Please Wait
4913
İslam dininde Tanrı Allah olarak ifade edilir. Allah Teala mutlak vücut ve mutlak kemaldir. Buna binaen her türlü kusur ve noksanlıktan münezzehtir. Mümkün olan her şeye kadir eşsiz bir varlıktır. Bütün mahlukata her an ve her halde agahtır. Her şeyi duyan, gören, irade ve ihtiyar sahibidir. Her şeyin yaratıcısı ve hayat sahibidir. Bütün hayırlar ve güzellikler ondan kaynaklanır. Bütün mahlukata inayeti vardır ve rahmeti her şeyi kuşatmıştır.
Tanrı veya Allah kavramı her insanın hatta inkarcıların bile rahatlıkla anlayabileceği ve idrak edebileceği türden bir mefhumdur.
Allah Teala’nın künhü ve zatının hakikatini anlamak insan için mümkün olmasa da birçok yoldan Allah Teala’nın var olduğundan emin olmak ve kesin bilgiye ulaşmak mümkündür.
Allah’ı tanımanın yolları genel olarak aşağıdaki bölümlere ayrılabilir.
- Akli yöntem (örneğin: İmkan ve vacip kanıtı)
- Gözlem yöntemi (örneğin: Düzen kanıtı)
- Sezgi yöntemi (Fıtrat kanıtı)
En kolay ve en iyi yol fıtrat kanıtıdır. Bu yöntem insanın kendi içinde hiçbir felsefi temellendirmeye, gözleme ve akli istidlale ihtiyaç duymadan sezgi yoluyla Allah’ı tanıması ve varlığına ulaşmasıdır.
Öncelikle konunun açıklığa kavuşması için meselenin adım adım incelenmesi gerek. Buna binaen bizde bu şekilde hareket edeceğimizi ifade etmek isteriz.
- Tanrı veya Allah kavramı her insanın hatta inkarcıların bile rahatlıkla anlayabileceği ve idrak edebileceği türden bir mefhumdur. Bir anlamda her insanın zihninde bu kavramdan bir tasavvur bulunmaktadır. Bu kavramdan her şeyi yaratan, mümkün olan her şeye kadir, her şeye alim, duyan, gören, hayat sahibi bir varlığın kastedildiğini bilir. Hatta bu insan inançsız bile olsa bu kavrama vakıftır.
- Allah ve Tanrı kavramı her ne kadar yaygın ve anlaşılır bir kavram olsa da Allah Teala’nın künhü ve zatının hakikatini tanımak insan için mümkün değildir. Zira Hak Teala’nın zatı sonsuz ve sınırsızdır. İlim ise malumu kuşatmadır. İnsan ise Hak Teala’nın ne zatını nede esma ve sıfatını ilmiyle kuşatamaz çünkü sonsuz ve sınırsızdır. Doğal olarak Hak Teala’nın hakikatine vakıf olamaz. « لا یحیطون به علما »[1] ’İlimle onu kuşatamazlar.’ İşte bu yüzden Kuran’ı Kerim Allah Teala’yı tanıtırken ezcümle alim, hekim, duyan, gören, yüce, rahman, rahim, halik, gani, ulu, kebir, azim,… gibi celal ve cemal sıfatları yoluyla bizlere tanıtmıştır.[2]
İnsanoğlu hisleri yoluyla direkt veya araç gereçle dış dünyada ki eşya ve varlıklarla iletişim kurmakta ve onlar hakkında bilgi edinmektedir. Bu özünde mukayese sonucu elde edilen bir bilgidir. Lakin Allah Teala Kuran’ın tabiriyle [3]«لیس کمثله شی» Eşi ve benzeri olmayan bir varlıktır. Doğal olarak bu yöntemle Allah Telayı tanımaya kalkışmak vahim bir hatadır.
- Allah Teala’nın künhü ve zatının hakikatini anlamak insan için mümkün olmasa da birçok yoldan Allah Teala’nın var olduğundan emin olmak ve kesin bilgiye ulaşmak mümkündür. Allah’ı tanımanın yolları genel olarak aşağıdaki bölümlere ayrılabilir.
- Akli yöntem (örneğin: İmkan ve vacip kanıtı)
- Gözlem yöntemi (örneğin: Düzen kanıtı)[4]
- Sezgi yöntemi (Fıtrat kanıtı)[5]
- Allah’ı tanımanın en iyi ve en kolay yolu sezgi yöntemiyle fıtrat kanıtına dayanarak tanımaktır. Yani İnsan ruhunun derinliklerinde Allah’a yönelme, tapma, sevme ve tanıma bir öz olarak yatmaktadır. İnsan kalbinde her zaman tabiat ötesiyle ve varlık kaynağıyla bağlantı kurabildiği nurani bir nokta ve çekici bir cazibe bulunmaktadır. Bu bağ Tanrı’ya yönelebileceğimiz en yakın yoldur.[6]
- Allah’ı tanıma, ona yönelme ve Tevhit ruhu her insanın canında saklı olsa da aslı hurafe olan adet ve gelenekler, yanlış öğretiler, kötü düşüncelerin aşılanması, özellikle sağlık ve esenlik döneminde baş gösteren gaflet ve gurur bu hakikate bir örtü atmaktadır. Ancak sorunlar ve felaketler her taraftan tufan gibi esmeye başladığında ortaya çıkan girdapla insan baş başa kaldığında ilahi nur kendini açığa vurur. Zira insan her şeyden ümidini kesmiş ve çaresiz kalmıştır. İşte o an insanın kalbi her türlü şirkten arınır ve ihlasla dolar.[7] İnsan elinde olmaksızın madde ötesine yönelir dua ve yakarışa sarılır.
İşte bu yüzden bir çok ayeti kerimede insanın fıtratında var olan hakka yönelme ve Tevhit ruhu nimeti hatırlatılmaktadır.[8]
İslam dininin hidayet önderleri Tanrı inancı konusunda şüphe ve evhama yakalanmış fertleri bu özle irşat etmişlerdir.
Şu tarihi anekdota teveccüh edecek olursak konu aydınlanacaktır inşallah:
Tanrı inancı konusunda şüphe ve evhama yakalanmış birisi İmam Sadık (a.s)’a şöyle arz etti: ” Ey evladı peygamber! Bana yol göster Allah’ı tanıt; zira vesveseciler beni şaşkın etti.” İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdu: ” Ey Allah’ın kulu! daha önce hiç gemiye bindin mi? ” Şaşkın adam ‘evet’ diye cevap verdi. İmam şöyle devam etti: ” Acaba bindiğin o gemi başka hiçbir geminin olmadığı ve senin de yüzerek kurtulamayacağın bir yerde battı mı? ” Şaşkın adam tekrar ‘evet’ deyince; İmam: ”Kalbin seni bu durumdan kurtarabilecek bir varlığa yöneldi mi? “ diye sorunca şaşkın adam hayretler içinde ‘evet’ dedi. İmam Sadık (a.s) bu cevabı aldıktan sonra şöyle buyurdu: ” Seni kurtarabilecek ve feryadını duyacak kimsenin olmadığı yerde seni kurtarmaya kadir olan Allah Teala dır.“
Bu anekdotta geçen can alıcı nokta; her insanın ruhunun derinliklerinde yatan kadir, alim, hay ve merhamet üzere olan Allah’a yönelme, tapma ve tanıma özünün gün yüzünü çıktığı gözler önüne sergilenmektedir. Zira bazı etmenler insanın Allah’tan gaflet etmesine yol açsa da herkes hayatı boyunca bu sezginin ortaya çıktığı ve yalnız Allah’a yöneldiği bir hadise yaşamış ve Hak Teala’nın varlığını bütün benliğiyle hissetmiştir.[9]
- Bazen hayatımızda yaşadığımız hadiseler, tecrübeler ve aralarında var olan ilişkiler üzerinde gerekli dikkat ve titizlikle duracak olursak Tanrı’nın varlığı, ilim, kudret ve hikmet gibi sıfatları ayan olacaktır. Bu yol doğa ve tabiatın müşahedesine, doğa ve yaşamın deneysel incelemesine bağlı olduğu için ’gözlem yöntemi‘ olarak adlandırılmıştır. Sahip olduğu ayrıcalıklar dikkate alındığında Kuran’ı Kerim bu yönteme özel olarak eğilmiş ve sayısız ayeti kerimede insan yaşadığı cihan, kendisi ve yaşanan olaylar hakkında düşünmeye davet edilmiştir. Zira bütün bunlar varoluşsal olarak Allah Teala’nın nişane ve ayetleri konumundadır. Bir grup Müslüman düşünür ve aydın yaşadığımız cihan ve doğa da hakim olan düzen ve tutarlılığı Allah Teala’nın varlığına bir delil olacak şekilde kuramlaştırmıştır. Bu delil ve istidlal ’düzen kanıtı‘ adıyla meşhurdur. Buna binaen düzen kanıtını gözlem yöntemiyle Allah’ı tanımanın açık bir örneği olarak kabul edebiliriz.
Kuran ve hadiste ışığında nişaneleri tanımak:
Kuran’ı Kerim’in de birçok ayette doğa olaylarını Allah Teala’nın varlığının ve sıfatlarının nişanesi ve delili olarak saymakta ve insan, bu hadiseler üzerinde düşünmeye ve tefekkür etmeye davet edilmektedir. Cihanın varoluşsal olarak Allah’ı tanımak için en açık delil olduğu ortadadır. Zira mahlukat var olma hasebiyle onun nişanesidir. Gözlem yöntemiyle bu hakikatin kavranabileceği apaçık bir şekilde ortadadır. Bu yöntem bazen ’Afaki ve Ayeti yöntemle tanıma‘ olarak da adlandırılmıştır.[10]
Bir kısım ayetler ise insanı Allah Teala’nın karar kıldığı varoluşsal deliller üzerinde düşünmeye davet etmektedir. Varlık alemi ve insanın kendi vücudunda var olan tutarlı düzenin akıl ve fikir sahiplerini bu cihanın kaynağı olan ulvi ve kutsal kaynağa yönlendiren bir delil olarak tanıtmaktadır.
” Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde akıl sahipleri için elbette ayetler vardır.“[11]
”Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok ayetler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz? “[12]
Kuran’ı Kerim’de geçen birçok ayeti kerimede ise özel bir olay ve hadise üzerine parmak basarak bunu Allah Teala’nın varlığına ilmine ve kudretine nişane olarak bizlere tanıtmaktadır. Bu ayeti kerimelere Kuran’ı Kerim’de o kadar yer verilmiştir ki örneklerini bile saymak geniş bir zaman dilimi gerektirmektedir. Buna binaen dipnotta belirli bir kısmı adres olarak konu başlığı altında zikredilmiştir.[13]
Hidayet önderleri olan Masum İmamlar‘da Kuran’ı Kerim’in açtığı çığırda giderek Allah Teala’nın nişane ve ayetlerini tanımanın önemine vurgu yapmışlardır. Örnek olarak İmam Caferi Sadık (a.s)’dan nakledilen kapsamlı bir hadiste yarenlerinden olan Mufazzal’a şöyle buyurmaktadır:
” Ey Mufazzal! İzzet ve celal sahibi yaratıcının ilk delili ve nişanesi bu alemin düzeni ve onu meydana getiren parçaların tutarlı bütünlüğüdür. Bu alem üzerinde dakik ve iyice düşünecek, tefekkür edecek olursan kullarının bütün ihtiyaçlarının toplandığı ve hazır edildiği bir ev olarak bulursun. Gökyüzü bir tavan gibi üzerimize yükseltilmiş, yeryüzü bir sergi gibi serilmiştir. Yıldızlar kandiller gibi dizilmiş, cevherler rezervlerde depolanmıştır. Her şey layık olduğu şekilde hazırlanmıştır. İnsan ise bu evin sahibi gibi, her şeyin yetkisi ondadır. Arzu edilen çeşit çeşit bitkiler ve türlü türlü hayvanlar faydalanılması ve kullanılması için hazırlanmıştır. Bütün bunlar alemin hikmet üzere, tutarlı bir düzen içinde, taktir edilerek uygun şekilde yaratıldığının apaçık delilidir. Ayrıca bütün alemin düzenini sağlayan ve aralarında ki bütünlüğü koruyan tek bir yaratıcıdır.[14]
- Akli yöntem; bu yolla ise Tanrı’nın varlığı tamamen akli yöntem ve normlarda önermeler ışığında kanıtlanmaktadır.[15]
Allah Teala’nın varlığını ispatlayan felsefi kuram ve burhanlar tamamen rasyonel araştırmalar yoluyla ispatın yapıldığı en açık örneklerdir. Bu yöntemin yukarıda zikrettiğimiz diğer iki yöntemle kıyaslandığında sahip olduğu bazı özgün özellikleri söz konusudur.
Bu özgün özellikleri kısaca şöyle sıralayabiliriz:
- Allah Teala’nın varlığını ispatlayan felsefi kuram ve burhanlarda söz konusu olan istidlallerin çoğu ağır ve karmaşık felsefi konularla iç içedir. Buna binaen böylesi ağır felsefi konularda fikir sahibi olmayan fertler için çok faydalı olduğu söylenemez.[16]
- Akli yöntemin artı noktalarından birisi mülhit (dinsiz) kimselerin ortaya attıkları şüphelere ilmi cevaplar verirken başvurula bilinmesidir. Münazaralarda, ilmi tartışmalarda felsefi burhanlara inkarcıların delillerinin zayıflığını ve temelsiz oluşunu gözler önüne sermektedir.
- Akli yöntemle Tanrı’yı tanıma imanın muhkem ve güçlü olmasında etkilidir. Zira ne zaman insan aklı bir hakikat karşısında inat etmezse kalbi ve gönlü ona karşı güçlü bir eğilim gösterir. Diğer taraftan imana zarar verebilecek şüphe ve tereddüttün ortadan kaldırılmasında akli istidlallerin rolü oldukça fazladır.
Akli yöntem özelliklede Hak Teala’yı batını gözle müşahede edebilecekleri gönül gözünden mahrum olan insanlar için faydalıdır. Bu noktada Mevlana Hazretlerinin şiirine teveccüh etmek yerinde olacaktır:
Gönül gözün varsa körü körüne gelme, Gönül gözün yoksa eline bir sopa al.
Sopa İstidlal ve İhtiyattır Gönül gözün olmadığı için sopayı kılavuz edin.[17]
Aklın kendine özgü işlevselliği bir taraftan insanın doğuştan gelen felsefi ve ağır akli konuları merak ve inceleme güdüsü diğer taraftan Müslüman düşünürlerin bu alanda derinlemesine araştırmalar yapmasına yol açmıştır. Bu çalışmaların bir bölümü Tanrı”nın varlığına dair yeni nesi kanıtlar veya önceki burhanların tekmili olarak sunulmuştur. Tanrı’nın varlığını ispatlayan en sağlam burhanlardan biri imkan ve vacip kanıtıdır. Bu burhan için birkaç tane takrir bulunmaktadır. Burada birisini ele almakla yetineceğiz.
İmkan ve vacip burhanını özü itibariyle özetle şöyle açıklayabiliriz:
- Hiç şüphesiz evrende varlık mevcuttur.
- Bu varlık ya Vâcibü”l-Vücûd tur yani varlık kaynağı kendisidir. Bu durumda Vâcibü”l-Vücûd’un varlığı sabittir. Bir diğer tabirle Tanrı’nın varlığı kendiliğinden ispat edilmiştir.
- Veyahut Mümkünü vücuttur. Mümkünü vücudun sebebe olan ihtiyacı bir taraftan teselsül ve devrin mümkün olmayışı diğer taraftan onu varlığı kendisinden olan bir varlığa muhtaç etmektedir. Mümkünü vücudun varlığını borçlu olduğu varlığa Vâcibü”l-Vücûd denmektedir. Tanrı Vâcibü”l-Vücûdun kendisidir.
Duyu organlarımızla temasta olduğumuz bütün varlıkların mümkünü vücut ve maddi olduğu göz önüne alındığında var olan bütün bu varlıklar var olmak için maddi olmayan ve varlığının kaynağı kendisi olan bir varlığa muhtaçtır. Buna binaen kastedilen Vâcibü”l-Vücûd ve dolayısıyla Tanrı bütün varlığın kaynağıdır.
Not: Soru bir anlamda çok geniş yelpazeleri içerdiğinden özet olarak değinmeye çalıştık. Devamında Allah Teala’nın sıfat ve esması ile ilgili cevaplara müracaat edebileceğiniz gibi bizimle site üzerinden yazışabilirsinizde.
[1] Taha/110.
[2] Tefsir numune, 14.c, 161.s.
[3] Şura/11.
[4] Gözlem yöntemi olarak adlandırılması akli istidlaller içermemesi anlamında değildir. Bilakis öncülleri doğa ve cihanın; gözlem ve deneyselliğe dayanmasından dolayı böyle adlandırılmıştır.
[5] Maarif İslami, 1.c, 41.s.
[6] Tefsir numune, 16.c, 241-242.s.
[7] Tefsir numune, 16.c, 418-422/423.s.
[8] Örneğin: Ankebut/65, Rum/30, Yunus/12-22-23, İsra/68, Zumer/8-49.
[9] Bihar’ul-Envar, 3.c, 41.s.
[10] ‘Afaki ve Ayeti yöntemle tanıma‘ Kuran’ı Kerim’den alınmış bir yöntemdir. Bu konuda birkaç görüş söz konusudur. Bir grup araştırmacı bu yöntemi Düzen kuramı gibi akli istidlallerin önermesi olarak kabul etmiştir. Allah Teala’nın varlığının, İlmi ve Hikmetinin delili olarak beyan etmişlerdir. Diğer bir tefsire göre ise İnsanoğlunu tefekküre davet eden Kuran ayetleri yalnızca insanın fıtri olarak Allah Teala hakkında sahip olduğu maarifi hatırlaması içindir. Bu ayetler insanın gafletten uyanması ve tezekkürü içindir. Üçüncü tefsire göre ise bu ayetler müşriklerle Cedel-i Ahsen makamındadır. Zira müşrikler taptıkları putların cihanın tedbirinde etkili oldukları zannı üzereydiler ve Tevhit Rububiyet-i doğru bir şekilde anlamamışlardı etmemişlerdi. (Bu konuda müracaat ediniz: El-Miran, Allame Tabatabai, 18.c, 154.s; Amuzeşi Akait, Misbah Yezdi, 1-2.c, 68.s; Tebyin Berahin ispatı Huda, Cevat Amuli, 43.s.)
[11] Ali-İmran/190: “ان فی خلق السماوات والارض و اختلاف اللیل والنهار لآیات لاولی الالباب”
[12] Zariat/20-21: “و فی الارض آیات للموقنین. و فی انفسکم، افلا تبصرون” (Ayrıca: Bakara/164, Casiye/3-6, Yunus/100-101, İbrahim/10.)
[13] Evrende var olan doğa olaylarını nişane olarak tanıtan ayetleri birkaç başlık altında toplayabiliriz.
İnsan hayatını konu alan ayetler:
Genel olarak insanın yaratılışını ele alan ayetler: Casiye/4 ve Rum/20.
Nutfe’nin ana rahminde geçirdiği evreler: Ali-İmran/6, İnfitar/6-7, Teğabun/3, Mü”min (gafir)/64, Haşr/24, Nuh/13-14.
Doğum ve bilgi dağarcığı : Nahl/78. Dil ve ırk farklılıkları: Rum/22, Fatır/27-28. Beslenme ve bakım sistemi: Mü”min (gafir)/64, İsra/70, Casiye/5-20, Fatır/3, Rum/4, Seba/24, Yunus/31, Neml/64, Mülk/21, Enfa/26, Bakara/22-172, İbrahim/22, Zariat/58. Uyku Düzeni: Rum/23, Neml/86, Furkan/47, Nebe/9, Zumer/42. Giyim Kuşam düzeni: Araf/26, Nahl/14-81. Barınma düzeni: Nahl/80. Eş edinme sosyal hayat: Rum/21, Şura/11, Fatır/11, Necm/45, Kıyamet/39, Nahl/72, Leyl/3, Araf/189.
[14] Bu konuda müracaat ediniz: Nehc’ül-Belaga, hutbe:186; et’Tevhid, Şeyh Saduk, 2.bab, 2.h; Bihar’ul-Envar, Allame Meclisi, 3.c, 61-82-130-152,s.
[15] Bu yöntemin akli olarak adlandırılması diğer yöntemlerde aklın kullanılmadığı anlamında değildir. Hem öncüllerinde hem de metot olarak sadece aklın kullanılması hasebiyledir.
[16] Bu açıklama akli yöntemin genele hitap ettiği öngörüsüyle çelişmez. Zira bu açıklamada geçen genellikten kasıt şahsa münhasır değil de umum-u muhatap alabilmedir. Yani akli yöntem kişilere özel değil umuma açıktır. Gerekli altyapıya sahip her insan faydalanabilir.
[17] Mesnevi, Mevlana, 3’üncü defter, 276.b. (Bu mısra maalesef Türkçe tercümelerde dakik tercüme edilmediğin için asıl metinden tekrar tercüme edilmiştir.)