Gelişmiş Arama
Ziyaret
11299
Güncellenme Tarihi: 2011/05/08
Soru Özeti
Niçin İslam'da kölecilik haram kılınmamıştır?
Soru
Niçin İslam'da kölecilik haram kılınmamıştır? Oysa Allah, Kur'an'da "dinde zorlama yoktur…" ayeti uyarınca insanlara din seçme hakkını tanımıştır ve onları bu konuda muhayyer kılmıştır.
Kısa Cevap

1- İslam asla kölecilik sistemini ortaya çıkarmamıştır.

2- İslam dini, kölelerin geçmişteki kötü durumunu büyük bir toplumsal sorun olarak görmüş ve çözümleme yoluna gitmiştir.

3- İslam bu önemli meselenin çözümü için dakik ve hikmetli bir proje ortaya koymuştur. Çünkü toplumun yarısı kölelerden oluşuyordu ve onlar müstakil bir iş ve maddi imkana sahip değillerdi. Eğer belli bir gün ve belli bir saate onların hepsi serbest bırakılsalardı, hem kendi yaşayışları hem de toplumun güvenliği tehlikeyle karşı karşıya gelirdi, çünkü yoksulluk ve çaresizlikten onlar her kese ve her yere saldırabilirlerdi bu da bir çok kimsenin canını yitirmesine sebep olabilirlerdi. Bu yüzden İslam hikmetli bir program çerçevesinde kölelerin tedricen serbest bırakılmalarını ve topluma katılmalarını sağlamıştır.

Bu projenin önemli maddeleri şunlardan ibarettir:

1- Köleliğin kaynağını kurutmak

2- Serbestlik yollarını açmak

3. Kölelerin şahsiyetini diriltmek

4. Kölelere insani davranış

5. En kötü mesleğin köle satıcılığı olduğunu bildirmek

İslam önderlerinin de köleleri vardıysa bu İslam'ın kölelik konusunda uygulamak istediği hesaplı bir program çerçevesindeydi. Onların kölelerle muaşereti öyleydi ki çoğu zaman serbest bıraktıkları köleler, onların evlerini terk etmek istemiyorlardı. Diğer yandan onların kölelere karşı tutumu toplum için, kölelere karşı nasıl davranacakları konusunda pratik bir örnek oluşturuyordu.

Kölecilik konusunun "dinde zorlama yoktur" ayetiyle bağdaşmadığına dair eleştiriye gelince, Kur'an Kerim'in tekit ettiği insanın din ve akide seçmedeki hürriyetiyle bu konu temelden farklıdır. Başka bir ifadeyle ayet-i kerime insanın iradesinin zorla değişmeyeceğini bildirmekte ve bu insanın iç alemiyle ilgili bir şeydir, ama kölecilik konusu insanın dış alemiyle ilgili bir olgudur. İnsanlık tarihinde de Habeşli Bilal gibi bazı kimseler zahirde köle olmalarına rağmen, din ve akide seçmede hür bir ruha sahiptiler bu yüzden İslam'ı kabul etmişlerdir. Diğer yandan Ebu Lehep ve benzeri kimseler zahirde hür olsalar da ruhi yönden kendi şehvetlerine, dünyevi ve nefsi isteklerine tutsaktılar ve bunlar İslam gerçeğine karşı koymuşlardır.   

Ayrıntılı Cevap

Sorunun cevabı açıklık kazanması için İslam'da köle konusunun üzerinde durmamız gerekir:

Kur'an'da, savaş esirleri hakkında kölelik hükmü kesin bir emir olarak yer almasa da köleler hakkında geçen ayetler Peygamber'in döneminde de kölelerin varlığını ispatlamaktadır.[1]

Örneğin savaşlarda esir almanın cevazı, onları köle olarak tutmak, kölelerle evlenmek, kölelerle mahremiyet konuları, onlarla serbest bırakılmaları hakkında anlaşma yapmak vb. konular Nisa, Nahl, Müminun, Nur ve Rum surelerinin çeşitli ayetlerinde geçmektedir.

İşte bu yüzden bazıları İslam hakkında şöyle bir tenkit söz konusu etmişlerdir: İnsani değerlere verdiği önem ve o zengin içeriğine rağmen niçin İslam kölelik sistemini temelden yasaklamamış ve bütün kölelerin serbest bırakılmaları konusunda kesin bir emir vermemiştir? İslam'ın köleler hakkında önemli tavsiyelerde bulunduğu bir gerçektir ancak önemli olan onların kayıtsız şartsız serbest bırakılmalarıdır. Niçin bir insan diğerinin malı olabilsin ve Allah'ın en büyük hediyesi olan hürriyetini yitirsin?

Cevap:

Kısa olarak şöyle dememiz gerekir ki İslam bütün kölelerin serbest bırakılmaları konusunda dakik ve zamanlamalı bir programa sahiptir. Böylece onların tümü hürriyetlerine kavuşmuş ve toplumda da her hangi kötü bir tepki meydana gelmemiştir.

İslam'ın bu ince ve dakik programını açıklamadan önce birkaç hususu girişte açıklamamızda yarar vardır:

1- Kesinlikle İslam kölecilik sisteminin kurucusu değildir. İslam zuhur ettiği dönemde kölecililik sistemi bütün dünyada var olan ve toplumların yaygın bir şekilde uyguladığı bir işti.

2- Köleler tarih boyunca dayanılmaz ve acı bir taktirle baş başa kalmışlardır. Örneğin uygar bir toplum olan İsparta medeniyetinin köleleri hakkında Ruhu'l-kavanin kitabının yazarı şöyle yazıyor: İspartlı köleler son derce felaket içinde yaşıyorlardı, hatta onlar bir kişinin kölesi sayılmaz bütün toplumun kölesi sayılırlardı. Her kes kanundan çekinmeden kendisinin veya başkasının kölesine zulüm ve işkence yapabiliyordu. Aslında bu toplumda kölelerin hayatı hayvanlardan farksızdı.

Geri kalmış ülkelerden kölelerin avlanmasından onların çarşılarda satılmasına kadar geçen süre içinde onların çoğu ölüyorlardı. Diri kalanlar da zorba efendilerin ve köle ticaretiyle uğraşanların elinde bir tutsaktan ibarettiler. Onlara verdikleri az bir yemek de sadece onları sağ kalıp onların kullanması içindi. Yaşlanırken veya ağır hastalıklara yakalanırken artık onları kendi başlarına bırakıyordular. Bu yüzden kölecilik kavramı tarih boyunca korkunç cinayetleri çağrıştırmaktadır.

Bütün insanlığın saadet ve hürriyeti için gelen İslam dini, kölelerin geçmişteki kötü durumunu büyük bir toplumsal sorun olarak görmüş ve bu önemli mesele hakkında susmamış bu sorununun çözümü için dakik ve hikmetli bir proje ortaya koymuştur.

2- İslam'ın kölelerin hürriyetlerine kavuşmaları için projesi

Genelde dikkate alınmayan hususlardan biri şu ki toplumun genel yapı ve kültürüne bir şey yerleşmişse onu ortadan kaldırmanın ve kurutmanın zamana ihtiyacı olduğudur. Bu hususta hesapsızca yapılan her girişim ters sonuçlara yol açar. Aynen tehlikeli bir hastalığa yakalanmış veya onlarca yıl eroine alışkın olan bir kişiyi bu hastalık veya alışkınlığından kurtarmanın belli zamanlamayı gerektirmesi gibi.

Açıkça söylemek gerekir ki: Eğer İslam genel bir emirle bütün kölelerin serbest bırakılmasını emretseydi bu onlardan çoğunun mahvolmalarına yol açardı. Çünkü toplumun yarısı kölelerden oluşuyordu ve onlar müstakil bir iş ve maddi imkana sahip değillerdi. Eğer belli bir gün ve saate onların hepsi serbest bırakılsalardı hem kendi yaşayışları hem de toplumun güvenliği tehlikeyle karşı karşıya gelirdi çünkü yoksulluk ve felaket yüzünden onlar her kese ve her yer saldırabilir ve bir çok kimsenin canlarını yitirmelerine sebep olurdu.

Demek ki kölelerin tedricen serbest bırakılmaları ve topluma katılmaları gerekirdi. Böylece ne onların canları tehlikeye girer ne de toplumun güvenliğine bir halel gelirdi.

İşte İslam bu projeyi hesaplıca uygulamıştır. Bu projenin bir çok maddeleri vardır ki biz bunları kısaca ve sadece başlıklarına işaret ederek burada değineceğiz:

1- Köleliğin kaynağını kurutmak:

Tarih boyunca köleliğin bir çok sebepleri vardır. Savaş esirlerini ve borçlarını ödemeye güçleri yetmeyen borçluları köle yapmanın yanı sıra zorla bir çoklarını tutsak durumuna getirilirlerdi. Ama İslam savaşta esir alınanların dışında bütün köleleştirme yollarını haram kılmıştır. Bu da şunun içindir ki savaş meydanında düşmana galip geldikten sonra geri kalan fertleri ya öldürmek veya esir almak gerekirdi. Çünkü serbest bırakıldıkları taktirde düşmanın kendi güçlerini tanzim ederek tekrar saldırıya geçmesi mümkündür. İslam ikinci yolu yani esir alınmalarını ön görmüştür.  

Ama İslam, esir alındıktan sonra esirin bütün cinayetlerine rağmen onun Müslümanların yanında bir emanet olarak kalmasını ve bir çok haklara sahip olduğunu buyurmuştur.[2]

Esirin savaştan sonraki hükmü şu üç şeyden biridir:

1- Kayıtsız şartsız serbest bırakılmaları

2- Fidye ödemeleri karşılığında serbest bırakılmaları

3- Köle edilmeleri

Elbette bu üç yoldan birinin seçilmesi Müslümanların İmamının görüşüne bağlıdır. O da esirlerin durumu ve İslam ve Müslümanların iç ve dış maslahatlarını göz önünde bulundurarak uygun kararı alır ve uygular.

O dönemde korunmaları için gerekli kampların olmadığından İmam'ın görüşü onların salıverilmelerini maslahata uygun olmadığı taktirde tek çare onları köle olarak Müslüman ailelerin arasında dağıtmaktı.

Açıktır ki şartlar değiştiğinde Müslümanların liderinin esirleri köleleştirmek yolunda karar almasına bir gerekçe kalmaz, o fidye alarak onları serbest bırakabilir. Çünkü İslam Müslümanların liderini bu konuda muhayyer kılmıştır.

Böylece İslam köleliğin kaynağını kurutmuş sayılır.

2- Serbestlik yollarını açmak

İslam kölelerin serbest bırakılmaları için geniş bir program düzenlemiştir. Müslümanlar bu programı uygulamak kaydıyla köleler kısa süre içinde serbest olur ve topluma karışırlardı. Bu programın ana maddeleri şöyledir:

a. Zekatın harcanması gereken 8 yerden biri köleleri alıp serbest bırakmaktır.[3] Böylece İslam beytu'l-malında sürekli olan bir ödeme bu iş için ayrılmıştır.

b. İslam'da var olan bir takım hükümler uyarınca köle kendi kazancından ödeme yaparak serbest bırakılmasına dair kendi efendisiyle anlaşabilir. (Fıkıhta bu konu Mukatebe adı altında etraflıca işlenmiştir.)

c. Köleleri serbest bırakmak en büyük hayır işlerden sayılır. İslam önderleri bu konuda örnek davranışlar sergilemiş ve onlarca köleyi satın alıp serbest bırakmışlardır. Hatta Hz. Ali'nin hakkında bin köleyi satın alıp serbest bıraktığı nakledilmiştir.[4]

d. İslam önderleri başkalarına örnek olsun diye en küçük bir münasebet ve olayda hemen köle azat ederlerdi. Örneğin İmam Muhammed Bakır'ın (a.s) bir kölesi iyi bir iş yaptı İmam hemen onu serbest bıraktı ve cennetlik olan bir kişiyi hizmetçi olarak işletmek istemem dedi.[5]

İmam Zeynülabidin (a.s) hakkında rivayet edilmiştir ki kölesi İmam'ın başına su döküyordu, su kabı kölenin elinden düşerek İmam'ın başını yaraladı. İmam başını kaldırıp ona baktığında köle şu ayeti okudu: öfkelerini yutarlar" İmam: öfkemi yuttum dedi. O, ayetin devamını yani "insanları affederler" cümlesini okudu İmam: Allah seni affetsin –ben seni affettim- dedi. Köle, ayetin devamı yani şu cümleyi okudu: "ve Allah iyilik yapanları sever." İmam: Git artık sen serbestsin diye buyurdu.

d. Bazı hadislerde yer aldığına göre köleler yedi yıldan sonra kendiliğinden serbest olurlar. Nitekim İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah iman eden bir köle yedi yıldan sonra serbest olur sahibi istesin veya istemesin. Mümin bir kimseyi yedi yıldan sonra köle olarak tutmak caiz değildir.[6]

Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Cebrail sürekli bana köleler hakkında tavsiyede bulunurdu, öyle ki onların serbest bırakılmaları için belli bir süre tayin edeceğini ve o süre dolduğunda hepsinin serbest olacağını düşündüm."[7]

e. Bir kölede ortak olan kimse kendi payını azat ederse gere kalan payı da alıp onu serbest bırakması farzdır.

h. Eğer bir kölenin hepsine malik olan bir kişi onun bir kısmını azat ederse bu hürriyet sirayet ederek onun hepsi azat olur.

g. Eğer bir kimse kendi baba ve annesine, oğullarına, amca veya halasına, dayı ve teyzesine erkek veya kız kardeşine, kardeşinin çocuklarına malik olursa onlar kendiliğinden hemen azat olurlar.

Eğer bir kimse kendi cariyesinden bir çocuğu olursa artık ol cariyeyi satması caiz değildir, o cariye o adam öldükten sonra o çocuğun miras payı olarak azat olur.

Bu hüküm bir çok cariyenin serbest bırakılmasına sebep oluyordu. Çünkü birçok cariyeler efendilerinin eşleri mesabesinde idiler ve onlardan çocukları vardı.

f. İslam'da bir çok suçun keffareti, köleleri satın alıp serbest bırakmaktır. (Örneğin hata olarak birinin öldürmek, orucu bilerek yemek, yalan ant içmek vb. suçların keffaretleri köle azat etmektir.

g. Köle sahibinin kölesi hakkında bazı ağır cezalandırmaları kölenin azat olmasına sebep olur.

 İslam'dan önce köle sahipleri istedikleri şekilde kölelerinin cezalandırabiliyorlardı. Ancak İslam bazı cezalandırmaları (örneğin kölenin kulak, veya burnunu kesmek gibi işleri) haram ilan ederek bu tür cinayetlerin efendisi tarafından köle hakkında işlendiği takdirde köle azat olacağını bildirmiştir.[8]

3. Kölelerin şahsiyetini diriltmek

İslam'ın hesaplı bir program çerçevesinde ve kölelerin hürriyetlerine kavuşmaları sürecinde onların haklarının ihyası için geniş girişimlerde bulunmuş ve onların insani şahsiyetlerini ihya etmiştir. Öyle ki insani şahsiyet yönünden onlarla serbest insanlar arasında hiçbir fark koymamıştır. İslam değerliliğin ölçüsünün takva olduğunu ilan etmiştir. Bu yüzden kölelerin her türlü toplumsal mevkii gelmelerine izin vermiştir. Hatta yargı gibi hassas makamlara bile gelmelerinde bir sakınca yoktur. Peygamber'İn döneminde de köleler veya kölelik döneminden sonra serbest olan kişiler bir takım seçkin makamlara örneğin askeri komutanlık ve diğer hassas mevkilere getirilmişlerdir.

Peygamber'İn yakın dostlarından bir çoğu köle veya kölelikten serbest bırakılmış kişilerdi ve onlardan bazıları İslam'ın büyük şahsiyetlerinin yardımcıları olarak görev yapıyorlardı. Selman, Bilal, Ammar-i Yasir ve Kanber'ı bu gruptan sayabiliriz. Ben-i Mustalak kabilesiyle yapılan savaştan sonra Peygamber (s.a.a) bu kabileden olan serbest bırakılmış bir cariye ile evlendiler. Bu evlenme o kabileden olan bütün esirlerin serbest bırakılmalarına vesile oldu.

4. Kölelere insani davranış:

İslam'da kölelere karşı yumuşak davranmak hususunda bir çok emir ve tavsiye yer almıştır.

İslam Peygamber'i şöyle diyor: Eğer birinin (din) kardeşi onun hizmetinde ise kendi yediğinden ona yedirmeli, kendi giyindiğinden ona giyindirmeli ve gücünden daha fazlasını ona yüklememelidir.

İmam Ali (a.s) kendi hizmetçisi olan Kanber'e şöyle diyordu: Ben senden daha güzel elbise giyinirsem Allah'tan utanırım. Çünkü Allah'ın Resulü şöyle buyururdu: "Kendi yediğinizden onlara giyindirin, yediğinizden onlara yedirin.

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyururdu: "Babam bir köleye bir işi yapmaya emir verdiğinde o işin ağır bir iş olduğunu görürse, bismillah diyerek kendisi de o işi yapmaya koyulur ve onlara yardım ederdi.

İslam'ın kölelere karşı bu geçiş dönemindeki iyi davranışı o hadde varmıştır ki hatta İslam'dan uzak olan kimseler bile bunu onaylamış ve övmüştür.

Örneğin Curci Zeydan uygarlık tarihi adlı eserinde şöyle diyor: İslam, kölelere karşı çok şefkatli davranmıştır. Resulullah (s.a.a) köleler hakkında bir çok tavsiyelerde bulunmuş örneğin şöyle demiştir: "Kölenin gücü olmayan bir işi ona yüklemeyin. Kendi yediğinizden ona da yedirin."

Diğer bir yerde şöyle diyor: "Kendi kölelerinize köle veya cariye demeyin. Onları evladım, olarak sesleyin." Kur'an'da köleler hakkında ilginç bir tavsiye de bulunmuş ve şöyle buyurmuştur.

"Allah'a ibadet edin ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Anneye, babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, birlikte olduğunuz arkadaşa, yolda kalmışlara ve sahibi olduğunuz kölelere iyi davranın. Şüphesiz, Allah, böbürlenen ve övünen kimseyi sevmez." (Nisa 36)

5. En kötü mesleğin köle satıcılığı olduğunu bildirmek

İslam'da köle ticareti en kötü işlerden biri olarak tanıtılmıştır. Hatta bir hadiste Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en kötüsü insan alışverişi yapan kimsedir."[9]

Sadece bu ifadeler bile islam'ın kölecilik hakkındaki görüşünü ve İslam programlarının hangi yöne eğilimli olduğunu göstermek için yeterlidir.

Bundan daha önemlisi insanların hürriyetini ellerinden alıp onları bir mala çevirmek bağışlanmayan günah olarak tanıtılmıştır. Nitekim Peygmber (s.a.a) bir hadiste şöyle diyor: "Allah, üç günah dışında her günahı bağışlar. Eşinin mihrini inkar eden, bir işçinin hakkını gasp eden ve hür bir insanı satan."

Bu hadise göre kadınların, işçilerin haklarını gasp etmek ve insanların hürriyetlerini ellerinden almak bağışlanmayan üç günah olarak tanıtılmıştır.[10]

Yukarıda da açıkladığımız gibi İslam sadece tek bir durumda bir insanın köleleşmesini meşru bilmiş o da savaş esirleridir. Bu da asla zorunlu ve kaçınılmaz bir emir değildir. Oysaki İslam'ın ortaya çıktığı dönemden asırlar sonrasına kadar zor kullanarak insanları köleleştirmek eylemi özellikle Afrika ülkelerine saldırarak hür insanları tutsak ederek onları köleleştirmek işi şiddetle devam etmiştir. Hatta bazen bu yolla köleleştirilen insanların sayısı büyük rakamlara varıyordu. Bu ticaretin hacmi Avrupa ülkelerinde çok yüksekti. 18. miladi yılın sonlarında İngiltere devleti her yıl iki yüz bin köle satıyordu, her yıl yüz bin kişiyi Afrika'dan tutup Amerika'ya götürüyor ve köle olarak satıyorlardı.

Kısaca İslam'ın köle konusundaki hükümlerine eleştiri yönetenler sadece uzaktan bir şey duymuş kimselerdir. Bunlar İslam'ın kölelerin tedrici olarak ve zayi olmadan serbestliklerini sağlamak konusundaki programından haberdar değillerdir. Veya bunlar İslam'da bir kusur bulduklarını hayal eden düşmanların propagandalarının etkisinde kalmışlardır.[11]

Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere İslam önderlerinin köleleri vardıysa bu İslam'ın kölelik konusunda uygulamak istediği hesaplı bir program çerçevesindeydi. Onların kölelerle muaşereti o derece adilane hatta muhabbet üzere idi ki çoğu zaman serbest bıraktıkları kölelerin onların evini terk etmek istemiyorlardı. Diğer yandan onların kölelere karşı tutumu toplumun kölelerle nasıl davranacakları konusunda pratik bir örnek oluşturuyordu.

Kölecilik konusunun "dinde zorlama yoktur" ayetiyle bağdaşmadığına dair eleştiriye gelince, Kur'an Kerim'in tekit ettiği insanın din seçmedeki hürriyetiyle bu konu temelden farklıdır. Başka bir ifadeyle ayet-i kerime insanın iradesinin zorla değişmeyeceğini bildirmekte ve bu insanın iç alemiyle ilgili bir şeydir ama kölecilik konusu insanın dış alemiyle ilgili bir olgudur. İnsanlık tarihinde de Habeşli Bilal gibi bazı kimseler zahirde köle olmalarına rağmen, din ve akide seçmede hür bir ruha sahiptiler bu yüzden İslam'ı kabul etmişlerdir. Diğer yandan Ebu Lehep ve benzeri kimseler zahirde hür olsalar da ruhi yönden kendi şehvetlerine, dünyevi ve nefsi isteklerine tutsaktılar ve bunlar İslam gerçeğine karşı koymuşlardır.


[1] Tefsir-i Numune, c. 21 s. 413, 417

[2] Vesailu'ş-Şia, c. 15 s. 92 ,Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

اطعام الاسیر و الاحسان الیه حق واجب و ان قتلته من الغد

"Esire iyilik yapmak farz bir haktır, gerçi onu yarın öldürecek olsan da." el-Kafi, c. 5 s. 135, İmam Zeynülabidin (a.s) şöyle buyurur: "Bir esir tutarsın ve o yürümekten aciz olur senin de onu taşıyacak bir merkebin olmazsa onu serbest bırak, onu öldürme! Çünkü imamın yanına getirdiğinde onun hakkında vereceği hükmün ne olduğunu bilmemektesin."

[3] Tevbe, 60

[4] El-Kafi, c. 5 s. 74.

[5] Menlayehzeruhu'l-Fakih, c. 1 s. 27;

[6] El-Kafi, c. 6, s. 196;

[7] Menlayehzeruhu'l-Fakıh, c. 1 s. 52; Vesailu'ş-Şia, c. 2 s. 7; Mustedreku'l-Vesail, c. 13 s. 379;

[8] Şerhu'l-Luma' ed-Dimişkiye, c. 6 s. 280

[9] El-Kafi, c. 5, s. 114

[10] Mustedreku'l-Vesail, c. 13, s. 378

[11] bk. Tefsir-i Numune, c. 21, s. 410-423

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İmamlar (a.s) neden takiyye ederlerdi?
    8518 Kelam İmi 2010/12/04
    Takkiyyenin nedeni yalnızca korku değildir, korku, takiyyenin nedenlerinden sadece biridir, tümü değil. Dikkat etmek gerekir ki, korku, soruda gelen iki çeşidin ötesinde bir şeydir. Zira korku takiyyesi bazen takiyye edenin canı, onuru, malı ve yakınlarına gelebilecek tehlikeden dolayı yapılırken, bazen başkalarına ve müminlere gelecek olan zarar ihtimalinden ...
  • Nevruz bayramı hakkında ne gibi bir şerî delil mevcuttur?
    13135 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/08/21
    Bu bayram, İslam öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) nevruzun fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de nevruzda gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lakin bazıları da bu rivayet hakkında münakaşa yapmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz ...
  • “Eğer melekler birbirleri ile tartışırlarsa Cebrail (a.s) Ali’nin (a.s) yanına nazil olur ve melekler arasında hüküm vermesi için Ali’yi (a.s) göğe çıkarır,” diye belirtilen hadis hakkında görüşünüz nedir?
    13048 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Dinsel öğretiler esasınca biz meleklerin kendilerine verilmiş görevler doğrultusunda hareket ederken hiçbir sapma ve itaatsizlik sergilemediklerine inanırız. Yüce Allah melekleri nitelerken şöyle buyurmaktadır: Onlar asla Allah’ın buyruğuna muhalefet etmezler ve emredildikleri şeyi (kâmil bir şekilde) yerine getirirler; yani melekler ilahi emir ve buyrukları kabul eder ve onlara ...
  • İddet ve delilleri hakkında açıklamada bulunur musunuz?
    9438 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/12/22
    İddet fakihlerin ıstılahında şerî bekleme halidir; kadının boşandıktan ve nikâhın zail olmasından sonra veya vefatın ardından zorunlu olarak bir süre beklemesi ve sonra başka biriyle evlenebilmesi durumudur. İddet türleri şunlardır: 1. Boşanma iddeti. 2. Vefat iddeti. 3. Kayıp iddeti, 4. Yanlışlıkla cinsel ilişki kurma iddeti. Belirtilen ...
  • Herhangi bir müçtehitten taklit etmeyen kimsenin humus konusundaki görevi nedir?
    5085 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    Sorunuza taklit mercilerinin bürolarından verilen cevaplar şunlardır:Hz. Ayetullah el-Uzma Hamanaei: Mallarınızın humsunun durumunu bilmek için Ayetullah Hamanei’inin burosuna veya onun bu konudaki yetkili vekillerinden birine başvurunuz. Hz. Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi: Amellerinizi ve görevlerinizibütün şartlara haiz bir müçtehidin görüşüne göre yapınız.
  • Kur'an'da namazın genel hükmü açıklanmıştır, ancak imametten genel olarak da söz edilmemiştir. Kur'an'dan imametin hak olduğuna dair bir kaynak verebilir misiniz?
    6152 Eski Kelam İlmi 2010/09/22
    Kur'an'da bir çok ayet imamet konusuna değinmiştir. Allame Hilli, El-Feyn adlı eserinde ve Allame Meclisi, Biharu'l-Envar adlı eserinde bu ayetleri genişçe açıklamışlardır. Bu ayetlerden bazı örnekleri şöyledir: Tebliğ ayeti, velayet ayeti, ulu'l-emir ayeti ve sadıkın ayeti. ...
  • Allah’a nasıl iman getireyim ve imanımı nasıl güçlendire bilirim?
    15475 Teorik Ahlak 2011/10/20
    Allah’ı olduğu gibi ve gerçek bir şekilde tanıman için tek bir yol var. Bunun dışında başka bir yol söz konusu değildir. Zira Allah u Teâlâ kuranı kerimde şöyle buyuruyor: “biz, ona şah damarından daha yakınız”. Eğer insan biraz ...
  • Salâvat getirirken Al-i Muhammed’i demezsek niçin savat eksik sayılır?
    15424 Tefsir 2009/07/23
    Al-i Muhammed’e salâvat getirmek bidat olmadığı gibi Kur’an ve hadis ve akıl ve irfanla da uyumludur, çünkü:Bidatin manası dinde olmayan bir şeyi dine dahil etmektir. Biz Al-i Muhammede salâvat getirmenin bidat olmadığını söylüyoruz çünkü bu konu Peygamber ve Ehl-i Beyt’ten gelen hadislerde yer ...
  • Arafat’ta durmanın sır, fazilet ve adabı nedir?
    10639 Pratik Ahlak 2011/08/17
    Arafat’ta durmanın sırrı hakkında birçok rivayet bulunmakta ve hepsi bu mübarek günün azamet ve faziletini göstermektedir. Arafat günü insanın kendisini tanıdığı ve de dua ve yakarış ile Allah’ın kerem ve ihsan sofrasında yer edinebilmek için arı bir niyet ile Allah’ın misafirliğine kabul olduğu gündür. Şeytan bu günde ...
  • Şeytan cennetten kovulduktan sonra, tekrar nasıl cennete girebildi?
    21252 Tefsir 2012/09/09
    Kısaca, şeytanın insanla irtibatında ve vesvese vermesinde fiziksel varlığa ihtiyaç duymadığını biliyoruz. Bu esas gereğince şeytanın cennete girmeden vesvese amelini yerine getirmesi imkânı vardır, ancak her halükarda soru için faraziyeleri söz konusu ettikten sonra soruyu cevaplandıracağız. 1. Hz. Âdem ve Havva’nın içinde oldukları cennet, Allah-u ...

En Çok Okunanlar