Please Wait
11973
Kur’an buyuruyor: ‘Bilin ki dünya yaşayışı ancak bir oyun, bir eğlence ve bir süstür...’ Ayette geçen ‘süs’ten maksat tecemmül (lüks yaşantı) ve savurganlık olup, aklı fikri hep lüks ev, lüks araba, pahalı elbiselerde olan, bir nevi refah hastalığına tutulan, dünyaya ve sınırsız eğlenceye düşkün olan, servetine servet katmak isteyen ve kanaatçı olmayan kimseler hakkındadır. Ama insan maddiyattan ihtiyacı kadar istifade eder, harcamalarını sıkıntıya düşmeyecek şekilde, gereksiz örf ve adetlerden uzak kalarak yapıyorsa böyle biri için ‘sade yaşıyor’ denilebilir.
Buna göre gerçekte herkes lüks yaşantıdan uzak durmalıdır; ancak Müslüman rehberin başkalarına örnek olması gerektiği vb. gibi açılardan vazifesi kat kat daha fazla olduğundan dünya perestlik ve dünyaya düşkünlükten kaçınmalıdır.
Müslüman önderin serveti olduğu halde sade bir yaşamı olması riya değildir. Zira dünya malına sahip olmakla dünyaya düşkünlük aynı şeyler değildir. Servet sahibi olmak demek dünyaya düşkün olmak manasına gelmez. Kaldı ki bir rehber bununla halkın gönlünde taht kurmak istememektedir. O, sade yaşamıyla toplumu yönetenlere örnek olmayı amaçlamaktadır. Evet, eğer gerçekten kalbinde dünya sevgisi olsa ama kendisini dünyaya düşkün göstermese bu riya olur ve günahtır.
Cevabın anlaşılabilmesi için bizim ‘lüks’ diye tanımladığımız Tecemmül’ün ve onun mukabili olan Sade Yaşantı’nın ne anlamlara geldiğinin tam olarak bilinmesi lazım.
Tecemmül
Tecemmül lügatte ‘Süslenmek ve güzel olmak’ demektir.[1] Rivayetlerde tecemmülün güzelleşmek ve süslenmek manası methedilmiştir. Nitekim İmam Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: ‘Allah -azze ve celle- cemal (güzellik) ve tecemmülü (süslenmeyi) sever, kirli olmayı ve fakirliğini söyleyeni sevmez.’[2]
Tecemmül’ü, lügat manası olan güzellik ve süslenmek manasında tutarsak bunun kötü bir şey olmadığını, aksine methedildiğini söyleyebiliriz. Kelimenin kendisinin kullanıldığı yerlerde onun olumlu yönü kastedilir.
Kur’an buyuruyor: ‘Bilin ki dünya yaşayışı ancak bir oyun, eğlence ve bir süstür...’ [3] Ayette geçen süsten maksat tecemmül (lüks yaşantı) ve savurganlık olup, aklı fikri son nefesine kadar lüks ev, lüks araba, pahalı elbiselere sahip olmak isteyen kimselere içindir.[4]
Buna göre tecemmülü terimsel olarak -Kur’an-ı Kerim ve hadislerde dünyaya bağlılığın kınandığı manası göz önüne alınarak- şöyle mana edebiliriz: Tecemmül, refaha ve dünyaya düşkünlük, ayyaşlık, sınırsız eğlenme isteği, servetine servet katma hırsı, kanaatçı olmamak vb. demektir.
Tecemmül, dünya malına düşkünlüğün açık örneği ve dünyaperestliktir. Bu da insanı her türlü günaha sürükler: ‘Bütün günahların kaynağı dünyaya düşkünlüktür.’[5] Böyle bir yaşantı hak ve adalet yolundan sapmak, insaniyet ve faziletten uzaklaşmak, ölçülü olmaktan çıkmak ve değerlerin ölmesi demektir.[6]
Sade Yaşam
Dünyaya düşkünlüğü kınayan ayet ve hadislere dayanarak sade yaşamı şöyle tanımlayabiliriz: Maddiyatı ihtiyacı ölçüsünde kullanan, harcamalarını sıkıntısız, gereksiz örf ve adetlerden uzak şekilde yapan kimsenin yaşamı sade yaşamdır.
İslamın onaylamadığı şey servetin kendisi değil, servetten kaynaklanan istikbar ruhudur. Servet genelde istenmeden de insana olsa böyle bir ruh yapısını verdiği için bazen servet toplamakta kınanmıştır. Ekonomik meselelere yönelmek insanı manevi makamlara ve güzel ahlaka da götürebilir. Mal ve servetin iyi ve kötü yanları vardır. O bir yılan gibidir, zehirde olabilir, panzehirde. Yani servet insanı zehirleyebilirde, zehirden kurtarabilirde.[7]
Müslüman Liderin Yaşantısı
Yukarıda söylenenelerden yola çıkarak Müslüman bir liderin sade yaşamı ve tecemmülü hususunda şunları söyleyebiliriz:
1- Sade bir yaşam ve tecemmülden uzak kalmak herkesin görevidir. Ancak Müslüman bir önderin başkalarına örnek olma zorunluluğu, Masum İmamlardan (a.s) taraf İmam Zaman’ın (a.f) gaybet döneminde toplumun idaresini elinde bulundurmasından dolayı sorumluluğu kat kat daha fazladır. Masum İmamların (a.s) yolunu sürdürebilmesi için yaşamı sade olmalı, masraftan, lüks yaşamdan ve israftan uzak durmalı ve normal bir vatandaş gibi yaşamalıdır.
2- İmam Ali (a.s) buyuruyor: ‘Allah beni imam etmiştir ve ben, yiyecekte, giyecekte ve yaşantımda ümmetin en zayıfı olanların durumunda olmak gibi bir vazifem vardır. Bu şekilde fakir teselli bulacak, zenginde benim toplumun başında olduğumu görünce, zenginliği onu tuğyana ve isyana götürmeyecektir.’ [8]
Allah Teala, Kur’an’da şöyle buyuruyor: ‘Ey Peygamber! Eşlerine söyle: Eğer dünya yaşayışını ve süsünü (refahını) istiyorsanız, gelin size nikah bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle bırakayım.’[9]
Ayet-i Kerime, sade yaşantı konusunu ele almıştır. Bu ayete göre Müslüman bir önder, başta kendisi sade bir şekilde yaşamalı, eşlerinin yersiz isteklerinin etkisinde kalmayarak bu konuda da başkalarına örnek olmalı, kendisinin yanı sıra eşi ve çocuklarınında böyle bir özelliğe sahip olmasını sağlamalıdır.
3- Mal ve serveti olan Müslüman bir önder, İslam toplumunun rehberi olması ve toplumdaki mustazafların ve muhtaçların derdini anlayabilmesi hasebiyle Peygamberler (a.s) ve Masum İmamlar (a.s) gibi toplumun orta sınıfı seviyesinde hatta ondan daha aşağı derecede yaşamalıdır. Aşırı serveti olanlar ise o servetlerini fakir fukaraya dağıtmalıdır. Yukarıda ki ayet, savaşlardan elde edilen onca ganimetlere rağmen Peygamberimizin (s.a.a) onlardan faydalanma düşüncesinde olmadığını, eşleri daha refah bir yaşam istediklerinde bu isteklerine muhalefet ettiğini ve onlara hücceti tamamlandığını beyan etmektedir.
5- Zengin olduğu halde Müslüman önderin sade yaşamı riya sayılmaz. Çünkü dünya malına sahip olmakla dünyaya düşkünlük aynı şeyler değildir. Servetinden faydalanmak zorunlu olarak dünyaya düşkünlük ve mal yığmak anlamına gelmez. Kaldı ki bir önder bununla halkın gönlünde taht kurmak peşinde olmamalıdır. O, sade yaşamıyla toplumu yönetenlere örnek olmalıdır. Halkta din önderlerinin böyle bir yaşam tarzına sahip olmaları gerektiğinin bilincinde olduğu için Müslüman önder servetine güvenerek başkalarının gönlünü fethedemez.
Daha fazla bilgi için bkz: Soru:994 (Site:1062)
[1] -Ferheng-i Ebcedi-î Arabî-Farsî, s.210
[2] -Hür Amuli, Muhammed b. Hasan, Vesailu’ş Şia, c.5, s.7, Müesseset-u Alu’l Beyt, Kum, H.K. 1409
[3] -Hadid/20.
[4] -Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Nümune, c.23, s.351-352, Daru’l Kütübi’l İslamiyye, Tahran, 1. Baskı, H.Ş 1374
[5] -Vesailu’ş Şia, c.16, s.8
[6] -el-Hayat (Ahmed Aram’ın Farsça çevirisi), c.3, s.502
[7] -Soru:994 (Site:1062)’ten alıntı yapılmıştır.
[8] -Sıkatu’l İslam Kuleyni, el-Kafi, c.1, s.410, Daru’l Kütüb-ül İslamiyye, Tahran, H.Ş.1365
[9] -Ahzab/28