Hadis uydurma, hadisin metninde azaltma, çoğaltma ve değişiklikler yapma olayı maalesef İslamın başlangıcından beri vardır. Zıt muhalifler ve münafıklar bu tehlikeli yola başvurarak İslama hep darbe vurma amacını gütmüşlerdir. Karşılığında ise Resul-i Ekrem (s.a.a), Masum İmamlar (a.s) ve onların peşinden giden değerli alimler böyle bir tehlikenin farkında olduklarından rivayetlerin senetlerini bilmek, doğru ve güvenilir ravileri tanımak, zayıf olanları reddetmek amacıyla Rical ilmini yaygınlaştırmak, hadisin metnini korumak içinde hadislerin İmamlara (a.s) ve alimlere sunulması, nüshaların karşılaştırılması, hadis naklinin icazeti, fihrist metodu gibi çok etkili yöntemler geliştirerek bu entrikaları etkisiz hale getirmişlerdir. Bu yüzden bugün Şia’nın genelde rivayet mecmualarında, özellikle Kütüb-ü Erbaa’da (Kafi, Tehzib, İstibsar, Men La Yahduruh-ul Fakih) olan hadisler çeşitli süzgeçlerden geçirildiğinden, zengin ve sağlam hadisler elimize ulaşmıştır. Ayrıca alim ve müçtehitler, özellikle Rical ve Diraye ilminin alimleri günümüzde dahi uydurma ve bozuk rivayetleri ortaya çıkarmak için en küçük bir ihmalde bulunmamakta, daima dikkatli bir bekçi gibi Kur’an’dan sonra İslam’ın en büyük sermayesi olan bu değerli hadisleri korumak ve sahtelerini temizlemek amacıyla büyük çabalar sarfetmektedirler.
Zıt muhalifler ve münafıklar tarafından yapılan hadis uydurma, hadisin metninde azaltma, çoğaltma ve değişiklik yapma olayı Peygamberimizin (s.a.a) zamanından beri başlamıştır. Bunlar fırsatçıların Müslümanların saflarına ne kadar nüfuz ettiklerini göstermektedir. Resul-ü Ekrem’de (s.a.a) bu kötü işin sonucunu önlemek için kendi zamanında uyarılarda bulunmuş, akıl ve insaf sahiplerine bu tehlikeyi bildirmiştir. Masum İmamlar (a.s) ve ardı sıra değerli alimlerde bu büyük tehlikenin farkına vardıklarından böyle bir durumlarla mücadele etmek için çeşitli metotlar geliştirmişlerdir.
Müslümanların düşünce tarihi göstermektedirki, din alimleri, Peygamber (s.a.a) ve Masum İmamlardan (a.s) gelen hadis ve rivayetlerin doğruluğuna emin olmakta dahil olmak üzere ilimin bütün alanlarında yönlendirmeleri yapmışlardır. Hadisin doğruluğunu anlamak için ortaya koyulan çeşitli yöntemler, bu çabanın ne kadar geniş bir çapta yapıldığının delilidir. Aşağıda onlardan bazılarına işaret ediyoruz:
1-Şii hadislerinin çoğu, İmam Muhammed Bakır (a.s) ve İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) elimize ulaşmıştır. Her ne kadar daha öncede hadis alanında kitaplar yazılmışsada geneli bu dönemde yazılmıştır. Şeyh Müfid, ‘İrşad’da, İbn-i Şehr-i Aşub ‘Menakib’de ve Tabersi ‘A’lam-ul Vera’da İmam Sadık’tan (a.s) bahsederken şöyle yazmaktalar: ‘Mezhep farklılığına rağmen İmam Sadık’tan (a.s) rivayet eden güvenilir kimselerin sayısı dört bin kişiyi bulmaktadır.[1] Onların içinde kitap yazmaya muvaffak olanlar da var ki, sonraları bu kitaplar ‘Usul-u Erbaa Mie’ (Dört Yüz Usul) diye meşhur olmuşlardır. Bu dört yüz usul, Şianın ilk yazılan eserlerindendir. Onlardan şu anda elimizde çok azı kalmışsa da rivayetlerinin çoğu, Kütüb-ü Erbaa’da (Kafi, Tehzib, İstibsar, Men La Yahduruh-ul Fakih) gelmiştir.’[2]
Usul kelimesinin çoğulu olan ‘Asıl’ı şöyle tarif etmişlerdir: Ravi’nin her hangi bir vasıta olmadan İmamın (a.s) kendisinden duyup yazdığı şeye denir. Ama başka bir kitap aracılığıyla İmamdan (a.s) alınıp toplanan mecmuaya Fer’ ve ilk kaynağa da Asıl demektedir.[3] Bu yüzden, eksiklik, fazlalık ve unutkanlık ihtimali bu naslarda çok azdır.
Demek ki ilk kaynaklar, en üst seviyede her türlü cerhden temizdirler. Gerçi, rivayetlerde takiyye veya Usul yazarlarının birinin adına kitap yazmak gibi ihtimaller söz konusu olsada kitabın kendi sahibinden duymak veya kitabı onun yanında okumak yahut hadis şeyhinin hadis nakletmeyi talebesine izin vermesi gibi Tahammülü'l-Hadis (aldığı hadisleri başkasına nakletmek üzere yüklenmek) yol ve metotları göz önüne alındığında, kitap uydurma ihtimalini mantığın kabul edebileceği ölçüde ortadan kalkmaktadır. Bunlar, Şii hadis usulünün kaynaklarını, her türlü sahtekarlıktan ve hileden korunmak için yapılan dikkat ve çabalardı. Ama bütün bu çabalara rağmen Masumun (a.s) söylemediği hadislerde Şii kitaplarına girmiştir. Onların temizlenmesi için Şii hadis tarihinde aşağıda da getireceğimiz şeyler meydana gelmiştir. İddiacınında itiraf ettiği gibi Gulat ve Müfevvizeler bir çok hadis uydurmuşlardır. Ama bu, rivayet kitaplarımızın böyle rivayetlerle dolu olduğu ve onlardan temizlenmediği anlamına gelmez. Aksine, bu iş bir kaç merhalede gerçekleşmiştir. Bu temizlik, Rical’e de ait değildir. Uydurma: 1-Hadisin senet ve metnini uydurma, 2-Görünüşte sahih senetle (senet doğrudur, ama başka bir rivayete aittir) hadisin metnini uydurma olarak iki şekilde olduğundan onları temizlemekte iki şekildedir: a)Metin ve senedi temizleme, b)Metini temizleme.
a-Metin ve Senedi Temizleme
1-Şii mirasındaki uydurma hadisler hakkında ilk uyarı Masum İmamlar’dan (a.s) gelmiştir. Onlar (a.s), hadis uyduran kimselere dikkat çekmiş, uydurma hadislerdeki fikir ve manaların türüne işaret etmişlerdir. Abdullah b. Meskan, İmam Sadık’ın (a.s) bazı ashabından Onun (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet eder: ‘Allah, Muğire b. Said’e lanet etsin! O, babam İmam Bakır’ın (a.s) adına hep yalan hadis uydurmaktadır. Allah, ateşin sıcaklığını ona yapıştırsın. Allah, bizim hakkımızda bizim inancımız olmayan şeyleri bize nispet veren kimseye lanet etsin. Allah, bizi yaratan, kendisine döneceğimiz ve bütün işlerimizin elinde olduğu Allah’a kulluk derecesinden bizi indiren kimseye lanet etsin.’[4] Böyle uyarılar, bu sapıtmış grupların isim ve düşüncelerini senet ve metinlerden uzaklaştırılmasına neden olmuştur. Masumların (a.s) ashabı ve Şii muhaddisler dikkat ve titizlikleriyle böyle sapıklılıkları önemli ölçüde temizlemişlerdir.
2-Bu temizlemeler, Kütüb-ü Erbaa (Kafi, Tehzib, İstibsar, Men La Yahduruh-ul Fakih) yazarları zamanında da yapılmıştır. Kendilerininde dediği gibi uzman ve ahdine bağlı kimselerden Allah’la kendileri aralarında hüccet olacak hadisleri toplamışlardır.[5] Yani kendilerine göre sahih olan hadisleri toplamışlardır. Öte yandan eskilere göre sahih ıstılahının, bir rivayetin söylendiğine itminan etmeleri demek olduğunu biliyoruz. [6] Bu da metin ve senet yönünden yapılan inceleme neticesinde bir hadisin Masumun (a.s) ağzından çıktığına itminan etmekle oluyordu.
Kısacası, Erbaa Rical biyografisi kitaplarından (Rical-i Keşşi, Fihrist-i Necaşi, Rical-i Tusi, Fihrist-i Tusi) önce bu alanda birçok Rical kitabı vardı. Yani hadislerin elenmesine Masumların (a.s) zamanında başlanmıştır. Muhaddsilerimiz, hadislerin ricalini göz önüne alarak hadis yazarlardı, yoksa gözü bağlı, eleştirmeden, cerh ve ta’dil yapmadan bu işi yapmamışlardır. Örneğin, Abdullah b. Cebele Kenani (Ö. 219 h.), Muhammed b. İsa Yaktini, Hasan b. Mahbub (Ö.224 h.), Hasan Ali b. Fazzal (Ö.224 h.) vs. gibilerinde rical kitapları vardı.[7]
Bundan sonra Erbaa’nın rical ve biyografi kitapları yazıldı. Bu kitaplarda ravileri ve rivayet kitaplarını tanıma ve yazarlarına ait olup olmadığı konusunda birçok çalışmalar yapılmıştır.
b) Metinin Temizlenmesi
Hadislerin metnini her türlü kasıtlı ve kasıtsız değişim ve tahriften ayrıştırmak için şu yollardan yararlanılmaktadır:
1-Hadisin Masumlara (a.s) ve Alimlere Sunulması: Metin elemesinde Masumların ashabı, özellikle İmam Rıza (a.s) ve İmam Askeri’nin (a.s) ashabının uyguladığı yöntemlerden biri rivayetlerin Masumlara (a.s) sunulması onların sahih ve uydurma olduğundan emin olunmasıdır.
Rivayetlerde ‘Arz-ul Hadis’ (Hadis Sunumu) denen bu yol, daha çok ilk dönemde yani Masumların (a.s) olduğu dönemde yazılan hadislerde görülmektedir. Bu yöntemle hadis, Masum İmam’a (a.s) veya büyük ve güvenilir ashabından birine sunulmakta, hadisin metnindeki kelimelerin teyit ya da inkarı alınmaktaydı.
Hadis sunumu, hadis naklinin doğuşuyla başlamış ve devamlı olagelmiştir. Eski hadis kitaplarında İmam Ali’ye (a.s),[8] İmam Hasan’a (a.s),[9] İmam Hüseyin’e (a.s),[10] İmam Seccad’a (a.s),[11] İmam Bakır’a (a.s),[12] İmam Sadık’a (a.s)... hadis sunumu örnekleri vardır.
Birçok hadisin İmam Sadık’a (a.s) sunumu, Onun (a.s) döneminde bu işin ciddileştiğini göstermektedir. Bu dönemde teşeyyü hüviyeti sabitleşmiş, Caferi Şia’sı, Zeydi ve diğer Şii fırkalardan ayrılmıştır. Bu mektepte hadis ehli ve eğitilmiş raviler, Şia’ya ve İmamlarına (a.s) nispet verilen her şeyin doğruluğunun ölçüldüğü mihenk taşlarıydı. Onlarda yazılmış veya nakledilmiş hadislerin sunumunu yaparak, Şia’nın mirasını garanti altına aldılar. Bu dönemin tehlikeli hareketi Guluv hattıdır. Gulat, makam sevdalarından dolayı Masum İmamlara (a.s) gerçek makamlarından daha üstün makamlar uydurmuş ve kendilerinide Onların (a.s) halifeleri olarak görüp, kötü maksat ve hedeflerine ulaşmak istemişlerdir. Masum İmamlar’da (a.s) daha baştan bu sapık ve tehlikeli grubun farkına varmış ve başkalarına da bunun zararını söylemişlerdir. Bunların çeşitli örneklerine rical kitaplarında, özellikle Rical-ı Keşşi’de ‘Ebu’l Hattap’ ve ‘Yunus b. Zebyan’ gibi gulatların durumlarında rastlamaktayız.[13]
Aynı şekilde Yunus b. Abdurrahman, İmam Rıza’ya (a.s) bir çok hadis sunmuş, İmam’da (a.s) onların çoğusunu reddetmiştir.[14] Bunun benzeri Benî Fezzal’ın kitapları içinde yapılmıştır. İmam Hasan Askeri (a.s), o kitapların ravilerini teyit etmiştir.[15]
Hadis sunum yöntemi, yüzeysel yaklaşımların Şia hadislerinden çıkmasına ve dar düşünceli uydurmacıların -sayılarıda az değildi- hadislerden uzaklaşmasına neden olmuştur. İmamın bir hadisi korku hissiyle reddetmesi, Şia saflarına girmiş bir çok münafıkın hadis nakletmesine engel olmaya ve onları o pak sahadan uzaklaştırmıya yetmiştir. Ancak yinede tümüyle temizlendiği söylenemez.
2-Nüshaları Karşılaştırma: Bu metot eskiden beri alimler, Peygamberin (s.a.a) ve Masumların (a.s) ashabı arasında olan bir metottu. Yani belirli sürelerde naslar, hadis kitapları ve el yazması eserler güvenilir kimselerin sahih ve asıl yazılarıyla karşılaştırılır ve tatbik edilirdi. Bu metot, kasıtlı ve yanlışlıkla yapılan tahrifleri, fazlalıkları ve eksiklileri gidermek için yapılan bir çabaydı.
3-Hadis Nakli İcazeti: Hadis alimleri nakil icazetini, Tahammül-ül Hadis’in en önemli yollarından biri olarak kabul eder ve hadislerin naklinin doğruluğuna destek amacıyla karşılıklı alış verişe önem verirlerdi. Şöyleki, hadis ilmi üstadları yazılı veya şifahen hadisleri rivayet etme iznini talebelerine verirlerdi. Ve genellikle bu icazetlerde üstatların, hadis şeyhleri ve eserlerinin isimlerini getirirlerdi. Örneğin, ünlü fakih, değerli muhaddis ve hicri 3. y.y’ın Mukaddes Kum Şehrindeki parlak çehrelerden biri olan Ahmed b. İdris Eş’ari Kummi, 11. İmam olan, İmam Hasan Askeri’nin (a.s) huzuruna varma şerefine nail olmuştu. O, çeşitli ilimleri Ahmed b. İshak Kummi (İmam-ı Zaman’ın (a.s) Kum şehrindeki temsilcisi) gibi kendi asrının ünlü imamiyye üstat ve alimlerinden ve Şia’nın onlarca başka parlak çehresinden almış, fıkıh ve hadis alanlarında değerli kitaplar yazmıştır. O, Masum İmamlardan (a.s) çeşitli rivayetler nakletmiştir. Onun mektebinde bilgin talebeler yetişmiş ve ondan rivayet izni almışlardır. Onun en önemli ve en meşhur öğrencisi Sıkat-ul İslam Muhammed b. Yakup Kuleyni’dir. Şia’nın en güvenilir hadis kitabı olan ‘Kafi’ Kuleyni’nin eseridir. O, İbn-i İdris’in rivayetlerini vasıtasız nakletmiştir.
Rivayet icazetinin önemli faydalarından biri, hadislerin senetlerinin Masum İmamlara (a.s) ulaşmasıdır. Üstatlar genellikle rivayet icazetlerinde senet silsilesini Molla Muhammed Taki Meclisi, Şehid-i Evvel, Allame Hilli veya Şeyh Tusi gibi büyük şeyhlerden birine ulaştırır ve orada dururlardı. Çünkü büyük şeyhlerin usülü belli idi.
4-Fihrist Metodu: İlk dönem alimlerin uyguladığı bir metotdu. Yani rivayetleri bir takım karinelerle ölçer ve onları kabul ya da redderlerdi. Mesela, Kum’un ekolünde olanlar, guluv konusunda çok katıydılar. Öyle ki İbn-i Velid, Saffar’ın Basair-un Derecat kitabının dışında bütün kitaplarını nakletmiştir.[16] Halbu ki onların hepsini yazan Muhammed b. El-Hasan el-Saffar’dır. Veya yine İbn-i Velid, Nevadir-ul Hikme’nin birkaç ricalinin dışında bütün ricalleri teyit ediyor.[17] Bu red onların zayıf olduğundan dolayı değil, aksine bir rivayet bu senetle bu kitapta geldiği için reddedilmiştir.
Bu metot, her ne kadar şahsi ve içtihadi olsa da onunla rivayetlerin metninde bir çeşit temizlik yapılmaktadır.
5-Rivayetlerin Metninin Kur’an’ın Açık Öğretileriyle Uyumu: Metotlardan bir diğeri, rivayetlerin Kur’an’a sunulmasıdır. İslam Peygamberi (s.a.a) ve Masum İmamlar (a.s) defalarca şöyle buyurmuşlardır: ‘Bizden size bir hadis ulaştığında onu Allah’ın kitabıyla karşılaştırın, Kur’an’a uyanı alın (ona göre amel edin), muhalif olanıda bir kenara bırakın veya bize dönderin (doğru yada yanlışlığını bizden sorun).’[18]
Aynı şekilde Allah, menfaatine düşkün fırsatçılara karşı değerli nebevi mirası korumak için hakkın peşinden olan Müslümanların baş vurabileceği korumacılar koymuştur. Hakkın peşinde olan kimselerden biri ‘Selim b. Kays el-Hilali’dir. O, peygamber adına söylenen yalanların, karıştırmaların, iktibasların ve nakildeki farklılıkların farkına varmış ve Peygamberin (s.a.a) hadislerini yalnızca Ehl-i Beyt’in (a.s) doğru ilminden alınmasının mümkün olduğunu anlamıştır.[19]
Kısacası Masumların (a.s) ve ashabının sıkı çabaları, ciddi çalışmaları ve zorlu mücadeleleri sonucunda bugün zengin ve bir ölçüye kadar sağlam miraslar elimize ulaşmıştır. Ama alimler ve müçtehitler bu çabaların yanı sıra sahih rivayetleri diğer rivayetlerden ayırmak için yinede senet ve metinde derin araştırmalar yapmanın, başka karine ve deliller bulmanın gerekli olduğuna inanmaktalar. Alimler ve müçtehitler rivayetlerin senedi ve Kütüb-ü Erbaa’nın rivayetlerini aldığı ilk kitapların, onları yazanlara ait olup olmadığı hakkında yaptıkları araştırmaların sonucunda muhtemelen bazı kesin karinelere göre senet ve metini sahih olmayan rivayetleri kabul etmeyebilirler. Örneğin bir rivayetin, 1-Kesinlikle Kur’an’a muhalif olması, 2-Usul-u Mezhebe muhalif olması, 3-Tarih boyunca İmamiyye alimlerinin onu dikkate almaması, 4-Takiyyeden dolayı söylenmiş olması, 5-Uydurma olduğuna dair alametlerin olması vb. gibi karinelere göre reddedebilirler. Bu ve daha başka birçok önemli ve fenni yollar var ki, günümüz alim ve müçtehitleri onları bir rivayetin kabul veya reddinde kullanmaktadırlar.
[1] -Kazım Müdirşaneçi, Tarih-i Hadis, s.91.
[2] -a.g.e.
[3] -Muhammed Yusuf Hariri, Ferheng-i Istılahat, s.11.
[4] -Mamakani, Telhis-u Mikyas-il Hidaye, s.156.
[5] -Saduk, Men La Yaduruh-ul Fakih, c.1, s.3, (Camiay-ı Müderrisin yayınları).
[6] -Ali Ekber Seyfi Mazenderani, Mikyas-ur Rivaye Fi İlm-id Diraye, s.44
[7] -Kazım Müdirşaneçi, a.g.e. s.56-57.
[8] -Rical-ul Keşşi, c.2, s.692-700; Kitab-u Selim b. Kays el-Hilali, c.2, s.558, 562.
[9] -Tabakat-u İbn-i Saad, c.3, s.26, Müsned-i İmam Mücteba’dan nakletmiştir, s.535, hadis:36.
[10] -Kitab-u Selim b. Kays el-Hilali, c.2, s.628; el-Müstedrek Al’a-s Sahiheyn, c.3, s.187, hadis: 4798; Daaim-ul İslam, c.1, s.142; el-Caferiyat, s.5, hadis:42; Tefsir-i Ayyaşi, c.1, s.157, hadis:530.
[11] -el-Kafi, c.8, s.15, hadis2; Kitab-u Selim b. Kays el-Hilali, c.2, s.559; Rical-ul Keşşi, s.104, No:167.
[12] -Şeyh Tusi, el-Fihrist, s.176; Maan-il Ahbar, s.382, hadis:13
[13] -Rical-ul Keşşi, s.291, 292, 363, 364, 546; Maan-il Ahbar, s.181, hadis:1; Bihar-ul Envar, c.26, s.140, hadis:12..
[14] -Rical-ul Keşşi, s.224.
[15] -Kulliyatun Fi İlm-ir Rical, s.278.
[16] -Rical-ul Keşşi, s.251, Muhammed b. El-Hasan el-Saffarif’in yaşamı, (Daveri baskısı).
[17] -Rical-i Necaşi, s.245, Muhammed b. Ahmed b. Yahya’nın yaşamı, (Daveri baskısı).
[18] -Tehzib-ul Ahkam, c.7, s.275: Nebi’nin (s.a.a) ve Masum İmamların (a.s) şöyle buyurdukları rivayet edilir...
[19] -Abdulhadi Mesudi, Mecelle-i Ulum-i Hadis, sayı:6.