Please Wait
7893
Sorunun cevabı için bir kaç noktaya dikkat çekmek zorundayız:
1- Peygamber (s.a.a) kendi risaletini yaymaya başladığı andan itibaren çeşitli yerlerde Hz.Ali’nin de faziletini ve halifelik meselesini defalarca halka duyurmuş, Onun (a.s) muhaliflerinin çehrelerini ifşa etmiş, onları Müslümanlara tanıtmıştı. Ancak İslam toplumunun durumu öyle bir şekildeydi ki, Peygamber muhaliflere karşı şiddet kullanamıyordu.
2- Peygamber (s.a.a) ve Hz. Ali, İslamın ve Peygamberin (s.a.a) neslinin korunmasına önem veriyordular; bu şekilde Resulullah’ın (s.a.a) son vasisinin risalet hedefini gerçekleştirmesine ortam hazırlıyorlardı.
3- Peygamber (s.a.a) ömrünün sonlarına doğru muhaliflere karşı şiddet kullansaydı, onlarda Peygamberin vefatından sonrası için hazırladıkları planları bozulacağından sessiz kalmayacak, Peygambere karşı büyük bir şiddet kullanacak ve belkide İslama telafisi mümkün olmayan zararlar vereceklerdi.
Hz. Ali (a.s), Peygamberden sonra bütün ahlaki ve ilmi faziletlere sahip olan tek kişiydi. Savaş meydanlarında fırtına gibi eser, kafirleri ve asileri darmadağın ederdi. En cesur kimseler Onun kılıcının karşısında acizdi. İslamın başlangıcında ve Resul-ü Ekrem’in (s.a.a) zamanında Hz.Ali’de (a.s) bir çok üstün özellik görülmüştür. Aşağıda onlardan bazılarını getiriyoruz:
Yüce Peygamber deflarca Hz. Ali’nin liyakatından ve kemallerinden bahseder ve şöyle buyururdu: ‘Ali asla hata yapmaz.’[1] ‘Ali hakla beraberdir, hakta Ali’yle.’[2]
Bir çok yerde Ali’ye muhalefet etme konusunda uyarılarda bulunmuştu: ‘İster ailemden olsun, ister başkalarından, kim Ali’ye buğz ederse benim dinimdem çıkmıştır.’[3]
Ancak Peygamberin bütün bu tavsiyelerine rağmen bir grup Müslüman gelecek için ve Peygamberin vefatından sonra ümmetin başına geçmek için planlar yapmışlardı. Peygamber’in (s.a.a) onların bütün planlarından haberi vardı. Onlar Peygamberimiz hayattayken cezalandırılacak her hangi bir şey yapmadıklarından Peygamberde bir şey yapamıyordu, yani ‘cinayetten önce kısas olmaz’dı. Ama onları etkisiz hale getirmek için bazı girişimlerde de bulundu. Örneğin, Ğadir-i Hum’da ve Haccet-ul Veda’da, her şehirden Müslümanların geldiği o çok önemli ve hassas zamanda şöyle buyurdu: ‘Ey Müslümanlar! Bilin ki Allah, benden sonra Ali’yi size veli olarak seçti. Kimse Allah’ın desturuna karşı gelmesin. Kim Ali’nin halifeliğine muhalefet ederse, Allah’a muhalefet etmiştir...’[4]
Yine Resulullah (s.a.a) ömrünün son günlerinde Hz. Ali’nin imametine muhalif olanları Onun (a.s) imametinin ilk günlerinde sorun çıkarmasınlar diye Usame’nin ordusuyla Medine’nin dışına göndermeye çalıştı. Emir-ul Müminin’in imametine muhalif olanlar bunu anladıklarından Usame’nin ordusuna katılmadılar. Usame’nin ordusunun hareket etmesi o kadar gecikti ki, sonunda Resulullah dünyadan göçtü ve muhaliflerde isteklerine ulaştılar.
Resulullah (s.a.a) ömrünün son günlerinde bazılarının Usame’nin ordusundan ayrıldıklarını, emrine uymadıklarını ve planlar yaptıklarını gördüğü için ‘Bana kalem kağıt getirin, size öyle bir şey yazayım ki, benden sonra asla sapmayasınız’ diye buyurdu. Birisi orada hemen atılıp: ‘Peygamberin hastalığı şiddetlendi. Allah’ın kitabı bize yeter; Peygamber hastalığın şiddetinden dolayı sayıklıyor’ dedi. Ehl-i Sünnet kardeşlerin kaynaklarındaki bazı rivayetler bu kişinin Ömer b. Hattap olduğunu söylüyor![5]
Velhasıl, makam ve riyaset sevdalısı olan bu grup Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra hedeflerine ulaştılar. Onlar içlerinde geçmişten kalan ukdelerini boşaltmak için bu işi yaptılar. Savaş konularında ve fıkhi meselelerde mecbur kalıp Hz. Ali’yle (a.s) meşveret eder ve bazen Onun görüşüne göre hareket ederlerdi. Hatta iş öyle bir yere geldi ki Ebubekr çıkıp minberde şöyle dedi: ‘Ey insanlar! Biatınızı geri alın. Ali içinizde olduğu sürece ben sizden efdal değilim.’[6]
İslamı görüntüde kabul edenler, İslam’a ve Resul-ü Ekrem’e inançları olmayanlar ise İslamı tamamen yoketmek için hep bir fırsat peşindeydiler; onlar Peygamberimize (s.a.a), bir keresinde Ğadir olayından sonra, bir keresinde de Tebük seferinden dönerken suikast düzenlediler.[7]
İslam Peygamberi (s.a.a) kendi zamanındaki şartlar, olaylar ve bu gibi çeşitli grupların varlığından dolayı çeşitli yerlerde Hz. Ali’yi söz konusu etmiş, Onun velayet ve halifeliğini açıkca ilan etmiştir.
Sonuç olarak demek gerekir ki, halka söylenmesi gereken bir şey vardıysa, Müslümanlar İslamın geleceği hakkında uyarılması gerekiyorduysa, Peygamber (s.a.a) hepsini söylemiş, gereken uyarılarını yapmıştı. Öte yandan eğer bundan fazla bir girişimde bulunmadıysa nedeni, İslamın aslının tehlikeye girmesine engel olmak için olabilirdi. Bu yüzden İslamın baki kalması ve son vasinin hak olan görevini yerine getirmesi, küresel risaletini icra edebilmesi ve peygamberlerin asıl gönderilme hedeflerinin gerçekleştirmesi için neslinin ve ailesinin korunması adına bundan fazla bir şey yapmadı.
[1] -İbn-i Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, c.2, s.316 (İhya-ut Teras baskısı)
[2] -Cafer Subhani, Füruğ-u Ebediyet, c.2, s.461 ve 475; Tarih-i Dimaşk, c.2, s.448-449; Müstedrek-ul Hakim, c.4, s.93, h.4604
[3] -Abdulfettah Abdulmaksut, el-İmam Ali b. Ebi Talib (a.s) (Seyyid Mehdi Caferi’nin tercümesi), c.3, s.94.
[4] -Füruğ-u Ebediyet, s.471
[5] -Sahih-i Buhari, c.1, s.22 ve c.2, s.414; Sahih-i Müslim, Kitab-ı Vasiyyet, 5. Bab; daha fazla bilgi için bk: 1527.soru (Site: 1692), Dizin: Peygamberin (s.a.a) Vasiyetinin Yazılmasına Engel Olunması.
[6] -el-İmam Ali b. Ebi Talib (a.s), c.1, s.282.
[7] -Füruğ-u Ebediyet, c.2, s.390 ve 404.