Please Wait
8614
- paylaşmak
Birincisi, belirtilen rivayet her ne kadar senet açısından zayıf olsa da bu konuda bulunan diğer rivayetler göz önünde bulundurulduğunda senet zaafı giderilmektedir. Muhteva açısından bu rivayet ya meşru olmayan yollardan elde edilmiş veya humus ve zekât gibi mali yükümlülükleri yerine getirilmemiş servet yığmaya işaret etmektedir. İslam’da şer’i ölçülere rivayet ederek servet kazanmak ve aynı şekilde mal ve sermaye edinmek caizdir. Mal ve servet sahibi olmak kötü değildir, dünyaya tapmak ve dünyayı ahirete tercih etmek kötüdür. Mal ve servete vesile gözüyle bakmak gerekir. Mal ve servet uhrevi saadete ermek için bir araçtır. Böyle bir durumda mal elde etmek dünyayı değil, ahireti talep etmek olacaktır. Din âlimlerinin de servet sahibi olmasının bir sakıncası yoktur. Lakin halkın bu kesiminin dünya sevgisi ve dünyaya tapınmaları iki kat daha çirkindir ve İslami metinler halkı servet sahibi âlimlerden değil, dünyaya tapan âlimlerden sakındırmıştır.
1. Rivayetin İncelenmesi
Belirtilen rivayet aşağıdaki şekilde bazı kitaplarda müminlerin önderinden (a.s) nakledilmiştir:
1. Yanında büyük bir hakkın zayi olmadığı büyük bir nimet görmedim.[1]
Bu rivayet muteber hadis kitaplarında mevcut değildir ve belirtilen kitaplarda da senetsiz olarak zikredilmiştir. Bu yüzden senet açısından zaaf taşımaktadır. Lakin diğer rivayetleri ve bu cümleden olmak üzere bu içerikte nakledilen sonraki rivayeti göz önünde bulundurmayla senet zaafı giderilmektedir.
2. Yüce Allah zenginlerin varlıklarında hiçbir şeyi olmayan kimseler için rızkı farz kılmıştır. O halde ortada bir fakir varsa, bu varlıklıların yardım etmemelerinden kaynaklanır. Kıyamet gününde mutlak anlamda müstağni olan yüce Allah böyle kimseleri bu fiilden dolayı hesaba çekecektir.[2]
Bu rivayet önceki rivayete nazaran daha fazla bir itibar taşımaktadır ve Nehcü’l-Belağa, Vesailu’Şia, Biharu’l-Envar, Gureru’l-Hikem ve İrşadu’l-Kulub gibi muhtelif hadis kitaplarında zikredilmiştir. Eğer bu rivayetler sahihse, kastettikleri şey humus ve zekât gibi mali yükümlülükleri eda edilmemiş mallardır ve rivayetler halkı bunları ödemeye davet etmektedir.
2. İslam’da Mal ve Servet
İslami kaynaklarda mal ve servet hakkında iki grup rivayete rastlamaktayız: Bu rivayetlerin ilk grubunda görünüşte menfi perspektiften mala bakılmıştır. Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Ben müminlerin önderiyim ve günahkârların önder ve reisi ise maldır[3]; yani müminler beni takip ederler, lakin günahkârlar mal ve servete tabi olurlar.” Aynı şekilde şöyle buyurmaktadır: “Mal, şehvetlerin köküdür.”[4] Her kim dirhem ve dinarı severse o dünyanın kuludur.[5] Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim dirhem ve dinarın kulu olursa, melun ve Allah rahmetinden uzaktır.”[6] Bunun karşısında bazı İslami metinlerde de mal, servet ve dünya övülmüştür. Kur’an’da şöyle okumaktayız: “Mal ve evlatlar dünya hayatının ziynetleridirler.”[7] Aynı şekilde servet Kur’an-ı Kerim’in birkaç yerinde “hayır” olarak adlandırılmıştır. Aşağıdaki ayet bunun bir örneğidir: “Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.”[8] Aynı şekilde birçok müfessir aşağıdaki ayette hayrı mal olarak yorumlamıştır”: “Hiç şüphesiz o, mal sevgisi sebebiyle çok katıdır.”[9] Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Temiz mal salih insan için ne kadar iyidir!”[10] İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ahireti elde etmek için dünyanın yardımı ne kadar güzeldir!”[11] Bu iki grup rivayet üzerinde tetkikte bulunma ve düşünmeyle İslam’da gerçekte mal ve servetin yerilen bir şey olmadığı ve hatta ahirete ulaşmak için bir vesile ve araç olması nedeniyle övülen ve beğenilen bir şey olduğu aydınlanmaktadır. Bu yüzden Hz. Ali (a.s) dünyayı kınayan bir şahsı gördüğünde şöyle buyurmuştur: “Acaba sen dünyada bir suça mı karıştın veya dünya sana karşı bir suç mu işledi…”[12] İslam’da mal ve mal elde etmek beğenilen bir husus olup bazı durumlarda farz kılınmıştır. Ancak Allah karşısında mala tapmak yerilmiştir. İslam dininde mal uhrevi saadete ermek ve Allah’a yakınlaşmak için bir vesiledir, hedef değildir.[13] Kur’an-ı Kerim’de şöyle okumaktayız: “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.”[14] Şehit Mutahhari şöyle demektedir: “İslam’da hiçbir zaman mal ve servet tahkir edilmemiştir. Malın ne üretilmesi, ne muamele edilmesi ve ne de harcanması küçük görülmemiştir. Bilakis bütün bunlar vurgulanmış ve tavsiye edilmiştir ve bunlar için bir takım şart ve ölçüler öngörülmüştür. İslam’ın bakışında servet asla heder edilemez. Servetin heder edilmesi israf, malı zayi etmek ve kati şekilde haramdır.”[15] Malı korumak cihat mesabesinde sayılmıştır ve bu yolda öldürülmek şehadet sevabı taşır.[16]
3. İslam’da Servet Üretimi
İslam değişik yollar ile hem bireysel hem de toplumsal boyutta Müslümanları servet kazanmaya davet etmiştir. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Helal rızık peşinden gitmek her Müslüman kadın ve erkeğe farzdır.”[17] Bu hadisten servet kazanımında kadın ve erkeğin eşit olduğu anlaşılmaktadır. Servet kazanmak erkeklere özgü değildir. Aynı şekilde helal rızık talebinde bulunmak ibadetlerin en üstünü sayılmıştır.[18] Toplumun dinamizm ve hayatı ekonomik bağımsızlık ve kalkınmışlık sayesinde gerçekleşir. İhtiyaç esaret ve kölelik ile eşittir. Bu yüzden Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fakirlik ve yoksulluk büyük bir ölümdür[19]; İslam gayri Müslimlerin Müslümanlara egemen olmasına izin vermez.”[20] Bu hedef ancak Müslümanların yabancılara el uzatmamaları ve ekonomik bağımsızlığa sahip olmaları durumunda gerçekleşebilir. Servet üretimi bu hedefe ulaşılmasını sağlar. Şehit Mutahhari’nin deyimiyle, “İslami hedefler sağlıklı bir ekonomi ve ekonomik bağımsız güçler olmaksızın gerçekleşmez.”[21] İslam’da çiftçilik, hayvancılık, sanayi ve buna benzer servet üretiminin değişik kısımları tavsiye edilmiştir. Hz. Peygamberin (s.a.a) eli nasır bağlamış bir çiftçinin elini öpmesi, İslam toplumunda üretimin öneminin göstergesidir. Masumların hayat tarzına müracaat ettiğimizde onlarında servet üretimi için çabaladığını gözlemleriz. Nakledildiği üzere müminlerin önderinin (a.s) çiftçilik mahsullerinden elde ettiği gelir kırk bin dinar idi.[22] Bir diğer rivayette de Fedek’in bir yıllık gelirinin yirmi dört bin dinar olduğu ve bir başka rivayette ise yetmiş bin dinar olduğu nakledilmiştir.[23]
4. İslam’da Servet Paylaşımı
Servet üretildikten sonra bunun adil ve ölçülü bir şekilde toplumda paylaşılması gerekir. İslam’ın ekonomik mektebinde iki husus asıl hedef olarak öngörülmüştür:
1. Toplum içinde ekonomik adaleti sağlamak.
2. Uluslararası düzeyde ekonomik güç olmak.[24]
İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Eğer halk arasında adalet sağlansaydı, halk muhtaç olmazdı.”[25] Kur’an-ı Kerim servetin sadece servet sahibi kimseler arasında dolaşmaması gerektiği[26] ve ihtiyaç sahiplerinin de eline ulaşması gerektiğini belirtmektedir. Bu yüzden İslam’da zekât, humus ve sadaka gibi değişik mali yükümlülükler öngörülmüştür. Böylece toplumdaki servetin fakirlere de ulaşması, toplum bireylerinin eşit bir düzeyde ekonomik rüşte ermesi, toplum içinde sınıfsal ayrılık ve farklılıkların azalması ve en sonunda da ortadan kalkması hedeflenmiştir.
5. İslam’da Servet Biriktirmek
Servet elde etmek eğer meşru yollardan hâsıl olursa, İslam’ın bakışında bunda hiçbir sakınca bulunmaz. İslam’ın serveti dengelemek için güttüğü siyaset, yetenekli bireylerin büyük zenginliklere ermesini engellemek değildir, İslam sadece onlar için bir takım mali vazife ve yükümlülükler öngörmüştür.[27] Kur’an Hz. Süleyman (a.s), Hz. Davut (a.s) ve Zülkarneyn (a.s) gibi iman ehli servet sahiplerini zikreder. Bunun mukabilinde Karun gibi kâfir servet sahiplerine de işaret eder. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: “Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı.”[28] Eğer servet yığmak Allah’ı anmaktan gafil kılarsa, kötüdür ve İslam’da bu yasaklanmıştır. Dünya servet ve malına gönül bağlamak ahiret için doğru değildir. Lakin bu büyük servet Allah yolunda harcanırsa, övülmeye ve methedilmeye layık olur. Hz. Hatice (s.a) böyle servet sahiplerinden idi. O, kendi servetini İslam’ın gelişmesi ve yayılması için harcadı. Kur’an-ı Kerim de servet yığıp onu Allah yolunda harcamayanları acılı bir azap ile korkutmaktadır.[29] Bu ayetin tefsirinde Allah Resulü (a.s) şöyle buyurmuştur: ”Zekâtı verilen hiçbir mal bu ayetin kapsamına girmez.”[30] Eğer servet biriktirilmesi şer’i bir yolla gerçekleştirilirse, karaborsa oluşturulmazsa ve servetin zekât ve humus gibi mali yükümlülüklerine riayet edilirse hiçbir sakınca taşımaz.
6. Servet ve Âlimler
Belirtilen hususlar göz önünde bulundurulduğunda bir âlimin zengin olmasının hiçbir sakınca taşımayacağı aydınlanmış olmaktadır. Yerilen şey, dünya âlemine gönül bağlamaktır. Eğer dünyaya gönül bağlamak ve mala tapmak normal insanlar için doğru değilse –ki doğru değildir- din âlimleri için hiç doğru değildir. Bu yüzden Hz. İsa’dan (a.s) şöyle nakledilmiştir: “Dinar, dinin hastalığıdır ve âlim dinin tabibidir. O halde bir tabibin hastalığı kendine bulaştırdığını görürseniz, onun hakkında kötümser olun ve onun başkalarının hayrını istemediğini biliniz.”[31] Bu güzel hadiste din âlimlerinin dünya sevgisi ve dünyaya tapmalarının kınanmış olduğu gözlemlenmektedir.
[1] Şemsuddin, Muhammed Mehdi, Dırasatı fi Nehcü’l-Belağa, s. 40, Beyrut, Daru’z-Zehra, çapı dovvum, 1392 h.k; Jordak, George; RevaikuNehcü’l-Belağa, bica, Merkezi el-Gadir li’d-Dırasatı’l-İslamiye, çapı dovvum, 1375, s. 233, “ما رآيت نعمة موفورة الاّ و بجانبه حق مضيع”.
[2] Seyit Rezi, Nehcü’l-Belağa, KelimatıGısar, hadis 32, “ان الله سبحانه فرض في اموال الاغنياء أقوات الفقراء فما جاع فقير الاّ بما متع به غني و الله تعالي جده سائلهم عن ذلك”.
[3] Nehcü’l-Belağa, KelimatıGısar, hadis 308, “انا يعسوب المؤمنين و المال يعسوب الفجار”.
[4] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 69, s. 67, “المال مادة الشهوات”.
[5] a.g.e, c. 2, s. 107, “من احب الدينار و الدرهم فهو عبد الدنيا”.
[6] Kâfi, c. 2, s. 270, “ملعون ملعون من عبد الدينار و الدرهم”.
[7] Kehf Suresi, 46. ayet, “المال و البنون زینة الحیاة الدنیا”.
[8] Bakara Suresi, 180. ayet.
[9] Adiyat Suresi, 8. ayet.
[10] Biharu’l-Envar, c. 69, s. 59, “نعم المال الصالح للرجل الصالح”.
[11] Kâfi, c. 5, s. 72, “نعم العون الدنيا علي طلب الاخرة”.
[12] Nehcü’l-Belağa, Subhi Salih, hutbe 131.
[13] Mekteb ve Nizamı İktisadiyi İslam, Mehdi HadeviTahrani, s. 108.
[14] Munafikun Suresi, 9. ayet, “يا ايها الذين امنوا لاتلهكم اموالكم و لا اولادكم عن ذكر الله”.
[15] Mutahhari, Murtaza, Nezeribi Nizamı İktisadiyi İslam, s. 17, Tahran, Sadra, bahar 68, çapı evvel.
[16] Biharu’l-Envar, c. 10, s. 100, “المقتول دون ماله شهيد”.
[17] Camiu’l-Ahbar, s. 139, “طلبالحلالفريضةعليكلمسلمومسلمة”.
[18] Kâfi, c. 5, s. 78.
[19] Nehcü’l-Belağa, KelimatıGısar, hutbe 154, “الفقرالموتالاكبر”.
[20] Nisa Suresi, 141. ayet, “ولنيجعلاللهللكافرينعليالمؤمنينسبيلا”.
[21] Mutahhari, Murtaza, Nezeribi Nizami İktisadiyi İslam, s. 26, Tahran, Sadra, Bahar 68, çapı evvel.
[22] Kumi, Şeyh Abbas, Sefinetu’l-Bihar, c. 8, s. 137.
[23] a.g.e, s. 138.
[24] Hadevi, Tahrani, Mehdi, Mekteb ve Nizami İktisadiyi İslam, s. 56, Kum, Hane-i Hıred, çapı dovvum.
[25] Kâfi, c. 1, s. 541, “لوعدلفيالناسلاستغنوا”.
[26] Haşr Suresi, 7. ayet, “كيلايكوندولةبينالاغنياءمنکم”.
[27] Hadevi Tahrani, a.g.e, s. 74.
[28] Tekasür Suresi, 1 ve 2. ayet, “الهاكمالتكاثرحتیزرتمالمقابر”.
[29] Tövbe Suresi, 34. ayet, “والذينيكنزونالذهبوالفضةولاينفقونهافيسبيلاللهفبشرهمبعذاباليم”.
[30] Vesailu’ş-Şia, c. 9, s. 30, “كلماليؤديزكاتهفليسبكنز”.
[31]Biharu’l-Envar, c. 2, s. 107, “الدينارداءالدينوالعالمطبيبالدينفاذارأيتمالطبيبيجرالداءالينفسهفاتهموهواعلمواانهغيرناصحلغيره”.