Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız.
Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre baş ve göğüs balgamı ve de burun akıntısını yutmak, ağız bölgesine ulaşmamışsa oruca bir zarar vermez. Ama ağız bölgesine ulaşmışsa, bazı mercilerin görüşüne göre caiz değildir, bazılarının görüşüne göre vacip olarak ihtiyat edilmeli, bazılarının görüşüne göre ise müstehap olarak ihtiyat edilmeli ve yutmaktan sakınılmalıdır.[1] Bundan dolayı, eğer siz yutmaya mecbursanız balgam ağız bölgesine ulaşmadan önce bunu yapmalısınız. Ama balgam ağız bölgesine ulaştıktan sonra, eğer taklit merciinizin görüşü bunu caiz bilmiyorsa baş ve göğüs balgamı ve de burun akıntısını yutmamanız gerekir. Ama taklit merciinizin bu husustaki görüşü vacip olarak ihtiyat etmekse, baş ve göğüs balgamı ve de burun akıntısını yutmamanız gerekecek şekilde buna uyup ihtiyat edebilirsiniz veyahut (en âlim ve sonraki en âlim kaidesine uyarak) müstehap olarak ihtiyata inanan (Ayetullah Sistanî ve Zencanî gibi) taklit mercilerinin fetvasına müracaatta bulunup onunla amel edebilirsiniz. Bu durumda oruç bozulmayacaktır. Konuyu şöyle açıklayabiliriz: Örneğin siz bu meselede vacip olarak ihtiyat etmeye inanan bir fakihi taklit ediyorsanız, bu durumda bu mesele hakkında bir başkasına müracaat etmede özgürsünüz. Araştırdıktan sonra –taklit ettiğiniz fakihten sonra- fakihlerin en âlimi olan bir fakih bulduysanız ve o baş ve göğüs balgamını yutmanın caiz olmadığına fetva veriyorsa, burada artık sizin bu fetvadan yüz çevirip bunlardan sonra üçüncü sırada yer alan ve müstehap olarak ihtiyata inanan bir fakihe yönelmeniz mümkün değildir. Eğer müstehap olarak men edici fetva veren bir fakih, en âlim olma açısından sizin merciinizden sonra geliyorsa, hem onu taklit edebilir ve hem de kendi taklit merciinizin vacip olarak ihtiyat görüşüne göre amel edebilirsiniz. Ama taklit ettiğiniz fakihten sonra her iki fakih en âlim olma açısından eşitlerse ve onlardan biri caiz olmadığına, ikincisi ise müstehap olarak ihtiyat etmeye fetva veriyorsa, bu durumda bu iki müçtehitten her birine müracaat etmede özgürsünüz.
[1] Tevzihü’l-Mesail-ı Meraci’, c. 1, s. 894, m. 1579, 1580; Ecubetü’l-İstiftaat (Farsça Tercüme), s. 177-178, sual. 799.