Please Wait
11074
Bizzat varlığı mümkün olan şey ve bizzat yokluğu mümkün olan şey, bizzat mümkün olan şeyin ta kendisidir. Başka bir tabirle, bizzat mümkün olan her şey, bizzat yokluğu ve bizzat varlığı mümkün olan şeydir. Yani bizzat varlığı ve yokluğu mümkün olan şeyler, bizzat mümkün olan şey için bir sikkenin iki yüzü gibidir. Güneşin dünya etrafındaki hareketi bizzat mümkün bir şeydir. Yok olmuş fenomenler de bizzat mümkün şeylerdir.
Zorunluluk, İmkân Ve İmkânsızlık
“Mantıkçılar şöyle demektedir: Eğer bir yüklemi bir özneye nispet edersek, mesela A B’dir diye söyleyecek olursak, B’nin A ile olan ilişkisi üç nitelikten (zorunluluk, imkân ve imkânsızlık) birini taşıyacaktır. Bu ilişki ya zorunlu bir ilişkidir; yani kesin, kaçınılmaz ve elzemdir ve başka bir tabirle akıl onun aksini kabul etmekten kaçınır. Ya da bunun tersidir; yani ilişki imkânsız bir ilişkidir ve yüklemin özneyle ilişkilendirilmesi muhaldir. Başka bir tabirle akıl bunu kabul etmekten kaçınır. Veya bu ilişki müspet veya menfi olacak tarzdadır; yani hem ispat edilir ve hem de inkâr edilir şekildedir. Başka bir ifadeyle akıl ne onu kabul etmekten ve ne de onun aksini kabul etmekten sakınır. Örneğin dört sayısını çift olarak göz önünde bulundurursak, bu ilişki zorunlu ve kesindir. Akıl onun tersini kabul etmekten kaçınır. Akıl dört sayısı zorunlu ve gerekli olarak çifttir der. O halde bu ilişkiye hâkim olan şey gereklilik ve zorunluluktur. Ama beş sayısı çifttir diye söyleyecek olursak, bu ilişki imkânsız bir ilişkidir. Beş sayısı çift olmaktan kaçınır ve bunun manasını idrak eden aklımız da bunu kabul etmekten kaçınır. O halde beş sayısı ve çift olma arasındaki ilişki imkânsız ve muhal bir ilişkidir. Bugün hava güneşlidir dememiz durumunda ise, ilişki mümkün bir ilişkidir; yani günün doğası ne güneşli olmayı ve ne de kesin olarak bulutlu olmayı gerektirir. Burada gün ile güneşli olma arasındaki ilişki, mümkün bir ilişkidir. O halde her özne ile her yüklem arasındaki ilişkiyi göz önünde bulunduracak olursak, gerçekte bazen özel bir mülahazayla “madde” olarak adlandırılan bu üç niteliğin birinden yoksun olmayacaktır. Bizim burada belirttiklerimiz mantıkçıların sözleriydi. Konuları varlık olan filozoflar ise şöyle demektedir: Her “mana” ve “mefhumu” göz önünde bulunduracak ve mevzu karar kılacak ve de varlığı yüklem sıfatıyla ona yükleyecek olursak, şu üç kısmın biri dışında olmayacaktır: Ya varlığın söz konusu mana ve mefhum ile ilişkisi zorunlu olacaktır; yani zorunlu ve gerekli olarak o şey mevcut olacaktır. Biz bunu zorunlu varlık olarak adlandırmaktayız. Eğer varlığın onun ile ilişkisi menfi ve imkânsız olacak olursa ve mevcut olması muhal olursa ve de zorunlu ve gerekli olarak olmaması icap ederse, bu şeyi imkânsız varlık olarak adlandırırız. Bir cismin aynı zamanda hem yuvarlak ve hem de dört köşeli olması bu kabildendir. Eğer varlığın o manayla ilişkisi imkâna dayalı bir ilişki olursa ve başka bir ifadeyle söz konusu mana ne varlıktan ve ne de yokluktan kaçınmıyorsa, biz bu şeyi mümkün varlık olarak adlandırırız. Bir dizi neden hükmünce var olan ve sonra yok olan insan, hayvan, ağaç ve su gibi bu evrende bulunan tüm eşyalar, mümkün varlıklardandır.[1] İmkân için yedi mana yedi mana sayılmıştır ve onlar sırasıyla şunlardan ibarettir: 1. Özel imkân, 2. Genel imkân, 3. En özel imkân, 4. İstikbal eksenli imkân, 5. İstidat eksenli imkân, 6. Vuku eksenli imkân, 7. Yoksulluk ve varlık eksenli imkân. İmkânın manalarından birisi, iki zorunluluğu reddetme manasında olan özel imkândır (yani şey varlığa yönelik ne zorunluluk taşır ve ne de imkânsızlık).[2]
Üç Maddenin Kısımları (İmkân, İmkânsızlık Ve Zorunluluk)
Üç maddenin her biri üç kısma ayrılır.
1. Zatı itibariyle şey.
2. Başkasının itibariyle şey.
3. Başkasıyla kıyaslanması itibariyle şey.
(Elbette imkânda, başkasının itibariyle varlık adında bir kısım bulunamaz.[3]) Üç maddedeki zatı itibariyle varlık kaydından maksat, bizim mevzuu olduğu şekliyle ve başka her şeyden sarf-ı nazar ederek varlıkla ölçmemiz ve hangi hüküm taşıdığını görmemizdir. O mefhumu varlık ile ölçme esnasında, dikkatimizin sadece onun zatına matuf olmasına ve zat dışında başka bir şeye bakmamaya özen göstermeliyiz. Bu esasla, zatı itibariyle mümkün olan şey, kendi başına ve her şeyden sarf-ı nazar etmeyle ne varlığın ve ne de yokluğun kendisi için zorunlu olduğu zata denir.[4] O halde yukarıdaki sorunun cevabında şöyle denilebilir: Gerçekte zatı itibariyle mümkün olan şey, bir şeyin varlık ve yokluğa yönelik zorunluluk taşımamasıdır. Netice itibariyle zatı itibariyle mümkün olan her şey varlıkla mukayese edildiğinde imkân taşır ve aynı halde yoklukla mukayese edildiğinde de imkân hali taşır. Başka bir ifadeyle zatı itibariyle mümkün olan her şey, zatı itibariyle yokluk imkânı ve yine zatı itibariyle varlık imkânı taşır. Yani zatı itibariyle varlığı ve yokluğu mümkün olan şey, bizzat mümkün olan şey için bir sikkenin iki yüzü gibidir. Yukarıdaki açıklamalarla ikinci ve üçüncü soruların yanıtı da aydınlanmaktadır. Dünyanın güneş etrafındaki hareketi (elbette bu husus soruda yanlış belirtilmiş ve güneşin dünya etrafında hareketi olarak dile getirilmiştir), zatı itibariyle varlığı mümkün olan şeylerden sayılır; zira dünyanın hareketi kendisine yönelik ne varlığın (böyle bir durumda zorunlu varlık olur) ve ne de imkânsızlığın (böyle bir durumda imkânsız varlık olur) zorunluluk taşıdığı bir şeydir. O halde dünyanın güneş etrafındaki bu hareketi zatı itibariyle mümkündür. Bu mesele, yok olmuş fenomenler için de bu şekildedir. Zira varlık bu fenomenler için zorunluluk addetseydi, yok olmamaları gerekirdi (oysaki yok olmuşlardır). Eğer varlık onlar için imkânsız olsaydı, var olmamaları gerekirdi (oysaki bir zamanda bunlar var olmuşlardır). Netice olarak bu fenomenlerin varlıkla olan ilişkisi de zati imkândır. Yani var olması (tam nedenin olması durumunda) mümkündür ve yok olması da (tam nedenin kâmil olmaması durumunda)mümkündür.
[1] Mutahhari, Mürteza, Aşinayi Ba Ulum-ı İslamî (Mantık-Felsefe), ders-i dehom, c. 1, s. 223, İntişarat-ı Sadra, çap-ı heştom, payiz 69.
[2] Tabatabai, Muhammed Hüseyin, Nihayetü’l-Hikmet, c. 1, s. 186, Kum, Müesses-i Amuzeşi Ve Pejuheşi İmam Humeyni, çap-ı evvel, 1378 h.k.
[3] Daha fazla bilgi edinmek için Nihayetü’l-Hikmet, Merhale-i Rabia, Fasl-ı Dovvom’a müracaat edilsin.
[4] a.g.e, c. 1, s. 193.