Please Wait
19079
Buna göre Hz. Ali’nin masum olmaması gerekir çünkü masum olan biri nasıl o ikisine haksiz olmalarına rağmen biat etmiştir. Buna göre Şia o iki halifenin adil, mümin ve sadık olduklarına inanmalıdır. Aksi takdirde kendi imamlarıyla çelişkiye girmiş olurlar.
Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız.
Bu konun açıklık kazanması için şu noktalara dikkat etmek gerekir.
1. Şia halifelere karşı bir çok tenkidi olmakla beraber onların kafir olduğuna hükmetmez. Şia’nın halifeler ve sahabeye karşı tutumunda ölçü Ehl-i Beyt imamlarının onlara karşı tutum ve tavrıdır. Ehl-i Beyt imamları da o zatların hilafet makamını haksız yere işgal ettiklerini beyan etmelerine rağmen onların kafir olduklarını söz konusu etmemişlerdir.[1]
2- Hz. Ali ve diğer Ehl-i Beyt imamları için canlarını bile uğruna feda edecek derecede önem ve öncelik taşıyan konu İslam’ın temelini korumaktan ibaretti. Bu yüzden Hz. Ali (a.s) İslam’ın temeli korunsun diye bazı konularda baştaki halifelere yol göstermiş ve onların müşavere ve danışma taleplerini red etmemiştir. O halifelerin yeni kurulmuş olan İslam devletinin başında yer aldıkları ve diğer yandan Müslümanların iki büyük imparatorluk yani Roma ve İran imparatorlukları tarafında tehdit ve tehlikeyle karşı karşıya bulundukları o dönemin var olan gerçekleriydi bu yüzden İmam Ali (a.s) takındığı tavırlarla içte bir gediğin açılmasını önlemeye çalışmış ve İslam’ın korunmasını sağlamıştır.
3- Soruda “Hz. Ali’nin o iki halifeyi benimsediği ve onlara biat ettiği” ifadeleri yer alır ki bunlar yanlıştır.
Hz. Ali’nin o iki halifeye biat ettiği konusunu Ehl-i Beyt mektebinin kabul ettiği güvenilir kaynaklarda yoktur. Sadece Ali (a.s) zorla camiye götürüldüğü ve zorla elinin halifenin eline sürüldüğü yazılmıştır. Bu ise biat sayılmaz. Elbette Hz Ali (a.s) kanlı bir başkaldırı düzenlememiş ve yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı sabretmeyi gerekli görmüştür.
Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma Zehra hayatta bulunduğu dönemde halifelere karşı daha açık bir şekilde sözlü olarak muhalefetini ortaya koymaktan geri durmamış ama Hz. Fatım’nın şahadetinden sonra o dönemin ağır şartlarını ve Müslümanların içinde bulundukları durumu nazara alarak sabretmeyi ve açıkça muhalefet etmemeyi öngörmüştür. Ancak her fırsatta hilafetin kendisinin hakkı olduğunu ve diğerlerinin bu makamı haksız yere işgal ettiklerini ifade etmekten de geri durmamıştır.
Sonraları kendi hilafeti döneminde bu konuyu daha açık bir şekilde ifade etmiştir Nehcu’l-Belağa’nın üçüncü hutbesi olan ve Şikşikiye diye bilinen hutbesinde bu konuyu net bir şekilde beyan etmiştir.
Bu hutbede uzun bir dönem susmasının sebebine de işaret ederek şöyle demiştir: “Kendi kendime düşündüm acaba bir yardımcısı olmadan yalnız başıma kendi hakkımı almak için kıyam edeyim mi yoksa bu karanlık ve boğucu dönemde sabır mı eydim…”[2]
Kısaca Şia Ebubekir ve Ömer’i kafir bilmez ama hilafetlerini de meşru kabul etmez. Hz. Ali (a.s) da onları onaylamamıştır. Sadece İslam ve Müslümanların korunması için onlar görüşüne başvurduklarına görüşünü açıklamaktan geri durmamıştır.[3]