Bazı rivayetlere göre Peygamber Efendimizin (s.a.a) ve Masum İmamların (a.s) maddi bedenleri defnedikleri yerde değildir. Onların mutahhar bedenleri bir süre sonra Allah’ın arşına götürülür. Bu konudaki bazı rivayetler Ayrıntılı Cevap bölümünde gelmiştir.
Bazı rivayetlerden Peygamber Efendimizin (s.a.a) ve Masum İmamların (a.s) maddi bedenlerinin defnedikleri yerde olmadıkları anlaşılmaktadır. Onların mutahhar bedenleri bir süre sonra arşta,[1] Rablerinin yanında olurlar. Ama Peygamber Efendimizin (s.a.a) ve İmamların (a.s) mutahhar bedenleri, ilk defnedildikleri yere kutsiyet verirler. Meleklerin nüzulu ve Onların ziyaretçilerine nazar etmelerinden dolayı, bedenleri Allah’ın arşına intikal etmiş olsa bile defnedikleri yerler mukaddes ve mübarektirler.[2]
Nitekim rivayetlerde şöyle gelmiştir:
1- İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Hiç bir peygamber ve halifesi üç günden fazla[3] toprakta kalmaz. Sonra ruh, kemik ve etini göğe götürürler. Ziyaretçileri kabirlerine gelir ve uzaktan Onlara selam verirler, selamlarını kabirlerinin yakınından Onlara duyururlar.’[4]
2- Abdullah b. Bukeyr Ercaniy, İmam Sadık’tan (a.s) ‘İmam Hüseyin’in (a.s) kabrini kazsalar orada bir şey bulabilirler mi?’ diye sorduğunda İmam (a.s) şöyle buyurdu: ‘Ey Bukeyr’in oğlu! Büyük bir soru sordun!.. Defnedildiği günlerde kazsaydılar Onu orada bulabilirlerdi. Ama bugün yaşamakta ve Rabbinin katında rızıklanmaktadır. Ordusuna ve arşa bakıyor... ve diyor ki: ‘Rabbim! Bana verdiğin vaatleri yerine getir.’ Ziyaretçilerine bakar, onları, babalarının isimlerini, derecelerini ve Allah katındaki mertebelerini sizin çocuklarınızı ve evinizde olanları bildiğinizden daha iyi bilir. Kendisine ağlayanları görüyor ve onlar için bağışlanmak diliyor... Gökteki ve türbesindeki bütün melekler ziyaretçisinin ağlamasını duyuyorlar, onun için bağışlanma diliyorlar ve ziyaretçi oradan çıktığında bütün günahları bağışlanmış olarak çıkıyor.’[5]
[1] -Bkz: Arş ve Kürsü, Soru: 60 (Site: 296); Arş ve Kürsü’nün Manası, Soru: 2483 (Site: 2648); Allah ve Arş’ta Olması, Soru: 60 (Site: 296); Soru: 4987 (Site: 5441)
[2] -Esferayini, Molla İsmail, Envaru’l-İrfan, Tahkik: Nazari, Said, s.338-339, Defter-i Tebligat-ı İslami, Kum, 1. Baskı, HŞ.1383; Esterabadi, Muhammed Cafer, el-Berahinu’l-Katia Fi-Şerh-i Tecridu’l-Akaid-is-Satia, c.4, s.240, Mektebu’l-A’lami’l-İslami, Kum, 1. Baskı, HŞ.1382; Feyz-i Kaşani, eş-Şafi Fi’l-Akaid ve’l-Ahlak ve’l-Ahkam, s.901-2, Daru’l-Levhi’l-Mahfuz, 1. Baskı, HK.1425.
[3] -Bazı rivayetlerde dört gün diye geçmiştir. (Şeyh Tusi, Tehzibu’l-Ahkam, c.2, s.93, Daru’l-Kutubi’l-İslamiyye, Tahran, HŞ.1365.)
[4] -İbn-i Kuluviye, Kamilu’z-Ziyarat, s.329-30, Neşr-i Murtezevi, Necef, 1. Baskı, HK.1356; Şeyh Saduk, Men La-Yahduruhu’l-Fakih, c.2, s.376, Neşr-i Camiay-ı Müderrisin, Kum, 1. Baskı, HK.1404.
[5] -Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c.6, s.106, Neşr-i İslamiyye, Tahran, Çeşitli Baskılar, HK.1404; Kamilu’z-Ziyarat, s.329.