Kur’an-ı Kerim’de cennet ve cehennem hem maddi özellikler ve hem de ruhani ve manevi özellikler ile betimlenmiştir. Maddi nimetler ile nitelemek, birçok insanın manevi ve ruhani nitelemeler aracılığıyla bilgi edinmesinin zor ve hatta imkânsız olması nedeniyledir. Zira insanların zihni daha çok maddi konulara alışıktır ve bu nedenden ötürü daha yüksek bir derecede bulunan cennetin manevi makam ve kavramlarını idrak etmekten yoksundurlar.
Kur’an-ı Kerim bazen cennet ve cehennemi maddi özellikler ile ve bazen de ruhani ve manevi özellikler ile nitelemiştir. Bazen cennet bahçeleri, zevk veren gölgelikler, yemek ve alımlı tabaklar, temiz şaraplar, görkemli elbise ve süsler ve güzel eşlerden söz etmiş ve bazen de ilahi Rıdvan ve deruni sevinçten söz etmiştir. Ruhani cennet derece ve makam açısından maddi cennet ve maddi nimetlerden çok üstündür. Nitekim Tevbe suresi maddi nimetlerin özelliklerini belirttikten sonra hemen ardından şöyle buyurmaktadır: “و رضوانٌ مِن اللهِ اکبر” ; yani Rabbin rıza ve memnuniyeti belirtilen nimetlerden daha üstündür.[1] Ama ruhani cennetin bazı dereceleri tüm müminlere değil, sadece bazı müminlere özgüdür. Nitekim Kur’an şöyle buyurmaktadır: Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor? Hayır, (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık.[2] Cennetliklerin yerlerini ve cennet nimetlerinin farklılığı temel alınarak Kur’an’da cennet dört isimle zikredilmiştir: Adn cenneti, Firdevs cenneti, Naim cenneti ve Ma’va cenneti. Bir rivayette İmam Sadık’tan (a.s) şöyle nakledilmiştir: “Kur’an’da belirtilmiş cennetler Adn cenneti, Firdevs cenneti, Naim cenneti ve Ma’va cennetinden ibarettir.”[3] Kur’an-ı Kerim’de cennet hem maddi nimetler ve hem de ruhani nimetler ile nitelendirilmiştir. Ama çoğu yerde maddi özellikler ile nitelenmesinin sebebi, insanların zihninin daha çok maddi konular ve dünyevi hususlara alışkın olmasıdır. Neticede birçok insan için manevi ve ruhani özellikler yoluyla cenneti tasavvur etmek ve tanımak çok zor ve hatta imkânsızdır. İnsanların çoğu daha yüksek bir derecede yer alan manevi cennetin makam ve kavramlarını idrak etme gücünden yoksundur. Kur’an bu hususta şöyle buyuruyor: Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez.[4] Aynı şekilde nebevi bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: “Allah şöyle buyurmuştur: Ben kullarım için ne bir gözün gördüğü, ne bir kulağın duyduğu ve ne de bir insanın kalbine yansıyan şeyler hazırlamışımdır…”[5] Bu yüzden, cennetin ruhani nimetlerini tasavvur etmek çok zor olduğundan, Yüce Allah herkesin anlaması için herkesin anlayabileceği ve idrak edebileceği maddi nimetleri beyan etmekten istifade etmiş, manevi ve ruhani nimet ve zevklere çok kısa bir şekilde özet olarak işaret etmiştir.
[1] Tevbe Suresi, 72. ayet.
[2] Mea’ric Suresi, 38 ve 39. ayet: "أَ يَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعيمٍ، كَلا".
[3] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, El- Kafi, c: 8, s: 100, Neşri İslamiye, Tahran, 1362.
[4] Secde Suresi, 17. ayet: "فَلا تَعْلَمُ نَفْسٌ ما أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ".
[5] Allame Meclisi, Muhammed Taki, Biharu’l Envar, c: 8, s: 92, Müessesetü El- Vefa, Beyrut, 1404.