Vehhâbîler, Muhammed b. Abdülvehhâb’ın takipçileridir. O, İbn Teymîyye ve öğrencisi İbn Kayyim Cevzi ekolünün takipçisi olup Arap yarımadasında yeni bir inancın temelini atmıştır. Vehhâbîlik İslamî fırkalardan sayılıp Arabistan, Pakistan ve Hindistan gibi bazı ülkelerde taraftarları mevcuttur. Onların inancına göre Peygamber (s.a.a) ve İmamlardan (a.s) hacet istemek, Peygamber (s.a.a) ve temiz İmamların kabirlerine ziyarette bulunmak, saygı göstermek ve onları yüceltmek bir tür bidat ve putperestlik sayılır ve haramdır. Onlar namaz dışında Peygambere (s.a.a) selam göndermeyi, saygı duymayı ve onu yüceltmeyi caiz bilmezler. Onun dünyevi hayatının sonunu, onun yüceltilmesi ve anılmasının sonu olarak görürler. İmamlar ve büyük şahsiyetlerin kabirlerine her türlü yapı, kubbe ve eşiği bidat addederler. Allah Resulü’nün (s.a.a) tüm beşerî yetersizlik ve zaafları taşıyan bir insan olduğuna, dünyadan göçtüğüne, bizden ve bugünkü dünyadan hiçbir haberinin olmadığına ve kabrini ziyaret etmenin haram olduğuna inanırlar. Vehhâbîlere göre yukarıdaki hususları terk etmeyen bir insan muvahhit ve Müslüman olamaz. Hatırlatmalıyız ki bu inançlar Şia ve Ehli Sünnet’ten birçok âlim tarafından eleştiriye tabi tutulmuş ve ret edilmiştir.
Vehhâbîler, Muhammed b. Abdülvehhâb b. Necdî’nin (1703-1792) takipçileridir. O, İbn Teymîyye ve öğrencisi İbn Kayyim Cevzi ekolünün takipçisi olup Arap yarımadasında yeni bir inancın temelini atmıştır. Bu fırkanın adı onun babasının adı olan Abdülvehhâb’tan alınmıştır.[1] Vehhâbîlik İslamî fırkalardan sayılıp Arabistan, Pakistan ve Hindistan gibi bazı ülkelerde taraftarları mevcuttur. Muhammed Cevat Muğniyye “Hazihi Hiye el-Vehhâbîyye” kitabında Muhammed b. Abdülvehhâb’ın kitaplarına ve diğer Vehhâbîlerin eserlerine istinatta bulunarak şöyle yazar: Vehhâbîlere göre belirli hususları (ilerde işaret edilecektir) terk etmeyen her insan ne muvahhit ve ne de Müslüman’dır.[2] Oysaki tüm Müslümanlar şahadeteyni söyleyen herkesin Müslüman olduğuna, kan ve malının korunacağına inanmaktadır. Ama Vehhâbîler, amelsiz sözün bir değer ve itibarının olmadığını, dolayısıyla şahadeteyni söyleyen ama ölülerden yardım isteyen herkesin kâfir ve müşrik olacağını ve de kan ve malının helal kılınacağını söylemektedir. Vehhâbî mezhebi bugün Suudi Arabistan’da resmi mezheptir. Bu mezhep âlimlerinin verdiği fetvalar devlet tarafından icra edilmektedir. Onlar mezhebin ferî hususlarında Ahmet b. Hanbel’e uymakta ve dört mezhep (Hanefî, Şafiî, Hanbelî ve Malikî) takipçilerinin hiçbirini eleştirmemekte ama Şia ve Zeydiye gibi diğer mezhep takipçilerini tenkide tabi tutmaktadırlar.[3] Vehhâbîliğin inançlarını belirtmeden önce şirk hakkında kısa bir mukaddimeyle açıklamada bulunmamız lazımdır: Şirk sözlükte ortak karar kılmak ve iki ortağın birleşmesidir.[4] Kur’an ıstılahında Hanifiyet karşısında kullanılır ve şirkten kasıt ise Yüce Allah’a ortak, eş ve misil koşmaktır. Hanif, dalaletten doğruluk ve dürüstlüğe temayül etmektir. Halis tevhit takipçileri şirkten yüz çevirip bu temel esasa temayül etmeleri sebebiyle onlara Hanif denmektedir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de Peygamberine şöyle buyurmaktadır: “De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’a yönelen İbrahim’in dinine iletti. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”[5] Aynı şekilde şöyle buyurmaktadır: “Ve: Bir muvahhid (hanif) olarak yüzünü dine doğru yönelt ve sakın müşriklerden olma."[6] Bundan dolayı Kur’an açısından şirk, Hanif dininin mukabil noktasında yer alır ve şirki tanımak için eşya zıddı vasıtasıyla tanınır kaidesince Hanif dinini tanımak gerekir. Bir cümleyle şirkin tevhidin zıddı olduğu söylenebilir. Tevhidin kısımları olduğu gibi, şirkin de kısımları vardır. Genel bir sınıflandırmayla inançtaki şirk ve ameldeki şirk olmak üzere şirk iki kısma ayrılır. İnançtaki şirk de üç kısma ayrılır:
1- Ulûhiyetteki Şirk: Bağımsız olarak tüm cemal ve kemal sıfatlarına sahip Allah dışındaki bir varlığa inanmaktır. Böyle bir inanç, küfre sebep olur.[7] Bu nedenle Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir”, diyenler kesinlikle kâfir oldular.”[8]
2- Yaratmadaki Şirk: Evrendeki hususlarda yaratma ve müdahalenin ellerinde olacağı şekilde evren hakkında iki bağımsız özneye insanın inanmasıdır. Nitekim Mecusiler (Zerdüştlüğe inanlar) hayır (Yezdan) ve şer (Ehrimen) diye iki özneye inanırlar.
3- Rububiyetteki Şirk: Evrenin yönetilmesinin her ayrı rabbe bağımsız olarak verildiği anlamında insanın evrende muhtelif rablerin varlığına ve Allah’ın da rablerin rabbi olduğuna inanmasıdır. Nitekim Hz. İbrahim (a.s) dönemindeki müşrikler bu tür bir şirke müptela idiler; bir grup yıldızları, bir grup ayı ve diğer bir grup da güneşi rab bilmekteydi.
Amel Esnasındaki Şirk:
Amel esnasındaki şirki ibadet ve tapınmadaki şirk olarak adlandırırlar. Bu, bazılarının ulûhiyet veya yaratıcılık veyahut rububiyetine insanın inanmasından dolayı kendilerine tazim ve huşuda bulunması ve saygı göstermesi anlamındadır. Bunlar Kur’an-ı Mecid’ten elde edilen şirkin ölçü ve kıstaslarıdır. Ama bir grup ve bu cümleden olmak üzere Vehhâbîler, şirk için kendilerince bir takım ölçü ve kıstaslar yaratmış ve onlarla diğer Müslümanları şirk ile itham etmektedirler. Bizim bakışımızda onların şirk için tayin ettikleri ölçü ve kıstasların hiçbir itibarı yoktur; zira onların ölçüleri Kur’an ayetleri, Yüce İslam Peygamberi (s.a.a) ve onun halifelerinin (on iki imam) yaşam metodu ile farklılık arz etmektedir. Burada Vehhâbîliğin bazı mezhep inançlarına işaret ediyoruz:
1- Onlar, Allah dışında bir başkasının gaybî hâkimiyetine inanma hakkında şöyle demektedirler: “Eğer bir kimse Peygamber (s.a.a) veya Allah’ın evliyaları gibi onun dışındakilerden yardım dilerse ve onların kendisinin duasını işittiğine, halinden haberdar olduklarına veya hacetini gidereceklerine inanırsa, bunlar büyük şirk türlerinden sayılır.”[9]
2- Ölülerden yardım dilemek: Vehhâbîlere göre, ölülerden hacet istemek, yardım dilemek ve onlara (peygamber ve masum imamlar olsa bir) teveccüh etmek şirkin türleridir. Bu, dünyadaki şirkin esas ve temelidir.[10]
3- Dua ve tevessül bir çeşit ibadettir. Onlar şöyle demekteler: “İbadet Allah’a özgüdür ve dua da bir çeşit ibadettir. Öyleyse Allah’tan başkasından istemek şirktir.”[11]
4- Kabirleri ziyaret etmek şirktir.
5- Peygamber ve salihlerin eserlerini kutsamak şirktir.
6- Peygamberin (s.a.a) doğum gününü kutlamak şirktir.
7- Kabirler üzerine kubbe ve eşik inşa etmek şirktir.
Bu uydurulmuş inanç ve ölçüler iki bölüme ayrılabilir:
1- Vehhâbîler bu ölçü ve amellerin bir kısmını inançta şirk bilmeleri nedeniyle onlara müşrikçe ameller demektedirler. Onların bu kısım inançlarının reddi hakkında şöyle söylemek mümkündür: Gaybî hâkimiyet, şifa vermek, hacet gidermeye inanmak ve… gibi bu hususların tümü Yüce Allah’a isnat edilmesi ve diğerlerinin yaptıkları her şeyin Yüce Allah tarafından olup kendilerine verildiği tarzında olması durumunda şirk olmayacaktır; zira burada Allah dışında bir kimse için hiçbir bağımsızlık gözetilmemiştir. Ulûhiyetteki şirk, yaratmadaki şirk ve rubûbiyetteki şirk tanımında söylediğimiz üzere inançtaki şirk türleri, insanın Allah dışındaki bir varlığın bağımsız olarak kemal ve cemal sıfatlarına sahip olduğuna yahut bağımsız olarak yaratabilmesine veyahut bağımsız olarak yönetebilmesine inanması durumunda tahakkuk eder. Ama onun gücü Allah’a bağımlı bir güçse, artık şirkin manası olmayacaktır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve onun halifelerinden yardım hacet isteyen veya onların fevkalade gücü olduğuna vb. inanan biz ve diğer Müslümanlar, bu makamın Allah tarafından onlara bahşedildiğine inanıyoruz. Bu kayıtla da yine de şirk midir bu?
2- Onların şirk bildiği ikinci kısım hususlar, Peygamberin (s.a.a) doğum gününü kutlamak, kabirler üzerine kubbe ve eşik yapmak, türbeyi öpmek vb. söz konusu amelleri ibadet sanmalarıdır. Bu inançlara cevap vermede onlara şöyle diyoruz: Sizler ibadetin manasını doğru anlamamışsınız. İbadet, bir takım özelliklere sahiptir ve bu özellikler ile ibadet Allah’a özgüdür. İbadet ulûhiyet, yaratıcılık ve rubûbiyete inanmadan kaynaklanan tazim ve huşudan ibarettir. Bundan dolayı, bu tanımla eğer tazim ve huşu böyle bir inançtan kaynaklanmıyorsa, hiçbir surette ibadet sayılmaz. Bu nedenle Yüce Allah Yusuf suresinde Yusuf’un (a.s) kardeşlerinin onun karşısında secde etmelerini naklederken bunu şirk saymamıştır; zira onlar hiçbir zaman Yusuf hakkında ulûhiyet, yaratıcılık ve rubûbiyet inancına sahip olmamışlardı. Sevinerek söylemeliyiz ki İslam dini âlimleri ve bilinçli bilginler bütün bu uydurulmuş husus ve ölçülere cevap vermişlerdir. Burada yargıda bulunmayı sizin selim aklınıza bırakıyoruz. Bu öğretiler fıtrat ve Kur’an ile mutabık olabilir mi? Risaletin ücreti addedilen Ehli Beyt’i sevmek bu mudur?[12] Kur’an şehitler diridir ve Allah nezdinde rızıklandırılmaktadır diye buyurmuyor mu?[13] Peygamberin (s.a.a) makamı şehitlerden daha mı küçüktür?!... Bugün bazı fırkalar bu meseleyi (şirk) diğerlerinin görüşlerini hata saymak için bir bahane olarak kullanmakta ve delil getirmede kendilerini zayıf ve eli boş gördükleri her zaman ve konumda diğerlerini şirk ile itham etmektedirler. Bu, İslamî olmayan, ahlak dışı ve sapkınca bir davranıştır. Elbette İslam dini âlimleri onların tüm eleştirilerini yanıtlamışlardır.[14] Daha fazla bilgi için aşağıdaki kitaplar müracaat edebilirsiniz:
1- Buhus-u Kur’aniyye Fi’t-Tevhid ve’ş-Şirk, Cafer Sübhani.
2- Vehhâbîyet Mebanî Fikrî ve Karname-î Amelî, Cafer Sübhani
3- Ayin-ı Vehhâbîyet, Cafer Sübhâni.
4- Feheng-ı Firek-ı İslamî, Muhammed Cevad Meşkûr.
[1] Meşkûr, Muhammed Cevad, Ferheng-ı Firek-ı İslamî.
[2] İbid.
[3] İbid.
[4] Muhammed el-Bahreyn, c. 5, s. 293.
[5] “De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’a yönelen İbrahim’in dinine iletti. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” Enam, 161.
[6] “Ve: Bir muvahhid (hanif) olarak yüzünü dine yönelt ve sakın müşriklerden olma." Yunus, 105.
[7] Hatırlatmak gerekir ki şirkin tüm türleri bir şekilde küfre sebep olur. Elbette kastımızın kelam ve fıkıh bağlamındaki küfür olduğuna dikkat edilmelidir.
[8] “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir”, diyenler kesinlikle kâfir oldular.” Maide, 17.
[9] Mecmue-i Fetavi-i Bin Baz, c. 2, s. 552.
[10] Fethu’l-Mecid, s. 68.
[11] er-Red Âla’r-Rafize (Ali Asgar Rızvani, s. 135-143’ten nakil edilmiştir)
[12] Şura, 23.
[13] Ali İmran, 169.
[14] 978. Sorudan (Vehhâbîliğin İnançları) iktibas edilmiştir.