Her nekadar böyle bir hadisi, kesin bir dille inkâr edilemez ama hali hazırda, bu hadisi sadece Müminlerin Emiri'nin (a.s.) hayatından bin sene fasılayla yazılmış olan kitaplarda görebiliriz. Üstelik "Envarul-Muşe'şein" gibi sonradan yazılan kitablarda da senedi dikkatlice beyan edilmeden Şeyh Saduk'un bir kitabına (Munisu'l-Hazin) nisbet verilmiş. Mezkûr kitap elimizde olmadığı gibi çeşitli delillerle, bu hadisin Şeyh Saduk'a nisbet verilmesinde de ciddi kuşkular var olmaktadır.
Bu temelde hadis bilgisi açısından bu rivayet fıkhi, tarihi, kelami... bir hükmün dayanağı yapılamaz.
Sorunuzda değindiğiniz rivayetin senedi, sırasıyla "Envaru'l-Muşa'şa'in", "Hulasatul-Buldan" ve "Munisu'l-Hazin" kitaplarına dayanır. Bu rivayet hakkında daha iyi bilgi edinmek için öncelikle bu kitapların her birine kısa bir tahlil yapıp daha sonra gereken neticeye ulaşalım:
1- Farsça yazılan "Envaru'l-Muşa'şa'in fi beyani Şerafeti Kum vel-Kumiyyin" kitabı üç cilt olup Kum şehrinin tarihiyle ilgilidir. Bu kitabta Kum'un tarihi konularının yanı sıra, bu şehirde yaşamış olan imamzadelerin ve ravilerin hayatı da ele alınmıştır. Kitabın yazılış tarihi yaklaşık yüz sene öncedir.
2- "Hulasatu'l-Buldan" kitabı da yaklaşık üç yüz yıl önce yazılmıştır. Bu eserde Kum şehrinin tarihini ele almakta ve bir önceki kitabın kaynaklarından sayılır.
3- Sorunuzda geçen rivayet, bin yıl önce vefat eden Ebu Cafer Muhammed b. Ali b. Babeveyh ve Şeyh Saduk olarak tanınan ünlü alime nisbet verilmiştir. Şeyh bu rivayeti "Munisul-Hazin" kitabında nakletmiştir. Ancak bilinmesi gerekir ki, kitap tanıtımı hakkında eser yazmış olan Necaşi ve Şeyh Tusi gibi büyük Şia âlimleri Şeyh Saduk ve yazdığı eserler hakkında bilgi verirlerken "Munisul- Hazin" ismini taşıyan bir kitabının var olduğundan söz etmemişlerdir. Sonradan gelen İbni Şehri Aşup ve İbni Tavus gibi Şia'nın önde gelen bilginleri de Saduk'un böyle bir kitabının var olduğundan bahis etmemişlerdir.
Elbette İbni Şehri Aşub'un manakibinde "Munisul-Hazin"den nakledilmiş bir rivayet vardır. Ancak ona göre bu kitabın yazarı Şeyh Seduk değildir, bilakis "Muhammed Fetal-i Nişaburi" adında bir şahıstır. Diğer taraftan mezkûr kitabın sahibinin kim olduğunu da bir yana bırakırsak, içeriği ve senedine bakarak adı geçen rivayet hakkında hüküm vermek için yardımcı olacak bu kitabın hiç bir nushası elimizde yoktur. Bu beyanlardan hareketle şu noktaları mulahaza buyurun:
Bu rivayeti şimdilik, son yüzyıllarda yazılmış olan eserlerden "Envaru'l-Muşa'şa'in" adlı kitapta bulabilirsiniz. Bu kitapta mevcut olan rivayetlerin tek başına isnat bakımından (kesin bir şekilde realiteye ters olduğunu söylememekle birlikte) hiç bir değeri yoktur. Bütün hadisleri toplama hedefiyle yazılan "Biharu'l-Envar" gibi oldukça geniş ve kapsamlı olan hadis kitaplarında da bu rivayete işaret edilmemiştir. "Munisul-Hazin" kitabının Şeyh Saduk'a intisabı son derece kuşkuludur. Böyle bir intisabın sıhhatı farz edilse bile,"Envarul-Muşa'şa'in" kitabının kaynağı olan "Hulasatul-Buldan" kitabıyla rivayetin içinde bulunduğu iddia edilen "Munisul-Hazin" kitabı arasında yedi yüz yıl zaman farkı söz konusu ve buna ilaveten bu kitabın sahibini Şeyh Saduk'a ulaştıracak senet zinciri elimizde yoktur. Sorunuzda geldiği gibi sonradan yazılan kitaplarda rivayetin senedinin sahihliğinden söz edilmiştir. Ancak senet açıklanmadığı için sahih olup olmadığı konusu hakkında bir şey denilemez ve tartışılamaz. Masumların (a.s.) dönemine çok yakın bir zamanda telif olunmuş dört kitap gibi muteber eserlerde bir rivayet senedsiz bir şkilde bulunduğu takdirde din âlimleri, başka delillerin desteklediği konular dışında bu senedsiz hadise istinat ederek kesin hiçbir hüküm vermezler. Senetsiz olarak bin yıldan sora yazılmış bir kitapta bir rivayete dayanıp hüküm verilmesi çok zordur. Üstelik muteber ve elimizde bulunan kaynaklardan her hangi bir kaynağa da isnat edilmemiştir. Yukarıdaki konuları dikkate alarak diyebiliriz ki; hadis bilgisinin ortaya koyduğu ilkeler temelinde bu tür rivayetlere istinatla hiçbir tarihi, fıkhi, kelami...mesele ispatlanamaz. Geçerli ve mustedel olan hiç bir kitapta bu tür rivayetlere dayanarak oluşmuş olan bir görüşü bulamazsınız. Ancak bununla birlikte kati ve kesin bir biçimde böyle bir hadisin inkâr edilmesi gerekir şeklinde bir iddiada bulunmak ta doğru değildir. Son olarak aşağıdaki noktaları hatırlamak faydalı olacaktır:
1. Bu hadisin Arapça metni elimizde yoktur.
2. Sonradan yazılan kitapların dışında başka kitaplarda bu Hadisin bulunur ispatlanırsa Müminlerin Emiri olan hz. Ali'nin (a.s) bir mucizesi olduğu şeklinde kabul edilebilinir.
3. Bu tür rivayetler eğer bazı yerlerde delil olamıyor ise de bazı yerlerde teyit amaçlı kendilerinden istifade edilebilinir.
Başarılar dileğiyle.