Gelişmiş Arama
Ziyaret
5839
Güncellenme Tarihi: 2012/01/23
Soru Özeti
“Bizim eğer az bir grup taraftarımız olsaydı, kıyam ederdik” diye imamların buyurduğu rivayetler, bir grup bilginin yöneticinin halkın çoğunluğu tarafından kabul edilme gerekliliğiyle ilgili görüşüyle çelişmemekte midir?
Soru
“Bizim eğer az bir grup taraftarımız olsaydı, kıyam ederdik” diye imamların buyurduğu rivayetler, bir grup bilginin yöneticinin alkın çoğunluğu tarafından kabul edilme gerekliliğiyle ilgili görüşüyle çelişmemekte midir?
Kısa Cevap

Devlet teşkil etmede çoğunluk şartı, kıyamı sınırlı bir gruba dayalı kılan rivayetler ile çelişmemektedir; zira evvela her kıyamın hedefi devlet teşkil etmek değildir ve bazen başka nedenler de olabilir, ikincisi her kıyam baştan itibaren kuşatıcı değildir ve devlet teşkil etmeye başlamak için sınırlı bir grup elit eşlik ederse, zamanla halkın genelinin kabulü için bir altyapı oluşur. Allah Resulü’nün (s.a.a) hayatına müracaat ettiğimizde, onun az bir kesimle tebliğe başladığını ve zamanla başkalarının kendisine katıldığını, ardından Medine’ye hicret ederek ve oradakilerin yardımıyla genel bir kıyamın altyapısının oluştuğunu gözlemleriz.

Ayrıntılı Cevap

Devlet teşkil etmede çoğunluk şartı, kıyamı sınırlı bir grubun varlığına dayalı kılan rivayetler ile çelişmez. Bu mevzua değinmeden önce, din önderlerinden ulaşan sözlerin iki kısma ayrıldığını hatırlatmamız gerekir.

Birinci Kısım: İstifade edilmesi ve anlaşılması için söylenme zaman ve mekânını bilmenin ve ondan önceki ve sonraki kelimelere dikkat etmenin gerekli olmadığı rivayetler; tıpkı birçok ahlakî rivayet gibi.

İkinci Kısım: Tam istifade etmek için zaman ve mekan şartları ve rivayetin tüm yönlerini bilmenin gerekli olduğu rivayetler.

Bu husus göz önünde bulundurulduğunda sizin işaret ettiğiniz rivayetin ikinci türden olduğu anlaşılmaktadır; zira İmam bu hutbeyi ömrünün son yılında okumuştur ve onda önemli noktalar mevcuttur. Biz ilkönce özet olarak hutbede belirtilen noktalara değinecek, ardından da İmamın “eğer kırk vefalı yarenim olsaydı” diye belirttiği sözün, devlet teşkil etmede halkın ekseriyetinin eşlik etmesi gerekliliğiyle çelişmediği konusunu inceleyeceğiz.

A) Selim b. Kays’ın Rivayetinin İncelenmesi:

Sözün başında İmam Ali (a.s), onları dünyevileşme, savaştan yorgunluk ve düzensizlik nedeniyle azarlıyor. Bu esnada münafıklardan olan Eş’as şöyle deyiverir: Halk sana muhalefet etmeye kalktığında neden Osman’ın işini yapmadın! Yani halkın yardımından el çekseydin ve öldürülseydin! İmam şöyle buyurdu: "وَیْلَکَ یَا ابْنَ قَیْسٍ إِنَّ الْمُؤْمِنَ یَمُوتُ کُلَّ مَیْتَةٍ غَیْرَ أَنَّهُ لَا یَقْتُلُ نَفْسَهُ، فَمَنْ قَدَرَ عَلَى حَقْنِ دَمِهِ ثُمَّ خَلَّى عَمَّنْ یَقْتُلُهُ فَهُوَ قَاتِلُ   

Yazıklar olsun sana ey Kays’ın oğlu! Mümin her ölüm (şekli) ile ölür, ama kendini öldürmez. Her kim kendi kanını korumaya kadir ise ve kendi ile katili arasını serbest kılarsa, o gerçekte kendini öldürmüştür… Sonra İmam (a.s) Muaviye ashabını ve Haricileri, “savaşa hayır” sloganı atan Samiri’nin yarenlerine benzetti! Onlar yalan söylemektedir, Allah kitap ve elçisinin sünnetinde onlar ile savaşmayı emretmiştir. Bu sırada Eş’as öfkelendi, konuyu değiştirdi ve Peygamberin (s.a.a) vefatı ve önceki üç halife dönemindeki olaylara girdi ve sonra şöyle dedi: Sen Irak’a geldiğinden beri mazlum oluşundan söz ediyorsun, mazlum oluşunu kılıcınla savunmana sebep olan nedir? İmam şöyle buyurdu: Sorduğuna göre cevabı duy: Benim kıyam etmemem korkudan veya Allah’a kavuşmadan kaçınmam nedeniyle değildi, bilakis Allah Resulü’nün (s.a.a) buyurduğu tavsiye üzerineydi: "إِنْ وَجَدْتَ أَعْوَاناً فَانْبِذْ إِلَیْهِمْ وَ جَاهِدْهُمْ وَ إِنْ لَمْ تَجِدْ أَعْوَاناً یَدَکَ وَ احْقِنْ دَمَکَ حَتَّى تَجِدَ عَلَى إِقَامَةِ الدِّینِ وَ کِتَابِ اللَّهِ وَ سُنَّتِی أَعْوَانا"

Eğer taraftar bulursan onlara karşı savaş ve cihad ilan et ve eğer taraftar bulmazsan din, Allah’ın kitabı ve benim sünnetimi ikame etmek için taraftar buluncaya dek yerine otur ve kanını koru… Devamında Allah Resulü (s.a.a) şunu hatırlattı: Senin bana yakınlığın Harun’un Musa’ya yakınlığıdır. Halk Harun’u yalnız bıraktığı gibi, seni de yalnız bırakacaktır… Ben, Zehra, Hasan ve Hüseyin (a.s) birlikte yardım için Muhacir ve Ensar’ın kapısına gittim ve Selman, Ebuzer, Mikdad ve Zübeyir dışında kimse bize eşlik etmedi. Elbette Zübeyir birinci biatine vefa etti; çünkü o bana iki defa biat etti. Birinci biatte onlar kırk kişiydi ve sonraki günün sabahında saçları tıraş edilmiş şekilde benim evimin önüne gelmeleri kararlaştırılmıştı. Oysaki bu dört fertten başka kimse gelmedi![1] Hadisin bu bölümünde Allah Resulü’nün (s.a.a) tavsiyelerinde yer alan nokta şudur: Devlet teşkil etmek için kıyam etmek, Allah’ın dini, kitabı ve Peygamberin sünnetini ikame etmeyle sonuçlanması durumunda caizdir ve bu eylem iş salahiyeti taşıyan yarenlerin varlığıyla mümkündür. İmam Ali (a.s) böyle yarenlerinin olmamasını kıyam etmemesinin nedeni olarak beyan etmektedir.

B) Halkın Eşlik Etmemesinin Rivayet İle Çelişmemesi:

Bu rivayetin Hz. Ali’nin (a.s) kıyam etmedeki hedefinin İslam devleti teşkil etmek olduğuna delalet etmediği beyan edildi. Dolaysıyla kırk kişinin varlığı varsayımımdan hareketle bunun halkın ekseriyeti tarafından kabul görmemesiyle çeliştiği eleştirisi yapılamaz. Kıyam etmedeki hedefi, kendisinin İslam toplumuna önderlik etmesi olmayabilir ve sadece dinin varlığını ve Peygamberin sünnetini korumak için olması da mümkündür. Bu yüzden tarihe müracaat etmeyle, birinci ve ikinci halife döneminde değişik meselelerde İslam maslahatı için, İmam Ali’nin (a.s) sadece kendi kesin hakkından sarf-ı nazar etmekle kalmayıp, İslam’ın korunması için onlardan hiçbir yardımı esirgemediğini anlamaktayız. İmam Sadık’tan (a.s), Hz. Ali’nin (a.s) halkı kendine davet etmesine engel olan neydi diye soruldu ve İmam şöyle cevap verdi: Halkın mürtet olmasından korkmak.[2] İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: Ali’yi (a.s) halkı kendine davet etmekten hiçbir şey alıkoymadı, ama o halkın İslam’dan çıkmadan sapmış olarak kalmasını, kendisinin onları davet etmesi ve onların buna kulak asmayıp kafir olmasından daha iyi gördü.[3] İmam Hüseyin (a.s) da az bir grupla kıyam etti, ama kıyam etmedeki hedefi devlet kurmak değildi, sadece Allah’ın dini, ve Allah Resulü’nün sünnetini ve iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmayı diriltmek için kıyam gayesiyleydi. İmamın hedefinin İslam devleti kurmak olduğu varsayımını kabul etsek bile, bu sizin sözünüz ile çelişmeyecektir; zira belirtilen sayının kıyamın başlangıcı için şart olması mümkündür. Başka bir ifadeyle bir hareketin başlangıcı için toplumdaki bir grup elit şahsın faaliyete geçmesi, zamanla halk yığınlarını da sahneye taşıyacak ve kıyam genel bir meşruiyet kazanacaktır. İslamî kıyamların önderlerinin hayatlarını incelemeyle, onların faaliyetlerinin başlangıcının az bir grupla start aldığına, zamanla sayılarının arttığına ve toplumun ekseriyetini kendilerine kattıklarına tanıklık etmekteyiz. Allah Resulü (s.a.a) çağrısına başladığında Hz. Ali’den (a.s) ve Hz. Hatice’den başka yaveri yoktu. Ama zamanla başka fertler onun etrafında toplanmaya başladı ve Medine’ye hicret etmeyle ve onların yardımıyla İslam devletini teşkil etmenin altyapısı oluştu ve devlet teşkil oldu. Belki de İmam Ali (a.s) “eğer kırk istikrarlı yaverim olsaydı, kapsayıcı bir kıyam için altyapı oluşurdu ve ben kıyam ederdim” demek istemekteydi. Elbette bu rivayette bu açıkça belirtilmemiştir, ama diğer rivayetlere ve bu cümleden olmak üzere İmam-ı Zaman (a.s) ile ilgili olarak nakledilen rivayetlere müracaat etmeyle bu tespit teyit edilmektedir. Ebu Basir şöyle buyurmaktadır: Bir şahıs İmam Sadık’tan (a.s) Hz. Mehdi’nin (a.s) yoldaşlarının sayısı hakkında bir soru sordu ve halkın bu konudaki görüşünün Bedir ashabı sayısınca yani üç yüz on üç kişi olduğunu belirtti. İmam şöyle buyurdu: "وَ مَا یَخْرُجُ إِلَّا فِی أُولِی قُوَّةٍ وَ مَا تَکُونُ أُولُو الْقُوَّةِ أَقَلَّ مِنْ عَشَرَةِ آلَاف Onlar güçlü bir gruptur ve güçlü bir grup on bin kişiden az değildir.[4] Başka detaylı bir hadiste İmam Sadık (a.s), zuhur zamanı olaylarını şöyle açıklamakta ve şöyle devam etmektedir: O zaman rükün ve makam arasında duracak ve gür sesle şöyle diyecektir: Ey seçilmişler ve bana yakın olanlar ve Allah’ın ben gelmeden önce yeryüzünde bana yardım etmek için zahire kıldığı kimseler, bana itaat etmek için yanıma gelin! Onun sesi bu fertlere ulaşacaktır. Onların bazıları dünyanın batı ve doğusunda bulunacak, bazıları mihrapta ibadette olacak ve bazıları da uykuda bulunacaktır, ama bununla birlikte duydukları bir sesle ve bir göz kırpmasıyla rükün ve makam arasında onun yanında hazır olacaklardır.[5] Bu rivayetten anlaşıldığı kadarıyla onlar normal insanlar değildir. Sonuç olarak Şia’nın, İslam devletinin meşruiyeti için değil, sadece makbul olması için ekseriyeti şart koştuğunu belirtmek gerekir. “Abdullah b. Ömer, Saad b. Vakkas, Muhammed b. Mesleme, Hasan b. Sabit (meşhur şair) ve Usame b. Zeyd” gibi bazıları kendisine biat etmekten kaçındığında bir takım açıklamalar eşliğinde şöyle buyurdu: :"أَیُّهَا النَّاسُ إِنَّکُمْ بَایَعْتُمُونِی عَلَى مَا بُویِعَ عَلَیْهِ مَنْ کَانَ قَبْلِی وَ إِنَّمَا الْخِیَارُ لِلنَّاسِ قَبْلَ أَنْ یُبَایِعُوا فَإِذَا بَایَعُوا فَلَا خِیَارَ لَهُمْ وَ إِنَّ عَلَى الْإِمَامِ الِاسْتِقَامَةَ وَ عَلَى الرَّعِیَّةِ التَّسْلِیمَ وَ هَذِهِ بَیْعَةٌ عَامَّةٌ مَنْ رَغِبَ عَنْهَا رَغِبَ عَنْ دِینِ الْإِسْلَامِ وَ اتَّبَعَ غَیْرَ سَبِیلَ أَهْلِه‏" Ey insanlar siz benden önceki insanların biat ettiği şey üzerine bana biat ettiniz. Elbette halk bir insana biat etmeden önce özgür ve serbesttir. Ama biat ettiğinde artık serbest değildir. İslam yöneticisinin görevi, istikamet taşımasıdır ve halkın görevi de itaat ve kabul etmektir. Bu genel bir biattir ve bundan yüz çeviren kimse, İslam’dan yüz çevirmiştir ve Müslümanların kat ettiği yoldan başka bir yolu kat etmiştir…[6]  



[1] Bkz: Selim b. Kays, Kitab-ı Selim, s. 664, İntişarat-ı el-Hadi, Kum, 1415 k.

[2] Saduk, Muhammed b. Ali, İlelü’ş-Şerayi’, s. 149, İntişarat-ı Mektebetü’d-Devari, Kum.

[3] a.g.e. s. 150.

[4] Saduk, Muhammed b. Ali, Kemalu’d-Din, c. 2, s. 654, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Kum, 1395 k.

[5] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharü’l-Envar, c. 53, s. 7, Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, 1404 k.

[6] Mufid, Muhammed, el-İrşad, c. 1, s. 243, Kongre-i Şeyh Mufid, Kum, 1413 k.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İmamlar (a.s) neden takiyye ederlerdi?
    8518 Kelam İmi 2010/12/04
    Takkiyyenin nedeni yalnızca korku değildir, korku, takiyyenin nedenlerinden sadece biridir, tümü değil. Dikkat etmek gerekir ki, korku, soruda gelen iki çeşidin ötesinde bir şeydir. Zira korku takiyyesi bazen takiyye edenin canı, onuru, malı ve yakınlarına gelebilecek tehlikeden dolayı yapılırken, bazen başkalarına ve müminlere gelecek olan zarar ihtimalinden ...
  • Nevruz bayramı hakkında ne gibi bir şerî delil mevcuttur?
    13135 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/08/21
    Bu bayram, İslam öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) nevruzun fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de nevruzda gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lakin bazıları da bu rivayet hakkında münakaşa yapmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz ...
  • “Eğer melekler birbirleri ile tartışırlarsa Cebrail (a.s) Ali’nin (a.s) yanına nazil olur ve melekler arasında hüküm vermesi için Ali’yi (a.s) göğe çıkarır,” diye belirtilen hadis hakkında görüşünüz nedir?
    13048 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Dinsel öğretiler esasınca biz meleklerin kendilerine verilmiş görevler doğrultusunda hareket ederken hiçbir sapma ve itaatsizlik sergilemediklerine inanırız. Yüce Allah melekleri nitelerken şöyle buyurmaktadır: Onlar asla Allah’ın buyruğuna muhalefet etmezler ve emredildikleri şeyi (kâmil bir şekilde) yerine getirirler; yani melekler ilahi emir ve buyrukları kabul eder ve onlara ...
  • İddet ve delilleri hakkında açıklamada bulunur musunuz?
    9438 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/12/22
    İddet fakihlerin ıstılahında şerî bekleme halidir; kadının boşandıktan ve nikâhın zail olmasından sonra veya vefatın ardından zorunlu olarak bir süre beklemesi ve sonra başka biriyle evlenebilmesi durumudur. İddet türleri şunlardır: 1. Boşanma iddeti. 2. Vefat iddeti. 3. Kayıp iddeti, 4. Yanlışlıkla cinsel ilişki kurma iddeti. Belirtilen ...
  • Herhangi bir müçtehitten taklit etmeyen kimsenin humus konusundaki görevi nedir?
    5085 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    Sorunuza taklit mercilerinin bürolarından verilen cevaplar şunlardır:Hz. Ayetullah el-Uzma Hamanaei: Mallarınızın humsunun durumunu bilmek için Ayetullah Hamanei’inin burosuna veya onun bu konudaki yetkili vekillerinden birine başvurunuz. Hz. Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi: Amellerinizi ve görevlerinizibütün şartlara haiz bir müçtehidin görüşüne göre yapınız.
  • Kur'an'da namazın genel hükmü açıklanmıştır, ancak imametten genel olarak da söz edilmemiştir. Kur'an'dan imametin hak olduğuna dair bir kaynak verebilir misiniz?
    6152 Eski Kelam İlmi 2010/09/22
    Kur'an'da bir çok ayet imamet konusuna değinmiştir. Allame Hilli, El-Feyn adlı eserinde ve Allame Meclisi, Biharu'l-Envar adlı eserinde bu ayetleri genişçe açıklamışlardır. Bu ayetlerden bazı örnekleri şöyledir: Tebliğ ayeti, velayet ayeti, ulu'l-emir ayeti ve sadıkın ayeti. ...
  • Allah’a nasıl iman getireyim ve imanımı nasıl güçlendire bilirim?
    15475 Teorik Ahlak 2011/10/20
    Allah’ı olduğu gibi ve gerçek bir şekilde tanıman için tek bir yol var. Bunun dışında başka bir yol söz konusu değildir. Zira Allah u Teâlâ kuranı kerimde şöyle buyuruyor: “biz, ona şah damarından daha yakınız”. Eğer insan biraz ...
  • Salâvat getirirken Al-i Muhammed’i demezsek niçin savat eksik sayılır?
    15424 Tefsir 2009/07/23
    Al-i Muhammed’e salâvat getirmek bidat olmadığı gibi Kur’an ve hadis ve akıl ve irfanla da uyumludur, çünkü:Bidatin manası dinde olmayan bir şeyi dine dahil etmektir. Biz Al-i Muhammede salâvat getirmenin bidat olmadığını söylüyoruz çünkü bu konu Peygamber ve Ehl-i Beyt’ten gelen hadislerde yer ...
  • Arafat’ta durmanın sır, fazilet ve adabı nedir?
    10639 Pratik Ahlak 2011/08/17
    Arafat’ta durmanın sırrı hakkında birçok rivayet bulunmakta ve hepsi bu mübarek günün azamet ve faziletini göstermektedir. Arafat günü insanın kendisini tanıdığı ve de dua ve yakarış ile Allah’ın kerem ve ihsan sofrasında yer edinebilmek için arı bir niyet ile Allah’ın misafirliğine kabul olduğu gündür. Şeytan bu günde ...
  • Şeytan cennetten kovulduktan sonra, tekrar nasıl cennete girebildi?
    21252 Tefsir 2012/09/09
    Kısaca, şeytanın insanla irtibatında ve vesvese vermesinde fiziksel varlığa ihtiyaç duymadığını biliyoruz. Bu esas gereğince şeytanın cennete girmeden vesvese amelini yerine getirmesi imkânı vardır, ancak her halükarda soru için faraziyeleri söz konusu ettikten sonra soruyu cevaplandıracağız. 1. Hz. Âdem ve Havva’nın içinde oldukları cennet, Allah-u ...

En Çok Okunanlar