Namaz esnasında (sarığın bir ucuyla) çene altını bağlamanın sünnet olduğu hakkında her hangi bir rivayet elimizde yoktur. Sadece şeyh Saduk “Men la Yahdurul-Fakih” adlı kitabında bu amelin meşhur oluşunu kendi şeyh ve üstatlarına nisbetlendirmiş. Ama yolculukta veya her hangi bir ihtiyacı gidermek peşinde olduğu esnada çene altını bağlamanın müstahap ve sünnet oluşu hakkında birçok rivayetler vardır. Sarığın bir ucuyla çene altını bağlamanın nasıllığı hakkında şöyle denilmiştir: Amamenin (sarık) bir ucunu çeneye doğru bırakılacak şekilde salmaktır. Amamenın bir ucunu çeneye varacak kadar salması yeterlidir. Çenenin altından geçip diğer tarafa yapışması gerekmiyor. Her ne kadar bu şekilde yapılması da çene altını bağlamanın mısdakı sayılabilir. Bazı fakihler amamenin bir ucuyla çene altını bağlamaya önem vermemiş olmaları veya namaz dışında onu ret etmelerinin nedeni bu bağlamda bazı rivayetlerin var olmasıdır ki bu rivayetler Müslümanlar ile kâfirler arasında farklılığı göstermek için bu ameli gerekli saymışlardır. Ama şimdi İslama muhalif olanlar artık böyle bir giyimleri olmadığı için bu düstura amel etmeyi anlamsız buluyorlar. Bu fakihlerce bu ameli yerine getirmenin hiçbir fazileti yoktur.
Amameyi çene altıdan bağlamak hakkından varit olan rivayetler birkaç kısma taksim ediliyor. Neticede “çene altında bağlamayı” müstahap sayan bazı rivayetler bu eylemin sünnet ve müstahp oluşunu ya namaz esnasında ya yoculuk esnasında ya bir ihtiyacını gidermek peşinde iken veya bütün ve mutlak olarak müstahap saymaktır.
Namaz esnasında “çene altında bağlamanın” müstahabı hakkında elimizde her hangi bir rivayet bulunmamaktadır. Sadece şeyh Saduk “Men la Yahdurul-Fakih” adlı kitabında bu konuyla alakalı şöyle diyor: “ben şeyh ve üstatlarımdan duydum şöyle diyorlardı: Sarık ile çene altını bağlamaksızın veya insanın başındaki tabık (tabık asıl itibariyle farsça bir kelime olup Arapçalaştırılmış. Farsçada tava’dır ki onun vesilesiyle bazı yemekleri yuvarlak yapıyorlardı, buradaki maksat çene altından götürülmeyen yuvarlak şeklinde başa takılmış olan sarık maksattır) ile namaz kılmak caiz değildir. Hakeza başında sarık (amame) olan bir kimse çene altını bağlamaksızın namaz kılması caiz değildir”.[1]
Şeyh Saduk çene altını bağlamayı kendi üstat ve şeyhlerine nisbetlendirmesi, namaz esnasında çene altını bağlamanın müstahap oluşu noktasında her hangi bir rivayet bulamadığından dolayıdır. Bunun içindir ki konuyu kendi üstadına nisbetlendiriyor. “Cevahir” sahibi de bu konu hakkında şöyle diyor: “Ben namaz esnasında (sarığın bir tarafıyla) çene altını bağlamanın müstahap olduğu hakkında her hangi bir rivayet görmedim. Evet! Bütün haletlerde çene altını bağlamanın müstahap olduğunu söyleyen rivayetler çoktur. Namaz da bu haletlerin bir kısmı olması tabiidir”.[2]
Ama yolculuk esnasında veya bir ihtiyacı gidermek peşinde olduğu vakitlerde sarığın bir tarafını çene altına temayül etmenin müstahap olduğu hakkında rivayetler çoktur.
İmam Kazım (a.s.) şöyle buyuruyor: “Yolculuk için evden çıkan bir kimse başına bir sarık bağlasın ve çene altını salsın bu kimse için üç şeye kefil olurum: Hırsızlara yakalanmayacak, boğulmayacak ve yakılmayacaktır”.[3]
İmam Sadık (a.s.) şöyle buyuruyor: “Başına sarık ve amame koyan ve çene altını bağlayarak bir işe el vuran veya bir işe başlayan bir kimse için çok gıbte ediyorum. Bu halette sahip olan bir kimsenin nasıl oluyor da haceti yerine gelmesin”.[4]
Başka rivayetlerde çene altını bağlamak başka rivayetlerde mutlak ve külli bir şekilde tekit edilmiştir. Aşağıdaki rivayet bu rivayetlerden birisidir:
İslam peygamberinden (s.a.a.) şöyle nakledilmiştir: “O çene altını bağlamaksızın sarığı başa koymaktan nehiy etmiştir”.[5]
İmam Sadık (a.s.) şöyle buyuruyor: “Her kim sarığı başına koysa ama çene altını bağlamazsa ona bir ağrı (hastalık) gelecek ki kendisini melamet etmek dışında hiçbir tedavisi yoktur”.[6]
Var olan rivayetlere ve Şeyh Saduk tarafından beyan edilen sosyal konumlara dikkatle namaz esnasında çene altını bağlamak teklidi merçiler için sabit olmuş. Bu nedenle namaz esnasında çene altını bağlamanın müstahap olduğuna fetva vermişlerdir.[7] Elbette namaz dışında başka yerlerde müstahap olduğunu inkar etmeksizin bu fetvayı vermişlerdir.
Sarığın Bir Tarafı Çeneye Doğru Salma Şekli
Çene altını bağlama şekli hususunda şöyle denilmiştir: Sarığın bir tarafını salmak öyle bir şekilde olmalıdır ki salınmış tarafının bir kısmı çeneye doğru meyilli olacak şeklinde olması kâfidir. Bir taraftan diğer tarafa kavuşacak şeklinde çene altından geçmesi gerekmez. Her ne kadar bu şekilde yapılsa yine çene altının reel örneği dışına çıkmış değildir.[8] Elbette eğer sarığın salınmış tarafı çenenin altından diğer tarafa geçerse çene altının bağlandığı konusunda itminan hâsıl olur.[9]
Neden Bazı Din Âlimleri Çene Altını Bağlama Konusundaki Rivayetlere Amel Etmiyorlar?
İlkin şu noktanın beyanı zaruridir ki rivayetlerden anlaşılan sadece çene altının bağlanması müstahaptır vacip değildir. Eğer bir fakih her hangi bir delilden ötürü –günümüz dünyasında çene altını bağlam şeklinde sarığu tutmak çok zor olması bu delillerden birisidir- bu müstahaba amel etmezse o fakihi sorgulayamayız.
İkinci olarak; bazı rivayetler şunu ifade ediyor ki çene altını bağlama konusu (özellikle namaz esnasında) bir zamana hastır ki o dönemde İslamın ilk dönemlerinde müşriklerin bir alamet ve bir şiarları vardı ki o da çene altını bağlamaktır ve bu amelin ismini “iktiat” koymuşlardı. Eğer bir kimse bu işi yapmış olsaydı bende onlardanım demek idi. Peygamberden nakledilen bir rivayette şöyle denilmiştir: “kafir ile Müslüman arasındaki fark sarıkta çene altını bağlamaktır”.[10]
Bu nedenle Feyzi Kaşani gibi mühadislerden (hadis alimleri) bir kısmı çene altını bağlamayı İslamın o ilk dönemine has olduğuna inanıyor ve o dönemde bu amel bir nevi kafirlerin şiar ve alametleriyle savaşmak anlamında olduğunu söyleri.[11]
Fakihlerden bir diğer kısmı da günümüz dünyasında çene altını bağlama işini bir nevi şöhret elbisesi olarak telaki ediliyor diye müstahaptır hükmünü vermemekle kalmıyor bilakis çene altının bağlanması dikkatleri topluyor diye şöhret elbisesi gibi haram olduğunu söylüyorlar. “el-Cevahir” adlı kitabın sahibi “Mefatihuş-Şerei’i” adlı kitabın görüşlerini beyan ettikten sonra çene altının bağlanmasının haram olduğu hakkında şöyle diyor: “Ben diyorum ki şöhret elbiseleri hakkında var olan rivayetler dolayısıyla haram olduğunu söylemek ne kadar daha uygundur”.[12] Elbette kendisi bu bağlamda kesin bir görüş belirtmemiştir.
Şehit Mutahari bu konu hakkında şöyle diyor: “Birçok hadislerde sarığın bir ucunun sürekli boğaz altında olmalıdır şeklindeki hüküm sadece namaz vaktine has değildir bilakis bu hükmün her zaman için geçerli olduğunu söylüyorlar. Bu hükmü belirten hadislerden birisi şöyledir: “Mümin ile kafir arasındaki fark sarığın bir ucunun çene altına doğru salınmasıdır”. Ahbarilerden bazıları bu ve buna benzer hadislere dayanarak şöyle diyorlar: sarığın bir ucu sürekli sallanılmış şekilde olması gerekmektedir. Ama merhum Molla Muhsin Feyzi Kaşani’nin bir içtihadı vardır ki içtihadı şöyle diyor: Eskilerde müşriklerin şiarı vardı. O da şuydu ki sarığın bir ucunun çene altına has olması gerekirken yukarıda bağlıyorlardı ve bu amelin ismini “iktiat” koymuşlardı. Eğer bir kimse bu işi yapsaydı anlamı şuydu ki ben de onlardanım. Bu hadis ise bu şiarla mücadele eder mahiyetinde ve bu şiara tabi olmayı men ediyor. Ama günümüz dünyasında bu şiar olmadığı için bu hadisin konusu ortadan yok olmuş ve dolayısıyla hadisin anamı kalmamıştır. Şimdi bunun aksi yapılması gerekmektedir. Zira her kim çene altına doğru salınması gereken sarığın bir ucunu (tahtel hanek) çeneye doğru salmayıp normal bağlasa ve bir diğeri gelip bu ortamda çene altına doğru bırakılması söylenen ucu çene altına doğru bırakırsa onun bu ameli haramdır. Zira günümüz dünyasında bu amel şöhret elbisesi konumundadır. Oysaki şöhret elbisesi haramdır.[13] Her ne kadar merhum Feyzi Kaşani’nin peygamberden nakledilmiş olan rivayet hakkındaki görüşü doğrudur ise de ama imam Sadık (a.s.) ve imam Kazım (a.s.) gibi imamlardan gelen rivayetlere (ki bu rivayetlerde kâfirlere benzeme yapılmasına karşın söylenmiş) dikkatle bu amelim müstahap oluşunu has bir zamana (mesela namaz vaktine) münhasır kılınırsa, Müslümanlar ile kafirleri birbirinden temayüz etme hedefini güdüğünden uzaklaştırmak olur bu da doğru değildi. Ama aynı zamanda sarığın bir ucunun çene altına doğru salınmasının şöhret elbisesi kategorisine girebilir şüphesi yerinde bakidir.[14]
[1] Saduk, Muhammed b. Ali b. Babevey, Tercüme: Ali Ekber Gaffari, “Men La Yahduruhul Fekih”, Tahran: Neşri Saduk, 1409, c. 1, s. 402.
[2] Necefi, Muhammed b. Hasan, “Cevahirul Kelam fi Şerhi Şerai’ul – İslam”, Beyrut: Daru İhyaut-Turasil-Arabi, tarihsiz, c. 8, s. 252.
[3] Saduk, Muhammed b. Ali, “Sevabul A’amal ve İkabul- Amal”, Farsça Tercüme: Ensari, Kum: Neşri Nesim-i Kevser, 1382, şemsi, s. 361.
[4] Saduk, Muhammed b. Ali b. Babevey, Tercüme: Ali Ekber Gaffari, “Men La Yahduruhul Fekih”, c. 1, s. 403.
[5] Hur Amuli, Muhammed b. Hasan, “Vesailuş-Şia”, Kum: Müesese’i Alulbeyt (a.s), 1409, kameri, c. 4,s. 403.
[6] Tusi, Muhammed b. Hasan, “Tehzibul-Ahkam”, Darul- Kutbil İslamiye, 1407, kameri, c. 2, s. 215.
[7] “Tevziul-Mesail (el-Muhaşi, lil İmam el-Humeyni)”, c. 1, s. 478.
[8] Kumi, Abbas, “el-Gayetul Kusva fi Tercümetil Urvetil vuska”, Kum: Menşurat Subh-i Piruzi, 1423, kameri, c. 1, s. 352.
[9] Bazı fıkhi kitaplar sarığın bir tarafının çeneye doğru salmasının tahakkuk bulması için şöyle yazmışlardır: “Sarığın bir kısmının bırakılmasıyla gerçekleşir”, bkz: Şehit Sani, Zeynud-Din b. Ali, “Haşiyetu Şeraiul İslam”, Kum: Deferti Tabligati İslami, tarihsiz, s. 81.
[10] Saduk, Muhammed b. Ali b. Babevey, “Men La Yahduruhul Fekih”, Kum: Deferti Tabligati İslami, 1413, kameri, c. 1, s. 226.
[11] Feyzi Kaşani Muhsin, “el-Vafi”, Isfahan: Kitahanei Emirul-Müminin (a.s.), 1406, kameri, c, 20, s. 745.
[12] “Cevahirul Kelam fi Şerhi Şerai’ul – İslam”, c. 8, s. 52.
[13] Mutahari, Murtaza, “Mecmua’i Asar”, c. 20, s. 171.
[14] Bazıları şöyle açıklamışlardır: eğer bir has bir şekil müstahap kılınmış olsa artık onun yerine getirilmesi şöhret elbisenin giyilmesinin haram oluşuyla tezat teşkil etmyor. Ama buna karşın bazıları şöhret elbisesi hakkında var olan rivayetlerinin müstahap olanları da kapasınığını savunmıştır. Bkz: “Cevahirul Kelam fi Şerhi Şerai’ul – İslam”, c. 8, s. 253.