Please Wait
68211
Zülfikar, Allah Resulü’nün (s.a.a) kılıcının adıdır.[1] Bu kılıcın bununla adlandırılması hakkında şöyle demişlerdir: Kılıcın arkasında insanın belkemiği gibi kısa ve uzun çıkıntılar bulunmaktaydı.[2] Zülfikar’ın macerası İslam’ın ilk yıllarındaki savaşlardan birinden kaynaklanmaktadır. Uhud savaşı İslam’ın ilk dönemindeki en zor savaşlardan biridir. Bu tehlikeli savaşta herkesten daha çok fedakârlık yapan ve düşman tarafından Peygambere yapılan her saldırıyı püskürten Ali b. Ebi Talib idi. Ali (a.s) büyük bir kahramanlık ile savaşıyordu ve sonra kendisinin kılıcı kırıldı. Peygamber (s.a.a), Zülfikar adlı kılıcını İmam Ali’ye (a.s) verdi. Sonra Peygamber (s.a.a) bir yerde sipere yattı ve İmam Ali (a.s) onu savunmaya devam etti. Böylece bazı tarihçilerin naklettiği üzere kendisinin baş, yüz ve bedenine atmıştan fazla darbe geldi. Bu esnada vahiy elçisi Peygambere ey Muhammed yardımlaşmanın manası işte budur diye buyurdu. Peygamber (s.a.a) ise şöyle buyurdu: “Ali (a.s) benden ve ben Ali’denim. Cebrail ben de her ikinizdenim” dedi.[3] Anlaşıldığı kadarıyla Zülfikar Peygamberden diğer imamlara sırasıyla miras kalan özel eşyalardandır. Eğer böyleyse, bugün bu bereketli kılıç zamanın imamının (a.c) elindedir. Bazı rivayetlerden böyle anlaşılmaktadır. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Peygamberin ruhunun alınması vakti geldiğinde kendisi ilim ve silahını Ali’ye verdi.” Bir başka hadiste şöyle buyurmaktadır: Benim yanımda Allah Resulü’nün (s.a.a) yüzük, zırh, kılıç ve bayrağı bulunmaktadır.”[4] İmam Rıza (a.s) Zülfikar hakkında şöyle buyurmaktadır: “Zülfikar şimdi benim yanımdadır.”[5] Bir başka rivayette İmam Sadık’tan (a.s) şöyle nakledilmiştir: “Zuhur ettiğinde onun kılıcı, Peygamberin kılıcı olan Zülfikar’dır.”[6] Bu esasla, rivayetlerden istifade edildiği üzere, Zülfikar Peygamberden diğer imamlara sırasıyla miras kalan özel eşyalardandır ve bugün bu bereketli kılıç zamanın imamının (a.c) elindedir.
[1] Mecmeu’l-Bahreyn, c. 3, s. 443, İntişarat-ı Murtezevi, Tahran, 1353.
[2] Şeyh Saduk, İlelü’ş-Şerayi’, c. 1, s. 160, Mektebetü’d-Daveri, Kum.
[3] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, c. 3, s. 75, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1374.
[4] Allame Meclisi, Biharu’l-Envar, c. 26, s. 208, Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, 1404.
[5] Muhaddis Nuri, Müstedrekü’l-Vesail, c. 3, s. 309, Müessese-i Âlu’l-Beyt, Kum, 1408.
[6] Şeyh Tusi, el-Ğıybe, c. 307, h. 2.