Please Wait
6976
Şer olarak anılan şeyler soyutlar âleminde mevut değildir ve bu konu madde âlemiyle ilişkilidir. Hayır ve şerrin manasının tahlilinde şöyle denmiştir: Hayır, her şeyin kendi doğası hasebince talep ettiği, sevdiği ve birkaç husus arasında tereddüt ettiğinde onların en iyisini seçtiği şeydir. Şer ise hayrın karşısındadır. Eşya hayır ve şer olma açısından beş kısımdır. Bunlardan iki kısmın dış gerçekliği vardır. Bu iki kısım Yüce Allah’ın varlığı olan salt hayır ve çok hayırdan ibarettir. Şer ile birlikte ilahi iradenin icat kelimesine nesne olan ve ilahi kazanın bizzat içerdiği şey, varlığın kendine aldığı miktardır. Başka bir ifadeyle varlık alma kabiliyet ve yeteneği taşımaktadır. Daha açık bir ifadeyle Allah yaratmış, ilahi irade icat etmiş ve ilahi kaza ona taalluk etmiştir. Ama onunla beraber olan yokluklar (şerler) ise Allah’a isnat edilmez. Bilakis onun daha fazla kabiliyet taşımamasına ve istidat kusuruna isnat edilir.
Bu soru hakkında açıklama yapılmadan önce, hayır ve şer konusunun çok önemli ve tehlikeli konulardan olduğunu ve birçok filozof ve büyük bilgenin bu konuda değişik görüşler dile getirdiğini hatırlatmak gerekir. Ama bu sorunun cevabı sıfatıyla beyan edilen görüş, İslam filozofları ve İslam havzasındaki kelam ilmi bilginlerinin çoğunluğunca kabul edilmektedir. Şer olarak anılan şeyler soyutlar âleminde mevut değildir ve bu konu madde âlemiyle ilişkilidir. Hayır ve şerrin manasının tahlilinde şöyle denmiştir: Hayır, her şeyin kendi doğası hasebince talep ettiği, sevdiği ve birkaç husus arasında tereddüt ettiğinde onların en iyisini seçtiği şeydir. Şer ise hayrın karşısındadır. Elbette bu mananın tam açıklaması, bu açıklamaya sığmayacak uzun bir izah ister. Eşya hayır ve şer açısından beş kısımdır:
1. Salt hayır, 2. Salt şer, 3. Çok hayır, 4. Çok şer, 5. Eşit.
Bu beş kısım arasından sadece iki kısmın dış gerçekliği bulunur. Birincisi, salt hayırdır; yani varlığı zorunlu ve mutlak kemal olan ve de varlıksal her kemali taşıyan Allah’tır. İkincisi ise çok hayırdır; yani hayrı şerrinden çok olandır. Çok hayrı terk etmede büyük şer yattığından, ilahi inayet bu grup eşyanın varlığını gerekli ve lazım hale dönüştürmektedir. Ama diğer üç kısmın dış gerçekliği bulunmamaktadır; zira salt şer, salt hiçlik ve butlan olan salt yokluktur ve onun var olması imkânsızdır. Lakin diğer iki kısım yani çok şer ve eşit hayır ve şer Allah’ın inayetiyle bağdaşmamaktadır; çünkü ilahi inayet varlık düzenine mümkün en iyi ve sağlam nizamı bahşetmiştir. Eğer dikkatlice bu evrendeki her fenomen incelenirse, evrenin tüm cüzlerinin mümkün olan en güzel şekilde yaratıldığı belli olacaktır.[1] Bunun açıklaması şudur: Bizim yokluk hakkında zihnimizde tasavvur ettiğimiz şey, ya mutlak varlığın çelişiği olan ve mukabil noktasında yer alan mutlak yokluktur, ya da bir kemali taşıması gereken varlıksal kemal yokluğundan ibaret olan eklenmiş ve melekeye mensup yokluktur. Mesela körlük, bir kimsenin görebilmesi gerekirken görmeden yoksun olmasıdır. Bu nedenle biz duvara kör demeyiz. Birinci kısım için de birkaç şekil tasavvur edilebilir; birincisi, yokluğu bir şeyin varlığına değil de mahiyetine atfetmemizdir. Örneğin Ahmet’in yokluğunu tasavvur edip onu yok farz etmemizdir. Mevcut olduktan sonra değil elbette. Bu kısım salt bir aklî varsayım olup kendinde hiçbir şer tasavvur edilemez; çünkü olmaması durumunda şer olacak “olmak” ile “olmamak” arasında ortak olan bir konuyu tasavvur etmedik. Evet, insan bir şeyin yokluğunu o şey ile mukayyet kılabilir. Örneğin insan var olan Ahmet’in yokluğunu tasavvur edebilir ve onu var olduktan sonra yok farz edebilir. Böyle bir yokluk şerdir, ama yokluğun bu kısmı, açıklaması yapılan meleke yokluğudur. İkinci tasavvur ise bir şeyin yokluğunu bir başka şeyle mukayese ederek varsaymamızdır. Örneğin mümkün varlıkların zorunlu varlığının olmaması ve at gibi başka bir mahiyetin insaniyet varlığı taşımaması veya bitkilerin hayvan varlığının olmaması veyahut ineğin at varlığına sahip olmaması bu kabildendir. Bu yokluk kısmı mahiyetin bir gereğidir ve itibarî bir husustur. Karar kılınmış ve gerçek değildir. Yokluğun ikinci kısmı, meleke yokluğu olup bir şeyin belirli bir kemali taşıması gerekirken onu taşımaması ve ondan yoksun olmasından ibarettir. Bir şeyde meydana gelen değişim, eksiklik, afet, hastalık, acı ve tatsızlıklar bu türdendir; zira bu eksikliği taşımamak ve mukabilinde kemal taşımak bu şeyin konumuyla bağdaşır. Yokluğun bu kısmı şerdir ve maddî hususlarda meydana gelir. Bunun menşei, maddi istidatlarda bulunan kusurdur. Elbette bu kusur her şeyde bir ölçüde değildir, değişik derecelere sahiptir. Şer olan bu gibi yoklukların menşei, varlık feyzi kaynağı yani Yüce Allah’ın zatı değildir. Bunlar O’na isnat edilemez; çünkü yokluğun nedeni de yokluk gibi bir şeydir. Varlığın nedeni de başka bir varlıktır, yokluk değildir. Şer ile birlikte ilahi iradenin icat kelimesine nesne olan ve ilahi kazanın bizzat içerdiği şey, varlığın kendine aldığı miktardır. Başka bir ifadeyle varlık alma kabiliyet ve yeteneği taşımaktadır. Daha açık bir ifadeyle Allah yaratmış, ilahi irade icat etmiş ve ilahi kaza ona taalluk etmiştir. Ama onunla beraber olan yokluklar (şerler) ise Allah’a isnat edilmez. Bilakis onun daha fazla kabiliyet taşımamasına ve istidat kusuruna isnat edilir. Bu yoklukları mahlûk saymamızın ve yaratıldıklarını söylememizin nedeni ise, onların varlığın belirli bir miktarıyla karışık ve birlik olmasıdır.[2]
İlgili cevap: 936. Cevap (Site: 1166).