Gelişmiş Arama
Ziyaret
7308
Güncellenme Tarihi: 2010/04/12
Soru Özeti
Tuhafu’l Ukul kitabında bulunan bir rivayet tüm faydasız işleri caiz görmektedir. Bu rivayetten istifade ederek İslam’ın bakışında tüm eğlenceler ve meşguliyetlerin yasak olduğu neticesi alınabilir mi?
Soru
Tuhafu’l Ukul’da İmam Sadık’tan (a.s) şöyle nakledilmiştir: "إنما حرم الله الصناعة التی حرام هی کلها التی یجیء منها الفساد محضاً نظیر البرابط و المزامیر و الشطرنج و کل ملهو به و الصلبان و الأصنام و ما أشبه ذلک من صناعات الأشربة الحرام و ما یکون منه و فیه الفساد محضاً". Burada haram olarak ilan edilen lahv’tan (faydasız iş) kastedilen şey nedir? İnsanın salt eğlence ve meşguliyet için yaptığı işler haram mıdır?
Kısa Cevap

Her ne kadar hadisin zahiri ve özellikle tüm faydasız işler tabiri her türlü eğlencenin haram oluşuna delalet etse de Kur’an ayetleri ve diğer rivayetleri incelemeyle İslam’ın bakışında eğlenmek ve meşguliyetin farklı hükümlere sahip olduğunu kavrarız. Ayyaşlık ve ömrü tembellik içinde geçirme dışında bir hedefi olmayan meşguliyet türleri İslam tarafından onaylanmamıştır ve mümin bir şahsiyette böyle bir şeyin bulunmaması gerekir. Yapıldıkları sırada Allah’ın buyruklarının ayaklar altına alındığı eğlenceler hayırseverlik ve hümanist bir hedef ile yapılsa bile dinsel açıdan yasaktır. Ama bu iki hususun dışında hayatta çeşitlilik yaratmak hedefi ile sağlıklı eğlencelerin düzenlenmesi bir sakınca taşımaz, artı dini önderlerimizin buyruğuyla bu tür eğlencelerden yararlanmaksızın insanın maddi ve manevi ilerlemesi sorun ve problemle karşılaşacaktır. Bu esas uyarınca Allah’tan gafil olamamak, diğer insanlara saygı duymak ve çevreyi korumak gibi bir takım şartlara riayet ederek yaşamda eğlenceden istifade edilebilir ve etmek gerekir.

Ayrıntılı Cevap

İlk önce soruda belirtilen rivayetin senetsel değeri incelenmeli ve ardından eğlence ve meşguliyet ile ilgili bir incelemede bulunmalıyız: Elimizde bulunan kaynaklar esasıca bu hadisi ilk defa nakleden kitap,  Hicri dördüncü yüzyılın Şii âlimlerinden ve Şeyh Saduk’un çağdaşlarından olan“Hasan bin Ali bin Şube Harrani’nin yazdığı Tuhafu’l Ukul” kitabıdır. Bu kitabın yazarı kendi tarafından toplanan rivayetlerin fıkhi bir yönü bulunmadığını açıkça belirtmiş ve bu kitap ahlaki bir bakışla yazılmıştır.[1] Bu nedenden ötürü kendisi rivayetlerin senetlerini silmiş ve salt rivayetlerin metnini beyan etmeyle yetinmiştir. Bu anlamıyla sorunuzdaki mevcut rivayet hadis ilmi açısından mürsel bir rivayet sayılır ve kitabın muteber sayılması kendi başına fıhki hüküm için bir senet sayılmaz. Bundan dolayı rivayeti Kur’an-ı Kerim ayetleri ve diğer rivayetler ile karşılaştırıp incelemek gerekir. Şimdi neticeye ulaşıncaya dek İslami kaynaklarda inceleme yaparak sonucu bilgilerinize sunmamız için bizi izleyin: Çok geniş bir bakış açısıyla bakıldığında ahret nimetleri ve onların devamlılığını hatırladığımız takdirde haram ve helal dünya hayatıyla ilgili tüm hususların birer oyuncak olacağı söylenebilir. Kur’an’daki birçok ayet böyle kapsamlı bir kavramı ileri sürmekte ve dünya ile içinde bulunan her şeyi faydasız iş ve oyun olarak nitelemektedir.[2] Bunun karşısında ve daha kısıtlı bir bakışta bazen faydasız iş sadece insanı Allah’ı anmaktan alıkoyan normal meşguliyetlere denir.[3] Etimoloji uzmanları “lahv” (faydasız iş) hakkında kitaplarında birçok mana zikretmişlerdir.[4] Öte taraftan bizim Farsça dilinde “tefrih” (eğlence) olarak adlandırdığımız şey her ne kadar Arapça “ferah” kökünden türeyip sevinmek anlamına gelse de İslami metinlerde bu manayı yansıtmak için genellikle “tenezzüh” (teferrüc) veya “lahv” gibi kelimelerden istifade edilmekte ve eğlenen şahıslardan “ferahin” diye söz edilmektedir. Yüce Allah Kur’an’ın bazı yerlerinde eğlenenleri sevmediğini[5] veya cehennemliklerin cezalandırılmasının nedenlerinden biri olarak onların dünyada haksız yere eğlenmeleri olduğunu belirtmekle[6] birlikte, öte taraftan da “ferah” sözcüğü kökeninden istifade ederek imanlı bireylere kendinin manevi yardımları nedeniyle sevinmelerini emretmekte[7] ve şehitleri nitelerken de onlar istifade ettikleri nimetlerle eğlenmekle meşguldürler diye buyurmaktadır.[8]

Belirtilen hususlar ve bu kabilden benzeri meseleler “lahv”, “La’ab”, “lağv”, “tefrih” ve “meşguliyet” gibi yaklaşık eşanlamlı kelimelerin değişik karşılıkları olduğunu göstermektedir. Bir şahıs değişik güdülerle bunlara başvurabilir. Doğal olarak bu hususta genel bir cevap verilemez. Her durumun İslam açısından kendine has özel bir hükmü bulunur ve belirli bir düzenle bunlara aşağıda değineceğiz:

1. Kutsal İslam dini tarafından meşguliyet ve eğlence bir takım hususlarla bağlantılı olarak yasaklanmıştır. Bu eğlenceler alkollü içeceklerin içilmesi veya uyuşturucu madde ve hapların kullanılması, kumar ve haram müzik gibi eğlencelerdir. Bu tür şeylerden hangi hedefle istifade edilirse edilsin caiz değildir ve bu hususlarda hiçbir zaman hedef aracı meşru kılmaz. Örneğin dinsel sınırlara riayet etmeksizin karma bir konser verip bunun hedefinin salt konser biletlerini satıp yoksul ve hapishanedeki şahıslara yardım etmek olduğu söylenemez. Bu gibi durumlarda hedefin kutsal olması haram uğraşlar için bir meşruiyet olışturmaz. Kur’an-ı Kerim’de bu tür hususlardan uzak durmak imanlı bireylerin özelliklerinden sayılmıştır.[9]

2. İnsanlar hayatlarını sürdürmek ve güçlü bir ruh hali taşımak için değişiklik ve eğlenceyi talep ederler. Hayatın monoton olması onların maddi normal aktivitelerini devam ettirme ve hatta manevi yaşantılarını sürdürme de olumsuzluklar ve hasarlar meydana getirecektir. Hal böyleyken İslam her tür eğlenceye muhalefet edip onunla mücadele eder mi? İslami kaynaklarda yapılan araştırma bizi şu neticeye ulaştırır: Eğer eğlence ve meşguliyet insanın Allah’tan gaflet etmesine ve hayatın asıl hedefinden uzaklaşmasına neden olmayacak bir düzeyde olursa ve de bu eğlenceler esnasında haram davranışlar sergilenmezse, bunda herhangi bir sakınca bulunmaz. Hatta Kur’an ve rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla böyle eğlenceler tamamıyla teyit edilmiş ve onların sağlıklı bir yaşamın sürdürülmesindeki rolü inkâr edilmemiştir.

Şimdi bu konu hakkındaki delilleri aktarıyoruz:

2-1. “La’ab” kavramından birçok yerde çirkin bir şekilde söz edilmiştir[10], lakin Yakup’un (a.s) evlatları  eğlenmek ve oynamak için Yusuf’u kendileriyle göndermesini ona söylediklerinde[11], eğlenmek mümin bireylere yakışmaz yanıtıyla karşılaşmadılar. Yakub sadece Yusuf’a bir zarar gelme ihtimalini dile getirdi.[12] Hatta Yusuf’un kardeşleri döndüklerinde ve biz yarışmaya gittik ve onu kendi eşyalarımızın yanında bıraktık[13] diye bahane getirdiklerinde Yakup onları neden yarışma yaptınız ve eğlenceyle meşgul oldunuz diye azarlamamıştır. Bu kıssanın bütününden eğlence ve yarışmanın esasen olarak çirkin bir husus sayılmadığı neticesi elde edilebilir.

2-2. İmam Sadık (a.s) önceki peygamberlerin kitabından bir nakilde bulunup şöyle buyurmaktadır: Her bilgili Müslüman kendi hayatını üç kısma ayırmalıdır: Onun bir kısmını hayat geliri ve onu elde etmek, diğer bir kısmını ahret için azık toplamaya ve hayatın üçüncü kısmını ise haram davranışın bulunmadığı sağlıklı eğlencelere ayırmak gerekir. Bu üçüncü (eğlenceler) kısım, ilk iki kısmı üstün bir nitelik ile yapabilmesi için mümin bireye yardım eder.[14] Bu hadis kendi başına sağlıklı eğlencelerin caiz ve hatta müstehap olduğunu gösterir.

2-3. Bazı rivayetlerde bundan daha ileriye gidilmiş ve eğlence türleri bireylerin özellikleri temel alınarak belirlenmiştir. Örneğin kumaş örmenin hayırsever bir kadın için iyi bir meşguliyet olduğu belirtilmiştir.[15]  Bir başka hadiste de binilen atların korunup yetiştirilmesi ve de atıcılık yarışmaları uygun eğlenceler olarak dile getirilmiştir.[16] Bu grup rivayetlerden bizim elde ettiğimiz netice, eğlencelerde dahi meşguliyet dışında faydası olan hususlara değinmenin daha iyi olacağıdır. Bilim ve teknolojinin ilerlemiş olduğu ve dokumacılık ve otomobil fabrikalarının bulunduğu çağdaş dünyada bile rivayetlerde işaret edilen hususlarla kendimizi sınırlamak gerektiği anlaşılmamalıdır.

3. Haram meşguliyet ve eğlencelerin mutlak anlamda yasak olduğu belirtildi. Caiz ve müstehap olan gayeli eğlenceler dışında eğlenme ve meşguliyetteve bunun mubah türünde bir sınırlılık var mıdır? Biz kendi çevremizde hayatının tümünü veya çoğunu beyhude geçiren insanları gözlemlemekteyiz. Ömrü faydasız işler, eğlenmek ve ayyaşlıkla geçirmek bu kimseler için ahlaki bir özellik haline gelmiştir. Bu tür bireyler için eğlence, daha üstün bir hedefe ulaşmak için bir vesile değildir, bilakis eğlence nihai bir hedef sayılmaktadır. Böyle bireyler hayatın mefhumunu ayyaşlık ve eğlencede görmekte ve bunun ötesinde herhangi bir şeyi düşünmemektedirler. Onlar din ve dindarlığı bile kendileri için bir tür meşguliyet yaratan bir oyun olarak algılamaktadırlar.[17] Bu ayyaş bireyler dengeli bir durum taşımaz ve her ne zaman isteklerine ulaşır ve Allah’ın maddi nimetlerinden yararlanırsa ayyaşlık ve boş işlere başvurur, kendi hayatlarında bir sorunla karşılaştıklarında ise depresyona kapılıp ümitsiz olurlar.[18] Bir gayeyi hedef edinen ve insanın gerçek değerini manevi gelişimde gören İslam bu tür davranışlarını onaylar mı?! İkinci kısımda belirtiliği gibi, sağlıklı eğlence yalnızca insanın hayatının bir bölümünü oluşturduğu vakit ve insanın maddi ve manevi hedeflerine ulaşmada yardımcı olması durumunda uygundur. Ama bu meşguliyetler insan ömrünün tümünü kontrolü altına alacak düzeyde genişlememelidir. İmam Ali (a.s) bu hususta şöyle buyuruyor: Tüm ömrü faydasız iş ve eğlenceyle geçirme; zira bunun neticesi ahret diyarı için hiçbir azık ve sermayeden yoksun olmandır.[19] Aynı şekilde şöyle buyuruyor: “Faydasız iş ve ayyaşlık insanı ciddi hususlardan alıkoyar.”[20] Eğer dini büyüklerimizin bazen insanları faydasız işlere bulaşmaktan alı koyduklarını gözlemliyorsak ve örnek sıfatıyla “İslam’da şakanın olmadığını, İslam’ın her şeyi ciddidir, İslam’da faydasız işler bulunmaz ve ondaki her şey ciddidir”[21] diye buyurduklarını gözlemliyorsak, bunun sebebi eğlencenin haram olması değildir. Bu yüce şahsiyetlerin tavsiyesi eğlencelerin de gayeli bir şekilde tasarlanmasıdır. Böyle olduğu takdirde eğlence haram ve mekruh olmamakla kalmaz, insanın ciddi hayatındaki gerekli bir husus olarak addedilir. Belirtilen hususları göz önünde bulundurduğumuz takdirde her eğlencenin haram olmadığını ve bir harama bulaşmadığımız takdirde hayatta değişiklik için eğlenebileceğimiz neticesine ulaşırız. Lakin aşağıdaki hususlar unutulmamalıdır:

1. Helal eğlence ve meşguliyetler esnasında bile Allah’ı hatırlamaktan gafil olmamak gerekir. Yüce Allah imanlı bireylere mal ve evlatlarının bile kendilerini Allah’tan gafil kılmamasını tavsiye etmektedir.[22] Bir başka yerde gerçek inananların alım, satış ve ticaret (mubah ve gerekli işler) kendilerini Allah’ın zikrinden alıkoymadığı bireyler olduğunu buyurmaktadır.[23] Müminlerin Önderinin deyişiyle insanı Allah’ın zikrinden alıkoyan her şey kumar ile bir farklılık taşımaz.[24] Kur’an’da alışveriş ve eğlenceye davet eden sesleri duyduktan sonra Cuma namazını terk edip Hz. Peygamberi (s.a.a) tek başına bırakan imanı gevşek bireylerin hikâyesi beyan edilmiştir. Bu bireyler Allah tarafından kınanmıştır.[25] Bu doğrultuda insanların eğlenceye eğilimlerini kullanarak onları Allah’ın doğru yolundan ayıran bireylerin tuzağına düşmeme hususunda dikkatli olunmalıdır.[26]

2. Eğlencelerimiz tüm düşüncelerimizi meşgul etmemelidir. Eğlenceler bittikten sonra ve zahirde ibadet ve namaz ile meşgul olduğumuz sırada bile düşüncelerimiz henüz eğlenceler dünyasında gezmemelidir; çünkü yüce Allah dağınık düşünceler ile dua eden insanın isteklerine icabet etmez.[27] İmam Humeyni (r.a) bu bağlamda ve müziğe haddinden fazla ilgi göstermeyi yerme konusunda şöyle söylemektedir: “Tüm dikkatler, bu beynin tümü müzik beyni olmaktadır. Ciddi beynin yerine faydasız bir beyin ortaya çıkmaktadır. İnsan kendi akıbetini düşünecek bir birey olmalıdır, ama bu düşünceyi ondan almışlardır.”[28]

3. Eğlenceler gayeli olmalıdır; zira bir iş değişik birkaç niyet ile çeşitli hükümler taşıyabilir. Şiilerden biri bir tür eğlence sayılan avcılık hakkında İmam Sadık’ın (a.s) görüşünü sordu. İmam cevapta avcıları üç kısma ayırdı: Bir grup avcı ailelerinin azığını temin etmek için bu işe teşebbüs eder. İkinci grubun işi avlamaktır ve bu yoldan gelir elde ederler. Üçüncü grup ise sadece eğlenmek için bu işi yapar. Birinci ve ikinci grup bir sorun taşımaz, lakin imanlı bir birey kendine hiçbir faydası olmayan bir av işinde (günler ve haftalarca) vakit geçirme fırsatı bulamaz (başka bir ifadeyle mümin insan üçüncü grupta yer almaz).[29]  Bu esas uyarınca çevreyi yok etmekten başka bir faydası olmayan bir avcılık sağlıklı bir eğlence sayılmaz. Lakin farklı bir hedefle, hem eğlence ve hem gelir yolu sayılabilir. Bu şekilde eğlenerek yapılan bir spor da eğer beden sağlığının korunması ve sevinçli olunması hedefiyle yapılırsa, çok övülen bir davranış sayılır. Lakin imanlı bir bireyin salt vakit geçirme hedefiyle spor yapması kendisine yakışmaz! Diğer eğlencelerde de İslam açısından insanın yaptığı eğlenceli işin teyit edilip edilmediğinin kıstası bireylerin niyetidir.

4. Her birey kendi içini diğer insanlardan daha iyi bildiğinden[30] eğlencesinin hedefini teşhis etmede en gerçekçi ölçü kendisi sayılır. Niyet, hayatta değişiklik ve ciddi faaliyetler yapmak için hazırlanmak mıdır yoksa ömrü boş işlerle geçirmek midir? 

5. Başkalarıyla birlikte eğlenirken kendi heyecanımızı kontrol etmede ve karşı tarafa saygı duymada dikkatli olmalıyız; çünkü bazen eğlence oyun ve şaka ile başlar ve sonu ise kavga ve çekişmeyle biter.[31]   

Şimdi Tuhafu’l Ukul’daki rivayetin de bu manada olduğu ve her eğlenceyi haram bilmediği söylenebilir; zira bu rivayette bizim tespitlerimizi onaylayan hususlar bulunmaktadır. Rivayet “ما یکون منه و فیه الفساد محضاً” diye buyurmaktadır ve biz olumlu hedefler barındıran sağlıklı bir eğlencenin bozgunculuk içermediğini bilmekteyiz.

 


[1] Harrani,Hasan bin Şube, Tuhefu’l Ukul, s. 2-3, İntişaratı camiayı müderrisin, Kum, 1404 h.k.

[2] En’am suresi, 32. ayet: "وَ مَا الْحَياةُ الدُّنْيا إِلاَّ لَعِبٌ وَ لَهْوٌ وَ لَلدَّارُ الْآخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذينَ يَتَّقُون‏"; Ankebut suresi, 64. ayet; Muhammed suresi, 36. ayet; Hadid suresi, 20. ayet.

[3] Lokman suresi, 6. ayet: "وَ مِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَري لَهْوَ الْحَديثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْم‏"; Cuma suresi, 11. ayet.

[4] İbni Menzur, Lisanu’l Arap, c. 15, s. 259, Daru Sadr,Beyrut, 1414 h.k.

[5] Kasas suresi, 76. ayet: "إِنَّ اللَّهَ لا يُحِبُّ الْفَرِحين‏".

[6] Gafir suresi, 75. ayet: "ذلِكُمْ بِما كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَ بِما كُنْتُمْ تَمْرَحُون‏".

[7] Yunus suresi, 58. ayet: "قُلْ بِفَضْلِ اللَّهِ وَ بِرَحْمَتِهِ فَبِذلِكَ فَلْيَفْرَحُوا هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ".

[8] A’li İmran suresi, 170. ayet: "فَرِحينَ بِما آتاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِه‏".

[9] Mu’minun suresi, 3. ayet: "وَ الَّذينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ".

[10] Enbiya suresi, 2. ayet: ; Zuhruf suresi, 83. ayet; Tur suresi, 12. ayet ve …

[11] Yusuf suresi, 12. ayet: "أَرْسِلْهُ مَعَنا غَداً يَرْتَعْ وَ يَلْعَب‏".

[12] Yusuf suresi, 13. ayet: "قالَ إِنِّي لَيَحْزُنُني‏ أَنْ تَذْهَبُوا بِهِ وَ أَخافُ أَنْ يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ وَ أَنْتُمْ عَنْهُ غافِلُون‏".

[13] Yusuf suresi, 17. ayet: "قالُوا يا أَبانا إِنَّا ذَهَبْنا نَسْتَبِقُ وَ تَرَكْنا يُوسُفَ عِنْدَ مَتاعِنا...".

[14] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, Kafi, c. 5, s. 87, h. 1, Daru’l Kutubu’l İslamiye, Tahran, 1365 h.ş.

[15] Şeyh Saduk, İlelu’ş Şerayi, c. 2, s. 583, h. 23, İntişaratı Mektebetu’t Daveri, Kum, bita.

[16] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, Kâfi, c. 5, s. 50, h. 13.

[17] En’am suresi, 70. ayet: "وَ ذَرِ الَّذينَ اتَّخَذُوا دينَهُمْ لَعِباً وَ لَهْواً وَ غَرَّتْهُمُ الْحَياةُ الدُّنْيا"; A’raf suresi, 51. ayet.

[18] Rum suresi, 36. ayet: "وَ إِذا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِها وَ إِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِما قَدَّمَتْ أَيْديهِمْ إِذا هُمْ يَقْنَطُون‏".

[19] Amedi, Abdu’l Vahit bin Muhammed, Gureru’l Hikem, s. 461, h. 10562, İntişaratı defteri tebliğatı İslami, Kum, 1366 h.ş.

[20] a.g.e, h. 1550.

[21] Sahife-i Nur, c. 9, s. 454.

[22] Munefikun suresi, 9. ayet: "يا أَيُّهَا الَّذينَ آمَنُوا لا تُلْهِكُمْ أَمْوالُكُمْ وَ لا أَوْلادُكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّه‏".

[23] Nur suresi, 37. ayet: "رِجالٌ لا تُلْهيهِمْ تِجارَةٌ وَ لا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّه‏".

[24] Şeyh Tusi, El- Amali, s. 336, h. 681, İntişaratı Daru’s Sakafe, Kum, 1414 h.k.

[25] Cuma suresi, 11. ayet: "وَ إِذا رَأَوْا تِجارَةً أَوْ لَهْواً انْفَضُّوا إِلَيْها وَ تَرَكُوكَ قائِماً قُلْ ما عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ مِنَ اللَّهْوِ وَ مِنَ التِّجارَةِ وَ اللَّهُ خَيْرُ الرَّازِقين‏".

[26] Lokman suresi, 6. ayet: "وَ مِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَري لَهْوَ الْحَديثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبيلِ اللَّه‏".

[27] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, Kâfi, c. 2, s. 473, h. 2.

[28] Sahife-i Nur, c. 9, s. 464.

[29] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c. 73, s. 356, h. 22, Müessesetü El- Vefa, Beyrut, 1404 h.k.

[30] Kıyamet suresi, 6. ayet: "بَلِ الْإِنْسانُ عَلى‏ نَفْسِهِ بَصيرَة".

[31] Gureru’l Hikem, s. 461, h. 10554.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar