Sitesi Kod
fa2112
Kod Gizlilik Bildirimi
76009
Soru Özeti
“Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir” şeklindeki ayetin anlamı nedir?
Soru
“Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir” şeklindeki ayetin anlamı nedir ve acaba bu ayetin muhtevası insanın ihtiyar sahibi olmadığını ve yaratılışın cebir üzerine kurulduğu anlamında değil midir?
Kısa Cevap
Kelam ilminde insanın kendiişlerinde ihtiyar sahibi olduğu gerçeği kesin delillerle ispat edilmiştir. Kuranın öğretileri de bu hakikatten farklı değil ve bu hakikati teyit ediyor. Ancak şu var ki kuranın bazı ayetleri diğer bazılarını tefsir ediyor konumda olduğunu bilmek lazım. Dolayısıyla ayetlerin gerçek anlamlarını elde edebilmek için konuyla ilgili ayetlerin tümünü bir araya getirip yan yana koyarak tefsir edilmesi gerekiyor. Kuranı kerimde delalete götürme (idlal) eylemi bazen Allah’a, bazen şeytana ve bazen de başkalarına isnat edilmiş. Dolayısıyla Allah’a isnat edilen idlalın hangi şartlarda, nasıl ve kimler için olduğuna dikkat etmek lazım. İbitidaen ve insanın dehaleti olmaksızın Allah’ın insanları delalete götürmesi düşünülemez. Allah a isnat edilen delalet türü insanın kendisi, kendi ihtiyarıyla delaletini sağlayacak sebepleri oluşturmuş ve dolayısıyla Allah da onu delalete götürüyor (ona engel olmuyor) anlamındadır. Allah u Teâlâ bakara suresinin 26 ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Allah onunla (küçük şeyleri misal vermekle) birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır”.[1] Ayetin zahiri tabiri şöyle bir vehmin şekillenmesine sebep olabiliyor ki hidayet etme ve saptırma işlemi cebri ve sadece Allah’ın istediğine bağlıdır. Oysa ayetin son cümlesi, hakikati aydınlatıyor ve hidayet ve delaletin asıl kaynağının insanın meydana getirmiş olduğu amellerin olduğunu bildiriyor.
Ayrıntılı Cevap
Allah u Teâlâ kur’an’ın birkaç yerinde hidayet ve delalet meselesini muhtelif beyanlarla açıklıyor.
Başlangıç olarak şuna dikkat etmek önemlidir ki bir konuyla ilgili olarak kur’an’ın bazı ayetlerini alıp aynı konuyla alakalı diğer ayetlerden kesik bir şekilde mana edip netice alınamaz, bilakis konuyla alakalı bütün ayetler yan yana konularak gerçek manası elde edilmeye çalışılması gerekiyor. Şimdi örnek olarak bir birine benzer müşabih ayetlerin bir kaçana dikkatinizi çekiyoruz:
Nahl suresinin 93.ayetinde şöyle buyuruluyor: “Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz”[1]
Kehf suresinin 17.ayetinde şöyle buyuruyor: “Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah'ın mucizelerindendir. Allah, kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın”.[2]
Araf suresinin 186.ayetinde şöyle buyuruyor: “Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur. Allah, onları azgınlıkları içinde bırakır, bocalayıp dururlar”.[3]
Zumer 36 ve 37 ayetlerinde şöyle buyuruyor: “Allah, kuluna yetmez mi? Seni O'ndan (Allah'tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur. Allah, kimi de doğru yola iletirse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah mutlak güç sahibi, intikam sahibi değil midir?[4]
Allame Tabatabai “el-Mizan Tefsirinde”, Nahl suresinin 93.ayetinin zeylinde şöyle diyor: “maksat şudur: Allah u Teâlâ bütün insanları hidayet ve saadet bağlamında tekbir şekilde yaratabiliyordu. Bazılarını hidayet etmek ve bazılarını delalete götürmekten maksat ibtidai hidayet ve ibtidai delalet değil, belki ceza nitelikteki hidayet ve delalettir. Zira insanların tümü; ister hidayette olanları olsun ister delalette olanları olsun, hepsi ibtidai hidayete sahiptirler. Allah’ın delalete götürmek istedikleri o kimselerdir ki kendileri delaleti; yani isyan yolunu seçmiş ve pişman da olma niyetin de değildir. Allah’ın hidayet etmek istediği kimseler de o kimselerdir ki ibtidai hidayetlerini elden vermemiş ve o istikamette devam eden kimselerdir. Ya sürekli itaat yolundaymış veya eğer ondan günah sadır olmuşsa da tövbe ediyor ve günah yolundan müstakim yola ve ilahi sünnete ki bu sünnetin tebdili imkânsızdır, dönüyor. Kesinlikle bildiğinizden sorguya çekileceksiniz anlamında olan şu “ve le tüsellünne amma kuntum talemune” cümle zihne gelen ihtimali bir işkâlı defetmek içindir. Söz konusu işkâl şu: hidayet ve delaletin Allah a isnat edilmesi insanın ihtiyarini batıl ediyor. İhtiyar meselesi batıl olursa arkasından nübüvvetin ve risaletin meselesi de batıl olur. Bu işkâlın şekillenmesinin önüne geçmesi için şöyle denilmiştir: hayır! Henüz soru, cevap ve ihtiyar bakidir. Hidayet ve delaletin Allah’ın elinde olması sahip olduğunuz ihtiyari batıl etmiyor. Zira Allah insanları, insanların hiçbir dehaleti olmaksızın delalete götürmüyor. Delalete götürmek insanın gerçekleştireceği bir eylemin cezası olarak oluyor. bu nedenle Allah, her kim delalete gitmek istese onu delalete götürüyor; yani ona engel olmuyor ve her kim de hidayette daha ilerlemek istese onu daha da ileri merhalelere gitmesine yardımcı oluyor. Özetle söylenmesi gerekirse; insan denen varlık her neyi ihtiyar eder ve seçerse Allah da ihtiyar ettiğine engel olmuyor; ister seçtiği şey delalet olsun ister seçtiği şey hidayet olsun. Ama hidayet olursa Allah’ın teşrii iradesiyle uyum içinde olduğu için yardım eder ve ihtiyar ettiği işte insanı daha da ileriki merhalelere götürüyor”.[5]
Ayetler bir birini tamamlıyor ve bazıları diğer bazılarını tefsir ediyor. “Yudillu men yeşa = istediğini delalete götürüyor” anlamındaki ayeti söyleyen Allah’ın kendisi “Yudillullahu zalimin = Allah zalimleri delalete götürüyor”[6] şeklindeki ayeti de demiştir. Veya “kezalike yudillullahu men hüve musrifun murtab = Allah israf eden bir kimseyi delalete götürüyor”[7] şeklindeki ayeti de diyen yine aynı Allah’tır. Aynı Allah şöyle de buyurmuşladır: “Kezalike yudillullah el-Kafirin = Allah kafirleri delalete götürüyor”.[8] Öyleyse Allah her kimi isterse delalete götürüyor sözü doğrudur ama bilinmelidir ki delaletin mesirinde karar almış olan kimlerdir? Allah zalimleri, yalancıları, fasıkları, israfçıları, kâfirleri ve seçimlerinde itaatsizlik yapanları delalete götürüyor. Buna binaen Allah’ın insanları delalete götürmesi insanın kedi eliyle gerçekleşiyor. Hidayet makamında da bazı şartlar vardır. Söz konusu şartlarla hidayet gerçekleşiyor. Eğer Allah “yehdi men yeşa = istediği herkesi hidayet ediyor” diyorsa hidayetin gerçekleşmesi için hangi şartların lazım olduğunu belirleyen ayetler de aynı Allah tarafından indirilmiştir. Şöyle buyuruyor: “vellezine cahedu fina le nehdiyennehum subulena = yani bizde mcahede edenleri hidayet ediyoruz”.[9] Başka yerde şöyle buyuruyor: “innellahe la yehdil kavmel fasikin; la yehdil kavmel kafirin; la yehdil kevmel fasikin; la yehdi keydel hainin; la yehdi men hüve kazibun keffar = kafirleri ve fasık kavimleri hidayet etmez. Hileci hainleri hidayet etmez; yalancı ve kâfir kimseyi hidayet etmez”. Özetle hidayet makamında olmayanları Allah hidayet etmez.
Anlaşılıyor ki müttakin ve Salih olan kimseler delaleti hak etmez ve dolayısıyla delalete götürülmez ve inatçı ve ısrarcı kimseler de hidayeti hak etmezler ve dolayısıyla hidayet edilmez.
Şu noktayı hatırlatmak zaruridir ki yolu göstermek yaratıcıya aittir. Yaratıcı tarafından gösterilmiş olan yola sarılmak yaratığın vazifesidir. Ama eğer yaratığın kendisi yaratıcı tarafından açıklanmış ve ortaya konulmuş olan caddeye girmek itemiyor ve Onun belirtiği caddeden çıkıp onun dışında hareket etmek istiyorsa kendisi sorumludur. Allah u Teâlâ kur’an’ı kerimde şöyle buyuruyor: “Allah, esenlik yurduna çağırır”[10] yani Allah bütün yaratıkların saadet ve selamet diyarına varmalarını istiyor. Yine buyuruyor: “dileyen kimse, Rabbine giden yolu tutsun” her kim istiyorsa rabbinin yolunu tutsun…” “bizde cehd edenleri yollarımıza hidayet ederiz”. Her kim ki bize taraf yönelirse, bize yöneldiğini rağbet ve temayül ederse onu hidayet eder ve ona yol gösteririz. Aksilik yapar bize gelmek istemeyen, bize gelme temayülünde, rağbetinde olmayıp hak yolundan nefret eden, ayetlere, resullere, ceza gününe iman etmek istemeyen kimseler ise şu ayete mazhar olurlar: “Allah'ın âyetlerine inanmayanları, Allah elbette doğru yola iletmez. Onlar için elem dolu bir azap vardır”[11]
Eğer bu ayetlere teveccüh edilirse Allah’ın her kese ihtiyar ve seçme haletini verdiğinde miskali zerre kadar şüphede kalmaz ki Allah şöyle buyuruyor: “Şüphesiz biz onu yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder”[12] yani biz doğru ve batıl olan yolu kendisi için açıklamışız. Artık kendisine kalmış bir durum söz konusudur, istese şükrederek hidayetti kabul eder veya bu nimete karşı nankörlük yaparak hidayeti bırakır.
Netice itibariyle Allah, zalimleri, yalancıları, suçluları hidayet etmiyor ve bu kimselerin kendileri sapıklıktadır. Allah şöyle buyuruyor: “Kim Allah'a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır”[13] Dolayısıyla her kim hidayeti hak ederse Allah u Teâlâ onu cennete hidayet eder ve hiç kimse onu bundan vaz geçiremez. Ve her kim azabı hak etmiş ve cehenneme sevk edilmişse hiç kimse onu bundan kurtaramaz. Ama sevaba veya azaba müstahak ettirmek insanın kendi elindedir.
Bir kimse zalim olursa Allah onu hidayet etmez: “Allah zalim olan bir kavmi hidayet etmez”. Eğer birisi takva sahibi olursa Allah onu hidayet eder: “Ey iman edenler! Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir”.[14] Buna binaen iyi veya kötü yolu seçmek ilk başta insanın kendi elindedir. Bu hakikati herkesen vicdanı kabul ediyor.
Başlangıç olarak şuna dikkat etmek önemlidir ki bir konuyla ilgili olarak kur’an’ın bazı ayetlerini alıp aynı konuyla alakalı diğer ayetlerden kesik bir şekilde mana edip netice alınamaz, bilakis konuyla alakalı bütün ayetler yan yana konularak gerçek manası elde edilmeye çalışılması gerekiyor. Şimdi örnek olarak bir birine benzer müşabih ayetlerin bir kaçana dikkatinizi çekiyoruz:
Nahl suresinin 93.ayetinde şöyle buyuruluyor: “Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz”[1]
Kehf suresinin 17.ayetinde şöyle buyuruyor: “Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah'ın mucizelerindendir. Allah, kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın”.[2]
Araf suresinin 186.ayetinde şöyle buyuruyor: “Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur. Allah, onları azgınlıkları içinde bırakır, bocalayıp dururlar”.[3]
Zumer 36 ve 37 ayetlerinde şöyle buyuruyor: “Allah, kuluna yetmez mi? Seni O'ndan (Allah'tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur. Allah, kimi de doğru yola iletirse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah mutlak güç sahibi, intikam sahibi değil midir?[4]
Allame Tabatabai “el-Mizan Tefsirinde”, Nahl suresinin 93.ayetinin zeylinde şöyle diyor: “maksat şudur: Allah u Teâlâ bütün insanları hidayet ve saadet bağlamında tekbir şekilde yaratabiliyordu. Bazılarını hidayet etmek ve bazılarını delalete götürmekten maksat ibtidai hidayet ve ibtidai delalet değil, belki ceza nitelikteki hidayet ve delalettir. Zira insanların tümü; ister hidayette olanları olsun ister delalette olanları olsun, hepsi ibtidai hidayete sahiptirler. Allah’ın delalete götürmek istedikleri o kimselerdir ki kendileri delaleti; yani isyan yolunu seçmiş ve pişman da olma niyetin de değildir. Allah’ın hidayet etmek istediği kimseler de o kimselerdir ki ibtidai hidayetlerini elden vermemiş ve o istikamette devam eden kimselerdir. Ya sürekli itaat yolundaymış veya eğer ondan günah sadır olmuşsa da tövbe ediyor ve günah yolundan müstakim yola ve ilahi sünnete ki bu sünnetin tebdili imkânsızdır, dönüyor. Kesinlikle bildiğinizden sorguya çekileceksiniz anlamında olan şu “ve le tüsellünne amma kuntum talemune” cümle zihne gelen ihtimali bir işkâlı defetmek içindir. Söz konusu işkâl şu: hidayet ve delaletin Allah a isnat edilmesi insanın ihtiyarini batıl ediyor. İhtiyar meselesi batıl olursa arkasından nübüvvetin ve risaletin meselesi de batıl olur. Bu işkâlın şekillenmesinin önüne geçmesi için şöyle denilmiştir: hayır! Henüz soru, cevap ve ihtiyar bakidir. Hidayet ve delaletin Allah’ın elinde olması sahip olduğunuz ihtiyari batıl etmiyor. Zira Allah insanları, insanların hiçbir dehaleti olmaksızın delalete götürmüyor. Delalete götürmek insanın gerçekleştireceği bir eylemin cezası olarak oluyor. bu nedenle Allah, her kim delalete gitmek istese onu delalete götürüyor; yani ona engel olmuyor ve her kim de hidayette daha ilerlemek istese onu daha da ileri merhalelere gitmesine yardımcı oluyor. Özetle söylenmesi gerekirse; insan denen varlık her neyi ihtiyar eder ve seçerse Allah da ihtiyar ettiğine engel olmuyor; ister seçtiği şey delalet olsun ister seçtiği şey hidayet olsun. Ama hidayet olursa Allah’ın teşrii iradesiyle uyum içinde olduğu için yardım eder ve ihtiyar ettiği işte insanı daha da ileriki merhalelere götürüyor”.[5]
Ayetler bir birini tamamlıyor ve bazıları diğer bazılarını tefsir ediyor. “Yudillu men yeşa = istediğini delalete götürüyor” anlamındaki ayeti söyleyen Allah’ın kendisi “Yudillullahu zalimin = Allah zalimleri delalete götürüyor”[6] şeklindeki ayeti de demiştir. Veya “kezalike yudillullahu men hüve musrifun murtab = Allah israf eden bir kimseyi delalete götürüyor”[7] şeklindeki ayeti de diyen yine aynı Allah’tır. Aynı Allah şöyle de buyurmuşladır: “Kezalike yudillullah el-Kafirin = Allah kafirleri delalete götürüyor”.[8] Öyleyse Allah her kimi isterse delalete götürüyor sözü doğrudur ama bilinmelidir ki delaletin mesirinde karar almış olan kimlerdir? Allah zalimleri, yalancıları, fasıkları, israfçıları, kâfirleri ve seçimlerinde itaatsizlik yapanları delalete götürüyor. Buna binaen Allah’ın insanları delalete götürmesi insanın kedi eliyle gerçekleşiyor. Hidayet makamında da bazı şartlar vardır. Söz konusu şartlarla hidayet gerçekleşiyor. Eğer Allah “yehdi men yeşa = istediği herkesi hidayet ediyor” diyorsa hidayetin gerçekleşmesi için hangi şartların lazım olduğunu belirleyen ayetler de aynı Allah tarafından indirilmiştir. Şöyle buyuruyor: “vellezine cahedu fina le nehdiyennehum subulena = yani bizde mcahede edenleri hidayet ediyoruz”.[9] Başka yerde şöyle buyuruyor: “innellahe la yehdil kavmel fasikin; la yehdil kavmel kafirin; la yehdil kevmel fasikin; la yehdi keydel hainin; la yehdi men hüve kazibun keffar = kafirleri ve fasık kavimleri hidayet etmez. Hileci hainleri hidayet etmez; yalancı ve kâfir kimseyi hidayet etmez”. Özetle hidayet makamında olmayanları Allah hidayet etmez.
Anlaşılıyor ki müttakin ve Salih olan kimseler delaleti hak etmez ve dolayısıyla delalete götürülmez ve inatçı ve ısrarcı kimseler de hidayeti hak etmezler ve dolayısıyla hidayet edilmez.
Şu noktayı hatırlatmak zaruridir ki yolu göstermek yaratıcıya aittir. Yaratıcı tarafından gösterilmiş olan yola sarılmak yaratığın vazifesidir. Ama eğer yaratığın kendisi yaratıcı tarafından açıklanmış ve ortaya konulmuş olan caddeye girmek itemiyor ve Onun belirtiği caddeden çıkıp onun dışında hareket etmek istiyorsa kendisi sorumludur. Allah u Teâlâ kur’an’ı kerimde şöyle buyuruyor: “Allah, esenlik yurduna çağırır”[10] yani Allah bütün yaratıkların saadet ve selamet diyarına varmalarını istiyor. Yine buyuruyor: “dileyen kimse, Rabbine giden yolu tutsun” her kim istiyorsa rabbinin yolunu tutsun…” “bizde cehd edenleri yollarımıza hidayet ederiz”. Her kim ki bize taraf yönelirse, bize yöneldiğini rağbet ve temayül ederse onu hidayet eder ve ona yol gösteririz. Aksilik yapar bize gelmek istemeyen, bize gelme temayülünde, rağbetinde olmayıp hak yolundan nefret eden, ayetlere, resullere, ceza gününe iman etmek istemeyen kimseler ise şu ayete mazhar olurlar: “Allah'ın âyetlerine inanmayanları, Allah elbette doğru yola iletmez. Onlar için elem dolu bir azap vardır”[11]
Eğer bu ayetlere teveccüh edilirse Allah’ın her kese ihtiyar ve seçme haletini verdiğinde miskali zerre kadar şüphede kalmaz ki Allah şöyle buyuruyor: “Şüphesiz biz onu yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder”[12] yani biz doğru ve batıl olan yolu kendisi için açıklamışız. Artık kendisine kalmış bir durum söz konusudur, istese şükrederek hidayetti kabul eder veya bu nimete karşı nankörlük yaparak hidayeti bırakır.
Netice itibariyle Allah, zalimleri, yalancıları, suçluları hidayet etmiyor ve bu kimselerin kendileri sapıklıktadır. Allah şöyle buyuruyor: “Kim Allah'a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır”[13] Dolayısıyla her kim hidayeti hak ederse Allah u Teâlâ onu cennete hidayet eder ve hiç kimse onu bundan vaz geçiremez. Ve her kim azabı hak etmiş ve cehenneme sevk edilmişse hiç kimse onu bundan kurtaramaz. Ama sevaba veya azaba müstahak ettirmek insanın kendi elindedir.
Bir kimse zalim olursa Allah onu hidayet etmez: “Allah zalim olan bir kavmi hidayet etmez”. Eğer birisi takva sahibi olursa Allah onu hidayet eder: “Ey iman edenler! Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir”.[14] Buna binaen iyi veya kötü yolu seçmek ilk başta insanın kendi elindedir. Bu hakikati herkesen vicdanı kabul ediyor.