Please Wait
9995
Din insanın saadet ve kurtuluş reçetesidir. Dindarlık birey ve topluma sayısız eserleri olan tüm hayat boyutlarını içeren dinsel öğreti ve değerleri kurumsallaştırmaktır. Gizli ve açık bir takım etkenler dindarlığı tehdit etmektedir ve bu tehditlerden birisi de dinden kaçmaktır. Elbette hiç kimse tamamıyla din ile irtibatını kesemez; zira dindarlık fıtri bir olgudur. Ama imamın zayıflaması ve bireylerin yaşamında din kandilinin ışığının azalması gerçeklik taşımaktadır ve bu belirli bir dine özgü de değildir. Tüm din ve okullar buna müptela durumdadır. Elbette dinde kaçmanın nedeni tüm dinlerde aynı değildir. İslam bağlamında dinden kaçmanın nedenleri din alanı ve dinsel öğretiler dışında aranmalıdır. İslam toplumunda dinden kaçmanın veya İslam mektebinden uzak durmanın nedenleri genel olarak iki kısma ayrılmaktadır:
1. Çevresel (Toplumsal, Kültürel, Siyasal, Ekonomik vb.)Faktörler: Maneviyata yönelişte etkin faktörlerin yetersizliği, kültürel saldırı, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak farzının uygulanmaması, birincil ihtiyaçların karşılanmaması, hurafe tapıcılığın yaygınlaşması, hevese tapmak, menfaat istemi, güç ve makam elde etmek için bazı dinî grup ve cenahların çatışması, din devleti yöneticileri ve taraftarlarının söz ve amellerinin çelişmesi, sonraki nesillere fedakârlık, bağımsızlık istemi ve maneviyata yöneliş gibi değerlerin aktarılmaması gibi hususlardır.
2. Derunî (Bireysel)Faktörler: Nefsanî temayül ve heveslere eğilim göstermek, bireylerin dinî görüşlerinin zayıflığı, ailelerin dinî temellerinin zayıflığı ve gevşekliği gibi faktörlerdir.
Bu fenomen birey ve toplumda istenmeyen ve telafi edilemeyecek sonuçlar taşımaktadır. Ailelerin ahlakî temellerinin gevşemesi, fedakârlık ve cesaret ruhiyesini kaybetmek, yabancılara siyasal, ekonomik ve kültürel bağımlılık karşısında kaygısız olmak ve zulüm, ayrımcılık ve adaletsizlik karşısında sessiz kalmak bu sonuçlardan bazılarıdır.
Din, insana izzet ve şeref bahşeden ve onu nefsanî ve hayvanî esaret, bağımlılık ve bağımdan kurtaran maddî ve manevî hayatın en temel direğidir. Din, insanın saadet ve kurtuluş reçetesidir. Din, melekûta ait ruh halinden ibaret olan insan gerçekliğinin huzur bulmasını sağlayan manevî kimya ve iksirdir. Dindarlık birey ve topluma sayısız eserleri olan tüm hayat boyutlarını içeren dinsel öğreti ve değerleri kurumsallaştırmaktır. Dindarlık yakin, sabır, teslim, rıza, emanete sahip çıkmak, doğruluk, hayâ, iffet, vefakârlık, takva, infak, ihsan, merhamet, af, tolerans, itaat, ibadet, cihad ve çaba özelliklerinde tecessüm eder ve insan yaşam ve şahsiyetine güzellik, alımlılık ve sevinç bahşeder. Gizli ve açık bir takım etkenler dindarlığı tehdit etmektedir ve bu tehditlerden birisi de dinden kaçmaktır. Bu zaaf ile mücadele etmek için ilkönce onu tanımak ve sonra onu tedavi etmek gerekmektedir. Dinden kaçmak kavramı dini terk etmek ve bırakmak manasında ise, hiç kimsenin tamamıyla din ile irtibatını kesemeyeceğini söylemek gerekmektedir; çünkü dindarlık fıtrî ve insandan ayrılmaz bir olgudur. Nitekim Kur’an-ı Kerim de bu hususa işaret etmektedir: “ Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [1] Elbette bireylerin dindarlığı bir müddet zayıflayabilir ve azalabilir veya bir fert dinini değiştirebilir ve başka bir dine geçebilir. Ama hiç kimse sürekli dinsiz kalamaz! O halde bu anlamıyla dinden kaçmak mümkün değildir. Biz bu noktayı kendi çevremizde de oldukça tecrübe etmişizdir! Ama imanın zayıflaması ve bireylerin yaşamında din kandilinin ışığının azalması gerçeklik taşımaktadır. Birçok şahıs bir takım özel şartlarda kısa veya uzun bir müddet din ve dindarlıktan fasıla alabilir ve bu belirli bir dine özgü de değildir. Tüm din ve okullar buna müptela durumdadır. Elbette dinde kaçmanın nedeni tüm dinlerde aynı değildir. İslam bağlamında dinden kaçmanın nedenleri din alanı ve dinsel öğretiler dışında aranmalıdır. Aynı şekilde kirli tahrif elinin dokunmadığı ilahî dinlerin öğretilerinde dinden kaçmaya sebep olacak hiçbir unsur bulunmadığına da dikkat çekmek gerekir. Eğer insanlar dini doğru bir şekilde algılayacak olurlarsa hiçbir aşamada dinden kaçmayacaklardır! Özellikle insan hayatının iki temel esası sayılan akıl ve aşk ve de bu iki ölçü esasınca şekillenen tüm çekicilik ve iticilikler dinde mevcuttur ve din bu iki güçle kalıcılığını sürdürmüştür. Dolayısıyla toplumsal, aynî ve davranışsal bir olgu sıfatıyla dinden kaçış, dinin mahiyet ve zatının bir sonucu değildir. Dinden kaçmanın neden veya nedenleri, din dışı alanda ve dinî öğretilerin ötesinde aranmalıdır. Bireysel, toplumsal, ekonomik, kültürel, siyasal ve ruhsal anormallikler gibi faktörler afet, yara ve alıkoyucu engeller suretiyle kuşkusuz dinî düşünce ve ona yönelişin önünde durmakta ve de dinden kaçmanın ve dinle mücadele etmenin altyapısını oluşturmaktadır. Gençlerin dinden kaçmasına neden olan faktörler genel olarak iki kısma ayrılmaktadır:
1. Dış ve çevresel (toplumsal, kültürel, siyasal, ekonomik vb.) faktörler.
2. Derunî (bireysel) faktörler. Bunlar psikolojik faktörler olarak da adlandırılmaktadır; yani çevresel faktörlerin dışında her bireyin bilgisel ve duygusal özellikleri onun dinî öğretilere yönelmesinde veya onlardan uzaklaşmasında rol oynamaktadır. Çevresel (toplumsal, kültürel, siyasal, ekonomik vb.) faktörler aşağıdaki hususlar çerçevesinde incelenebilir:
A. Maneviyata Yönelişte (Dine Yöneliş) Etkili Olan Faktörlerin Yetersizliği:
Maneviyata yönelişte etkili olan her faktör doğru yönde ve sahih uygulanmazsa genel anlamda maneviyattan ve özel anlamda da dinden kaçışa neden olacaktır. Din ve onun hayat bahşedici buyruklarının gençler için doğru bir şekilde açıklanması, onların din ve manevi meselelere yönelmelerini sağlayacaktır. Aynı şekilde onların meselelerine mantık ve akılla yaklaşmak da onların din ve manevi hususlara eğilim göstermelerinde önemli bir rol oynayacaktır; zira gençler fıtraten dinden kaçmazlar. Onlar dine çok eğilimlidir ve saadet, tekâmül ve dinî ilimleri öğrenme yolunun da susamışlardır. Bu esas uyarınca tüm din eğitimcileri ve sorumlularının görevi, dinsel öğretileri yeni ve çekici kalıplarda gençlere sunmaktır. Şerî hükümleri açıklarken yapılan bazı yanlış ve şeriata aykırı davranış ve hareketler, bireylerin (özellikle de gençlerin) kötümser olmalarına neden olmaktadır. Maneviyat ve dine yönelişte etkili olan faktörlerin yetersizliği genel olarak beş kısma ayrılabilir:
1. Düşüncenin yerini eğitimin alması: Üstat Mutahhari bu hususta şöyle demektedir: “Eğitim ve öğretimde gençlere düşünme imkânı verilmeli ve onlar düşünmeye teşvik edilmelidir. Oysaki bizim eğitim ve öğretim sistemimiz eğitimi düşüncenin yerine koymuş ve bu da gerçekte ezberciliğin artmasına yol açmıştır.” [2]
2. Araştırma ve hakikati aramaya özen gösterilmemesi: Genel olarak insanlar hakikati öğrenmeye eğilim gösterirler. Engel olmak, men etmek ve neden bu kadar soruyorsun veya sorma gibi tavırlar, hakikat istemi düşüncesinin önünde yer alan bir yöntemdir. Hiçbir sorunun önü alınamaz. Eğer bir soruya muhalefet edilirse, sapmış şekillerde belirginleşir ve cevap alınmadığı için insanın söz konusu alanda tecrübe kazanmasına neden olur. [3] Bunun aksine, eğer bireylerin soru ve bilmediklerine doğru ve mantıklı bir şekilde yaklaşılırsa, düşünce tüketmek yerine dinî düşünceler üretiriz. Bu nedenden ötürü her toplumsal organ zihin safhalarında yer alan gizli soruların güvenle barındığı sığınaklara dönüşmeli ve böylece onları yanıtlama olanağı elde etmelidir.
3. Eğitimde zamanın adabının değiştiğinden gaflet etmek: Genç toplumun farklı bir toplum olduğuna ve esasen eski kıstaslarla ölçülemeyeceğine dikkat etmek gerekir. Zamanın gerekleri, birçok adabı değiştirmekte ve onların ortaya çıkma şeklini farklı kılmaktadır. Bu esas uyarınca kendi zamanımızın adaplarını bizden sonraki nesle dayatmak, bir tür cansızlık veya adap durgunluğuna yol açacaktır. Şimdiki neslin özellik ve kıstaslarını doğru bir şekilde tanımak ve onları göz önünde tutarak eğitim ve öğretim yapmak gerekmektedir. [4]
Güdüleri bastırmak: Eğitim sanatını bilmeyen bireyler, eğitimde insan bedeninde bulunan tüm yetilerin bir hikmet ve fayda taşıdığına ve şehvanî güdüleri tabii bir ölçüde ve meşru bir yolla gidermek gerektiğine dikkat etmezler. Tabii ihtiyaçlar bir tür birikmeye ve tepkiye veya bugün tanıklık ettiğimiz itme mekanizmasına yol açar. [5]
B. Kültürel Saldırı:
Kültürel saldırı kalıbında şekillenen din karşıtı düşman, kafir ve münafıkların komploları, maneviyattan kaçışa etki eden faktörlerdendir. Bu saldırının temel hedefi, toplumda ve özellikle de gençler arasında fesat, kayıtsızlık ve dinsizliği yaymaktır. Şüphe icat etmek, din meselelerini çarpıtmak, hakkı gizlemek ve batılı hak ile kamuflaj etmekle bazen bu gerçekleşmektedir. Bundan ötürü, utanç verici hedefine ulaşmak için düşmanın her zaman batıl kostümüyle arz-ı endam etmediğine ve hak kamuflajıyla batılı sunabileceğine dikkat etmek gerekmektedir. Ancak feraset ve basiretle düşmanın hedeflerine ulaşmasının önü alınabilir.
C. İyiliği Emretme Ve Kötülükten Sakındırma Farzının Uygulanmaması:
Toplumun manevi ve dini hususlardan uzak kalmasında etkili olan faktörlerden birisi, özellikle dinî işlerden sorumlu kesimlerin iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma farzının uygulanmasına önem göstermemesidir. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” [6] Ama bunun tersine bir halk kendi içinde bulunan zulüm, hak gaspı, fesat ve ihanet gibi normsuzluklara ve de diğer çirkin davranışlara ne ölçüde aldırmaz ve hassasiyet göstermezse, o ölçüde ideal ve değer eksenli bir toplumdan fasıla alır. Bu davranış bir İslam toplumunda İslam’ın hakikati ve asil kültürünü görmezlikten gelmeye, dinden fasıla almaya ve onun öğretilerinin eserlerinden mahrum kalmaya neden olacaktır.
D. Birincil İhtiyaçların Karşılanmaması:
Dinî devletin bildirilmiş programlarının uygulanmasında bazı toplum yöneticilerinin yetersizlik göstermeleri ve ülkenin bazı idare ve merkezlerinde imkân ve fırsatların adilce bölüşülmemesi, gençlerin toplumsal ihtiyaçlarının (evlilik, iş, ev vb.) karşılanmamasına sebep olmaktadır. İnsan ihtiyaçlarının sınıflandırılması gerekmektedir; birincil ihtiyaçlar giderilmediği müddetçe diğerleri temin edilemez. Ahlaklı toplum, birinci toplumsal ihtiyaçların karşılandığı ve bunun yanı sıra özgürlük, güvenlik ve sevginin mevcut olduğu toplumdur.
E. Dinde Hurafeye Tapmanın Yayılması:
Asil dinî öğretilerin hurafeler, bidatler ve din ve akıl dışı meseleler ile birbirine karışması, gerçek dışı ve kabul edilmeyen bir din portresinin ortaya çıkmasına neden olacak ve bunun neticesinde de din kenara itilecektir.
F. Heveslere Tapmak:
Siyasal, ekonomik ve diğer alanlardaki gücü elde etmek, korumak ve devamını sağlamak gayesiyle bir takım grup ve dinî cenahların menfaat istemleri, çarpışmaları ve genel anlamıyla din devleti sorumluları ve yanlılarının söz ve ameldeki çelişkileri, dinden kaçmaya neden olan önemli faktörlerden sayılmaktadır.
2. Derunî (Bireysel) Faktörler:
A. Nefsanî Temayül Ve Heveslere Eğilim Göstermek:
Bazı bireylerin yersiz istekleri, duygusal ve psikolojik normsuzlukları ve türlü şeytanî tuzaklardaki kayıtsızlık ve düşmüşlükleri, onların meşru olmayan gevşeklik, fesat ve menfaat istemine yönelmesine ve din ve dinsel ölçülere bağlı kalmayı rahatsız edici görmesine yol açmıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de tevhid ve ahiretten yüz çevirmeye neden olan en önemli faktör hakkında şöyle buyrulmuştur: “Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister.” [7] İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Düşmanlarınızdan sakındığınız gibi, heveslerinizden sakının; zira insanlar için heveslere tabi olmaktan ve dillerinin söylediklerinden (boş ve faydasız sözler) daha büyük bir düşman yoktur.” [8] Dindarlık, kontrolsüz ve yıkıcı heves tapıcılığının önünü aldığından, heveslerine tapan bireyler yollarını dinden ayırmak istemektedir.
B. Bireylerin Dinî Görüşünün Zayıflığı:
Dinin mahiyetini ve insanın dünya ve ahiret saadetinin teminindeki işlev ve rolünü doğru şekilde bilmemek, din ile dindarlık iddiasında bulunanları ayırmamak ve dindarların zaaf noktalarını dinin hanesine kaydetmek, dine önem vermemeye ve dinden kaçmaya neden olmaktadır.
C. Ailelerin Dinî Temellerinin Zayıflık Ve Gevşekliği:
Bazı ailelerde dinî bünyenin zayıflığı, gençlerin doğru terbiye edilmeleri ve yetiştirilmelerine engel olmaktadır. Bu husus, onlar ile dinî öğretiler arasında bir fasıla meydana getirmektedir. Ailelerin dinî temelleri sağlam kılınmak suretiyle bu fasılanın kapatılması gerekmektedir. Tüm bireylerin imanının bir derece ve mertebede olmaması ve nefsanî, maddî ve dünyevî konular dinsel konulara nazaran daha çok çekicilik taşıması nedeniyle bazı bireylerde ve belirli bir dönemde dindarlığın zayıflaması normal bir husustur. Bu hususun nedeni de açıktır; insan irade sahibi ve muhayyer bir varlıktır ve değişik etkenler onun dinî iltizam ve bağlılığını etki altında bırakabilir. Bu yüzden insan belirli bir dönem farz ve sorumluluklarını terk edebilir veya dinî olmayan ve hatta din karşıtı davranışlara mürtekip olabilir! Ama aynı dönem içinde bir takım dinî buyruklara bağlı kalabilir veya özel ve belirli zaman ve mekânlarda bu bağlılığını ifade edebilir. Hatta yaptığı yanlışlıklardan tamamıyla pişman olup tövbe edebilir ve geçmişini telafi etmeye koyulabilir!
Her halükarda belirtilen faktörlerin her biri kendi başına veya diğer faktörler ile birlikte dinden kaçmanın neden ve menşei sayılmaktadır. Bu fenomen birey ve toplumun hayatında istenmeyen ve telafi edilmeyecek zararlar meydana getirecektir. Bu zararların bazıları şunlardır:
1. Ailelerin ahlakî temellerinin gevşemesi: Şüphesiz ailede ahlakî sorumlulukları yerine getirmek bir takım kısıtlamalar ve sorunlar ile beraberdir ve sağlam ve kutsal bir destek (din) olmaksızın onlara tahammül etmek mümkün değildir. Dindarlığın zayıflamasıyla bu sorumluluklar soğumaya yüz tutacaktır.
2. Türdeşlerimizin sorunlarını çözmede ve düşmanlara karşı koymada fedakârlık ve cesaret ruhiyesi kaybedilecektir; zira din cihad, şahadet ve fedakârlığın doğru yönünü açıklayarak ve betimleyerek rahatlık ve menfaatperestlik perdelerini aralamış ve insanları maddî hayattan daha üstün değerler ile muamele yapmaya çağırmıştır. Dindarlığın zayıflamasıyla değerler dünya ve maddiyata indirgenecektir.
3. Yabancılara siyasal, ekonomik ve kültürel bağımlılık karşısında hassasiyet göstermemek: Dindarlık kadir olan Allah’ın gücüne tevekkül etme psikolojisini takviye ederek, özgüven icat ederek bağımlılıkların karşısındaki direnişin ve neticede halkların tüm alanlarda bağımsızlıklarını kazanmasının garantisi olur.
4. Zulüm, ayrıcalık ve adaletsizlik karşısında duyarsız olmak: Zulüm ve adaletsizlik ile gerçek anlamda mücadele etmek meşakkat, mahrumiyet ve hatta insanın canını feda etmesini gerektirir. Bu yüzden din ile sağlam bağları olmayan mücadeleci insanların mücadelelerini son merhaleye kadar sürdürmeleri tecrübenin gösterdi kadarıyla az olmuştur. Bu tipler genellikle yolun ortasında sorunlar ile karşılaştıklarında yorulmuş ve kendi hedef ve ülkülerinden el çekmişlerdir. Bunun karşısında imanlı insanlar ise son merhaleye kadar ileri gitmiş ve başarı kalelerini fethetmişlerdir. Zalim şahlık Pehlevi rejimiyle yapılan mücadele ve Müslüman halkın nihaî zaferi bu tespitin iyi bir delilidir. Oysaki dinî olmayan gruplar yolun ortasında kendi ülkülerinden vazgeçtiler. Belirtilenler dinden kaçmanın sadece bazı eser ve neticelerinden ibarettir ve bu neticelerin önünü almak için makul tedbirler alarak yeni neslin din ile irtibatı sağlam kılınmalıdır.
İlgili başlıklar:
Dinden Uzaklaştıran Kılavuzluk, 7792 (Site: 7898).
Dinin Afetleri, 9518 (Site: 9501) .
[1] Rum, 30.
[2] Mecmue-i Asar-ı Üstat Şehid Mutahhari, c. 22, s. 526, İntişarat-ı Sadra, Kum.
[3] a.g.e., c. 2, s. 493.
[4] a.g.e., c. 21, s. 189.
[5] a.g.e., c. 23, s. 539.
[6] Ali İmran, 110.
[7] Kıyamet, 5. "بَلْ یُریدُ الْإِنْسانُ لِیَفْجُرَ أَمامه"
[8] «احذروا أهواءکم کما تحذرون أعدائکم،فلیس شیء أعدی للرجال من إتباع أهوائهم و حصائد ألسنتهم»