Please Wait
15647
Dünya “edna”nın müennesi olup (ahret hayatı karşısında) daha aşağı ve daha değersiz şey anlamındaki “deni” ve “denaet”ten veya (ahret hayatı karşısında) daha yakın anlamındaki “denev”den türemiştir. Kur’an ve rivayetlerin açıklamasında dünya yerilen dünya ve övülen dünya diye iki kısma ayrılır. Dünyadan söz eden ve insanları onun aldatması hakkında uyaran masumların (a.s) sözlerindeki örneklerin çoğu, sahiplerinin onu kendisi için istedikleri ve ona bağımsız olarak baktıkları yerilen ve beğenilmeyen dünyaya işaret eder. Övülen dünya ise kendisine bağımsız değil yüksekten bakılan, ilahî rızanın kazanılması yolunda ömür fırsatından istifade edilen ve manevî kemallerin elde edilmesi için bir merdiven olan dünyadır. Dünyaya yönelik bu bakış, insana fedakârlık ve infakı kolaylaştırır. Dünya sevgisi tüm hataların kaynağıdır. Dünya sevgisi ve dünyevî kirliliklerden İnsanın kurtulması ve özgürleşmesinin yolu, nefsin ıslahı ve Yüce Allah’a kulluk ve ubudiyet makamına ulaşmaktır. Buna ikisine ek olarak, Kur’an-ı Mecid’te birçok yol zikredilmiştir. Bazılarına işaret ediyoruz:
1- Hakikat ve dünya karşısında insanın kendi konumunu bilmesi.
2- Dünyanın mahiyeti ve dünya sevgisinin kötü sonuçları hakkında derin düşünmek.
3- İman ve salih ameli takviye etmek, takva ve kendini yetiştirmeye özen göstermek, nefsi tezkiye etmek ve hevese tapınmayı terk etmek.
4- Ölüm ve ahreti hatırlamak.
5- Geçmiş kavimlerin hallerini okumak.
6- Hicret ve cihat.
7- Hırs, dünya malı toplamak ve çok istemeden sakınmak, kanaat etmek ve ihtiyaç duyulan ve zorunlu şeylerle yetinmek.
8- Musibetler karşısında sabretmek ve tahammül göstermek.
Dünya “edna”nın müennesi olup (ahret hayatı karşısında) daha aşağı ve daha değersiz şey anlamındaki “deni” ve “denaet”ten veya (ahret hayatı karşısında) daha yakın anlamındaki “denev”den türemiştir.[1] Soruya değinmeden önce dünya sevgisinin tüm hataların kaynağı olarak tanıtıldığına[2] işaret etmek gerekir. Mal ve makam sevgisi, cinsel şehvet, tefevvuk talebi, üstünlük istemi, mide düşkünlüğü, intikam istemi ve bunlara benzer şeyleri içeren dünya sevgisi, bazen dünya hayatını ahrete tercih etmesine neden olacak düzeyde insan ruhunda bir tufan icat eder.[3] Ama Kur’an ve rivayetlerin açıklamasında dünyanın yerilen dünya ve övülen dünya diye iki kısma ayrıldığına dikkat etmek gerekir. Kur’an birçok ayette dünya hayatını gurur ve hilenin etkenleri olarak görür ve bu dünya metası ve aldatıcı süslerinin insanı gafil etmemesi için onu uyarır.[4] Bazen dünya hayatı oyun ve eğlenme ile nitelenmiştir.[5] Aynı şekilde Kur’an kültüründe insanın aldatılmasının önemli etkenlerinden biri de maddî yaşama yönelik onun dünyevî ve uzun arzularıdır.[6] Kur’an bir başka yerde dünyayı az bir meta olarak tanıtır.[7] Dünyadan söz eden masumların (a.s) sözlerindeki örneklerin çoğunda insanlar onun aldatması hakkında uyarılmıştır. Nitekim beyan önderi Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyadan sakının. Dünya vefasız, çok hileci ve aldatıcıdır. Hasis bir bağışlayıcı ve çıplak kılan bir giydiricidir.”[8] Allah Resulü (s.a.a) de çok manalı bir sözde şöyle buyurmaktadır: “Benim dünya hakkında bildiğim şeyleri sizler de biliyor olsanız, onun aldatmasından canlarınız güvenlikte olur.”[9] Yerilmiş ve beğenilmeyen dünyanın açıklanmasına matuf masumların (a.s) sözlerinde bu tabirlerin birçok benzeri mevcuttur. Sahipleri, böyle bir dünyayı kendisi için ister ve ona bağımsız bir gözle bakarlar. Bu bakışın sahipleri için kesinlikle infak; hasar, ziyan ve azalıştır. Özveri ve fedakârlık anlamsızdır. Hz. İmam Sadık (a.s) yerilmiş dünyayı ne kadar güzel ve anlatıcı olarak betimlemiştir: “Dünya başı tekebbür, gözü hırs ve tutku, kulağı tamah, dili riya, eli şehvet, ayağı kendini beğenmişlik, kalbi gaflet, rengi fena ve neticesi yokluk olan bir resim mesabesindedir.[10] Ama maddî nimetler ve başka bir deyişle dünyevî fırsatlar, sahibinin basiret ve iradesi ile cihet değiştirir ve ilahî hedeflere ulaşmak için bir merdivene dönüşürse, onlar Yüce Allah’ın inanlardan satın aldığı ve ebedi cenneti ve sonsuz saadeti kendilerine bahşettiği sermayelere dönüşür.[11] Ve[12] nitekim Hz Ali Şöyle buyurmuştur: “Dünya kendisine değil, ahrete ulaşmak için yaratılmıştır.”[13] Dünya sınama yeridir. Konut değil geçittir. Hedef değil vesiledir (hayatı kazanmak için bir vesiledir). Kıyamet köprüsüne ve Âlemlerin Rabbinin huzuruna varmak için bir köprüdür. Güvenlik, iskân ve dinlenme yeri değil korku, kaygı ve tehlike duyulan bir yerdir. Kur’an’a bağlı insan dünya hayatının bir oyuncaktan öte bir şey olmadığını ve gerçek hayatın ahret olduğunu Kur’an ve Ehli Beyt’in sözlerinden anlar.[14] Bağımsız olmayıp üsten bakan bu tür bir bakış, fedakârlık ve infakı insana kolay kılar. Bu bakışta dünya yerilmemekle kalmaz bilakis övülür: “Dünya doğru sözlüler için bir yer, dünyayı tanıyanlar için kendini düzeltme evi, erzak alıcılar için ihtiyaçsızlık konağı ve ibret alanlar için ibret yurdudur.
Dünya Allah dostlarının secde mekânı, ilahî meleklerin namaz yeri, Allah’ın vahyinin indiği zemin ve Allah’ın rahmetinin elde edildiği ve cennetin kazanıldığı Allah dostlarının ticaret merkezidir.”[15] Söylenenlere ek olarak, masumların (a.s) sözlerinde dünya ve ahrete sahip olma denkleminin ters olduğu da belirtilmelidir: Eğer insan dünyadan faydalanırsa, faydalandığı oranda onun ahretten faydalanması azalacaktır. Nitekim İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennete girecek olan en son peygamber Süleyman b. Davut’tur; çünkü ona dünya verilmişti.”[16] Aynı şekilde şöyle buyurmuştur: “Dünyadan fazla faydalanan herkes eğer cennetlik olur ve cennete girerse orada onun faydası azalacaktır.”[17] Dünya sevgisinden kurtulmak için en iyi ve en etkili yol, nefsin ıslahı ve Yüce Allah’a kulluk ve ubudiyet makamına ulaşmaktır. Kur’an öğretilerine göre, nefsi ıslah etmenin ve nefsanî melekelere ulaşmanın temel yolu, bir takım İlahî ve Kur’anî ilim ve öğretileri uygulamakla mümkündür. Nefsinde dünya sevgisi ve ahlakî rezilliklere yer kalmayacak derecede insan bilinç ve basiret sahibi olmalıdır.[18] İlgi ve gönül bağı taşımamakla kalmayıp kendilerine yaklaşmayı bile kötü ve çirkin sayacak kadar günah, şehvet sevgisi ve eserlerine yönelik bilgi edinmelidir. Dünya bağlarını terk etme ve dünya sevgisi ve onun şehvetlerinden kurtulma cihetinde Yüce Allah’a kulluk ve ubudiyet makamına ulaşmanın önemi ise meşhur Basrî Hadisi ve İmam Sadık’ın (a.s) sözünde incelenebilir. “İmam ubudiyetin hakikati nedir sorusuna cevap verirken üş şeydir diye buyurmuştur: İlki, Allah’ın kendisine emanet verdiği şey hakkında kulun mülkiyet hissine kapılmamasıdır. Zira kullar bir şeyin maliki değillerdir… İkincisi, Allah’ın istek ve iradesini gözetmeksizin kendisi için bağımsız bir plan ve programda bulunmamasıdır. Üçüncüsü ise, Yüce Allah’ın emir ve yasaklarının onun tüm kaygısı olmasıdır. Bunun neticesi şudur: Eğer kul kendini bir şeyin maliki bilmezse, Yüce Allah’ın emrettiği yerde infak ona kolay gelir. Eğer kul idaresini Allah’a bırakırsa, dünya musibetleri ona hafif görünür. Eğer kulun kaygısı Allah’ın emir ve yasakları olursa, insanlarla polemik ve tartışmaya girecek bir fırsatı kalmaz. O halde Yüce Allah bir kulu bu üç özellik ile donatırsa onun için dünya, İblis ve insanlar ile mücadele etmek kolay ve rahat olur ve artık dünyayı mal biriktirmek ve övünmek için istemez…”[19] Öte taraftan ise, her zaman hastalıkları kesin tedavi etmek için onların sebeplerinin kökünü kurutmak gerektiği bilinmelidir. Hastalığın sebeplerinin kökü kurumadıkça tedaviler yüzeysel ve geçici olacak ve bir başka tabirle uyuşturucu fonksiyonu görecektir. Dünya sevgisi hastalığından kurtulmak ve özgürleşmek için birçok yol tavsiye edilmiştir:
1- insan kendini iyi bir şekilde tanımalı, hayat ve ölümü arasında çok az bir fasıla olan zaaf sahibi bir varlık olduğunu bilmelidir. Bugün sağlıklı ve çok mutlu olan insan yarın en zor hastalık ve en kederli musibetlere yakalanabilir. Bugün baskın, zengin ve güçlü olan bir insan yarın insanların en zayıf ve en fakiri olabilir. Bunun örnekleri insanlık tarihinin sayfalarını doldurmuştur. Bu düşünce onda yüce hicret ve cihat psikolojini ihya eder. Hicret; küfür, şirk, zulüm ve günah merkezleri ve de dünyaya tapınma eğiliminin neden ve altyapılarından uzaklaşmak demektir. Cihat ise dünyada zulüm, bozgunculuk ve adaletsizliğin örnekleriyle mücadele etmek ve onlara karşı gelmek için hazırlanmak demektir. Bu psikoloji insanı aşkın ve dünyadan müstağni kılar ve yerilmiş dünyaya karşı koyma ve ilahî rızanın kazanılması doğrultusunda onu eğitir.[20]
2- Dünyanın mahiyeti ve dünya sevgisinin kötü sonuçları hakkında tefekkür edip bir esinti mesabesinde geçen hayat günlerini andıran dünyanın değersizliği hususunda düşünün. Bu süreç insanda uyanma ve dünyaya yönelmekten kaçınma ve de maneviyat ve ahret eğilimli bir psikolojiye yönelme cihetinde birçok değerli netice ve kutsî altyapılar icat eder. Bunlardan bazıları şunlardır:
2-1- İman ve salih ameli takviye etmeye, takvaya riayet göstermeye ve kurtuluşun sermayesi, saadetin mayası ve cennet kapılarının anahtarı sayılan kendini yetiştirmek ve nefsi tezkiye etmek için çalışmaya insanı yöneltir.[21] Bu hedefin gerçekleşmesi yolunda insan, nefsin kontrol ve muhasebesi için hesaplı bir program tanzim ederek nefsanî heves ve şeytanî tuzaklara karşı koyar. Ciddi bir azimle dünyevî bağlardan kurtulma doğrultusunda çabalar. Dünyaya hedef gözüyle bakmaz. Bilakis dünyayı ilahî ödül ve cenneti kazanmak için bir vesile kılar. Bu yüzden dünyaya gönül bağlamaz ve onun tutsağı olmaz.[22] Neticede ise şu gerçeğe ulaşır: İnsan için en önemli huzur hırs, açgözlülük ve dünyaya tapıcılık yoluyla değil aksine takva ve Rabbe tevekkül etme yoluyla elde edilen ruh ve vicdan huzurudur! Nitekim Kur’an bu hususta şöyle buyurur: “Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.”[23] Başka bir tabirle sakınan insanın hiçbir iş ve düşüncede çıkmaza girmeyeceği söylenebilir.[24]
2-2- İnsana geçmiş kavimlerin hallerini okuyarak dünya ve onun mal ve servetinin geçici ve fani olduğunu ve de yenilenmeyecek sermayesi olan ömrünü ahrete çalışma ve takva erzakı hazırlama yerine dünyanın yalan ve geçici gönül bağlılıklarıyla meşgul etmemeyi kavratacak imkânlar hazırlar. Nitekim Kur’an dünya hayatının tüm merhalelerinde insandan doğru düşünmesini ve uhrevî azık hazırlamasını istemiştir. Bazı ayetler[25] bu hususa işaret eder: “Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir.”[26],[27] Beyan önderi Ali (a.s) da bu hususta şöyle buyurmuştur: Babalarınızın göçmesinde sizin için bir ibret ve ders yok mudur? Sizden öncekilerin geri dönmediğini görmüyor musunuz? Ve…[28]
2-3- Hepsinden önemlisi, insanın ölüm ve ahreti hatırlayarak dünyanın bitimli ve geçici, ahretin ise kalıcı ve ebedi olduğu hakikatine ulaşmasıdır. Bu yüzden hiçbir zaman fani dünyaya gönül bağlamaz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahreti hatırlayan, kıyamet sorgusu için hazırlanan, kanaat ile yaşayan ve Allah’tan razı olan kimseye ne mutlu.”[29] Ölüm ve ahreti hatırlayan bir kimse kesinlikle dünyadan az bir faydalanmayla yetinir ve mutlu olur; başka bir deyişle şöyle düşünür: Biz mahşer, ahret âlemi, ilahî hesap ve kitap ve amellerin ödül ve cezasına inanır ve bu dünyayı her zaman kalınacak bir yer değil uzun bir sefer yolunda yer alan bir uğrak biliriz. Bu dünyadaki programımız hazırlanmak ve azık ve erzak toplamaktır!
3- İnsan mal toplama ve yığmada ve arzu ve emellere ulaşmak için program yapmada haris olmanın asla saadet getirmeyeceğini aksine kendisini daima acı ve ıstıraba duçar kılacağını bilmelidir. Bu yüzden tüm müspet işlerin mayası ve her türlü kulluğun ve de günahı ve yerilmiş dünyayı terk edişin temel direği olan ve bu cümleden olmak üzere cennet ve Allah’ın rıdvanına girmenin sebeplerinden sayılan sabır ve istikamet stoklamalıdır.[30] Bu düşünce, hayat işlerinde kanaat göstermeye, yaşamın zorunlu gerekleriyle yetinmeye, fakirlerin ve daha aşağı düzeyde olan insanların sade yaşamına bakmaya ve bu yolla kendinde infak ve fakirlere yardım ruhiyesini takviye etmeye neden olur; zira infak dünya mal ve metaına gönül bağlamayı engeller. İhsan ve hayırseverlik dünyadan kurtulmanın önemli bir etkeni ve ilahî nimet ve rahmet yurduna girmenin sebeplerindendir.[31] Artı, cisim ve beden hastalıklarının tedavi ve iyileştirilmesinde doktor, diyet, ilaç içmek vb. ihtiyaç olması gibi, ruhî hastalıklarda da ahlak tabibine müracaat ve manevi ilaçlardan istifade etmek zaruri addedilir. Bu hedefe ulaşmak yani dünya sevgisini temeliyle tedavi etmek için, ruhun tekâmülü, Allah’a doğru hareket etmek, ahlak âlimleri ve Allah’ın velilerinin amel reçetelerine uymak çok faydalı ve etkilidir. Ahlak ilmi âlimlerinin bakışında önemli olan nokta şudur: Davranışlar, insan nefsinde meleke suretine dönüşmeli ve hal durumundan çıkmalıdır; yani insanın can ve nefsinin bir parçası olana dek beğenilen davranışlar ve kemal sıfatlarına dikkat edilmelidir. Nitekim Allame Tabatabai şöyle der: Bunun yolu, nefsine girinceye ve taşta işlenen nakış gibi sabit olana dek söz konusu ameli tekrar etmendir. Amelî yolu da bunun iyiliklerine inanman ve iman etmen ve bu fikir tarzını tekrarlamandır; yani yolu ilmî ve amelî telkindir.
İlgili başlık: Dünyaya Yönelme Kolaylığı, 1014. Soru (Site).
[1] Ayehay-ı Zındegi, Hüseyin İskenderi, c. 5, s. 25.
[2] Dünya sevgisi tüm hataların kaynağıdır. Müstedrekü’l-Vesail, c. 12, s. 41.
[3] Tefsir-i Numune, c. 26, s. 406-407.
[4] Lokman, 33; Hadid, 20; Ali İmran, 185; En’âm, 70; Casiye, 35; Ali İmran, 196.
[5] “Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir”, En’âm, 32.
[6] Hadid, 14, “Uzak ve uzun arzularınız sizi aldattı.”
[7] Nisa, 77.
[8] Nehcü’l-Belağa, hutbe. 230.
[9] Kenzu’l-Ummal, h. 6130.
[10] Misbahu’ş-Şeria, s. 196.
[11] “Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır…”, Tevbe, 111.
[12] Tefsir-i Numune, c. 2, s. 356-357
[13] “Dünya kendisi için bir başka şey için yaratılmıştır”, Nehcü’l-Belağa, hikmet. 463.
[14] Ankebut, 64.
[15] Nehcü’l-Belağa, hikmet. 131.
[16] Biharu’l-Envar, c. 14, s. 74.
[17] İbid, c. 72, s. 67.
[18] Ayehay-ı Zındegi, Hüseyin İskenderi, c. 4, s. 182.
[19] Biharu’l-Envar, c. 1, s. 224.
[20] Bkn: Tevbe, 20-21.
[21] Bakara, 82.
[22] Naziât, 40-41.
[23] “Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur”, Talak, 2-3.
[24] Ayetullah Cevad Amulî, Mead Der Kur’an, c. 4, s. 81-82.
[25] Dünya ve ahret hakkında düşünesiniz diye, Bakara, 219-220.
[26] “Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir”, Yusuf, 109.
[27] Ayetullah Cevad Amulî, Mead Der Kur’an, s. 90-91.
[28] Nehcü’l-Belağa, hutbe. 99.
[29] Nehcü’l-Belağa, hikmet. 44.
[30] İnsan, 12; Ra’d, 24.
[31] Tefsirü’l-Mizan, c. 1, s. 369.