallerde şöyle belirtilmiştir: Herhangi bir şeyin necis olduğu üç yolla belli olur:
1. İnsanın kesin bilgisi olması. Zan ve hatta güçlü zan bile yeterli değildir. Dolayısıyla insanın necis olduklarına dair güçlü bir zan taşıdığı bazı genel mekânlarda yemek yemesi caizdir. Elbette kesin bilgiyle necis olduklarını biliyorsa iş değişir.
2. Herhangi bir şeyin kontrolörü olan kimsenin (ev sahibi, satıcı ve hizmetçi gibi) söz konusu şeyin necis olduğunu söylemesi.
3. İki adil şahıs veya hatta sözüne güvenilir bir şahsın söz konusu şeyin necis olduğunu söylemesi.[1]
İslam ve masum önderlerimiz taharet ve necaset hususunda vesveseye şiddetle muhalefet etmiş ve de söylem ve eylemlerinde onunla mücadele ederek şöyle buyurmuştur: Necis olduğu kesin olarak bilinmeyen her şey temizdir.[2] Bu esas uyarınca biz de sorumlu olduğumuz ölçüde riayet etmeliyiz. Ne daha azı ve ne de daha çoğuyla mükellef değiliz. Taharet ve necaset meselesinde vesveseye düşmemeye çaba göstermeliyiz; zira vesvese ruhsal hastalığa neden olur ve dinsizlikle bile sonuçlanabilir.