Please Wait
12198
Sorunuza vereceğimiz cevap bağlamında birkaç noktaya dikkat etmek gereklidir:
A. Bir din ve mezhep araştırmacısı için gerekli olan en önemli şey ilk kaynaklardan istifade etmektir.
B. Araştırmacının bir mezhep veya din hakkında ihtiyaç duyduğu bilgileri söz konusu mezhep veya dinin kaynaklarından alması gerekir.
C. Araştırmacının imkân dâhilinde alan çalışmasından faydalanması gerekir.
Bu kısa mukaddimeye dikkat ederek sorunuzu yanıtlamaya çalışacağız. Bu iddia için belirtilmiş olan kaynak gerçekte Mehdi Ledinillah Ahmet bin Yahya bin Murtaza adlı bir şahıs tarafından şerh edilen Abdu’l Kerim Şehristani’nin “el- Minyetu ve’l Amel fi şerhi’l Milel ve’n Nihel” kitabıdır. el- Milel ve’n-Nihel kitabının yazarı olan Abdu’l Kerim Şehristani,Eş’ari mütekellimlerinden olup hicri-kameri 479 yılında doğmuş ve 548 yılında vefat etmiştir. Onun kitabını şerh eden şahsın doğum ve vefat tarihi de doğal olarak kendisinden sonradır ve bu kişi Zeydi Şiilerinin önderlerindendir. Bu yüzden (bu kitapta böyle bir konunun varlığı varsayılsa bile) bu husus İmamiyye Şiilerinin inançlarını öğrenmek için muteber bir referans sayılmaz. İmamiye Şiilerinin inançlarını öğrenmek için Eş’aire ve Zeydiye’nin kitapları değil, bu mezhebin kitapları incelenmelidir. Buna ek olarak, İmamiye Şiilerine ulaşma durumunda bu hakikatin sizin için belirgin olması için bir alan çalışması yapmanız da faydalı olacaktır; zira bu durumda Hz Ali’ye (a.s) yönelik böyle bir sapık inanç besleyen hiç kimseyi asla görmeyeceksiniz. Nübüvveti Hz Ali’nin (a.s) hakkı bilen, Cebrail’in Hz. Peygamberin (s.a.a) Ali’ye (a.s) çok benzemesi nedeniyle vahiy getirirken yanlışlık yaptığına, vahyi Peygambere (s.a.a) getirdiğine ve Peygamberin de Ali’yi memnun etmek için kızını ona verdiğine inanan Gurabiyye, Zebabiyye, Zemmiyye ve Muhtiyye gibi aşırı fırkaların tarihte bulunduğunu bazı tarihçiler yazmışlardır. Elbette gerçek Şiiler böyle bir hususa inanmamış ve bu sapık mezheplerin takipçilerini kendilerinden uzaklaştırmışlardır.
Mezhep ve dinler alanında araştırma yapan bir araştırmacının birtakım hususlara dikkat etmesi gerekir.
A. Mezhepler ve dinler alanında araştırma yapan bir şahıs için gerekli olan ilk ve en önemli şey, öncelikle ilk kaynaklardan istifade etmektir.
B. Araştırmacı, bir mezhep veya din hakkında ihtiyaç duyduğu bilgileri onların kaynaklarından almalıdır; örneğin Eş’ari kelamı hakkında araştırıyorsa onlar hakkındaki bilgileri kendilerinin birinci el kaynaklarından almalı, Mutezile veya Maturidiye gibi başka mezheplerin kaynaklarını referans göstermemelidir.
C. Araştırmacının imkân dâhilinde bir alan çalışmasından faydalanması gerekir.
Bir mezheple ilgili birçok konu bir kitapta veya söz konusu mezhebin kitaplarında belirtilebilir ve bununla birlikte bu mezhebin takipçileri bu hususlara inanmıyor olabilir; bu yüzden bir inancı veya ameli bir mezhebe veya bir mezhebin takipçilerine isnat ederken bunu sorgulamalı ve incelemeliyiz.
Bazı yazarların eserlerinde Şiiler hakkında yanlış ve taassupla karışık olan hususlar gözlemlenmektedir. Örneğin Tery şehrinin büyük keşişi William Terry (ö. 1186) haçlı savaşları döneminde 16. yy büyük yazarlardan biri sayılmaktadır. O, Sünni İslam ve Fatımiler hakkında isabetli tespitlerde bulunmuşsa da İmamiyeye yönelik hiçbir derin bir bilgi sahibi değildi. Bununla birlikte kendisi, İmamiye Şiiliğini Ali’nin peygamberliğine inanan kimseler olarak nitelemektedir. Şiilerin Cebrail’i Ali’ye ilahi mesajı ulaştırma konusunda hain gördüğünü ve Cebrail’in Ali (a.s) yerine semavi mesajı Muhammed’e (s.a.a) getirdiğine inandıklarını söylemektedir.[1] Bu iddia için belirtilen merci ve kaynak Ebu’l Feth Muhammed bin Abdu’l Kerim Şehristani’nin “El- Minyetu ve’l Amel fi şerhi’l Milel ve’n Nihel” adlı kitabıdır ve bu kitap Mehdi Ledinillah Ahmet bin Yahya bin Murtaza bin El- Fazl bin Mansur El- Hüseyni El- Yemani adlı bir şahıs tarafından şerh edilmiştir. Az bir inceleme ve dikkat etmeyle belirtilen usullere bu kitabın mukaddimesinde riayet edilmeyerek Şia’ya göndermelerde bulunulduğunu gözlemleyebiliriz. Abdu’l Kerim Şehristani El- Milel ve’n Nihel kitabının yazarı olup Eş’ari mütekellimlerinden biridir. O, hicri-kameri 479 yılında dünyaya gelmiş ve 548 yılında da vefat etmiştir. Onun kitabını şerh eden şahsın doğum ve vefat tarihi de doğal olarak kendinden sonradır ve bu şahıs Zeydi Şiilerinin önderlerindendir. Bu yüzden bu kitap İmamiye Şia’sının inançlarını öğrenmek için muteber bir kitap sayılmamaktadır. İmamiye Şia’sının inancını öğrenmek için Eş’aire ve Zeydilik mezheplerine mensup kitapları değil, Şia mezhebinin kitapları incelenmelidir. Buna ek olarak, İmamiye Şiilerine ulaşılabilmesi durumunda bu hakikatin ortaya çıkması için kısıtlı da olsa bir alan çalışması yapılması faydalı olacaktır; zira böyle bir durumda böyle sapık ve hurafe eksenli bir inancı Hz Ali’ye (a.s) isnat eden bir kişiye asla rastlamayacaksınız. İmamiye Şia’sının inancına göre Hz Ali (a.s) on iki imamın ilki ve İslam Peygamberinin (s.a.a) ilk halifesidir ve Hz Peygamberden (s.a.a) sonra onun makam ve derecesi tüm sahabelerden daha üstün ve yücedir. Evet, bazı tarihçilerin yazdığına göre, tarihte nübüvveti Hz Ali’nin hakkı bilen, Cebrail’in Hz Ali (a.s) ve Hz Peygamber (s.a.a) arasında bulunan fazla bir benzerlikten ötürü vahiy getirirken yanlışlık yaptığına, vahyi Hz. Peygambere getirdiğine ve Hz Peygamberin de Ali’yi memnun etmek için kızını ona verdiğine inanan Gurabiyye, Zebabiyye, Zemmiyye ve Muhtiyye gibi bir takım aşırı fırkalar mevcut idi.[2] Aynı şekilde İbni Kuteybe (ö. 276) ve İbni Cezm Endulisi gibi bazı yazarlar vahiy bildiriminde Cebrail’in Aliye ihanet ettiğine inanan “Gurabiye” adındaki Şii fırkasına işaret etmişlerdir. Ama gerçekten de böyle bir fırkanın bulunup bulunmadığı hususunda şüphe bulunmaktadır.[3] Her halükarda bu inancın İmamiye Şia’sıyla bir ilişkisi bulunmamaktadır. Aşırılık yapan ve yücelten Müslümanların bizim rivayetlerimizde kınandığını hatırlatmak gerekir. Bu hususta bu sitede yer alan“Ehlibeyt hakkında aşırılık yapmak” başlıklı 2976 sayılı konuya müracaat edilebilir. Burada Şia’nın inançlarını anlamada bize yardımcı olan iki hadise işaret ediyoruz: Bir şahıs Hz Ali’den (a.s) ey müminleri önderi sen peygamber misin diye sorar. Hz Ali (a.s) şöyle buyurur: Yazıklar olsun sana, ben Muhammed’in (s.a.a) kullarından bir kulum![4] Bir başka hadiste de İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: Sizler benim Allah Resulü nezdinde ne gibi bir konumumun olduğunu ve ona yakınlığımın ne derecede olduğunu biliyorsunuz. Ben çocukken o beni yanına oturtur ve beni kucağına alırdı. Tenini tenime değdirecek ve kendi güzel kokusunu bana koklatacak şekilde beni yatağında yatırırdı. Bazen bir şeyi çiğner ve ardından onu bana yedirirdi. O, söylemlerimde bir yalan duymadı ve davranışlarımda bir yanlış görmedi. Sütten kesildikten sonra uzun yolları kat edene ve güzel ahlakı öğrenene dek Allah en büyük meleğini gece gündüz onunla yoldaş kıldı. Ben annesinin peşinde olan bir deve yavrusu gibi yolculukta ve durgunlukta onun takipçisiydim. O, her gün bana ahlakından bir işaret verir ve beni onu uygulamaya yönlendirirdi. Her yıl Hira’da inzivaya çekilir ve benden başka kimse onu görmezdi. O dönemde Allah Resulü ve Hatice’nin içinde bulunduğu ev dışında hiçbir evde Müslüman yoktu ve ben onların üçüncüsüydüm. Ben vahiy ve peygamberlik aydınlığını görüyor ve nübüvvet kokusunu alıyordum. Ona vahiy nazil olunca şeytanın haykırışını duydum. Ey Allah’ın elçisi bu feryat nedir diye sorduğumda şöyle buyurdu: “Bu, insanların kendisine tapmasından ümitsiz olan ve kaygılanan şeytanın sesidir. Şüphesiz sen benim duyduğumu duymakta ve gördüğümü görmektesin. Ancak sen peygamber değil, yardımcısın. Hayır üzerinesin ve müminlerin önderisin.”[5]
[4] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, El- Kafi, c. 1, s. 90, çapı çaharum, Daru’l Kutubu’l İslamiye, Tahran 1365 h.ş.
[5] Nehcü’l Belağa, Huutbei 192 (Hutbei Gasia).