Gelişmiş Arama
Ziyaret
7347
Güncellenme Tarihi: 2010/04/21
Soru Özeti
İmam Humeyni’nin (r.a) inancına göre velayet-i fakih taabbudi bir esas mıdır?
Soru
Velayet-i Fakih hakkında bir merci sıfatıyla İmam Humeyni’nin (r.a) açıklamaları, fetva verme sürecinde bazı meşhur fakihlerin yöntem tarzı ve de dinin rükünlerinin taabbudi olması konuları göz önünde bulundurularak velayet-i fakih taabbudi bir esas olarak değerlendirilebilir mi yoksa değerlendirilmez mi? (Taabbudi olması durumunda) Lütfen açıklamada bulunur musunuz?
Kısa Cevap

Taabbud, yüce Allah’a kulluk ifadesi ve O’nun emirlerini sorgulamaksızın kabul etmektir. Bu anlamıyla Yüce Allah’ın rızasını kazanma doğrultusunda atılan her adım bir tür taabbud sayılır ve eğer velayet-i fakih de bu hedef doğrultusunda kabul edilirse taabbudun bir örneği haline gelir. Lakin din âlimleri “taabbud” ve “taabbudi” kavramları hakkında velayet-i fakih konusunu içermeyen bir takım sınırlı anlamlar da göz önünde bulundururlar; zira anlaşıldığı kadarıyla velayet-i fakih tevessüli farz karşısında taabbudi bir farz değildir ve taabbudi ve delilsiz onu kabul etmemek gerekir.

Ayrıntılı Cevap

Bu soruyu yanıtlarken ilk önce fıkıh ilminde “taabbud” kavramının hangi konularda kullanıldığı hususuna dikkat etmek gerekir. Yüce Allah karşısında ifade edilen her türlü kulluk, O’nun emirleri karşısında teslim olmak ve rızasını kazanmak için çabalamak “taabbud” olarak adlandırılır. Burada insanın yaptığı işin delilini bilmesi veya hikmetinden haberdar olmaması önemli değildir. İnsanın salt dini önderlere uymak için işe teşebbüs etmesi önemlidir. Her mümin bireyin Allah’a yakınlaşmasının zirvesi, kendi maddi ve manevi hayatını her davranışında taabbud ve kulluğun gözlemleneceği şekilde düzenlenmesidir. Bu tanım taabbudun manasına sınırsız bir bakışı ifade eder. Lakin daha kısıtlı yorumlarda şer’i buyrukların taabbudi oluşu iki başka konuda da kullanılmıştır:

1. Her ne zaman biz şer’i bir hükmün delil ve felsefesini açık bir şekilde bilmezsek, salt bu hükmün Allah tarafından olduğunu ve O’nun elçileri tarafından bildirildiğini ve bizim uymakla yükümlü olduğumuzu kabul ederek onu kesin bir şekilde uygularsak, ıstılahta bizim taabbud esasınca bu hükmü kabul ettiğimiz söylenir. Bazı rivayetlerde müminlerin böyle bir taabbud taşıması tavsiye edilmiştir.[1] Elbette bu tür bir taabbudun konusu dinin ilk esaslarının ispat edilmesinden sonra yer alan dini fer’i hükümleri kapsar. Bu tür hükümlerde hükmün felsefesini bilmeye gerek yoktur. Elbette bilmenin de bir zararı bulunmaz.

2. Son olarak din bilginleri arasında “taabbudi farz” karşılığında “tevvessüli farz” diye başka ıstılahlar da üretilmiştir. Bu kavramlar ilk İslam kaynaklarında mevcut olmayıp bu bilginlerin değişik farzları sınıflandırmaları neticesinde ürettikleri terimlerdir. Bu bakışta taabbudi farz, Allah’a yakınlaşma niyeti güdülmeksizin yapılması imkânsız olan farza denir. Örneğin eğer bir şahıs güneş doğduktan batana dek aç kalırsa Allah’ın rızasını kazanma hedefini taşımadan onun açlığı oruç olarak değerlendirilemez. Bu açlığın başka bir defa daha ve belirlenmiş hedef ile tekrar edilmesi gerekir. Çünkü oruç taabbudi bir farzdır. Lakin bunun karşısında başka bir farz olan boğulmak üzere olan bir şahsı kurtarmak, bu hedef göz önünde bulundurmadan yapılabilir ve bunun tekrar edilmesine gerek yoktur. Elbette bu fiil de belirtilen hedef ile gerçekleşirse daha fazla bir sevabı ardından getirecektir. Bu mukaddime ile sorunuza dönüyoruz:

Eğer mümin birey akli dirayet ve nakli hadisten faydalanarak velayet-i fakihin Allah tarafından belirlenmiş bir husus olduğunu ve O’nun tarafından onaylandığını tespit ederse kulluk ve Allah tarafından olan her şeyi kabul etme güdüsüyle bu konuya taabbudi olarak yaklaşabilir. Bu, sınırsız manasıyla belirtilen taabbudi tanımını ifade eder. İmam Humeyni’nin (r.a)  değişik dönemlerde dile getirdiği sözler göz önünde bulundurulduğunda onun da velayet-i fakih konusunda böyle bir taabbud taşıdığı anlaşılabilir. Örneğin İmam Humeyni (r.a) şöyle demektedir: “Velayet-i fakihi kabul ediyoruz, lakin velayet-i fakihin İslam’ı heder edeceğini söylememeliyiz! Bunun manası imamları tekzip etmektir, İslam’ı tekzip etmektir.”[2]Veya şöyle demektedir: “Millet velayet-i fakihi Allah buyurduğu için kabul etmektedir, oysaki sizler hayır lazım değildir diye söylemektesiniz.”[3] Başka bir yerde ise şöyle demektedir: “Uzmanlar konseyi velayet-i fakihi ispat etmek istemekteler. Uzmanlar konseyi Allah Tebarek ve Teâlâ’nın buyurduğu şeyi tasvip etmek istemekteler… Velayet-i fakih konusu uzmanlar konseyinin icat ettiği bir şey değildir. Velayet-i fakih Allah Tebarek ve Teâlâ’nın oluşturduğu bir şeydir.”[4] Taabbud hakkında belirtilen sınırlı iki yorum bağlamında velayet-i fakihin taabbudi olması hakkında ise şöyle söylemek gerekir:

1. Taabbud ilk sınırlı yorumuyla velayet-i fakih bağlamında göz önünde bulundurulamaz; zira böyle bir velayetin delili bellidir. Bu, bir uzmana müracaat etmektir; bu hususta bir rivayet olmasa bile insan akıl ve geleneğe dayanarak da bunu ispat edilebilir ve birçok din bilgini bunun delillerini kendi açıklamalarında dile getirmiştir.

2. İkinci sınırlı yorum bağlamında da şöyle söylemek gerekir: Velayet-i fakih esasını kalpsel olarak kabul etmek inançsal bir husus olduğundan, taabbudi farzlarda gerekli olan hedefin olmadığı durumda amelin tekrar edilmesi gerekliliği burada bulunamaz. Lakin veliyy-i fakihin emir ve buyruklarını uygulamak bağlamında velayetsel hükümler bu bakışta tevessüli farzlar olarak değerlendirilebilir ve bu hükümler ilahi yakınlaşma hedefi gütmeden uygulansa bile onu tekrar etmeye gerek kalmaz. 

 


[1] Örnek olarak; Hürr’üAmuli, Muhammed b. el-Hasan, Vesailu’ş Şia, c. 27, s. 45, hadis 33171, Müessese-i A’lulbeyt, Kum, 1409 h.k.

[2] Sahife-i İmam, c. 10, s. 59, Müessese-i tenzim ve neşri asarı İmam Humeyni(r.a), Tahran, 1386 h.ş, çapı çaharum.

[3]a.g.e, s. 223.

[4]a.g.e, s. 308.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Göğe ne kadar çok çıkılsa oksijenin o oranda azaldığı bilimsel bir gerçektir. Kur’an’da bu gerçeğe işaret eden bir ayet var mı?
    13874 Tefsir 2010/12/28
    ‘Kur’an’ın kapsamlılığı’ hakkında görüş bildiren alim ve müfessirler, Kur’an’ın, pozitif bilimlerin bütün mesele ve ayrıntılarını ele alıp almadığı konusunda aralarında görüş birliği yoktur.Kimileri Kur’an’ın -bir ansiklopedi gibi- bilimsel konuların bütün detaylarını içerdiğini söylemekte, kimileri Kur’an, hiç bir bilimsel konuya değinmemiştir demekte, ...
  • Hazreti Muhammed’in (s.a.a) dokuz yaşında eşimi vardı?
    3807 پیامبر اکرم ص 2018/11/14
    İslam peygamberinin hayatını, eşlerinin özeliklerini ve peygamberin onlar ile olan ilişkilerini incelemek şu noktayı açığa çıkarır: Eğer Peygamber müteaddit eş edinmiş ise bu eylemin çeşitli hikmetleri bulunmaktadır. Burada onlardan bazılarına işaret edeceğiz. Öncelikle Peygamberin Ayşe ile olan evliliğinde şunu bilmemiz gerekir ki bu evlilik Ayşe’nin ...
  • Acaba din bir tane midir yoksa çeşitli midir?
    7115 Yeni Kelam İlmi 2010/01/02
    Dinden kasıt, Allah tarafından gönderilen ve Peygamberler (a.s.)'ın vasıtasıyla tebliğ edilen akaid, ahlak, kanunlar topluluğu ise bu durumda din tektir. Dinler arasında ki fark sadece hükümler arasında ki küçük ayrıntılardır ki, bireysel ...
  • Yüksek düzeyde kârla muzarebe yapmak doğru mudur?
    5646 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/29
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Peygamberin buyruğuna göre Kur’an’ın batın ve tefsirini açıklayan kimdir?
    9396 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Bu içerik değişik tabirlerle imamlar (a.s) hakkında zikredilmiştir. Oların imanın temsilcileri, Kur’an’ın gerçek müfessirleri, konuşan Kur’an ve Kur’an’ın emirlerini aşikâr kılanlar oldukları ve başlarında da İmam Ali’nin (a.s) yer aldığı belirtilmiştir. Elbette bu hususun İslam inançlarında kanıtsal bir desteği de mevcuttur. Buna örnek teşkil edecek rivayetler vardır. Bu cümleden ...
  • Ehl-i kitap, meadın cismani olduğuna inanıyor mu? Lütfen bu alanda bir kaç kitap tanıtır mısınız?
    7999 Tefsir 2010/12/28
    Cevabın daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor:1-Ehl-i kitabın (ister Yahudi olsun, ister Hıristiyan, ister Zerdüşt) öğretilerinde cismani mead adı altında bir konudan özel olarak bahsedilmemiştir. Bu yüzden bu konuda söyleyeceğimiz şeyler Ehl-i kitabın dini kitaplarından mead inancı hakkında anladıklarımızdır.
  • Berzah âleminde ilmî tekâmül gerçekleşebilmektedir, ama amelî tekâmül mümkün değildir. Bu konu felsefî açıdan ispat edilebilir mİ?
    11767 İslam Felsefesi 2012/01/23
    Kur’an ve rivayet açısından berzah eksenli tekâmül kabul edilmiş bir konudur. Felsefe de buna değinmiş ve onun hakkında değişik bahisler dile getirilmiştir. İnsanın berzah âleminde farzları yerine getirerek ve haramlardan sakınarak daha yüksek bir tekâmüle ulaşması anlamında olan ilmî tekâmülün mümkün olmadığını ilkönce hatırlatmak gerekir; çünkü berzah âlemi yükümlülük ...
  • Şia’daki adaletin Mutezile ile farkı nedir?
    10518 Eski Kelam İlmi 2012/01/23
    Şia ve Mutezile’den ibaret her iki okul da adaleti kendi mezhep usullerinden biri olarak ilan etmekte ve her ikisi de aklî iyi ve çirkine inanmaktadır; yani bir takım konular hakkında hatta mukaddes şeriat tarafından bir hüküm belirtilmemişse dahi, insan aklı yalnız başına onların iyi veya kötü olduğunu ...
  • Ölümden sonra ruhun, dünyanın işleri ve olaylarından haberi olabilir mi?
    39809 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Kur’an-ı Kerim’den ve Masum İmamların (a.s) rivayetlerinden, öldükten sonra ruhların dünyaya gelebildikleri, yakınlarının, eş ve dostlarının vs. durumlarından haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Meleklerinde bu işteki rolü reddedilmediği gibi buna açıkca değinilmiştirde.Rivayetlerde bu konuda şöyle buyurulmaktadır:1- ‘Şüphe yok ...
  • İkinci Halife, Hz. Ali (a.s)’ın damadı mıydı?
    12708 تاريخ بزرگان 2010/01/16
    İkinci halifenin Hz. Ali (a.s)’ın kızı Ümmü Kulsümle evlendiği konusu hem Şii, hem de Sünni rivayetlerde gelmiştir. Ama bu olayı anlatan rivayetler aynı olmayıp, birbirlerinden farklıdırlar. Sünni ve Şii rivayetlerde ortak olan nokta ikinci halifenin Ümmü Kulsüm’ü istediği, ama ...

En Çok Okunanlar