İslam insanlardan bu ilahî dini yeterli bir tespit ve kanıtla ve bilinçlice kabul etmelerini ve onun aydınlığında hidayete kavuşmalarını istemektedir. Ama kabul ettikten sonra onu bırakan ve kâfir olanlar için ağır bir ceza öngörmüştür; çünkü bunun İslam karşıtlığına dönük bir propaganda için bir alet olması ve diğer Müslümanları da olumsuz etkilemesi mümkündür. Kadın ve erkeğin her biri diğerini kendinden farklılaştıran bir takım özel ruhsal, psikolojik ve bedensel özelliklere sahiptir; örneğin kadın ruhsal ve psikolojik açıdan erkeğe kıyasla daha güçlü duygu ve hislere sahiptir. Dolayısıyla kadın ve erkeğin farklı özellikleri göz önünde bulundurulduğunda bu iki cinsiyet hakkında verilen hüküm bir olamaz. Esasen kanun bireylerin şart ve özelliklerini göz önünde bulundurarak yapıldığı zaman bilgece olur. Kullarının tüm hususiyetlerini kâmil olarak bilen ve buna göre emir ve yasaklarda bulunan da yalnız Yüce Allah’tır. İnsan az olan bilgisi nedeniyle hükümlerin farklılık hikmetini tam ve detaylıca idrak edemez. Bu farklılıklar ayet ve rivayetlerde beyan edilmişse idrak edebilir. Dolayısıyla (özellikleri göz önünde bulundurulmaksızın) kadın ile erkeğin kıyaslanması doğru değildir. Bu, insan için yasaklanan bir şeydir.
Mürtetlik (Arapçada) “redde” kavramından türeyip geri dönme anlamına gelmektedir. Din kültüründe küfre dönmek mürtetlik olarak adlandırılmaktadır.[1] Her ne kadar mürtetlik dönme anlamında olsa da bazı araştırmacılar onun terminolojik manasında inkârcılık kaydının yer aldığı görüşündedirler. İnkârcı, bir şeyin hakkaniyetine yönelik bilgisi olduğu yahut en azından onda şüphe ettiği halde kanıtın varlığına rağmen yine inkârda bulunan kimsedir.[2] Bu yüzden İslam körü körüne ve kanıtsız bir uyma istememektedir. Aksine İslam herkesin önünde yer alan mantıklı ve de ipham ve giriftlikten uzak deliller ile dinsel temellere bağlı olunması gerekliliğine inanmaktadır.[3] Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle buyuruyor: “Eğer Allah’a ortak koşanlardan biri senden sığınma talebinde bulunursa, Allah’ın kelâmını işitebilmesi için ona sığınma hakkı tanı. Sonra da onu güven içinde olacağı yere ulaştır.”[4] Bu buyruğun ardından “Sefvan” adında bir şahıs Hz. Peygamberin (s.a.a) huzuruna çıkarak şereflendi ve ondan İslam hakkında araştırma yapması için Mekke’de iki ay süreyle kalma izni istedi. İslam dininin hak ve doğru olduğuna ulaşma ve ona iman etme olanağı mevcuttu. Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurur: Ben iki ay yerine sana dört ay süre ve güvenlik veriyorum.[5] Öte taraftan, İslam hükümleri gerçek maslahat ve fenalıklara binaen oluşturulmuştur ve mürtetlik ile ilgili hükümler de bu kaideden müstesna değildir. Bakara suresi 217 ve Ali İmran suresi 72 ayetleri gibi bazı ayetler, mürtetliğin Müslümanların dinsel inançlarında sarsıntı yaratmak için fitne çıkaran bir cereyan olarak iç ve dış düşmanlar tarafından kullanıldığına işaret etmektedir.[6] Ali İmran suresi 72. ayette şöyle buyrulmaktadır: “Kitap ehlinden bir grup, “Müminlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki onlar (size bakarak) dönerler” dedi.”[7] Gerçekte mürtetlik hakiki anlamında dini inkâr etme ve onun aleyhine inat ve nefretle propaganda yapma aracıdır. Yoksa mürtetliğin istidlal yönü yoktur, şüphe ve yanlıştan da kaynaklanmamaktadır. Bu yüzden mürtetlik felsefesinin din aleyhine propaganda yapmak ve neticede İslam toplumunun genel düzen ve ahlakını tehdit etmek olduğu söylenebilir.[8] İslam, din değiştirme yoluyla İslam toplumunu sarması mümkün olan kötü hadiseleri önlemek için açıkça şöyle hükmeder: Eğer Müslüman baba ve anneden doğan Müslüman bir erkek “mürtet” olursa (buna fıtrî mürtet denir) kendisine idam cezası verilmelidir. Ama Müslüman olmayan baba ve anneden doğmuşsa ve sonra İslam’ı seçmişse ve ardından da kâfir olmuşsa (buna milli mürtet denir), bir müddet tövbe etmeyi kendisine emretmeleri gerekir. Kabul etmediği takdirde o da idam edilmelidir.[9] Ama bir kadın mürtet olursa, İslam onun için daha hafif bir ceza öngörmüştür;[10] yani mürtet olan bir kadın (millî yahut fıtrî) öldürülmez. Sadece tövbe etmeye çağrılır. Eğer tövbe ederse serbest bırakılır. Aksi takdirde ise zindanda kalır, namaz vaktinde kırbaçlanır ve yaşam darlığına mahkûm kılınır.[11] İslam’ın bakışında tüm insanlar (kadın ve erkek) yaratılışta eşittir: “Sizi bir nefisten yarattı.”[12] Birbirlerinden üstün değillerdir ve üstünlüğün tek ölçüsü ilahî takvadır: “Sizin en üstün olanınız Allah katında en takvalı olanınızdır.”[13] Ama bununla birlikte kadın ve erkeğin her biri diğerini kendinden farklılaştıran bir takım özel ruhsal, psikolojik ve bedensel özelliklere sahiptir; örneğin biz kadının ruhsal ve psikolojik açıdan daha güçlü duygu ve hislere sahip olduğunu biliyoruz. “Kadın kahraman değil, güldür”[14] diye aktarılan müminlerin önderinin (a.s) rivayetinde saklı olan hakikat belki de budur. Bu husus araştırmacı ve bilginlerin bulgularının da onayladığı bir hakikattir. Amerikalı meşhur bir psikolog şöyle demektedir: “Erkeğin dünyası kadının dünyasından tamamen fark etmektedir… Buna ek olarak, bu iki varlığın hisleri hiçbir zaman birbiri gibi olmayacaktır.” “Clive Dalson” şöyle demektedir: Bir kadın psikolog olarak en büyük ilgim erkeklerin ruh yapılarını incelemektir… Hanımların (daha çok) hislere ve erkeklerin ise akla tabi oldukları neticesine ulaştım. Hanımların zekâ olarak erkekler ile eşit olmanın ötesinde bazen bu alanda onlardan daha üstün oldukları çokça görülmüştür. Ama devamlı düşünceye ihtiyaç duyan işler kadını bitkin kılmakta ve yormaktadır. “Auto Clineberg”: Kadınlar genellikle erkeklerden daha duygusaldırlar.” Muhammed Kutup: Kadınlar anne olmak istiyorlarsa duygusal olmalıdırlar.[15] Dolayısıyla her türlü faklılık ve ihtilafa dikkat etmeksizin hüküm oluşturulursa şeriat ve kanun koyuculuk maslahatına ters olur ve toplumun çıkarları olması gerektiği şekliyle temin edilmez. Bundan dolayı şöyle söylemek mümkündür: “Kadınlar savunma ve düşünme yetileri yönüyle tür olarak erkeklerden farklı olmaları hasebiyle daha çabuk etki altında kalmaktadırlar. Bu yüzden mürtet olmaları durumunda İslam onlar için daha hafif bir ceza öngörmüştür.[16] İnsanlığın bilgi ve birikiminin naçiz olduğu da hatırlatılmalıdır. William James deyimiyle insanın bildikleri bilmedikleri karşısında denizde damla misalidir.[17] Instine’nın tabiriyle insanın şimdiye dek tabiat kitabında okudukları, sadece dilin usullerine aşina olma derecesindedir.[18] Buna göre, insan aklı tam olarak hükümlerin (maslahat ve fenalıkların) ölçü ve nedenselliklerini idrak edebilecek güçte değildir. Bazı hükümlerin (mürtetlik hükmü)felsefesi olarak belirtilenler ise vahiy kaynaklarına dayanmazsa ve masumlar (a.s) tarafından hikmetleri beyan edilmemişse, bir ihtimal derecesinde kalır; çünkü İmam Zeynülabidin’in (a.s) deyimiyle “Allah’ın dinine nakıs akıllar ile ulaşılamaz.”[19] İmam Sadık ise şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın dinine kıyasla ulaşılamaz.”[20]
Daha fazla bilgi için aşağıdaki kaynaklara müracaat ediniz:
1. 2485. Soru (Site: 2657), İndeks: İslam’da Kadın
2. 2554. Soru (Site: 2713), İndeks: Kur’an ve Erkeklerin Kadınlara Üstünlüğü
3. 948. Soru (Site: 1027), İndeks: Fıtrî Mürtedin İdamı
4. 53. Soru (Site: 289), İndeks: Düşünce Özgürlüğü ve İslam’da Mürtedin İdamı
[1] Porsiman CD.
[2] Seramî, Seyfullah, Ehkam-ı Mürtet Ez Didgah İslam ve Hukuk-ı Beşer, s. 255.
[3] Kurbanî, Zeynülabidin, İslam ve Hukuk-ı Beşer, s. 480.
[4] Tevbe, 6.
[5] İbn. Esir, Esedü’l-Ğaye, , c. 3, s. 22 İslam ve Hukuk-ı Beşer, s. 481’den alınmıştır.
[6] Porsiman CD.
[7] Ali İmran, 72.
[8] Seramî, Seyfullah, Ehkam-ı Mürtet Ez Didgah İslam ve Hukuk-ı Beşer, s. 281.
[9] [9] Kurbanî, Zeynülabidin, İslam ve Hukuk-ı Beşer, s. 484.
[10] a.g.e.
[11] İmam Humeyni, Tahrirü’l-Vesile, c. 2, Kitab-ı Hudud, s. 445.
[12] Nisa, 1.
[13] Hucurât, 13.
[14] Kuleynî, Kâfi, c. 5, s. 510.
[15] İslam ve Hukuk-ı Beşer.
[16] a.g.e., 484.
[17] İslam ve Hukuk-ı Beşer, s. 82-92.
[18] a.g.e.
[19] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 303.
[20] a.g.e., c. 26, s. 33.