Gelişmiş Arama
Ziyaret
7222
Güncellenme Tarihi: 2012/02/15
Soru Özeti
Şüphesine itina etmemesi gereken kesirü’ş-şekk, şüphelerinin hiç birisine mi itina etmemelidir?
Soru
Şüphesine itina etmemesi gereken kesirü’ş-şekk, şüphelerinin hiç birisine mi itina etmemelidir? Taklit mercilerinin tümü aynı görüşteler mi, yoksa aralarında görüş ayrılıkları var mıdır?
Kısa Cevap

‘Kesirü’ş-Şekk’in (Çok Şüphe Edenin) şüphesi yoktur.’ kaidesine göre çok şüphe eden kimse şüphesine itina etmemelidir. Fakihlerin çoğuna göre bu kaide sadece namaza özgü olmayıp, abdest, gusül ve teyemmüm gibi namazın mukeddamatını da kapsarken hac, muameleler, itikatlar gibi terkipli ibadetleri de içine almaktadır. Bu görüşte olanlar ‘Kesirü’ş-Şekkin şüphesi yoktur’ kaidesi gibi delillerin genelliğinin nedenine dayanmışlardır. Ancak böyle biri ‘Kesirü’ş-Şekk’in şartlarını taşımalı ve şüphesi vesveseden kaynaklanmalıdır, öyle ki halk kendisine kesirü’ş-şekk diyecek derecede olmalıdır.   

Ayrıntılı Cevap

‘Kesirü’ş-Şekkin (Çok Şüphe Edenin) şüphesi yoktur.’ kaidesine göre çok şüphe eden kimse şüphesine itina etmemelidir. Ancak bu kaide ibadetlerin yanı sıra muameleler, kul hakkı, itikatlar vs. gibi şeyleride kapsayıp kapsamadığı konusunda birkaç görüş vardır.

1- Fakihlerin Çoğunluğunun Görüşü: Onlara göre bu kaide namaza özgü olmayıp, abdest, gusül ve teyemmüm gibi namazın mukeddamatını, yine hac, muameleler, itikatlar gibi terkipli ibadetleri de içine almaktadır. Bu görüşte olanlar ‘Kesirü’ş-Şekkin şüphesi yoktur.’ kaidesi gibi delillerin genelliğinin nedenine dayanmışlardır. [1] Ancak böyle biri ‘Kesirü’ş-Şekk’in şartlarını taşımalı ve şüphesi vesveseden kaynaklanmalıdır, öyle ki halk kendisine kesirü’ş-şekk diyecek derecede olmalıdır. Bu yüzden diyorlar ki:

a) Vesveseden kaynaklanan şüpheye itina edilmemelidir. [2]

b) Misafirliğe giden kimse yiyeceği yemekten çok şüphe ederse şüphesine itina etmemeli ve helal olduğunu varsayıp yemelidir. [3]

c) Kul hakkı konusunda veseveseli insan şüphesine itina etmemeli ve onun doğru olduğunu var saymalıdır. [4]

d) İbadi ve gayri ibadi amellerinde çeşitli şüphelere kapılan kimsenin görevi kesirü’ş-şekk’in şartlarını taşıyorsa şüphesine itina etmemelidir. [5]

e) Allah’a ve Peygamber’e (s.a.a) iman edipte kendilerinde vesvese görülen ve bunun için araştırma yapan kimseler temizdir ve böyle vesveselerin zararı yoktur; [6] yani kafir olmazlar ve necis değildirler.

2- Bazı Fakihlerin Görüşü: Onlara göre bu kaide yalnızca namaza özgü olup, başka yerlerde uygulanamaz. Başka yerlerin kendi kaidelerinin uygulanması gerektiğini söylemekteler. [7]

Bu bölümde şüphe ve terüddüt hakkında bazı noktalara değineceğiz:

1- Vesvese, şüphe ve tereddüt şeytanın telkin ve tehlikelerindendir. İtminan, yakin ve sebat ise rahmani ve melekuti feyizlerdendir. Şeytan, Allah’ın kullarını doğru ve hak yoldan çıkarmak için çeşitli vesile ve hileleler kullanır. O hileci olduğu için kimi nasıl yoldan çıkaracığını iyi bilir ve herkesin durumuna göre bir metot bulur. Bu vesveselerle mücadele etmenin en iyi yolu, şeytanın telkinlerine itina etmemektir. Şeytan insana kötü ve batıl düşüncelere yönelttiği zaman kafasını başka yerlere vermelidir.

2- İnsan akıl ve fikir sahibi bir valık olduğu için hak yolu bulmalı ve ona uymalıdır. İnsanın mana dolu bir dünyaya ve temiz bir yaşama ulaşması için bu yolda ameli ve fikirsel olarak düzenli ve metotlu bir çaba harcaması gerekir. Bu alanda ne kadar çok çaba harcansa azdır. Bu çaba herkesin ödemesi gereken bir bedeldir. Onu sağlamlaştırmak gereker ki düşünce sistemi ve kurumu sarsılmalardan güvende kalıp darbe yemesin. Bu hareketin başlangıç noktası ‘Alem ve insan varlığı’ hakkında tefekkür, araştırma ve sonuca ulaşmaktır. Bu yolda insanın şüphe ve tereddüte düşmesi doğal olup, böyle şeyler sadece bir takım zihinsel endişelerdir. Her zaman zararlı ve saptırıcı değildir. Aksine bazen yakine ve daha üst mertebelere çıkmak için bir köprüdür. Ancak insan bu merhaleden hızla geçmeli ve orada durmamalıdır. Zira orada duraksamak zararlıdır. [8]

Son olarak taklit merciilerinin soruya verdikleri cevapları getiriyoruz: [9]

Hamanei: Çok şüphe eden kimseye ‘kesirü’ş-şek’ denir. Bir kişi bir namazda üç kere veya peş peşe gelen üç namazda (mesela sabah, öğle ve ikindi namazlarında) şüpheye düşerse kesirü’ş-şek’dir. Çok şüphe etmesi gazap, korku veya kaygıdan dolayı olursa şüphesine itina etmemelidir. Ve kesirü’ş-şek normal hale dönmediği sürece şüphesine itina etmemelidir.        

Mekarim Şirazi: Bizim fetvamıza göre kesirü’ş-şek, yani çok şüphe eden kimse, ister namazın rekatlarında olsun, ister bölümlerinde, ister şartlarında, şüphesine itina etmemelidir.

 Çok şüphe eden kimseye kesirü’ş-şek denir. Bir namazda üç kere veya peş peşe gelen üç namazda şüpheye düşen kimse kesirü’ş-şek’dir.

Safi Gulpaygani: Kesirü’ş-şek, genel olarak ister namazın zikirlerinde olsun, ister rekatlarında, ister rüku ve secde gibi fiilerinde şüphesine itina etmemelidir.  

Sistani: Evet.

Hadevi Tahrani: Kesirü’ş-şek olan kimse sadece kesirü’ş-şek olduğu yerlerde şüphesine itina etmemelidir. Onun dışında normal olan yerlerde diğer insanlar gibi şüphenin kurallarına uymalıdır.

Daha fazla bilgi için aşağıda dizinlere bakınız:

Kul Hakkı: 9249 (Site:9221)

Kul Hakk ve Af Dilemek: 7952 (Site:8054)

Şüphe Yerlerinde İhtiyata Hükmetmek: 3078 (Site:3324)



[1] -Musevi Bocnurdi, Seyyid Hasan, el-Kavaidu’l Fıkhiyye, Tahkik ve Tashih: Mehrizi, Mehdi ve Dirayeti, Muhammed Hasan’ın tashih ve tahkiki, c.2, s.353-356, Neşru’l-Hadi, Kum, 1. Baskı, HK.1419; Tabatabi Kummi, Seyyid Taki, el-Envaru’l-Behiyye Fi’l-Kavaidi’l-Fıkhıyye, s.190-191, İntişarat-ı Mahallati, Kum, 1. Baskı, HK:1423; Tebrizi, Yeni İstiftaat, c.2, s.71, Soru:325, Kum, 1. Baskı, Bi Na ve Bi Ta.

[2] -İmam Humeyni, Seyyid Ruhullah, İstiftaat, c.1, s.169, Soru:158, Defter-i İntişarat-ı İslami, Kum, 5. Baskı, HK.1422.

[3] -a.g.e. s.110, Soru:295

[4] -Tebrizi, Yeni İstiftaat, c.2, s.71.

[5] -Behcet, Muhammed Taki, İstiftaat, c.1, s.169, Soru:2302, Neşr-i Defter-i Hz. Ayetullah Behcet, Kum, 1. Baskı, HK.1428.

[6] -Mekarim Şirazi, Nasır, Risale-i Tevzihu’l-Mesail, s.36, M.114, İntişarat-ı Medrese-i İmam Ali b. Ebi Talib (a.s), Kum, 5. Ve 2. Baskı, HK.1429.

[7] -Bkz: el-Kavaidu’l Fıkhiyye, c.2, s.355 ve 356.

[9] -İslam Quest sitesinin bürolardan yaptığı istiftalar.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar