Please Wait
3229
İnsanların ibadetleri için çeşitli alanlarda kısımlandırmalar söz konusudur. Bunların bazılarında gizlide ve saklı oluşu ona değer kazandırır. Bazılarında ise aşikara yapılması gerekir. Bu durumda onun gizlide yapılması İslam dininin hedeflerini muhakkak etmez. Matem sahibine başsağlığı dilemek ve onu teselli etmek gizlide yapılabilinecek bir amel değildir. Onların yanında olmadan acılarını paylaşmadan bu ilahi gayet hasıl olmayacaktır. Buna binaen bu amel ne riyadır nede gösteriş bilakis sevap ve mükafat uhrevi söz konusudur. Ama bu konuda İslam dininin sünneti musibete uğramış insanın teselli bulması için çaba gösterilmesi ve diğerlerinin vefatından ibret alınması yönündedir. Bunu yaparken kibirden, gösterişten ve diğer çirkin sıfatlardan kaçınılması gerekir.
Sizin sormuş olduğunuz soruyu aslında iki bölümde inceleyebiliriz:
- Cenaze merasiminde insanın matem sahibine kendini göstermesi ilahi hedeflerle çelişirmi?
- Cenaze merasimine gönderilen çelenkler ve merhum yakınlarına verilen plaketlerin hükmü nedir?
Şimdi sırasıyla bu iki konuyu ele alalım:
- Bazı bireysel ibadetlerde ve insanın yaratıycıyla kurduğu manevi bağda halvet etmek ve ameli gizlide işleyerek Hak tealayla bir anlamda başbaşa kalmak kul için hayırlı ve iyi olduğu doğrudur. Ama buradan yola çıkarak ilahi niyeti korumanın ve ameli halis etmenin tek yolu sadece yaptığımız işi gizlemek ve saklamaktır çıkarımı yanlıştır. Bazı toplumsal ibadetlerde ameli aşikar etmek daha hayırlı ve sevaptır. Bazı ibadetlerde ise ameli saklıda eda etmek esasen mümkün değildir.
İslam dininin özelikle vurguladığı hatta bir anlamda ibadet olarak sayılan toplumsal eylemlerden biri yakınını kaybetmiş matem sahibine başsağlığı dilemek ve onu teselli etmektir.
İslam Peygamberi (s.a.a)’den şöyle nakledilmiştir: “Kim musibete uğramış insanı teselli ederse Allah Teala kıyamet günü ona saygınlık elbisesi giydirir.[1] Doğal olarak musibet sahibini teselli eden yakınları ve dostları ne kadar çok olursa teselli bulması ve sabretmesi daha kolay olacaktır. Buna binaen insanın yalnızca cenaze merasimine gözlerden ırak katılmakla yetinmesi yetmez. Bilakis kendisini matem sahibine ulaştırmalı ve onun acısını yakından paylaşmalıdır. Böyle bir davranış toplumsal ibadet sınıfına girdiği için halis niyetle çelişmez. Riya olarak görmekte doğru değildir. Aksine rivayetlerde bunun yapılması vurgulanmıştır.
İmam Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyuruyor:
[2]"التعزیة الواجبة بعد الدفن و قال کفاک من التعزیة أن یراک صاحب المصیبة" ”Definden sonra başsağlığı dilemek vaciptir.[3] Taziye için en azından musibet sahibiyle görüşülmelidir.”
Bu doğrultuda şu sonuç alınabilinir: insanın matem sahibine kendini göstermesi ve görüşmesini gösteriş olarak sayamayız.
- İkinci kısıma gelecek olursak: Malesef cenaze, hatim ve taziye merasimlerinde bazı doğru olmayan adetler söz konusudur. Mümin, iman ehli fertlere düşen bu yanlışlıkların ortadan kalkması için çaba göstermektir. Mezarlığa gitmek, matem meclisine katılmak insana Allahı, kıyamet gününü hatırlatmalı ve dünya sevdasından uzaklaştırmalıdır. Zira hidayet önderlerinden bizlere ulaşan tavsiyelerde şöyle geçer eğer insan taziye meclisi ve misafirliğe gitmek arasında karar vermek durumunda kalırsa ve ikisinden birini seçmesi gerekirse hayırlı olan taziye meclisine katılmasıdır. Çünkü taziye meclisinde ahret yad edilir ama misafirlikte insan dünya nimetleriyle meşkul olur ve dünya nimetleri insanın gözünde cilvelenir.[4]
Eğer matem meclisi misafirlik gibi şatafatlı, gösterişli bir şekilde düzenlenir, düğüne gider gibi elbiseler giyilir ve çeşit çeşit yemekler misafirlere sunulursa bu merasimin ahreti, kıyameti hatırlatması söz konusu olabilir mi? Bütün bunlardan öteye acaba taziye ve matem meclisinde ikram yapılması ne kadar doğrudur?
İmam Sadık (a.s) bir topluluğun taziye meclisine katıldığında onlara hitap ederek şöyle dedi: ”Rabbim uğradığınız musibeti telafi etsin, sizlere takat versin, taziyenizi hayırlı kılsın ve ölülerinize rahmet etsin.” Daha sonra da taziye meclisinden ayrıldı.[5]
Bu rivayet bizlere göstermektedir ki matem meclislerini sade ve gösterişsiz bir şekilde yakınların ve dostların tesellileri ve başsağlığı dilekleri içinde düzenlenmelidir. Eğer katılımcılar merhumun yakınlarını teselli etmek için veya farklı sebeplerden ötürü yanlarında uzun süre kalacaklarsa merhumun yakınlarını zahmete sokacak ikramlarda ve hazırlıklarda bulunmalarına izin vermemelidir. Hatta orada bulunduğu süre zarfında merhumun yakınlarının yeme içme tasası içinde olmamalırı için elinden geleni yapmalıdır. İmam Sadık (a.s)’dan rivayet edilen şu tarihi olaya dikkat edilirse konu aydınlanacaktır: ” Cafer bin. Ebu Talip şehit edildiğinde, Resulü Ekrem (s.a.a) kızı Fatıma (s.a)’ya üç gün boyunca merhumun ailesinin yemeğini hazırla ve onların yanında ol diye tavsiye etti. İşte bundan ötürü Müminlerin merhum olan ferdin ailesinin yemeğini üç gün boyunca hazırlamaları sünnet oldu.”[6]
Başka bir rivayette İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:”Matem sahiplerinin yanında yemek yemek cahiliyet dönemi adetlerindendir. Sünnet ise İslam Peygamberi Mumammet Mustafa (s.a.a)’in Cafer bin. Ebu Talip’in şehadetinde amelle öğrettiği gibi matem sahiplerinin yemeğini hazırlamalarıdır.”[7]
Ne yazık ki bizler çoğunlukla bu nebevi sünnete amel etmeyip merhum yakınlarına yar yaver olacağımıza onlara mali yük getirecek adetler türettik. Hatta merhum yakınları ekonomik olarak sorun yaşamasalar dahi davetli, davetsiz misafirlerin ikramı ve ağırlanması tasası onları sıkıntıya sokmaya yeter.
Birde bu yetmezmiş gibi kendimizde esası olmayan pahalı çelenkler, plaketler vermeyi, ilaniyeler vermeyi yük ettik. Bütün bunların ne merhuma nede yakınlarına bir faydası olacaktır. Hatta bunları yapmaya gücü yetmeyen teselli verme ve başsağlığı dileme gayeleri olan fertlerin mahcup olmasına ve zahmete düşmesine sebebiyet vermektedir.
Çoğunlukla böylesi şatafatlı ve gösterişli davranışlar matem sahiplerini teselli edeceğine oluşan durumdan faydalanıp kendilerini ve konumlarını gözler önüne serip, egolarını tatmin etmek isteyen bazı zengin, makam ve şöhret erbaplarının aradıkları fırsattır. Elbette mukaddes İslam dini böylesi davranışları onaylamaz ve doğru bulmaz.
Bu bölümden alabileceğimiz sonuç: Mümkün olduğu sürece taziye ve cenaze merasimlerine katıldığımızda iki hedefi gözetmemiz gerektiğidir. İlki matem ve musibet sahiplerine teselli vermek, kalplerine su serpmek ve onlara zahmet vermemekle kalmayıp yüklerini hafifletmek. Diğeri fani dünyanın son bulacağını ve ona gönül vermememiz gerekliliğinin ibretini almaktır. Bu iki hedef dışında yapılan her davranışı ve eylem olumlu, hayırlı saymak mümkün değildir.
Son olarak şu noktayı hatırlatmak inşallah faydalı olacaktır: Adet ve alışkanlıkların değiştirilmesinde veya korunmasında esas olan ilahi hedeflerin ve ideallerin muhakkak olmasıdır. Özel durumlarda ve önem önceliği göz önüne alınarak toplumda var olan fiili adetlere göre hareket edilebilinir. Örnek verecek olursak: Musibet sahibinin yanında yemek yemek cahiliyet adeti olmasıyla birlikte eğer davete icabet etmemek matem sahibine saygısızlık olur ve üzülmesne yol açarsa durum değişir. Zira davete icabet etmemekle orada bulunmakta esas hedefimiz olan teselli etme ve acısını paylaşma gayemiz anlamını yitirir. Öyleyse böylesi durumlarda önem önceliği göz önünde bulundurulmalıdır.
Sorunuzda sormuş olduğunu çelenk, plaket ve ilaniye konusuna gelecek olursak bütünü bakımından onaylanan bir eylem değildir. Özelliklede gösteriş, kibir vb... durumlar söz konusuysa. Lakin bazı özel durumlar söz konusuysa; elbette bireyin kendisi bunu daha doğru bir şekilde teşhis edebilir, şerri engel ortadan kalkabilir. Bu bağlamda bir hayır kurumuna merhum niyetine yapmış olduğunuz yardım sadaka hükmü kazanır. Vefat eden şahısda bu hayırdan nasiplenir inşallah. Ama aslolan ve ana hedefimiz bu yanlış adetin İslami toplumda rengini kaybederek ortadan kalkması ve nebevi sünnetlerin bu adetlerin yerini alması olmalıdır.
Mevzu bahis olan konuların inceleme yapabileceğiniz linkleri:
İhlasa ulaşmanın yolu, 2126, site: 2234.
Riya’nın dermanı, 5073, site: 5295.
[1] Hür amuli, Muhammed ibn. İl-Hasan, Vesail uş-Şia, 3.c, 213.s, 3435.h, muessetu Alu’ul-beyt, kum, 1409.hicri.
[2] Aynı, 3.c, 216.s, 3448.h.
[3] Bu hadiste gecen vacip kelimesi sünneti muekkede delalet eder. Terk edilmemesi gereken sünnet anlamındadır.
[4] Hür amuli, Muhammed ibn. İl-Hasan, Vesail uş-Şia, 2.c, 451.s, 2620.h
[5] Aynı, 3.c, 218.s, 3451.h.
[6] Aynı, 3.c, 235.s, 3499.h.
[7] Aynı, 3.c, 237.s, 3504.h.