Kur’an’ı Kerim’de erkeklerin kadınlardan üstün olma meselesi söz konusu edilmiştir. Bu meselenin ortaya konması erkeklerin bütün yönlerden kadınlardan daha üstün bilinmesi anlamında değildir. Birçok âlim ve tefsircilerin görüşüne göre, erkeklerin kadınlara nispetle üstün olmasının delili, erkeklerin sahip oldukları özellikler ve bu özellikler esasınca aile idaresinin sorumluluklarını tüm yönleriyle yerine getirebilmeleridir. Gerçekte bu üstünlük, erkeklerin adalet ve bilinen şekliyle(maruf) yerine getirmekle yükümlü oldukları bir sorumluluk olup tüm yönleriyle övünme ve kadınların haklarının görmezlikten gelinmesine kaynaklık edecek bir ayrıcalık değildir.
İnsanların çeşitli şekil ve münasebetlerde birbirine nispetle faziletli veya üstün bilinmesi konusu Kur’an’ı Kerim ayetlerinde söz konusu edilmiştir ve bunların bir kısmına aşağıdaki konularda işaret edilebilir:
1. İnsanların diğer yaratıklara üstünlüğü: “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.”[1]
2. İnsanların birbirine üstünlüğü: “Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı”.[2]
3. Bir kavmin başka bir kavme üstünlüğü: “Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın”.[3]
4. Peygamberlerin birbirlerine üstünlükleri: “İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah'ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik”.[4]
5. Erkeğin kadına üstünlüğü: “Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar”.[5]
6. Müminlerin birbirlerine üstünlükleri: “Herkesin amellerine göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir”.[6]
Buna binaen yukarıda zikredildiği gibi Allah-u Teâlâ’nın kendi hakimane iradesi esasınca fertlerin bazı özellikleri hasebiyle başkalarına üstün kıldığında hiç şüphe yoktur. Ama bilmemiz gerekir ki Allah-u Teâlâ’nın bazı fertlere bahşettiği üstünlüğün, insanın rızık konusunda diğer yaratıklara üstünlüğü gibi, bazen maddi boyutu vardır bazen de peygamberin diğer insanlara nispetle hidayet nimetinde olduğu gibi bu üstünlüğün manevi boyutu vardır. Bazen bu derece ve faziletlerden dünya üstünlüğü kastedilmiştir bazen de bu üstünlük ahirettedir.
Ama Kur’an ayetlerinde söz konusu edilen erkeklerin kadınlara üstünlüğü meselesi âlim ve düşünürlerin çeşitli görüşler ortaya koymasına sebep olmuştur. Bazı tefsirciler zahiri çıkarımla erkeklerin tüm yönleriyle kadınlardan üstün olduğunu ortaya koyma çabasındadırlar.[7]Aynı şekilde batı düşüncesi ve insan hakları meselesinin etkisinde kalan bazıları, erkeklerin üstünlüğünü batı toplumlarına hâkim kurallarla uyuşacak şekilde açıklamaya çalışmışlardır. Bunlar arasında ataerkil ve feminizm eğiliminden ayrı olarak konuyu açıklayan üçüncü bir bakış açısı da vardır.
Erkeklerin üstünlüğünü konu eden ayetlerden bir tanesi Bakara Suresinin 228. Ayetidir ve bu ayette geçen “derece” kelimesi, üstünlüğü bildirir.
Tefsirciler bu ayetin tefsirinde ve “derece” kelimesinden neyin kastedildiği konusunda görüşler ortaya koymuşlardır ve bu görüşlerin en önemlilerinden iki tanesine işaret edilecektir:
Bir gurup “derece” kelimesinden, erkeğin talak ve eşine tekrar dönme hakkı kastedildiğini ileri sürmüşlerdir.[8] Başka bir gurup da ayette geçen “derece” kelimesinden, Nisa Suresinin 34. Ayetinde işaret edilen erkeğin aile reisliği ve idareciliğinin kastedildiğini söylemişlerdir.[9]
Dolayısıyla bu ayet ve diğer ayetlerin zahirinden yararlanarak, erkeklerin kadınlara nispetle daha çok ayrıcalıklara sahip olduğu görülür. Bundan dolayı bazıları için “Bu üstünlük Allah’ın adaletiyle nasıl uyuşabilir?” sorusu öne çıkar.
Kadın ve erkeğin cismi ve ruhi güçleri arsındaki var olan fark dikkate alındığında bu sorunun cevabı aydınlığa kavuşur. Kadın, vazifelerini yerine getirmek için erkeğin vazifeleriyle farklı yaratılmıştır ve bu sebeple farklı hislere sahiptir. Yaratılış kanunu, hassas annelik vazifesini ve güçlü neslin yetiştirilmesini kadının sorumluluğuna bırakmış ve bundan dolayı kadına içgüdü ve hislerden daha çok pay vermiş ve aynı kanun gereğince çok daha ağır toplumsal sorumluluklar erkek cinsine bırakmıştır. Buna binaen adaleti uygulamak istersek daha fazla dayanıklı ve şiddetli tahammüle ihtiyaç duyulan bir takım ağır toplumsal vazifeleri erkeğin sorumluluğuna bırakmamız ve daha çok içgüdü ve hisleri gerektiren vazifeleri de kadının sorumluluğuna bırakmamız gerekecektir. Bu sebeple ailenin idareciliği erkeğin ve aile idareciliğinin yardımcılığı da kadının sorumluluğuna bırakılmıştır. Her halükarda bu, toplumda kadınları, cisimsel örgülerini oluşturan iş ve vazifeleri üstlenme sorumluluğuna engel teşkil etmez ve annelik vazifesinin yanında başka hassas vazifeleri de yerine getirebilirler. Aynı şekilde bu fark, kadınların manevi, ilmi ve takva makamlar açısından ilerlemesine ve bazı kadınların birçok erkeklerden daha çok gelişim göstermesine de mani olmayacaktır.
İlahi hikmet ve tedbir, toplumda cisim ve ruhuyla uygunluk gösteren vazifelerle uğraşmasını gerekli kılmaktadır. Aynı şekilde Allah-u Teâlâ’nın hikmeti, kadınların sorumluluğuna bıraktığı vazifeler karşısında, vazife ve hak arasında uygunluk ve ölçünün kurulması için apaçık hakların kararlaştırılmasını gerektirmektedir.[10]
Aynı şekilde eklenmesi gerekir ki keyfiyet açısından toplum içinden bir tabakanın başka bir tabakaya hükmetmesinin bizzat kendisi beşeri maslahatlardan birisi olması delili gereğince, üstünlük ilahi nimetlerden bir tanesidir. Zira hâkim tabakanın elinde bulundurduğu güçten dolayı, aşağıda yer alan tabakanın işlerini çekip çevirecek ve onların yaşamını temin edecektir.[11]
Erkek ya da kadın bir kimsenin aile idaresini üstlenmesinin gerektiği dikkate alındığında, bu üstünlüğün erkeğin yerine kadına has olduğunu düşündüğümüzde yine de bu sorunun yerini koruduğu görülecektir. Bunun için bazı özelliklerde kadın ve erkek arasındaki fark ve erkeğin üstünlüğü, Allah’ın hakimane işlerinden ve aile düzeninin gereğindendir. Elbette kadın ve erkeğin her birisinin sahip olduğu özellikler esasınca, aile düzeninde belirli işlevleri vardır ve belirli haklardan yararlanırlar. Kadın ve erkeğin hak ve vazifeleri konusunda daha fazla bilgi edinmek için bu sitede yer alan: İndeks: “Kadının erkekler karşısındaki vazifeleri”, Soru 850 (Site 925) müracaat ediniz.
Ne var ki Allah tarafından erkeklere üstünlük bağışlanmasının övünç, benlik ve kötüye kullanım kaynağı olması ve kadınların haklarının görmezlikten gelinmesiyle sonuçlanması mümkündür. Bu durumda şöyle dememiz gerekir: Allah-u Tebarek ve Teâlâ, insanları kendi nimetlerinden faydalandırmada, onların bu bağışlardan kötü istifade etme meselesini dikkate almaksızın insanların tamamını genel şekliyle bu nimetlerden nasiplendirmiştir.[12] Elbette söylenmesi gerekir ki insanın amelleri ilahi nimetlerin devam edip artması ya da bu nimetlerden mahrum kalınmasında etkisiz değildir.[13]
Aynı şekilde erkeklerin yukarıda zikredilen üstünlüğü, onların uhrevi üstünlük sebebi olamaz, yani insanların pek çok mal ve servete sahip olmaları, başkalarına nispetle daha fazla haklara ve daha çok cismi güce sahip olmaları, onların Allah-u Teâlâ katında yüksek bir konuma çıkarmaz. Kur’an açısından hakiki meziyet ve üstünlük takva ve salih ameldir.[14]Bu sebeple Allah-u Teâlâ insanları birbirleriyle muamelelerinde sürekli tekebbürden,[15] bencillikten ve başkalarıyla istihza etmekten kaçınmaya davet etmiştir.[16]
Söylenmesi gereken başka bir noktada şudur: Allah-u Teâlâ kadınlara nispetle erkeklerin üstünlüğünü ve bu özellik esasınca onların sorumluluğunu kendi hallerine bırakmamıştır. Bilakis Allah-u Teâlâ erkekleri, kadınların haklarına yönlendirerek bu talimatlar esasına göre adilane ve ahlaki ortamın benlik ve tek yönlü düşüncenin temelinden uzak durulması için defalarca hukuki talimatları ve aileye sahip olma ahlakını ve kadınlara nasıl davranılması gerektiğini erkeklere tavsiye etmiştir. Kur’an’ı Kerim’de erkeklerin kadınlara nasıl davranmaları gerektiğini ve sahip oldukları hakları dikkate alarak bu doğrultuda birkaç asla işaret edilmiştir:
1. Adalet esasına göre davranmak: İslam’da kanun koymanın aslı adalet esasına göre bina edilmiştir.[17] Dini mübini İslam, yaşamın tüm sahalarında hükümete dair ve toplumsal işleri de kapsamına alarak insanlara adalete uymaya tavsiye etmiştir.[18] Erkeğin, topluma yayılan idarecilik ve hâkimiyetin bir parçası ve toplumun küçük bir birimi olan aile idaresi de bu esas üzerine şekillenmiştir.. Yani erkek, düzenin oluşması ve aile merkezinde çeşitli açılardan gerekli uygunluğun sağlanması yanında adaletin uygulayıcısı da sayılır. Gerçekte erkek, hükümet hakkına sahiptir, ama zorlama (tehakküm) hakkı yoktur. İslam’da hükümet işlerin adalet üzere çekip çevrilmesi tehakküm ise zorbalık anlamındadır ve İslam erkeğe zorbalık hakkını vermemiş, bilakis vazifeden başka bir şey olmayan ve bu esas üzere çok yönlü amel edebilmesi için ona hükümet hakkını vermiştir. Erkek, ailenin reisidir, yani ailenin maslahatı çerçevesinde emredip nehiy edebilir ama zorbalık hakkına sahip değildir, yani aile maslahatının muhalifinde davranmaya hakkı yoktur.[19]
Bu esasla Allah’ın adalet ve rızası eksenindeki erkeğin reisliği caizdir. Birçok ayette kadınlara cahiliye gelenek ve göreneklerine dayanan zulüm ve davranıştan kaçınılması ve onların haklarının eda edilmesi işlenmiştir.[20]
2. İyilik ve maruf ölçüsüne riayet etmek ilkesi: Kur’an’ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde ve çeşitli münasebetlerle iyilikle davranmak hatırlatılmış ve kadın ve erkek ferdinin her birine bu ilkeye riayet etmeleri tavsiye edilmiştir. Konuyla alakalı ve iyilikle davranmayı konu alan ayetlerin incelenmesiyle yaşamın çeşitli yönlerinde erkeklerin kadınlara nasıl davranması gerektiğini anlatan ayetlerle karşılaşırız. Evlilik, boşanma,[21] birliktelik(muaşeret),[22] kadınların mali hukukunun yerine getirilmesi; mehriye,[23] çocuğa süt verilmesi[24] ve… örneklerinde olduğu gibi erkeklerin iyilik esasınca davranması ve zulüm etmemeleri konusuna dikkat çekilmiştir. Bu esasa göre erkek, bilinen ölçünün (maruf) dışında kadına zorbalık etme ve kendi görüşünü zorla kabul ettirme hakkına sahip değildir.
(Maruf) kelimesi, halkın toplumsal yaşamında tanıdığı, inkâr etmediği ve cahil olmadığı işlerin tamamı anlamındadır. Allah-u Teâlâ kadınlarla birlikte olma(muaşeret) emrini, maruf (iyilikle davranma) kaydı altına alması hasebiyle, kadınlarla muaşeret emri zorunlu olarak emredilen kimseler tarafından tanınmış bir iş olmasını gerektirir.[25]
Elbette “maruf” kelimesinin anlamı kanuna tabi olmak ve adalete uymaktan çok daha geniştir ve bu anlamları içermesi yanında, değersel ve ahlaki işleri de kapsar. Yani Allah-u Teâlâ, aile reisliğini erkeklere bırakarak adalet esasına göre davranmayı ve birlikte olmayı tekit etmenin yanında aile içinde değersel ve ahlaki davranışları da tavsiye etmektedir.
Dolayısıyla kadınlarla maruf ölçülerde muaşeret; yani adalet ve insaf üstü davranmaktır[26] ve başka bir ifadeyle Allah-u Teâlâ’nın emriyle uyuşacak bir yaşamdır ki kadın haklarının eda edilmesi de böyle bir yaşamda olabilir.
3. Meveddet (sevgi) ve rahmet ilkesi: Erkeğin hâkimiyeti her türlü zorbalıktan uzak ve şefkat ve merhamet esasınca olması gerekir. Kur’an bu konuda şöyle buyurur: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O'nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır”.[27]Erkeğin sevgi esasına göre iyi ve layık ölçülerde davranması, kadının etkilenmesinin en temel etkenlerindendir.
Buna binaen söylenildiği üzere, Allah-u Teâlâ kadın ve erkeklerin her birine yetiler vermiş ve bu yetiler esasınca onlar arasında karşılıklı hak ve teklifler kararlaştırmıştır. Aynı şekilde Allah-u Teâlâ kendi hikmeti gereğince, erkeğin bazı yetilerini kadınlardan üstün kılmış ve bu esas üzere aile sorumluluğundaki üstünlüğü erkeğe bırakmıştır. Konuya dakik olarak bakarsak bu üstünlüğün zorbalık veya övünme vesilesi olacak bir ayrıcalık değil, bilakis aileyi idare edebilmesi için erkekte sorumluluğun icat edilmesi sebebi olduğunu göreceğiz.
Kadın ve erkeğin hak ve vazifeleri konusunda daha fazla bilgilenmek için bu sitenin şu indekslerine bakınız: İndeks: “Kadının erkeğe itaati Soru 1674 (Site: 2310)” ve “Erkeklerin kadınınlar üzerinde olması (kavvamiyeti) Soru 2554 (Site: tr2713)”
[1] İsra Suresi, 70.
[2] Nahl Suresi, 71.
[3] Bakara Suresi, 47.
[4] Bakara Suresi, 253.
[5] Nisa Suresi, 34.
[6] En’am Suresi, 132.
[7] İbni Kesir Dımışki, İsmail b. Ömer, “Tefsiru’l Kur’ani’l Azim”, Beyrut 1419 k, birinci baskı, Menşuratı Muhammed Ali Bizun, Daru’l kutubi’l ilmiye, c. 1, s. 45.
[8] Necefi Humeyni, Muhammed Cevat, “Tefsiri Asan”, Tahran 1398 k, birinci baskı, İntişaratü’l İslamiye, c. 2, s. 62.
[9] Hicazi Muhammed, Mahmut, “Et-tefsiru’l vazıh”, Beyrut 1413 k, onuncu baskı, Daru’l Ceylü’l Cedid, c. 1, s. 144.
[10] Mekarim Şirazi Nasır, “Tefsiri Numune”, Tahran 1374 ş, birinci baskı, Daru’l Kutübü’l İslamiye, c. 2, s. 158.
[11] Musevi Hamedani, Seyit Muhammet Bakır, “Tercümeyi el-Mizan”, Kum 1374 ş, beşinci baskı, Defteri İntişarati İsalamiyi Camiayi Müderrisini Hozeyi İlmiyeyi Kum, c. 12, s. 42.
[12] İsra Suresi, 20.
[13] İbrahim Suresi, 7.
[14] Hucurat Suresi, 13.
[15] İsra Suresi, 37.
[16] Hucurat Suresi, 11.
[17] Nisa Suresi, 135.
[18] A’raf Suresi, 29.
[19] Mutahhari, Murtaza, “Mecmueyi asar”, c. 21, s. 117.
[20] Nisa Suresi, 19.
[21] Bakara Suresi, 231.
[22] Bakara Suresi, 231.
[23] Bakara Suresi, 236.
[24] Bakara Suresi, 233.
[25] Tabatabai, Muhammed Hüseyin, “Tefsirü’l mizan”, Musevi Hamedani Seyit Muhammed Bakır, Kum: 1374 ş, Defteri İntişarati İslamiyi Camiayi Müderrisini Hozeyi İlmiyeyi Kum, beşinci baskı, c. 4, s. 405.
[26] Feyzi Kaşani, Molla Muhsin, “Tefsiri Safi”, Tahran 1415 k, İntişaratü’s-sadr, ikinci baskı, c. 1, s. 434.
[27] Rum Suresi, 21.