İmam-ı zamanın (a.f.) Şiaları ve Müminler, kendilerini imamın huzurunda his ettiğine ve yerine getirdikleri amelleri o hazretin huzurunda gerçekleştirdiklerine inanmaktadırlar. O hazretin mübarek gönlünü kıracaklarından veya o hazretin özel inayetinden mahrum kalacaklarından korkuyorlar. Dolayısıyla tekâmül ve yücelme yolunda o hazretin has inayetini celp etmek için çok çalışmalı ve dikkatli olmalılar. Olmasın (Allah kurusun) kendi elleriyle işleyecekleri ameller ve davranışlarla o hazretin gönlünü kırsınlar.
Zamanın imamı (a.f.) rauf, Mihriban ve bütün insanlar, belki de bütün varlıklar için kalbı sızlıyor. Zira imamların (a.s.) hedef ve programları, peygamberlerin hedefi ve onların programlarının aynısıdır. Kuranı kerim peygamberler hakkında şöyle buyurmaktadır: "Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir".[1] Yani size eziyet veren kendisi için ağır geliyor ve müminlere karşı çok şefkat ve onlara karşı çok merhametlidir.
Zamanın imamının (a.f.) sahip olduğu bu merhameti dikkate aldığımızda onun bizden zor ve ağır olan şeyleri beklemediğini ve bize karşı her hangi bir surununun olmadığını anlamayktayız. O hazretin kalbini bizden razı edecek tek bir şey vardır. Oda şudur: vacip ve farz kılınmış olan amelleri yerine getirmek ve haram kılınmış olan şeyleri de terk etmektir. Buna binaen Allahın düsturlarına amel eder Allah tarafından boynuna vazife olarak karar kılınmış olan teklifleri doğru bir şekilde yerine getiren bir kimseden kesinlikle zamanın imamı (a.f.) razı olmuş ve olacaktır. Konuyla ilgili şöyle nakil edilmektedir; "adamın birisi iman Sadık'a (a.s.) hitaben şeyle dedi: mertlik ve yiğitlik nededir? ey Allah resulünün oğlu! İmam Sadık (a.s.) cevaben şöyle buyurdu: "Allah'ın, seni haram kıldığı şeyleri yerine getirmekle meşgul olmadığını ve emr ettiği şeyleri bırakıp onlardan uzak kalmadığını görsün". (ella yerake haysu nehake ve la efkudeke min hasu emerek).[2]
İmam Cafer'in oğlu imam Musa (a.s.) kendi çocuklarına yapmış olduğu tavsiyelerde şöyle denilmektedir: ey oğlum! Allah'ın seni haram kıldığı günahlarla meşgul olduğunu ve emr ettiği itaatle meşgul olmadığını gördüğünden sakın…!"[3]
Ama kendi vazifesini ve üzerlerinde farz kılınmış; namaz, oruç, örtünme, kazancının beşte birisi (humusu), zekatı verme ve benzer vacipleri, yerine getirmeyen kimselerden imamın (a.f.) razı olamayacağı kesindir. Bu kimseler ziyarete gitseler, imam Hüseyin (a.s.) için yas tutsalar, cemkeran (Kum eyaletinde bir mıntıkanın ismidir.) camisini (Ayetullah Burucerdinin kabul gördüğü, bir iddiaya göre imam Mehdinin (a.f.) tavsiyesi üzerine yapılmış bir cami) ziyaret etme gibi müstahap türünden olan faaliyetlere faal bir şekilde iştirak etse bile imam kendisinden razı olmuyor.
Buna binaen bu makalede özetle söylenmesi mümkün olan şey şudur: zamanın imamı olan Hz. Mehdi'nin (a.f.) hoşnutluğu Allahın hoşnutluğundadır. Allah'ı hoşnut eden her şey zamanın imamı olan Hz. Mehdiyi de hoşnut eder. Allah'ı hoşnut eden şeyler ise pratikte Allahın düsturlarını hayatında uygulamaktır. Yani Allahın farz kıldığı amelleri yerine getirip hayatında tatbik ve Allahın haram kıldığı amellerden de sakınmaktır. Çünkü imamın kendisi de mukaddes İslam dininin getirmiş olduğu şeriat ve ahkâma karşı sorumlu ve dini değerleri korumakla yükümlüdür.
Konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek için bkz. İndex: "nasıl Allahın kendisini sevdiği bir kul olabiliyoruz?" 261. sorunun cevabı.