Tüm ömür boyunca bir defalığına Allah’ın evini ziyaret etmek gerekli şartları taşıyan herkese farzdır ve bu farzdan yüz çevirmek diğer farzlarda olduğu gibi hiçbir bahaneyle caiz değildir. Ama müstehap hac ve umre gibi müstehap amellerin tümüyle ilgili olarak genel bir kaide vardır ve bu kaide esasınca içinde ihlâsın fazla olduğu her amel daha fazla sevap taşır. Hac konusuyla ilgili olarak başka genel kriterler de vardır ve Allah’ın evinin hatta başkalarına sadaka vermek ve bağışta bulunmak bahanesi de dâhil olmak üzere hiçbir bahane öne sürerek ertelememek veya onu az bir ilgiye muhatap bırakmamak gerekir. Aynı şekilde hac ve umrenin sürekliliği insanlar için bir maneviyat meydana getirir ve bu maneviyatın başka yollardan hâsıl olması imkânsız veya çok zor sayılır. Bu esas uyarınca genel bir cevap vermek olanaksızdır. Her yükümlü insan her hususta kendi akıl ve bilgisinden istifade ederek hangi müstehap amelin ihlâsa daha yakın olduğunu ve riya, gösteriş ve nefis hevesinden uzak olduğunu tespit etmelidir. Eğer siz insaflıca elde edilen neticeye göre hareket eder ve bir amel işlerseniz, bu ister sizin hacca gitmeniz olsun ve ister hac masraflarını hayırlı işlerde kullanmanız olsun, sizi diğer amellerden daha çok Allah’a yakın kılacak ve doğal olarak uygun bir ödül alacaksınız.
Hac, Allah’ın evini ziyaret etmek ve hac ayinleri olarak adlandırılan amelleri yapmaya denir. Hac tüm ömür boyunca aşağıdaki şartları taşıyan herkese bir defalığına farzdır:
1. Ergin olmak.
2. Akıl sahibi olmak.
3. Hac amelini yaparak hacdan daha önemli olan başka bir farz ameli terk etmemek veya şeriatta önemi daha fazla olan haram bir işe bulaşmamak.
4. Hac amelini yapacak kimsenin güç taşıması gerekir ve bu birkaç şeyle hâsıl olur:
A: Yol azığına sahip olmak, yolculukta ihtiyaç duyulan şeyleri yanında bulundurmak, ihtiyaç duyulan bir bineğe sahip olmak veya bunları temin edebilecek bir mali güce sahip olmak.
B: Yolda bir engelin bulunmaması ve kendi can, namus ve malına yönelik tehlike ve zarar bağlamında bir korkunun olmaması. Eğer yol kapalıysa veya bir tehlikeden korkuluyorsa hac insana farz olmaz. Ama daha uzak da olsa başka bir yol bulunuyorsa insanın o yoldan hacca gitmesi gerekir.
C: Hac ayinlerini yerine getirebilecek bedensel güce insanın sahip olması.
D: Mekke’ye ulaşmak ve ayinleri yerine getirmek için yeterli vakte sahip olmak.
E: Şer’i veya örfi olarak insanın bakmakla yükümlü olduğu kimselerin giderlerini karşılayabilmesi.
F: Geri döndükten sonra yaşamın sürdürülebileceği bir mal veya gelir veyahut işe sahip olmak.
Bundan dolayı, yukarıdaki şartlara taşıyan kimseler için temettü haccı farzdı sayılır ve onların şahsen haccı yerine getirmesi gerekir. Hayır işlerinde para harcayarak veya başkalarını hacca yollayarak bu farz onların üzerinden kalkmaz. Ama müstehap hac ve umre yolculukları ve de farz olmayan diğer işler hakkında İslam’ın bu tür amellere yönelik bir takım genel usul ve kriterler belirlemiş olduğu bilinmelidir. Her Müslüman, sürekli akıl ve basiretle yapabileceği hayırlı işlerin önemini göz önünde bulundurmalı ve önem açısından daha yüksek bir derecede yer alan amelleri seçmelidir. Bu hususta aşağıdaki noktalara dikkat ediniz:
1. Her birey müstehap (ve hatta farz) amelleri değişik dürtülerle yerine getirebilir. Hac ve umre bazen halk arasında dindar bir insan olarak tanınmak için yapılmakta veya dindar bireyler topluluğunda insanın sözünün kabül görmesi için yerine getirilmekte ve hatta bazen bu vesile ile bu tür yolculukların sayısıyla rekabet edilmektedir! Bazen de gezmek ve ticaret için hacca gidilmektedir! Kesinlikle böyle bir hac kabul olmayacaktır ve dini önderlerimiz de sadece Allah’a yakınlaşmak için yapılan haccın makbul olacağını buyurmuşlardır.[1] Sadakanın da cömertlikle tanınmak, başka fırsatlarda kendisinden istifade etmek için karşı tarafı borçlandırmak ve başkalarının saygınlığı kazanmak gibi ilahi olmayan dürtülerle verilmesi muhtemeldir. Böyle bir sadaka da uhrevi ödülden yoksun olacaktır.[2] Elbette hem sadaka ve hem haccın Allah için yapılmış olması da muhtemeldir ve böyle bir durumda bu amel sahipleri için büyük bir ödül göz önünde bulundurulacaktır.
2. Allah’ın evini ziyaret etmek birçok başka amel gibi özel bir değere sahiptir ve normal bir durumda onu başka amellerle mukayese etmemek gerekir. Nitekim biz normal bir durumda da anne ve babaya saygı duymayı teheccüd ve gece namazı ile karşılaştırmamalıyız; çünkü bunların her birinin ayrı bir değeri vardır. Elbette insanın ömrü boyunca sadece iki hayırlı işten birini yapabileceği ve böyle bir durumda bu iki işten hangisinin daha fazla değerli olduğunu bilmek isteyebileceği durumlarla karşılaşması muhtemeldir. Bu bağlamda her insanın akıl ve bilgisini insaflıca kullanması durumunda bu kararsızlıkları bertaraf etmek için en büyük yardımı elde edeceğini söylemeliyiz. Esasen dini önderlerin öğretileri esasınca ancak akıl ve bilgiyle bağdaşan bir davranış makbul olur. Aksi takdirde ne haccın, ne sadakanın ve ne de akli destekten yoksun zahirde iyi bir amelin hiçbir bir faydası olmaz.[3] Bu mukaddimeden sonra haccın bireysel ve toplumsal iki önemli özelliği barındıran İslami buyruklardan olduğunu belirtmek gerekir:
A: Haccın bireysel özelliği, insanlarda bir tür manevi evrim yaratmaktır ve başka müstehap amellerde bunu bulmak zordur.[4] Elbette her şahsın bu ilahi büyük ibadetten ancak kendi gücü oranınca gerekli faydaları alması tabiidir.[5]
B: Haccın toplumsal özelliği, tüm Müslümanları bir merkezde toplamasıdır ve bu ilahi merkez hiçbir zaman kapatılmamalı veya zayıflatılmamalıdır. Eğer bir Müslüman farz haccını yerini getirmiş ise ve yeniden hacca gitmeyle başka bir dinsel tavsiyeyi yerine getirme arasında kararsız kalırsa, bu kararsızlık için değişik varsayımlar göz önünde bulundurulabilir:
1. Eğer insan müstehap hac ve umre ziyaretiyle nafaka verilmesi farz olan fertlere nafaka vermek veya kendi sorumluluğu altında bulunan hastaları kurtarmak gibi farz bir amel arasında kararsız olursa, çok açık olduğu üzere farzları müstehap ameller bahanesiyle terk etmemelidir ve dinin direği olan farz namazların dahi başka bir farz ile çeliştiği durumlarda terk edilebileceğini veya başka bir şekilde yerine getirilebileceğini bilmekteyiz.
2. Eğer şahıs bizzat hacca gitmeyle hacca gitmek isteyen bir başkasını parasıyla hacca yollamak arasında kararsız olursa bu hususta şöyle söylemek gerekir: Her iki durumda da haccın toplumsal yönü korunduğu ve hac merasimindeki mevcut topluluğu her hangi bir şekilde etkilemediği için bir başka şahsı oraya yollamanın sakıncası bulunmaz, ama haccın bireysel yönü ile ilgili olarak belirtmek gerekir ki; her ne kadar diğer şahsı yollayan birey hac merasimini yerine getiremeyip onun maneviyatından yararlanmamışsa da ama burada bir fedakarlıkta bulunmuş sayılır ve bu fedakarlığın sevabı önceki durumdan az olmayabilir. İnsanın bizzat Mekke’ye gitmesi ile bir şahsı oraya göndermesi arasında bir farkın olmadığını belirten rivayetler de mevcuttur.[6]
3. İnsanın müstehap hac ve umre ziyaretini gerçekleştirmek ile onun parasını sadaka gibi başka hayırlı işlerde kullanmak arasında kararsız olması: Bu husus, mümin bireyler arasında en çok ipham konusu olan, sorulan ve tam olarak incelenmesi gereken konulardandır. Bu hususta masumların (a.s) sözlerinden anlaşılan şudur: Eğer müstehap hac ve umreye gitmemek, haccın zayıflaması, Kâbe’deki insanların azalması ve haccın toplumsal yönünün zarar görmesine neden olursa, başka hiçbir hayırlı iş haccın yerine geçmez ve hiçbir bahane ile ondan yüz çevirmemek gerekir.[7] Aksi durumda ve hacda gereken topluluk bulunsa bile önderlerimizin tavsiyesi, hac masraflarında tasarrufta bulunarak ve gereksiz harcamaların önünü alarak hem müstehap haccı yerine getirmek ve hem de tasarruf edilmiş parayı (maalesef bugün birçok durumda haccın masrafından daha çoktur) sadaka ve hayırlı işlerde kullanmaktır. Bu şekilde hem hac merasimindeki mevcut maneviyatı elde etmek ve hem de başkalarına yardım etmek gibi toplumsal diğer gereklere eğilmek mümkün olur.[8] Bu hususta uygun ekonomik duruma sahip olan bireyler ek giderlerde tasarrufta bulunarak ve hac masraflarında itidale riayet ederek hem hac ve hem de sadakanın sevabına ulaşabilirler. Ama her halükarda her insan kendi halini diğer insanlardan daha iyi bilir[9] ve kendi akıl ve bilgisinden istifade ederek hangi müstehap amelin riya ve nefsi hevesten uzak olduğunu ve kendinde manevi yönleri takviye edeceğini, Allah’a daha yakınlaştıracağını tespit etmeli ve ardından akli bulgular esasınca hareket etmelidir. Gösterişten uzak ve ihlâsa daha yakın olan her amelin sevabı, kesinlikle daha çok olacaktır. Masum önderler yaptıkları farklı tavsiyelerde bir defa haccı tavsiye etmiş[10] ve bir başka defa sadakayı uygun görmüşlerdir.[11] Bu, büyük ihtimalle bu genel usulden alıntılanmış ve muhatapların şartlarını göz önünde bulundurmayla belirtilmiştir. Son olarak şeytanın vesveselerinden korunmanın gerekli olduğunu belirtiyoruz; çünkü o adım adım insanları Allah rızasından uzak kılmakta ve kendi istediği şeylere yöneltmektedir? Örneğin şeytan hiçbir zaman haccı hayatın ek giderleri ile kıyaslamaz; örneğin hac mı daha iyidir yoksa evin halılarının mı değiştirilmesi daha iyidir gibisinden bir mukayeseyi zihne getirmez. O, ilkönce mümin bireylerin zihnine sadaka hacdan daha iyidir diye vesvese verir ve sonraki merhalede onu sadaka vermekten de alıkoyar. Kendine lazım olan şeyi başkasına vermek haramdır kabilinden bir bahaneyle bu meseleyi de gerekçelendirir. Ardından insanı kendi ailesi için uygun harcamalar yapmaktan bile sakındırır ve onda cimrilik sıfatını icat eder. En sonda da bazen insanı şu akıbete duçar kılar: İnsanın hac yolunda kullanma niyetinde olduğu parayı hacda kullanmamasına, bilakis haram ve beyhude bir yolda kullanmasına neden olur! Bu nedenle mümin birey eğer bir durumda sadakayı müstehap hacca tercih etme neticesine ulaşırsa, bunun ardından hemen kendi kararını uygulamaya geçirmeli ve sadakayı müstahak birine vermelidir. Aksi takdirde bu iki sevaptan da yoksun kalması muhtemeldir.
[1] Şeyh Saduk, Men la Yehzeruhu’l Fakih, c: 2, s: 219, hadis 2221, İntişaratı camiayı muderrisin, Kum, 1413 h.k.
[2] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, Kafi, c: 7, s: 30, hadis 1, Daru’l Kutubu’l İslamiye, Tahran, 1365 h.ş.
[3]a.g.e, c: 1, s: 24, hadis 19: "عَنْ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ ع قَالَ قُلْتُ لَهُ جُعِلْتُ فِدَاكَ إِنَّ لِي جَاراً كَثِيرَ الصَّلَاةِ كَثِيرَ الصَّدَقَةِ كَثِيرَ الْحَجِّ لَا بَأْسَ بِهِ قَالَ فَقَالَ يَا إِسْحَاقُ كَيْفَ عَقْلُهُ قَالَ قُلْتُ لَهُ جُعِلْتُ فِدَاكَ لَيْسَ لَهُ عَقْلٌ قَالَ فَقَالَ لَا يَرْتَفِعُ بِذَلِكَ مِنْه".
[4] Hürr’ü Amuli, Muhammed bin Hasan, Vesailu’ş Şia, c: 11, s: 113, hadis 14385, Müessesei A’lu’l Beyt, Kum, 1409 h.k, ،"... َ أَنَّى لَكَ أَنْ تَبْلُغَ مَا يَبْلُغُ الْحَاج..."
[5] Kafi, c: 4, s: 253, hadis 6, "قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ ع الْحُجَّاجُ يَصْدُرُونَ عَلَى ثَلَاثَةِ أَصْنَافٍ صِنْفٌ يُعْتَقُ مِنَ النَّارِ وَ صِنْفٌ يَخْرُجُ مِنْ ذُنُوبِهِ كَهَيْئَةِ يَوْمَ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ وَ صِنْفٌ يُحْفَظُ فِي أَهْلِهِ وَ مَالِهِ فَذَاكَ أَدْنَى مَا يَرْجِعُ بِهِ الْحَاج".
[6] a.g.e, hadis 5, "قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ ع إِنِّي قَدْ وَطَّنْتُ نَفْسِي عَلَى لُزُومِ الْحَجِّ كُلَّ عَامٍ بِنَفْسِي أَوْ بِرَجُلٍ مِنْ أَهْلِ بَيْتِي بِمَالِي فَقَالَ وَ قَدْ عَزَمْتَ عَلَى ذَلِكَ قَالَ قُلْتُ نَعَمْ قَالَ إِنْ فَعَلْتَ فَأَبْشِرْ بِكَثْرَةِ الْمَالِ".
[7] Vesailu’ş Şia, c: 11, s: 22, hadis 14145, "قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ ع إِنَّ نَاساً مِنْ هَؤُلَاءِ الْقُصَّاصِ يَقُولُونَ إِذَا حَجَّ الرَّجُلُ حَجَّةً ثُمَّ تَصَدَّقَ وَ وَصَلَ كَانَ خَيْراً لَهُ فَقَالَ كَذَبُوا لَوْ فَعَلَ هَذَا النَّاسُ لَعُطِّلَ هَذَا الْبَيْتُ إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَ جَلَّ جَعَلَ هَذَا الْبَيْتَ قِيَاماً لِلنَّاس".
[8] Vesailu’ş Şia, c: 11, s: 115, hadis 14390, "عَنْ سَعِيدٍ السَّمَّانِ أَنَّهُ قَالَ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ ع فِي حَدِيثٍ أَيُّهُمَا أَفْضَلُ الْحَجُّ أَوِ الصَّدَقَةُ فَقَالَ مَا أَحْسَنَ الصَّدَقَةَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ قَالَ قُلْتُ أَجَلْ فَأَيُّهُمَا أَفْضَلُ قَالَ مَا يَمْنَعُ أَحَدَكُمْ مِنْ أَنْ يَحُجَّ وَ يَتَصَدَّقَ قَالَ قُلْتُ مَا يَبْلُغُ مَالُهُ ذَلِكَ وَ لَا يَتَّسِعُ قَالَ إِذَا أَرَادَ أَنْ يُنْفِقَ عَشَرَةَ دَرَاهِمَ فِي شَيْءٍ مِنْ سَبَبِ الْحَجِّ أَنْفَقَ خَمْسَةً وَ تَصَدَّقَ بِخَمْسَةٍ أَوْ قَصَّرَ فِي شَيْءٍ مِنْ نَفَقَتِهِ فِي الْحَجِّ فَيَجْعَلُ مَا يَحْبِسُ فِي الصَّدَقَةِ فَإِنَّ لَهُ فِي ذَلِكَ أَجْراً".
[9] Kıyamet Suresi, 14. ayet, "بَلِ الْإِنْسانُ عَلى نَفْسِهِ بَصيرَة".
[10] Vesailu’ş Şia, c: 11, s: 115, hadis 14389, "دِرْهَمٌ تُنْفِقُهُ فِي الْحَجِّ أَفْضَلُ مِنْ عِشْرِينَ أَلْفَ دِرْهَمٍ تُنْفِقُهَا فِي حَق".
[11] a.g.e, c: 13, s: 305, hadis 305, "لَقَضَاءُ حَاجَةِ امْرِئٍ مُؤْمِنٍ أَفْضَلُ مِنْ حَجَّةٍ وَ حَجَّةٍ وَ حَجَّةٍ حَتَّى عَدَّ عَشْرَ حِجَج".