Please Wait
5791
İslam, başka mektepler gibi insanın ihtiyaçlarına tek bir açıdan bakmamış, tek maddi yönüne veya tek manevi yönüne odaklanmamış, aksine orta yolu tutmuştur. İlahi nimetleri doğru bir şekilde kullanmak, maneviyatla ve ahiretle çelişmediği gibi insanın saadet yolunda ilerlemesini de sağlar.
İnsanlığa hakim olan dinler ve düşünce mektepleri insanın ihtiyaçlarını temin etmek ve saadetini sağlamak için talimatlar sunmuş, reçeteler yazmışlardır.
Maddi mektepler manevi ihtiyaçları tümüyle göz ardı ederler; aslında onların böyle bir inançları yoktur. Onlar insanın saadetini azami derecede maddi lezzetlerden faydalanmakta görürler. Bunların karşısında olan bazı mektep ve dinler ise insan ruhunun takviye edilip eğitilmesini işin temeli olarak görmektedirler. Onlar maddi ihtiyaçların teminini önemsemedikleri gibi insanın saadetini maddi lezzetlerden uzak durmakta olduğunu söylemekte, insanı daima dünyadan uzaklaşmaya, dünyaya ve maddiyata bağlanmaktan kendisini kurtarmaya davet etmektedirler. Mutlu yaşamdan neyin anlaşıldığı mekteplerin dünya görüşüne, dünya ve insanı nasıl tefsir ettiklerine bağlıdır.
Günümüzün maddiyat dünyasına özellikle batı toplumlarına, maddiyatın çeşitli lezzetlerinden, garize ve şehvetlerden sınırsızca faydalanma düşüncesinin haddinden fazla hakim olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun nedeni ise şimdiye kadar din adına maddi lezzetlere getirilen sınırlamalara gösterilen şiddetli tepkidir.
İslam manevi konulara yönelmeyi, dünyadan ve ilahi nimetlerden faydalanmaktan ayrı şeyler olarak görmemektedir. Bu yüzden dini öğretilerde ruhbaniyyet ve Allah’ın nimetlerinden faydalanmamak menedilmiştir. İmam Sadık (a.s) buyuruyor: ‘Allah Teala, Muhammed’e (s.a.a), Nuh, İbrahim, Musa ve İsa’nın (a.s) şeriatını verdi... Kolay fıtri dinde ne ruhbaniyyet vardır, ne de seyahat (sofular gibi çöllerde gezmek), aksine bu din temizleri helal etmiş, pislikleri ise haram. İnsanların üzerindeki yükü ve zincirleri kaldırmıştır.’[1]
Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Masum İmamlar (a.s) ümmeti, ruhbaniyetten uzak durmaları için uyarıyordular. Örneğin:
Emiru’l Müminin’in (a.s) dostlarından biri, kardeşinin dünyadan kaçtığı -ve et, uygun elbise, cinsellik vb. gibi Allah’ın nimetlerinden faydalanmadığı- konusunda şikayet etti. İmam (a.s) onu çağırmasını emretti. Asım adındaki bu şahıs geldiğinde İmam onu asık suratla karşıladı ve şöyle buyurdu: ‘Vay olsun sana ey Asım! Allah’ın nimetleri sana mübah ettiğini düşünüyorsun, ama sen onlardan faydalanmıyorsun öyle mi? Sen Allah’ın karşısında bundan daha küçüksün (ki böyle bir düşünceye sahipsin). Karına ve çocuklarına acımıyor musun? Allah’ın sana helal ettiği temiz şeylerden senin faydalanmandan rahatsız olduğunu mu sanıyorsun?’[2]
Ancak unutmamak gerekir ki kınanan dünya, Allah’a ve halka karşı vazifesini unutturan, kendisine aşırı bağlanılan, gurur, ahireti unutma, başkalarına karşı böbürlenme, israf, şükür etmeme vb. şeylere neden olan dünyadır. Bunlar olmaz ve onu ahiretin ve ilahi kurba ulaşmanın köprüsü olarak görürsek kötü değildir. Bu konudaki birçok rivayetten ikisini örrnek olarak getiriyoruz:
1-Emirü’l-Müminin’in (a.s) huzurunda birisi dünyayı kötülüyordu. İmam onu kınayarak şöyle buyurdu: ‘Dünya doğrular için doğruluk evidir. Dünyayı tanıyanlara sağlık evi, azık alanlara ihtiyaçsızlık evi ve öğüt alanlara öğüt evidir. Dünya, Allah dostlarının secdegahı, meleklerin namazgahı, vahyin indiği yer ve Allah dostlarının Allah’ın rahmetini kazandıkları ve cenneti kâr edindikleri ticaret yerdir.’[3]
2- İbn-i Ebi Ya’fur şöyle diyor: İmam Sadık’a (a.s) ‘Biz dünyayı seviyoruz’ diye arzettiğimde ‘Dünyadan kastın nedir?’ diye sordu. Dedim ki: ‘Evlenmek istiyorum, hacca gitmek istiyorum, aileme yardım etmek istiyorum, (din) kardeşlerime yardım etmek istiyorum ve sadaka vermek istiyorum.’ İmam buyurdu ki: ‘Bunlar dünya meselelerinden değildir. Bunlar ahirete ait şeylerdir.’
İlgili dizinler:
Dünya ve Ahiret Saadeti: 13242 (Site: 13001)
Dünya veya Ahiret İçin Çaba Sarfetmek: 1821 (Site:2130)