İnsan tarafından düzenlenip tedvin edildiğinden ve insan da hataya mürtekip olabileceğinden tarih kabul edilmemelidir diye ifade edilen istidlali kabul etmiyoruz; zira bu istidlal doğru olursa, tüm beşerî bilimler itibarını kaybedecek ve günümüz dünyasında da hiçbir habere güven duyulamayacaktır. Çünkü onların hepsi insanın mahsulüdür. Biz insanların doğruyu yanlıştan ve iyiyi kötüden ayırabilecek kabiliyette olduğuna ve bu kabiliyetle her ne kadar tarih insanın el yazımı olsa da geniş çaplı bir araştırma ve incelemeyle ve bu branşta uzmanlaşma suretiyle tarihsel muteber gerçekleri muteber olmayan olaylardan ayıklayabileceğine inanıyoruz.
Sorunuzda bulunan eleştiri sadece tarih bilimine yöneltilmemektedir, bilakis tüm insanî bilimleri kapsamaktadır. Bu istidlal ile hiçbir bilim ve bilgiyi kabul etmemek gerekir ve bunun ardından üniversite ve eğitim kurumlarının kapanması ve de bilim öğrenme ve bilgi toplamanın durdurulması icap etmektedir. Kesinlikle siz böyle bir şey kastetmemektesiniz, ama muğlâklıkların bertaraf edilmesi için bu düzlemde karşı bir soru yöneltiyoruz: Şimdi kitlesel iletişim araçları tarafından günlük olaylar hakkında bize bildirilen haberlere güvenmeli miyiz yoksa güvenmemeli miyiz?! Eğer yanıtınız menfiyse, o halde toplumsal hayatımızı nasıl düzenleyecek ve bir örnek sıfatıyla kesin olarak belirlenmiş bir tarihte üniversite eleme sınavına nasıl katılacağız veya özel bir üniversiteye kabul edildiğimizden haberdar olduktan sonra oraya nasıl müracaat edecek ve kayıt yapacağız?! Yüzlerce başka örnek de buna dâhildir. Eğer böyle haberlere güvenmek gerektiğine inanıyorsanız, sorumuz şudur: Bütün bu haberlerin insanlar tarafından toplanıp yayıldığı gerçeğini göz önünde bulundurursak, bunlara güvenmek sizin sorunuzdaki istidlal ile bağdaşacak mıdır?! Belki de “biz muteber medya organlarından yayınlanan veya değişik kaynaklardan yayınlanması itibarı ile bizim için hiçbir şek ve şüphe bırakmayan haberlere güvenmekte ve aldığımız kararları sadece bu tür haber ve bilgilere dayandırmaktayız” diye söyleyeceksiniz. Eğer bu yöntemi seçerseniz tamamıyla mantıklı bir davranış sergilemiş olursunuz. Biz tarihsel konular hakkında da bu yöntemi kullanmak gerektiğine inanıyoruz. Biz ne tarihe ifrat eksenli bir bakışla bakmayı ve tarih kitaplarında nakledilen her şeyi hiçbir araştırma ve inceleme yapmaksızın kesin ve şüphe götürmez addederek kabullenmeyi ve ne de tefrit yoluna baş koymayı ve tüm tarihi hata yapabilen insanın ürünü olması hasebiyle kenara itmeyi ve mütevatir olarak nakledilen hadiseler de dâhil olmak üzere esasen tarihsel hiçbir vakıayı kabul etmemeyi benimsemiyoruz. Bilakis doğru yol, her tarihsel konuyu eleştirel bakışla incelemek, delillerin yeterli olması durumunda onu kabul etmek ve aksi takdirde söz konusu mevzua şüpheyle bakmak veya kâmilen ret etmektir. Yanı sıra, Müslüman hiçbir bilginin tarihi mutlak olarak ve yüzde yüz bir şekilde kabul etmek gerektiğine inanmadığını hatırlatmak da zaruret addetmektedir. Böyle olsaydı rical, biyografi, diraye ve kitap tanıma gibi ilimlerin onlar tarafından tedvin edilmesine gerek kalmaz, tarihsel meseleler ile ilgili bunca dikkatli tahlil ve incelemeler yapılmaz ve sadece tarih okunmayla yetinilir ve onda bulunan her şey hiçbir şek ve şüphe olmadan kabul edilirdi. Yüce Allah muhtelif yerlerde bizi geçmiş insanların eserlerini incelemeye davet etmekte, onları ibret dersi olarak bize tanıtmakta[1] ve deyim yerindeyse geçmişi geleceğin meşalesi olarak değerlendirmektedir. Günümüz insanı da bu gerçeği idrak etmiştir ve kesinlikle siz de dünya ülkelerinin çoğunda bulunan bilimsel departman ve üniversitelerde tarih okutulan yerlere rastlayacaksınız. Onların tümünün efsane ve hurafelerin peşinde olduklarına ve gerçekte yanlış yola saptıklarına inanmak mümkün değildir. Evet, aslı ve esası olmayan her konuyu tarihsel bir vakıa olarak kabul etmemeye dikkat göstermeliyiz. Ama tarihi eleştirmede ifrata kaçmak, ne dinsel öğretilerle bağdaşır ve ne de bugünkü akademik çevrelerce kabul edilir.