Please Wait
12429
Sorunun birinci kısmının cevap şudur: Evvela sayıns (science) anlamında olan ilimde hiçbir önermenin % 100 kesin olduğu hükmü yoktur. Hawking tarafından ortaya atılan bu yargı ve teori de bu kaideden müstesna değildir. Medya ve basın organlarının abarttığının tam tersine bilim adımı olan bu düşünce sahibinin kendisi bile onların yakini ve kesin bir şekilde ortaya atıkları kesinliğe ulaşmış değildir. Şayet kitabın en çok ses getiren bendi (kısmı) şudur:
“Kütle çekim yasası”(granş) diye bir kanun var olduğundan dolayı evren, kendini hiçlikten (hiç bir şeyin olmaksızın) yaratabilir. Bu kendiliğinden var oluştan dolayıdır ki hiçliğin yerini başka şeyler var olmuştur, yani evren vardır ve bizler varız. Evrenin harekete geçmesi için yeşil fitilin tutuşması için Allaha tevessül etmeye gerek yok”.
Eğer bu bende iyice dikkat edilirse genellikle algılanmış olanın (ister kasıtlı olsun ister sehven gerçekleşmiş olsun) tersine Allah’ın varlığı hakkında (olumlu veya olumsuz) hiçbir şey söylememiştir.
İkincisi: Hawking’in, âlemdeki bütün fenomenleri açıklayacak tek bir teoriyi bulmak için sarf ettiği çaba çok uçucu olduğu görünmektedir. Ancak her halükarda Albert Einstein’in rüyasını gerçekleştirmek doğrultusunda hareket ve onun yolunu devam ettirmek asıl itibarıyla İslam hikmetinde sözü edilmiş olan kesretten vahdete doğru hareket etmek demektir.
Bu soruyu iki bölümde cevaplandırmak mümkündür. Birinci bölümde Hawking’in görüşlerini ortaya atarak onun görüşlerine yönelik olan reddiyeye değineceğiz; ikinci bölümde ise bu konu hakkında İslam felsefi ve hikmeti tarafından bu bağlamda sunulan bilgileri aktaracağız:
- Hawking ve Görüşleri:
- Hawking’in şahsiyetini biraz daha fazla tanıyalım:
İngilizce adıyla Stephan William Hawking 8 Ocak 1942 yılında doğdu, 40 yıllık ilmi kariyere sahip İngiltereli teorik fizik ve kozmoloji bilimcisidir. Stephan Hawking asrın teorik fizikçilerinden sayılmakta ve hatta bazı düşünürlerin görüşüne göre o Albert Einstein’dan sonra en önde gelen bir fizikçidir. Kitap ve konferansları onu dünyaca sevilen kişilik haline getirmiştir. Onun asıl araştırma alanı kozmoloji (dünyabilim) ve Kuantum mekaniğidir. Ona ikinci Einstein lakabını vermişlerdir; zira o Einstein’in meşhur “Genel Görelilik Kuramı”nı kâmilleştirmeye ve onunla Kuantum teorisini birleştirerek, küçük zerrelerden büyük gezegenlere kadar evrende olup bitenleri tanımlayabilecek eksiksiz ve tek bir teori geliştirmeye çalışıyor. Einstein böyle bir formül ve tek bir teorinin mutlaka var olabileceğine inanmaktaydı ve ömrünün son yıllarında bu konuya eğilip ve bu bağlamda araştırma yaptı ise de başarılı olamadı.
2. Hawking’in İlmi Görüşleri:
Hawking 1988 yılında dünyanın başlangıcı ve sonu hakkında yapmış olduğu araştırmayı içeren “zamanın tarihçesi” adlı eserini yayımladı. “Kara delikler”, kozmoloji ve Kuantum mekaniği hakkında yapmış olduğu faaliyetleri neticesinde şöhret buldu. Şimdiye kadar genelde hakim olan görüş hiçbir şeyin “kara deliklerden” kaçamayacağı görüşüydü. Ama ilk kez Hawking, bir kara deliğin belirli şartlar altında atomun en küçük parçacıklarını gidereceğini öne sürdü. Bu olay günümüzde “Hawking’in parlaklığı” olarak bilinmektedir. O “dünyanın başlangıcı nazariyesi” bağlamındaki çalışmalarını devam ettirdi ve bu devamlılık göreceliği (nisbiyetçilik) Kuantum mekaniğine (atomların içsel işlevlikleri) bağlayan yollara vardı. Hawking’in yaptığı faaliyetler fizikçilerin adlandırdığı “büyük vahdet nazariyesi”nde büyük emeği olmuştur. Bu nazariyeye göre bütün fizik kuralları bir tek kanun veya denklemde beyan ediliyor. Albert Einstein’ın ideal ve Armani düşünce ve görüşüne takılmış olan fizikçiler bu denklemi bulmak için büyük bir uğraş ve çaba harcamaktadırlar. Albert Einstein matematik alanında göstermiş olduğu bitmez, tükenmez, ama netice vermeyen çabaları ile doğal ve tabii olan çeşitli kanunların oluşturmuş olduğu farklı bütünlüklerin arasını bulup aralarında barış sağlayamadı. Ancak o kalben bu güçlerin ötesinde bir kolaylık ve sadelik saklı olduğuna ve bu sadelik ve kolaylık metninde (içinde) bütün bu güçlerin ve ondaki kanunları tek bir kanunla açıklayabildiğine inanıyordu. Bu inanç ve itikat sırf sanatsal duygular üzere dayalıdır.
Enishtein’in muvahhit ve tek olan Allah’a sonsuz inancı olduğunu unutmamız gerekir. Diğer taraftan matematiğin güzelliğine de aşırı ilgi duymaktaydı. Bu nedenle tek olan yaratıcının dünyaya sanatsal bakışı ile hendese ve matematik ilimleri güzelliğini kolay ve sade olan tek bir denklemde düzenlediğine inanmaktaydı. Bu durumda Hawking kolay ve sade olan bu güzel denklemi bulmak için çaba göstermeyi bir vazife olarak algıladı ve bilmektedir.
Elbette bütün fizikçiler böyle bir vahdetin var olduğuna inanmıyorlar. Örneğin ünlü Avusturyalı fizikçi “Wolfgang Pauli”nin Mendelif cetvelindeki unsurların düzeltilmesi ve bu unsurların daha fazla tanınması için ortaya attığı projenin aslı şaşırtıcı bir değişimi meydana getirdi. Bir ara şaka yoluyla şöyle söylemişti: “Allah’ın birbirinden ayırdığı şeyi, hiç kimse hiçbir zaman bir araya getiremez.” Bu eleştiriler Hawking’in ümidini kırmadı. Hawking, Oxford üniversitesinde ünlü fizik ve matematikçisi “Rogerin Roz” ile birlikte Enishtein'ın Genel Görelilik yasasından yararlanarak şu neticeye vardırlar: uzay-zaman “Big Bang”ın başlangıcıyla başlamış ve bu başlangıç kara deliklerin birisinde vuku bulmuştur. Bu sonuç Kuantum mekaniği ile Genel Görelilik Kuramı'nın vahdetinin zorunluluğunu gerekli kıldı ve bunun kendisi yirminci yüzyılın ikinci yarısında büyük bir ilmi hamlenin gerçekleşmesini sağladı. Bu teorinin vermiş olduğu veri ve neticelerden birisi asıl itibariyle “kara deliklerin” zorunlu olarak tamamen kara olmaları gerekmiyor ama radyasyon yaptıktan sonra kayıplara karışabiliyor olmasıdır. Bu teorinin bir diğer neticesi farz edilen bir anda “evrenin hiçbir sonluğu” yoktur olmasıdır.
3. Hawking ve Allah İnancı:
O, “The Grand Design” (Büyük Tasarım) adlı yeni kitabını 7- Eylül- 2010’da yayınlanmadan önce şu görüşe sahipti: Âlem için bir yaratıcının var olduğunu savunan düşünce ve inanç ile alemin meydana geliş şeklini ve biçimini anlatan bilgi arasında uyum vardır.
4. Hawking’in Yeni Kitabındaki Görüşleri:
Hawking “The Grand Design” (Büyük Tasarım) kitabını Leonard Mlodinow’la birlikte yazmış. “Büyük Tasarım” adlı kitabın yayımlayan Bentham Del şöyle diyor: Bu kitap Hawking’in 40 yıllık şahsi araştırmalarının mahsulü ve şaşırtıcı astronomi bağlamında yapılan müşahede ve tecrübeler bütünlüğü ve hakeza teorik bağlamında büyük ilerlemeler ve gelişmelerdir. Stephen Hawking ve Leonard Mlodinov “tek parça oluşturma teorisinin” var olduğunun delillerini sınamaya sunmuşlardır. Bu katabı yayınlayan yayımcıya göre bu teori bütün tabii güçleri şerh ve açıklayabilen tek teoridir.
İngiltereli ünlü fizik adamı yeni kitabında, Allah’ın evreni yaratmadığını ve fizik kanunlarından “büyük patlama” (Big Bang) fizik kanunlarının kaçınılmaz bir sonucu olduğunu ispatlamaya çalışmıştır. O, “Büyük Tasarım” adlı kitabında şöyle yazmaktadır: “Kütle çekim yasası” diye bir yasa var olduğu için, evren kendini hiçlikten (hiç bir şeyin olmaksızın) yaratabilir. Bu kendiliğinden var olma nedeniyledir ki hiçliğin yerini başka şeyler yer almış, yani evren vardır ve bizler varız. Evrenin harekete geçmesi için yeşil fitilin tutuşması için Allaha tevessül etmeye gerek yok”.
Onun öne sürmüş olduğu son görüşleri, din hakkında yapmış olduğu daha önceki görüşleriyle tezat içindedir. O, son zamanlarda fizikteki kanunların anlamı şudur diyor: “Büyük patlamada” (Big Bang) Allah’ın rolü olduğunu söylememize (inanmamıza) gerek yoktur. Hawking son kitabında şöyle yazmaktadır: 1992 yılında gezegenlerin güneş dışında başka bir gezegenin etrafında döndüğü yönünde olan keşifler, evren kanunsuzluktan ( hercü-mercden) meydana gelmiş olamaz belki Allah tarafından tasarlanmış olması gerektiğini söyleyen fiziğin babası olan “Isaac Newton”un bu görüşlerini sorgulamaya tabi tutulmasına yardımcı olmuştur. Hawking şöyle yaziyor:
“Bizim içinde yaşadığımız gezegenin şartlarını mutabakat ve bizler için yaşanır duruma getiren illet tek güneştir. Yerküresiyle güzel irtibat ve terkip halinde olması, güneşin ve güneşsel cismin yer küresine olan uzaklığına çok az dikkat edilmektedir. Yeryüzü küresi sadece lütuf için insan türü denen beşer için tasarlanmış hakkında kani edici deliller çok daha az bulunmaktadır”.
5. Hawking’in Yeni Eserindeki Görüşlerinin Reddiyesi:
Evvela sayıns (science) anlamında olan ilimde hiçbir önermenin % 100 kesin olduğu hükmü yoktur. Hawking tarafından ortaya atılan bu yargı ve teori de bu kaideden müstesna değildir. Medya ve basın organlarının abarttığının tam tersine bilim adımı olan bu düşünce sahibinin kendisi bile onların yakini ve kesin bir şekilde ortaya atıkları kesinliğe ulaşmış değildir. Şayet kitabın en çok ses getiren bendi (kısmı) şudur:
“Kütle çekim yasası”(granş) diye bir kanun var olduğundan dolayı evren, kendini hiçlikten (hiç bir şeyin olmaksızın) yaratabilir. Bu kendiliğinden var oluştan dolayıdır ki hiçliğin yerini başka şeyler yer almış, yani evren vardır ve bizler varız. Evrenin harekete geçmesi için yeşil fitilin tutuşması için Allaha tevessül etmeye gerek yok”.
Eğer bu bende iyice dikkat edilirse genellikle algılanmış olanın (ister kasıtlı olsun ister sehven gerçekleşmiş olsun) tersine Allah’ın varlığı hakkında (olumlu veya olumsuz) hiçbir şey söylememiştir. Şayet şu bende (kısma) denk olarak şunun yazılması mümkündür: “fiziksel alemin kaynağını açıklamak için Allaha tevessül etmek zaruri değildir”. Bu bendin ilahiyat (teolojik) neticeleri vardır ve hata Kempiric üniversitesinin (Faculty of Divinity, University of Cambridge) öğretmenleri de buna tepki gösterdiler ama her halükarda pozitif ilimlerin alanın dışına çıkamıyor ve dini veya felsefi bir görüş belirtme bağlamında kesinlikle hiçbir salahiyete sahip değildir.
Böyleli bir ide ve düşünce aralıksız ve dolaysız bir şekilde “Big Bang” (büyük patlama) nazariyesine işaret ediyor: Yoğunluk ve hararetin ilk noktası nasıl meydana gelmiştir? Bazıları (zorunlu olarak) böyleli bir teknik doğaüstü bir güç (Supernatural Force) tarafından icat edildiğine inanıyor. Ama bu kitapta ise şöyle bir anlayış unvan edilmiştir: Kütle çekim yasasına tevessül ile fiziksel bir çözüm yolunun ihtimali var olmaktadır.
Fizikçilerin masasında hem “birleşik alan kuramı” (Unified Field Theory) hemde “M teorisi” (M-Theory) yatmaktadır. Bilginler henüz Kuantum mekaniği (Quantum Mechanics) nazariyesi ile görecelik (Theory Of Relativity) birleştirmede sorun yaşamaktalar ve buda henüz kesin bir neticeye varamadıklarını göstermektedir.
İkincisi: Hawking’in, âlemdeki bütün fenomenleri açıklayacak tek bir teoriyi bulmak için sarf ettiği çaba çok uçucu olduğu görünmektedir. Ancak her halükarda Albert Einstein’in rüyasını gerçekleştirmek doğrultusunda hareket ve onun yolunu devam ettirmek gerçeklikte İslam hikmetinde sözü edilmiş olan kesretten vahdete doğru hareket etmek anlamındadır. Hawking tarafından Allah’ı inkârı kabul ettiğimizi farz etsek bile, fizikçi olan bu bilim adamı sadece hayali ve efsanevi olan tanrıyı inkar etmiştir; hakiki, irfani ve varlıkbilimindeki Allah’ı değil. O’nun inkâr ettiği tanrı, Alman filozofu olan “Nietche” tarafından ölümü ilan edilmiş olan tanrı, yani zihinsel tanrıdır.
Üçüncüsü: Eğer bu teori bu haliyle evren için bir yaratıcının varlığını inkâr etse bile yine de mümin olan bir kimsenin inanç ve itikadında şüphe ve tereddüt icat etmez. Nifaktan ve özellikle pozitif bilgiler nifakından (en kötü nifak) uzak olan gerçek bir mümin ilim ve teknolojiğe tapma afetinden uzak ve güvendedir. Batı dünyasının ilmi bulgularını asıl sayan ve kendi dini inançlarını kâmil bir şekilde bu buluşlara uyarlamaya çalışan aydın ve elit kesim pratik hayatlarında şirke ve nifaka bulaşmış bir din anlayışına müptela olurlar. Dolayısıyla Batı dünyasının kesinlik ve katilikten uzak, değişken görüşlerin arkasından giderler ve sürekli onları tevcih ederler. Bu nedenle her gün farklı bir değişiklik içinde yar alırlar. Örneğin söz konusu olan Hawking Bey’in kendisi kendi takipçileriyle birlikte daha önce “kara delikler” hakkındaki doğru bildikleri ve savunmuş oldukları meşhur görüşünü 2004 yılında değiştirdi. Bu türden olan meseleler ilim tarihinde örnekleri oldukça fazladır. Meşhur örneklerden olan birisi Galile’nin “yeryüzü” hakkındaki hareket anlayışıdır.
Netice:
- Eğer konuya bu şekilde ve neticelere bu cihetle bakarsak, varlık hakkındaki var olan hiçbir delil böyle faraziyelerle çürütülemeyeceğini fark ederiz. Allah’ın varlığı ispatlayan delillerin hiçbirisi doğa üstü “Big Bang”ın (büyük patlama) teşrihine dayanmadığını gördüğümüz gibi.
- Evrenin Meydana Geliş Şekli Hakkındaki Müslüman Düşünürlerin Görüşleri:
İslam düşüncesine göre Allah-u Teâlâ âlemi yoktan var etmiştir. Müslüman filozof ve Müslüman arifler konuyla ilgili farklı tabirler kollanmışlardır: Örneğin İbni Sina evrenin meydana gelişini aşkın mahsulü olarak algılıyor. Önceki yüzyıllardaki İslam düşünürleri bizimle aynı asırda olmadıkları için eserlerinde bu günkü ilim ve fizikle varlık âleminin meydana geliş şeklini açıklayan bilgileri bulamayız. Günümüz dünyasında “Seyit Abbas Maarif” olmak üzere bazı İslam düşünürleri bu önemli konuyu elde edebildiler. Seyit Abbas Maarif “Materjen ya Zerre’i Movcu Bonyadin” risalesinde İslam fesefesi ve hikmetinde var olan “cevher-i ferd” nazariyesini dikkate alarak Kuantum fiziğinin usullerinden, görelilik (nisbiyyet) yasasından, sabit-i plank’ kanunundan yararlanarak bu önemli konuyu çözebilmiş ve yoktan yaratma konusu hakkında felsefi ve ilmi bir açıklama getirebilmiştir.[i]