Ehli Sünnet kardeşlerin birçok kitabında ve bu cümleden olmak üzere onların en muteber kitapları sayılan altı sahih kitapta sayılı Kur’an-ı Kerim ayetlerinin kaybolduğunu gösteren birçok rivayet mevcuttur. Recim ayeti veya onların okuyuşlarında bulunan ve meşhur okuyucuların da tilavet ederken dikkat gösterdiği değişiklikler bu kabildendir. Ama böyle rivayetler farz olarak kabul edilse dahi, hem onlar ve hem de Şiiler, şu an tüm Müslümanların elinde mevcut olan yaygın kıraatle bu Kur’an’a göre amel etmeyi yol açıcı ve hidayet edici bilmekte ve iddia edilen değişme veya eksilme hususlarını şimdi mevcut olan nüsha ile çelişik görmemektedir; zira söz konusu hususlar ya bir tabir değişikliği ile elde yer alan nüshada bulunmakta ya da benzerleri Kur’an ve nebevî sünnetin bir yerinde yer almaktadır.
Ehli Sünnet kitaplarındaki böyle rivayetlerin varlığının, onların bu mukaddes kitaba güvenmediğinin bir delili sayılamayacağını baştan belirtmek gerekir. Ama Ehli Sünnet kitapları ve Şiilerin kitaplarında bu hususta bulunan rivayetler değişik bölümlere ayrılmaktadır. Bunların bir bölümü tahrif değil, açıklamadır ve kendi yerinde incelenmesi gerekmektedir. Şimdi sorunuzu incelememizin tek nedeni ise şudur: Maalesef bazı Ehli Sünnet kardeşler İslamî vahdet ilkesini görmezlikten gelerek, sözde Şiilerin başka bir Kur’an’a inandıklarını, sadece Ehli Sünnetin Kur’an’ı savunduğunu ve ona saygı duyduğunu lanse ederek tebliğ yapmaktadırlar. İsteyerek veya istemeyerek bu konuyu İslam toplumuna ihtilaf tohumları atmak ve inançlarını zedelemek için bir araç haline dönüştürmektedirler! Bu tür şahıslar tarafından ısrarla tebliğ edilen şüphe, Şiilerin bazı Kur’an ayetlerinin tahrif edildiğine ve değiştirildiğine inandıklarıdır. Bununla bağlantılı olarak da Şiilerin bazı kitaplarında bulunan birkaç rivayete atıfta bulunmaktadırlar. Bu şüphenin çözücü ve zedeleyici olmak üzere iki yanıtı olduğunu bilmemiz gerekir:[1] Şüphenin çözücü yanıtı, Şii âlimlerinin Kur’an’ın tahrifi hakkındaki inançlarını bilmemizdir. Görünüşte böyle bir yanıt sizin sorunuzun konusu değildir. Elbette kendi yerinde buna değinilmiştir. Şii âlimlerinin ekseriyetinin görüşü, böyle rivayetlerin kabul edilmemesi ve Kur’an’ın tahrif olmadığının vurgulanmasıdır.[2] Şüphenin zedeleyici yanıtı ise sizin aradığınız şeydir ve bu şudur: Şia kitaplarında böyle rivayetlerin olduğunu kabul etsek bile, Ehli Sünnet kitapları bu hususta böyle rivayetlerden arı mıdır ve netice itibariyle tahrife inanmak hakkında onlara hiçbir eleştiri yapılamaz mı? Bizim yanıtımız şudur: Şii âlimlerinin tahrife inanma konusunda diğer mezhepleri itham etmemesi, bu hususta onların kitaplarında hiçbir senet bulunamayacağının delili değildir. Biz bu hususta Ehli Sünnetin en muteber kitabı olan ve onların bu kitaptan “Kur’an’ın kız kardeşi” diye söz ettiği Sahih-i Buhari’den beş rivayet nakledecek ve bu konuda onlarla daha fazla tartışmamanızı tavsiye edeceğiz. Çünkü bunun ihtilaftan başka bir getirisi olmayacaktır. Eğer karşı taraf insaflıysa, aşağıdaki rivayetlerden biriyle de ikna olacak ve beyhude bir şekilde Şiilere tahrif ithamı vurma ve kendilerini böyle ithamlardan arı bilme çabasını sürdürmeyecektir. Şimdi bu rivayetlere dikkat ediniz:
1. İkinci halife şöyle demektedir: Eğer halkın Ömer Kur’an’a müdahale etti, onda değişiklik yaptı ve ona bir şey ekledi diye söylemesinden korkmasaydım, kesinlikle recim ayetini kendi ellerimle Kur’an’a koyardım.[3]
2. Başka bir yerde de ikinci halifenin minbere çıktığı ve sonra bir takım konulara değindikten sonra şöyle dediği belirtilmiştir: Allah Kur’an’ı elçisine indirdi ve onun ayetlerinden biri de recim ayetiydi. Biz bu ayeti okuyor, anlamına dikkat ediyor ve ezberliyorduk. Bu ayet esasınca Allah Resulü (s.a.a) zina edenleri recim ediyor ve biz de ondan sonra bu şekilde amel ediyorduk! Ben, bir müddet geçmesi, bazı şahısların Kur’an’da böyle bir ayet mevcut değildi diye söylemesi ve bu vesileyle Allah tarafından nazil olan hükmün icra edilmesinden geri kalacağımızdan korkuyorum. İkinci halife devam ederek şöyle demektedir: (Recim ayetine ek olarak) Peygamber (s.a.a) zamanında okuduğumuz ve şimdi okunmayan ayetlerden birisi de şu ayettir:
[4]"ان لا ترغبوا عن آبائکم فانه کفر بکم ان ترغبوا عن آبائکم"
Enteresan olan bazı Ehli Sünnet kitaplarında recim ayetinin elde mevcut olmamasının nedeni olarak şöyle denmesidir: Bu ayet Ahzab suresinin ayetlerinden olup bir kâğıda yazılmıştı ve Peygamberin eşi Ayşe’nin evinde bulunmaktaydı. Sayın Ayşe’nin koyunu (başka bir kâğıdı bulamadığından) onu yedi![5]
3. Bir başka yerde ise şöyle denmektedir: “Beirmaune” vakıası şehitleriyle ilgili bir ayet nazil oldu ve bizi onu
"ان بلغوا قومنا ان قد لقینا ربنا فرضی عنا و ارضانا" (kavmimize ilan edin ki bizden razı olarak ve bizi de kendisinden razı kılarak Rabbimiz ile mülakat ettik) şeklinde okuyorduk. Ama bir süre sonra bu ayet neshedildi.[6]
4. Ömer b. Hattab’tan şöyle dediğini duydum: Bir gün Hişam b. Hekim b. Hizam’ı Furkan suresini benim okuduğum tarz dışında okurken gördüm. Oysaki ben bu sureyi Peygamberin (s.a.a) nezdinde öğrenmiştim. Bu yüzden çok sinirlendim ve az kalsın başına bir bela getiriyordum. Sonra yola düşmesi için ona mühlet verdim. Bu esnada onu elbisesine sardım ve bu halde Peygamberin (s.a.a) yanına götürdüm ve bana öğrettiğinizin aksi bir şekilde kendisi sureyi okumaktadır diye Peygambere (s.a.a) durumu ilettim. Peygamber (s.a.a) bana hitaben şöyle buyurdu: Bırak onu. Sonra ona şöyle buyurdu: Süreyi oku. O da okudu. Peygamber (s.a.a) bu şekilde nazil olmuştur dedi. Sonra şimdi sen oku diye buyurdu. Ben de okudum. Peygamber (s.a.a) bana da bu şekilde nazil olmuştur dedi ve şöyle devam etti: Kur’an yedi şekilde nazil olmuştur ve siz edebildiğinizce onu okuyun.[7]
5. Sahih-i Buhari İbn. Abbas’ın şöyle dediğini nakletmektedir: Ben Peygamberden (s.a.a) şu metni okuduğunu duydum:
"لو ان لابن آدم مثل واد مالاً لاحبّ ان له الیه مثله و لا یملأ عین ابن آدم الا التراب و یتوب الله علی من تاب"
Eğer insan bir vadi kadar mal sahibi olursa, yine de malının iki katı olmasını ister. Âdemoğlunun hırsını sadece toprak dindirebilir ve Allah tövbelerinizi kabul edecektir. İbn. Abbas, bu okunan metin Kur’an’ın bir parçası mıydı, değil miydi bilmiyorum demektedir.[8]
Yukarıdaki beş rivayeti Ehli Sünnetin en muteber kitaplarından seçtik. Yoksa onların diğer kitaplarında bu kabilden yüzlerce örnek bulmak mümkündür.[9] Ehli Sünnetin muteber ve muhterem karilerinin tilavetine dikkat ederseniz, Kur’an’ın azaltılması veya çoğaltılmasıyla ilgili olmayan ve sadece bir kelimenin değiştirildiği yerlerde, onların değişik tilavetleri icra ettiklerini göreceksiniz. Örneğin Ankebut suresinin elli sekizinci ayetinde birçok Ehli Sünnet karisi "لنبوئنهم" kelimesi yerine, "لنثوینهم" tabirini tilavet etmektedir. Bu rivayetlerin tam anlamıyla tahrifle ilgili olduğunu anlayan bazı Ehli Sünnet âlimleri, bunlardan tahrif adını kaldırmaya ve bu yerlerde “tilavet neshi” veya “hüküm neshi” gibi adları kullanmaya çalışmışlardır. Ama örnek sıfatıyla sorumuz şudur: Yukarıdaki rivayetlerdeki üçüncü örneğin tilavetinin neshedilmesinin nedeni nedir? Çünkü bunun hükmü neshedilmemiştir ve onun içeriğinin benzeri [10]"ارجعی الی ربک راضیة مرضیة" ayetinde mevcuttur. Bunun silinmesine tahriften başka bir ad konulabilir mi? Yahut ikinci halifenin recim hükmünün ve onun tilavetinin bekası hakkındaki inancı, kendi hilafeti zamanında bu ayeti yeniden yazma kararı alması ve sonra da sadece halktan korkması nedeniyle bundan vazgeçmesi, kendisinin Kur’an’ın tahrif edildiğine inandığına bir delil sayılamaz mı?! Şia’nın kitaplarında buldukları ve insafsızca bu mektebe saldırmalarına sebep olan şey, bu rivayetlere benzer örneklerden başka bir şey midir!? Bu çelişki nasıl açıklanabilir? Sonuç olarak aldığımız netice şudur: Hem Ehli Sünnet kitaplarında ve hem de Şia’nın kitaplarında tahrif ile ilgili rivayetler mevcuttur. Ama bununla birlikte her iki mektep de kesin olarak Müslümanlar arasında mütedavil olan ve aynen benzer bir şekilde Şii ve Sünni her Müslüman’ın evinde bulunan mevcut Kur’an ile amel etmenin hidayet ve saadete ermek için en güzel kılavuz olduğu, onu Müslümanların vahdeti için bir amil bilip onların tefrika ve ayrılığına araç kılmamamız ve ilgili konuları siyasal ve mezhepsel olarak değil de ilmî bir şekilde dile getirmemiz gerektiği hususunda hemfikirdir. Bu konuda biri Şia kitaplarında ve diğeri de Ehli Sünnet kitaplarında yer alan ve bu hususa işaret eden iki rivayete dikkat ediniz:
1. Süfyan b. Semet İmam Sadık’tan (a.s) Kur’an’ın kıraatinde bulunan ihtilaflar ile ilgili bir soru sorduğunu belirtmekte ve İmamın şöyle buyurduğunu nakletmektedir: (Diğer insanlar gibi) size öğrettikleri gibi Kur’an’ı tilavet edin.[11]
2. Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) sahabelerinden olan İbn Mesud şöyle demektedir: Ben Kur’an’ı değişik karilerden duydum ve onların tümünü ( taşıdıkları ihtilaflara rağmen) birbirine yakın ve bir manada değerlendirdim. Bundan dolayı, bu hususta ihtilaf ve çekişmeden sakının. Kur’an’ın lafızlarının naklinde bulunan bazı ihtilaflar siz den birinin “helum”, “taal” ve “ikbel” gibi değişik lafızları bir mefhum için kullanması gibidir.[12] Bu meselenin benzeri diğer dillerde de mevcuttur. Mesela bir şahsı davet etmek için “şereflendirin”, buyurun”, “hizmetinizde olalım” ve benzeri onlarca lafız kullanılmaktadır, ama bunla birlikte biz bunların hepsinin bir mana ve mefhumu yansıttığını kesinlikle biliyoruz. Bu esas uyarınca, Kur’an-ı Kerim ayetleri âlimlerin ekseriyetinin görüşüne göre azalmamış ve çoğalmamıştır. Ama bununla birlikte eğer iki fırka içinden bazı şahıslar az bir değişikliğe inanıyorsa, onların bu inancı Kur’an’ın bütünlüğüne ve elimizde olan şeye bir zarar vermeyecektir.
[1] Çözücü yanıt asıl ve karşı tarafın görüşüne bakmaksızın verilen yanıttır. Zedeleyici yanıt ise, karşı tarafa bizi eleştirdiğiniz husus sizde de vardır dememizdir.
[2] Şia tefsirlerinin çoğu, Kur’an’ın tahrif edilmediği hakkında bağımsız baplar tedvin etmiştir. Örnek sıfatıyla aşağıdaki tefsirlere müracaat edebilirsiniz:
A. el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’an, Allame Tabatabai, c. 12, s. 104.
B. el-Beyan Fi Tefsiri’l-Kur’an, Ayetullah Hoyi, s. 195.
C. Tefsir-i Numune, Nasır Mekarim, Şirazi, c. 11, s. 18 ve … .
[3] Sahih-i Buhari, c. 8, s. 113, Daru’l-Fikir, Beyrut
[4] a.g.e., c. 8, s. 26.
[5] İbn. Esir, en-Nihaye Fi Ğaribi’l-Hadis, c. 2, s. Müessese-i İsmailiyan, Kum; İbn.
anzur, Lisanu’l-Arab, c. 7, s. 33, Dar-u İhyai’t-Turasi’l-Arabi, Beyrut, 1405 h.k.
[6] Sahih-i Buhari, c. 3, s. 204 ve 208; c. 5, s. 44.
[7] a.g.e., c. 3, s. 90.
[8] a.g.e., c. 7, s. 175.
[9] Örneğin, merhum Ayetullah Hoyi kendi yazdığı el-Beyan Tefsiri’nin 202-205 sayfalarında tahrif hakkında Şii âlimlerinin inancını beyan ettikten sonra, tahrif ile ilgili Ehli Sünnet kitaplarında yer alan rivayetlerden on iki örneği zikretmektedir.
[10] Fecr, 28.
[11] Kuleyni, Muhammed b. Yakub, Kafi, c. 2, s. 631, h. 15, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye,
ahran, 1365 h.k.
[12] Beyhaki, Sünen-i Kübra, c. 2, s. 385, Daru’l-Fikir, Beyrut.