Please Wait
19855
İslam dini semavi dinlerin en sonuncusu, en kâmili ve en camiidir. Bu bağlamda İslami öğretiler insanın tüm boyutlarını; bireysel ve toplumsal yönlerini her zaman ve her mekân için göz önünde bulundurmuş ve onun tüm ihtiyaçlarına cevap veriyor. Her halükarda İslam dininin hakkında nazar vermiş ve adap belirlemiş olduğu konulardan birisi de ayakkabı giyme konusudur. Bu adap ve kurallara bağlı kalmanın kendisi bir anlamda nimete karşı şükür etmek anlamına geliyor. Ayakkabıları güzel giymek, ayakta ayakkabı giymemek ve… bu adaplardan bazılarıdır.
İslam dini semavi dinlerin en sonuncusu, en kâmili ve en camiidir.[1] Bu bağlamda İslami öğretiler insanın tüm boyutlarını; bireysel ve toplumsal yönlerini her zaman ve her mekân için göz önünde bulundurmuş ve onun tüm ihtiyaçlarına cevap veriyor. Elbette dikkat edilmesi gerekir ki dinin camii ve kâmildir dolayısıyla tüm cüzi meseleler hakkında teklif belirtilmeli olmalıdır neticesi alınmamalıdır.[2] Bilakis İslam dini külli kurallar ve ölçüler ile ve hakeza nakli ve akli deliller sunarak her zaman ve asırda meydan gelecek yeni konular ve cüzi meseleler hakkında hüküm ve maksadının belirtilmesini insanın kendisine bırakmıştır. İnsan da bu ölçü ve kuralları doğru bir şekilde elde ederek ve onları göz önünde bulundurarak içtihat yoluyla bu hüküm ve düsturları istinbat etmesi gerekmektedir.[3]
Elbette İslam dini bazı cüziyatlara da girmiş ve hakkında adap ve yöntemler belirlemiştir. Onlardan birisi de ayakkabı giyme konusudur. Bu adaplara bağlı kalmak bir anlamda nimete karşı şükrü yerine getirmek sayılmaktadır.
Ayakkabı Giymek Konusu ve Adabı Hakkındaki Bahis Şöyledir:
Bir: Ayakkabının Giyilmesi: Ayağın kapatılması İslam dininde dikkate alınmıştır. Bu bağlamda İmam Bakır (a. s.) şöyle buyurmaktadır: “hufları (kolaylık sağlayan ayakkabı türü) giymek gözün gücünü fazlalaştırıyor”.[4] Yine İmam Sadık (a.s.) şöyle buyuruyor: “Sürekli hufları giymek insanın cüzam hastalığına müptela olmasını önler”[5] “lügatte ayağın üstünü kapatan her çeşit şeye huf denilmektedir. İster boğazlı olsun ister olmasın.[6] “Na’aleyn”[7] kelimesi ise aksine ayağın tamamını kapatmıyor olması için deniliyor. Huf’un naldan daha büyük olduğu söylenmiştir.[8]
İki: Ayakkabının Önemi: Hz. Ali bir mecliste kendi yaranlarına bu bağlamda şöyle buyuruyor: “İyi bir ayakkabı (bir taraftan) bedeni koruyor ve (diğer taraftan) namaza ve temizliğe yardımcı oluyor”.[9]
Üç: İyi Bir Ayakkabının Nitelikleri: İmam Ali (a.s.) muhkem ve sağlam olmayan ayakkabının giyilmesini istemiyordu ve alı koymaya çalışırdır.[10] İmam Sadıktan (a.s.) nakledilen bir rivayette, imam Sadık’ın kendisi siyah ayakkabının giyilmesinin beğenmediği, sarı[11] ve beyaz ayakkabılarının giyilmesinin tavsiye edildiği[12] söylenmektedir.
Dört: Ayakkabı Giyme Adabı ve Yöntem: Hadislerde ayakkabının giyilmesi bağlamında bazı adap ve yöntemler zikredilmiş burada onlara işaret edeceğiz:
- Ayakkabı güzel ve düzgün giyilmeli[13]
- Ayakta durarak giyilmemeli[14]
- Ayakkabılı iken yolda yürürken tek ayak üzerinde yürünmemeli.[15]
- Ayakkabı giyilirken önce sağ sonra sol ayağın ayakkabısı giyilmeli çıkartırken de ilkin sol (sonra sağ) ayağın ayakkabısı çıkartılmalı[16]
- Ayakkabı Giymek İçin Dua: “Bismillah, Allahumme Selli Ala Muhammedin ve Ali Muhammed, ve vetia kademi fiddünya velahire, ve sebithuma ala sıratil-mustakim, yevme tezillu fihil-akdam”, Allahın adıyla, Allahım Muhammed ve onun aline selam gönder, dinyada ve ahirette ayaklarımı sabit kıl. Ayakların kaydığı kıyamet gününde ayaklarımı doğru yolda kararlı kıl.
Ayakkabı çıkartırken de şu dua okunmalı: “Elhamdu lillhi el-lezi rezekeni ma evkiu bihi kademi mineleza, allhumme sebithuma ala sıratikel müstekim, yevme tezillu fihil – ekdam, vela tezilhuma anis – sıratıl – müsteva”.[17] Ayaklarımı eziyetten korumak için bana ayakabı bağışlayan rabbime hamd ve şükür ediyorum. Allahım! Ayakların kayacağı günde ayaklarımı doğru yolun üstünde sabit kıl ve onları sırat-ı müstekimden yani doğru yoldan saptırma.
[1] Aşağıdaki indeks’e müracaat ediniz: “delail-i hakkaniyeti İslam” sual 270 (sayt:73); “İslam ve aklaniyet”, sual 1191, (sayt: 1494).
[2] Bkz. Mutahari, Murtaza, “memuai Asar”, baskı, 1, Kum: intişarati sedra, baskı tarihi yok, c. 21, s. 193-95.
[3] Bakınız şu indekslere: “kuran ve ictihad”, sual 66, (sayt: 307); “illeti adimi beyan bazi ez mevduat der din”, sual 6362, 8sayt: 6545).
[4] Şeyh-i Saduk, Muhammed b. Ali, “sevabu’l-amal ve ikabu’l - amal”, baskı, 2, datu neşri er-rezi lin-neşr, 1406, s. 25.
[5] A.g.e.
[6] Turayhi, Fahruddin, “mecmeu’l – Bahreyn”, baskı, 3, Tahran: kitap furuşi murtezevi, 1375, şemsi, c. 5, s. 39.
[7] Lügatte “na’al” ve “heza” şeklinde tabir edilmiş; Cevheri, İsmail b. Hamad, “es-sihah tacul-lüga ve sihahul – arabiye, Muhakkik ve musahih, Atar, Ahmed Abdulgafur, baskı, b, Beurut: darul ilm lilmelayin, 1410, kameri, c. 5, s. 1831.
[8] Ebulhüseyni, Ahmet b. Fari b. Zekeriya, “mucemu mekayis”, muhakkik ve musahih, Harun, Abdusselam Muhammet, baskı, 1, Kum: intişarati defteri tebiligati İslami, 1407, kameri, c. 2, s. 154.
[9] Küleyni, Muhammed b. Yakup, “el-kafi”, Muhakkik ve Musahih: Gaffari , Ali Ekber ve Ahundi Muhammed, baskı, 4, Tahran: darul kutibil islamiye, c. 2, s. 462.
[10] A.g.e., c. 6, s. 463.
[11] Şeyh-i Saduk, Muhammed b. Ali, “sevabu’l-amal ve ikabu’l - amal”, s. 24 - 25.
[12] A.g.e., s. 24.
[13] Şeyh-i Saduk, Muhammed b. Ali, “men la yaduru’l - fakih”, muhkkik ve musahih: Gaffari , Ali Ekber, baskı, 2, Kum: defteri intişarati İslami, 1413, c, 3, s. 555.
[14] Şeyh-i Saduk, Muhammed b. Ali, “el-Hisal”, muhkkik ve musahih: Gaffari , Ali Ekber, baskı, 1, Kum: camiatul muderisin, c, 2, s. 521.
[15] “el-kafi”, c. 6, s. 536.
[16] Tabereisi, fazl b. Hasan, “el-adabu ed-diniye lihazaneti’l- muiniye”, tercüme: Ahmet, abidi, baskı, 1, Kum: neşri zair, 1380, şemsi, s. 60.
[17] A.g.e.