Please Wait
6811
İrfan, imamların nazarında pratik ve teorik irfan olmak üzere iki kısma ayrılmamaktadır ve onların sire ve lisanlarında pratik irfan teorik irfandan ayrı değildir; zira onlar pratik irfanla hakikatlerin tanımını elde ettiler ve sonra elde etikleri hakikatlerin tanımını kelam kalıbına dökerek insanlara sundular. Ayriyeten irfanın teorik ve pratik irfan olarak kısımlandırılmasının üzerinden bin yıl geçmemiş, belki bu kısımlandırma son yüzyıllar içinde gerçekleştirilmiştir. Ama yinede Nehcü’l Belağa sonsuz irfan denizidir. Bu büyük ve değerli kitap, hem teorik irfan ve hem de pratik irfanda kamil arif ve ariflerin imamı olan insanı kamilin sözlerinin bir kısmıdır. Nehcü’l Belağa teorik ve pratik olmak üzere irfan ve ilahi maariflerle doludur ve ayrıntılı cevapta örnekler vererek onlara değineceğiz.
İrfanın tanımı belirtildiği gibi hakkın taliplerinin matluplarına ve hakkı tanımak için seçtikleri yol ve yöntemdir. İrfan iki kısma ayrılmaktadır: Pratik irfan; yani seyri suluk, vusul ve fena ve teorik irfan; yani keşf ve şuhudun kural ve yöntemleri.[1] Başka bir tabirle; teorik irfan varlığın tefsirini yapmaktadır; yani Allah, insan ve dünyanın tefsiri. Pratik irfan ise insanı kâmil bir şekilde terbiye etmesini üstlenmiştir.
Söze başlamadan önce birkaç noktanın hatırlatılması gerekli görülmektedir: Evvela: İrfan, imamların nazarında pratik ve teorik irfan olmak üzere iki kısma ayrılmamaktadır ve onların sire ve lisanlarında pratik irfan teorik irfandan ayrı değildir. Zira onlar pratik irfanla hakikatlerin tanımını elde ettiler ve sonra hakikat ve elde ettikleri tanımı kelam kalıbına sokarak insanlara beyan ettiler.
Saniyen; İrfanın teorik ve pratik irfan olarak kısımlandırılmasının geçmişi bin yıla sahip değildir, belki bu kısımlandırma İbn-i Arabi zamanında başlamış ve bariz örneği Hikmet’i Mutaaliye de olduğu gibi sonraları felsefeye de girmiştir.
Ama yinede Nehcü’l Belağa sonsuz irfan denizidir. Bu büyük ve değerli kitap, hem teorik irfan ve hem de pratik irfanda kamil arif ve ariflerin imamı olan insanı kamilin sözlerinin bir kısmıdır. Gerçi imam Ali’nin irfani öğretilerinin tamamı nehcü’l-belağada toplatılmamıştır.
Ariflerin imamı Hz. Ali (a.s.) bu bağlamda şöyle buyurmaktadır: “Bizler peygamberlik ağacı, risaletin indiği mekân ve meleklerin inip çıktığı yeriz; ilmin madeni, hükmün kaynağıyız.”[2] Bu nedenle eğer ilim ve bilgi varsa ve eğer irfan varsa vahiy ve risalet hanedanında yani Ali (a.s) ve evlatlarında bulunur.
Büyük arif İmam Humeyni (r.a) Nehcü’l Belağa hakkında şöyle diyor: “O’nun [İmam Ali] ruhunun nazilesi olan Nehcü’l Belağa kitabı, benlik ve bencillik hicabı yatağında uyuyan bizler için talim ve terbiye kitabıdır…,Bir insan veya büyük insanlık toplumu kadar farklı boyutları olan bir külliyat…, Her ne kadar toplumlar meydana gelse, devletler ve milletler oluşsa ve her ne kadar düşünür, filozof ve araştırmacı gelse ve onun derinliklerine inip düşüncelere dalsınlar. Filozoflar ve hikmet öğrenenler gelsinler ve bu ilahi kitabın ilk hutbesinin cümlelerinde araştırmaya otursunlar ve marifet ashabı ve irfan erbaplarının yardımıyla kendi yüksek düşüncelerini işleterek onun kısa bir cümlesini tefsir etmeye çalışsınlar ve hakiki bir şekilde onu derk etmede vicdanları razı etmeyi istesinler…, vahiy evladının gördüğü alanının ne kadar olduğunu görseler kendi ve diğerlerinin kusurunu itiraf ederler; kısa cümlelerinden bir tanesi şudur: “mea külli şeyin la bi mufareketin ve gayre külli şeyin la bi müzayeleti” O, hiçbir şeyin kenarında olmaksızın her şeyle birliktedir ve ayrı olmaksızın her şey dışındadır.[3] Bu açıklama irfanda değinilen vahdeti vücut konusuna işaret etmektedir.
Nehcü’l Belağa sonsuz irfan deryasıdır. Teorik irfan; Mebde ve mead, yaratılış, vahiy, melekler, mücerret dünya, alemi melekut ve… pratik irfan ise; ahlak, nefsani faziletler, adalet, takva, zühd, seyri suluk, cihat ve yakarış ve… hakkındadır.
Bu yazıda kısa olarak İmam Ali’nin (a.s) teorik ve pratik irfan hakkındaki sözlerinden bahsedeceğiz:
- Teorik İrfan
Nehcü’l Belağa’nın ilk hutbesi maarif deryasıdır. Allah’ın azameti hakkında şöyle buyurmaktadır:
1. "Hamd Allah'a mahsustur ki övenler onu hakkıyla övemezler, sayıcılar nimetlerini sayamazlar, çalışıp çabala¬yanlar hakkını eda edemezler. Yüce himmetler O'nu derk edemez, akıl-zekâ denizine dalanlar O'na erişemez. O'nun sıfatlarının belli bir sınırı yoktur. Bir vasfı mevcut değildir.”
2. “Dinin evveli O'nu tanımak, O'nu tanımanın kemali O'nu tasdik etmek, O'nu tasdik etmenin kemali O'nu bir bilmek, O'nu bir bilmenin kemali, O'na karşı ihlâslı olmaktır. O'na karşı ihlâslı olmanın kemali, O'ndan sıfatları nefyetmektir….”
3. “Allahın varlığı için bir başlangıç yoktur. Vücudu için ademlik sabıkası olmadığı gibi. O, hiçbir şeyin kenarında olmaksızın her şeyle birliktedir ve ayrı olmaksızın her şey dışındadır.”[4]
4. Başka bir örnekte; varlık aleminin yaratıcı olan Allahın yarattıklarını tevsif ederken şöyle buyuruyor: “"Hamd, daha önceden olgu/örneği ve kendinden önce bir yaratıcıya (olmadığı için) tabi olmaksızın yaratıkları yaratana…bütün yaratıklarını eksikliği ve haleli kabul etmez şekilde muhkem ve sağlam takdir edip kamil bir lütuf ile düzene sokan ve kamala doğru hareket edebilecek konuma getirip o yöne sevk eden Allaha mahsustur”.[5]
Bu sözler Nehcü’l Belaga’da bulunan teorik irfan deryasından bir katredir. Dikiş yüzüğü kelimelerle okyanus nasıl ölçülür?
b) Pratik İrfan
1. İmam Ali (a.s) seyri sülükte atılacak ilk adım hakkında şöyle buyurmaktadır: "Gerçek arif (seyr-u sülük ehli ilim ve fikirle donarak) aklını ihya etmiş ve şehvetlerini öldürmüştür. O denli ki büyük ve şişmanlığı küçülmüş, sertlikleri yumuşamıştır. Kendisi için çok aydınlatıcı bir nur tutuşmuştur. Bununla tevhidin ana caddesini aydınlanmış ve bunun aydınlığında yolunu devam ediyor…"[6]
2. “"Ey Allah'ın kulları! Allah katında en sevgili kul, nefsine karşı savaşta Allah'ın kendisine yardım ettiği kişidir. O kimse ki iç elbisesi ilahi hüzün ve dış elbisesi ise Allah’tan korkmaktır. Derken, hidayet ışığı gönlünü aydınlatmış, orada kalacağı gün için azığını hazırlamış, uzağı kendine yakınlaştırmış, zorluğu kolaylaştırmıştır.”
3. O hazretin (a.s) bakışında takvalıların nitelikleri şöyle şekillenmiştir: “Ruhlarının derinliklerinde yaratıcı büyük ve bundan dolayı da onun dışındakiler gözlerinde küçüktür…. Cennete oranla orayı görüp nimetler içinde yaşayan ve cehenneme oranla da orayı görüp azap çeken kimse gibidirler...”[7]
4. Başka bir yerde de şöyle buyurmaktadır: “"Nimetini tamamlamak, izzetine teslim olmak ve günahlarından korunmak için Allah'a hamd ederim. Yeterliliğine (kifayetine) olan ihtiyacımdan dolayı O'ndan yardım dilerim. Allah'ım hidayet ettiği sapmaz...”[8]
5. “İlahi! Sana ibadet ediyorum; azabından korktuğum veya cennetine erişmek için değil, belki kulluk edilmeye layık olduğun için sana kulluk ediyorum.”[9]
6. Ölüme karşı arifane ve aşıkane bir yönelişle şöyle buyurmaktadır: “Allah'a kasem ederim ki Ebu Talip'in oğlu Ali'nin ölüme olan ünsiyet ve dostluğu, bir çocuğun anne memelerine olan ünsiyet ve dostluğundan daha fazldır...”[10]
7. Takva sahiplerine gece uyanık geçirme, az uyuma ve zayıflık hakkındaki tavsiyelerinde şöyle buyurmaktadır: “Gözlerinizi geceleri ayık tutarak ve karınlarınızı zayıflatarak Allah’a itaate yönelin.”[11]
8. Hak ve adalet yolunda mücadele edenler için tersim ettiği cihat hakkında şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz ki cihat cennet kapılarından bir kapıdır ki Allah-u Teâlâ sadece özel dostlarına açmıştır”.[12]
[1] Seccadi, Seyyid Cafer, “Ferhengi Istılahatı İrfani”, baskı, 4, irfan kelimesi, Tahran: Kitabhanei Tahuri, çapı çaharum, 1378.
[2] “Nehcü’l Belaga”, 109. hutbe.
[3] “Sahife-i Nur”, Peyamı İmam bi şirket konendegani der kongreyi hezare-i “Nehcü’l Belağa”, c. 14, s. 224 – 225, 27/02/1360.
[4] “Nehcü’l Belaga”, 1. hutbe.
[5] A.g.e, 90. hutbe.
[6] A.g.e, 220. hutbe.
[7] “Nehcü’l Belaga”, 193. hutbe.; Muttakin hutbesi adıyla meşhur olan bu hutbenin her sözü pratik irfanın makamlarından bir makamdır.
[8] “Nehcü’l Belaga”, 2. hutbe.
[9] İhsai, İbni ebi Cumhur, “Avaliu’l Lali”, Kum: İntişaratı Seyyidu’i Şüheda, c. 1, s. 44, 1405 h.k.
[10] “Nehcü’l Belaga”, 2. hutbe.
[11] A.g.e, 183. hutbe.
[12] A.g.e, 27. hutbe.