Gelişmiş Arama
Ziyaret
8227
Güncellenme Tarihi: 2008/03/13
Soru Özeti
Rum ordusunu başında (İran’la olan savaşta) imparator Heraklüyus vardı. Bu imparator, Allah’ın sevgili kullarından ve mümin midir? Acaba cennete gidecek midir?
Soru
Rum suresinde, ilk önce kitap ehli olan doğu Rum’un (Bizans’ın), Fars ateşperestler karşısındaki yenilgisi söylenmekte ve sonra da şöyle devam edilmektedir: “Rumlar, (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Hâlbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Eninde sonunda emir Allah'ındır. O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir.” Şeyh Sait Nursi, “Risale-i Nur” adlı kitabında imparator Heraklüyus’u övmekte ve onun müslüman olduğunu ve müslüman olarak da dünyadan gittiğini yazmaktadır.
Benim sorum şudur: Rum ordusunun başında imparator Heraklüyus bulunmaktaydı. Acaba böyle bir savaşı komuta eden bu imparator ve bu savaşta hayatlarını kaybeden isimsiz askerler Allah’ın sevgili kulları mıdırlar? Acaba onlar mümin midirler ve cennete mi gideceklerdir?
Kısa Cevap

Müslümanların, Rumluların zaferinden sonraki sevinçleri, onların ve imparatorlarının müslüman oldukları anlamına gelmez. Ama iman getiren ve iyi amel yapan herkes cennete gitmeyi hak edecektir.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzu iki kısma ayırabiliriz:

1. Rum suresindeki işaret ettiğiniz ayetlere dayanarak, Rumluların kendi savaşlarındaki haklılıklarını, ölülerinin şehit ve imparatorlarının da hak yolda olduğunu ispatlayabilir miyiz?

2. Bu ayetlere bakmadan, diğer İslami kaynakları göz önünde bulundurursak, o savaştaki Rumlu askerler ahiret gününde ne halde olacaklardır?

Birinci soru hakkında şunlar söylenmelidir: Rum kıralı, İran padişahına göre Peygamber’in (s.a.a.) mektubuna daha fazla saygı göstermiştir ve bu bizim hadis kaynaklarımızda da geçmektedir.[1] Ama geçerli tarihi nakillerde, onların müslüman olduklarına ve İslam’dan sonra İslam’ın ilerlemesi için savaştıklarına dair bir delil yoktur ve Risale-i Nur kitabından naklettiğiniz konu, tarihi gerçeklerle uyuşmamaktadır. Çünkü o zamanda, iman getiren her grup Peygamber’e (s.a.a.) biat ederek onun emri altında savaşmaktaydı ve bu her iki durum da Rum imparatoru hakkında söz konusu değildir.

Ama müslümanların, Rumlulara karşı iyi olan duyguları ve onların savaşı kazanmalarını istemeleri, onların Hıristiyan oldukları için müslümanlarla ortak yönlerinin çok olmasından kaynaklanmaktadır. Karşımızda duran iki gruptan, bize en yakın olanın, her ne kadar da bizim dinimizden olmasalar ve başka düşünceler üzerinde olsalar da, başarı elde etmesini istememiz doğaldır.

Bu konun doğruluğunun onaylanması için Kuran’daki şu ayete bakabiliriz: “İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile şirk koşanları bulacaksın. Onlar içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da "Biz Hıristiyanlarız" diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.”[2]

Bu ayeti dikkatlice incelediğimizde, Kuran’ın, İslam dini geldikten sonra Hıristiyanlık dini üzerine kalmayı tasvip etmemesine rağmen müslüman olmayanlar arasında Müslümanlara yakınlık ve uzaklık yönünden fark gözettiği anlaşılır. Müşrikler ve Yahudiler, İslam dinini kabul etmemeleriyle beraber ona karşı özel bir düşmanlıkları da vardır. Ama Hıristiyanlar, müslüman olmasalar da, onlar arasında bazı güzel ahlaki sıfatların bulunması sebebiyle müslümanlarla aralarında daha iyi bir ilişki söz konusu idi.

Ama müminlerin sevinmeleri hakkında Kuran, şöyle buyurmaktadır: (Eğer bugün Rumluların yenilmesinden dolayı müşrikler sevindilerse) “O gün (Rumluların galip gelecekleri gün) müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir.”

Acaba müslümanların o gün sevinmelerinin sebebi nedir? Bazıları, sadece Rumluların zaferinden dolayı müslümanların sevindiğini söylemektedirler. Çünkü her ne kadar da onlar kâfirlerin safında olsalar da kutsal kitaba sahip olduklarından dolayı bu, müşrik olan Mecusilere karşı, tevhidin şirke karşı olan bir zaferi sayılırdı.

Bazıları şunları da eklemekteler: Müminler, bu olayı müşriklere galip geleceklerine dair bir uğur vesilesi olarak yorumladıkları için sevinmişlerdir ya da Kuran’ın gelecek hakkında kesin doğru bilgi vermesi, müminler için önemli bir manevi zafer olduğundan sevinmişlerdir.

Şöyle bir ihtimal de mümkündür: Rumluların zaferi, müslümanların müşriklere karşı elde ettikleri zaferlerden birisi ile aynı zamana denk gelmiştir. Özellikle, büyük müfessirlerin bazılarının naklettiğine göre, bu zafer, “Bedir” veya kendi çapında büyük bir zafer sayılan “Hudeybiye Barışı” zaferi ile aynı zamandadır ve “Bi Nasrullah”(Allah’ın yardımı ile) ibareti de bu manayla uygundur.[3]

Bütün bunlardan alınabilecek netice şudur: Müslümanların, Rumluların zaferine sevinmeleri, onların imparatorlarının müslüman ve ölenlerinin şehit hükmünde olduklarına dair bir delil olamaz. Çünkü müslümanların sevincinin delili, kendileriyle ortak yönleri çok olan bir grubun, onların azılı düşmanlarına karşı galip gelmeleri veya açıklanan diğer sebeplerden biri olabilir.

Sorunun ikinci kısmına gelince yukarıdaki ayetleri göz önünde bulundurmadan, Rumlu savaşçılar hakkındaki görüşümüz şudur: Kur’an, açısından, insanların hak olma ölçüleri iman ve iyi ameldir ve bu iki ölçü onlarca ayette beraber açıklanmıştır.[4] Buna göre, iyi amel yapmadan imanın bir değeri olmadığı gibi, gerçek iman olmadan da iyi amel yapmanın bir etkisi yoktur ve ahirette de insanların hak olmalarını sağlamaz. Bu sadece müslüman olmayanlar için geçerli değil, hatta görünüşte müslüman olup da gerçek imandan yoksun bir kimse için de geçerlidir ve böyle birinin cihat gibi iyi amelde bulunması ona bir yarar sağlamaz.

Peygamber’in (s.a.a.) döneminde meydana gelen bir örneği aktarmakla konu daha bir açıklık kazanır:

Peygamber’in (s.a.a.) yaranları, onun yanında Kuzman isimli birini, savaşta arkadaşlarına ne kar yardım etti ve onların birçok ihtiyaçlarını karşıladı diye övdüler. Peygamber (s.a.a.) ise onlara şöyle buyurdu: “O cehennem ehlidir.” Bir süre sonra Peygambere (s.a.a.) Kuzman’ın şehit olduğu haberini verdiler. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurdu: “Allah, her şeyi yapmaya kadirdir.” Fazla bir zaman geçmeden onun şehit olmadığı ama intihar ettiği haberini getirdiler. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurdu: “Şimdi benim Allah’ın Resulü olduğuma dair şahadet edin! Kuzman’ın durumu şöyledir: O düşmanlarla şiddetli bir şekilde savaştı, onlardan altı veya yedi kişiyi öldürdü ve kendisi de büyük yaralar aldı. Onu tedavi etmek için Medine’nin Beni Zafer isimli bir mahallesine götürdüler. Müslümanlar onu görünce, cennetle müjde olsun sana, bugün çok iyi savaştın dediler.

Kuzman, şöyle cevap verdi: Bana neyi müjdeliyorsunuz? Allah’a andolsun ki ben kavmimin yücelmesi için savaştım ve eğer bu konu olmasaydı, ayağımı savaş meydanına koymazdım! (yani din için savaşmadım). Yaralarının acıları onu sıkıştırınca, ok torbasından bir ok alarak kendisini öldürdü.[5]

Bu şahıs, İslam ordusu tarafından, İslam’ın faydasına savaşarak düşmanları öldürmesine rağmen, gerçek imana sahip olmadığı için cennete gitmeyi hak etmemiştir.

Bu esasa göre, İslam düşmanlarını yendikleri için, Rum imparatoru ve onun askerlerinin cenneti hak ettiklerini söyleyemeyiz.

Ama hatırlatılması gereken diğer bir nokta ise Kuran’daki şu iki grup ayettir:

—Kitap ehlinden (Hıristiyanlar, Yahudiler ve Sabiler) bazıları, Allah’a ve kıyamet gününe imanlı bir şekilde iyi ameller yaparlarsa, Allah onlara mükafat verecektir.[6]

—Doğru yolun kendilerine kâmil bir şekilde ulaşmadığı ve ona da inadı olmayan kimseler, ahirette Allah’ın kendileri hakkında ki emrini bekleyeceklerdir. Müstazaf ve Ashab-ı A’raf kelimeleri böylesi şahıslar hakkındadır.[7]

Bu ayetlerin genelinden şöyle bir netice alınabilir: Eğer daha İslam’ı kabul etmemiş ama ona düşmanlığı olmayan, hak olan neyse ona ulaşmak için çaba sarf eden ve iyi amelleri yapmaktan da gafil olmayan kimseler, Allah’ın geniş rahmetine nail olabilirler.

Rumlular ve onların imparatoru da eğer gerçekten bu yolda ilerledilerse[8], bu hükümden müstesna değillerdir ve Allah, onlara ahirette hak ettikleri mükâfatı verecektir.



[1] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, el-Kâfi, c: 8, s: 269.

[2] Maide suresi 82. ayet.

[3] Mekarim Şirazi, Nasır, Numune Tefsiri, c: 16, s: 363.

[4] Bakara Suresi, 25–82–277 ve Kuran’ın diğer surelerindeki birçok ayetler.

[5] Meclisi, Muhammed Bakır, Bihar-ul Envar, c: 20, s: 98.

[6] Bakara Suresi, 62; Maide Suresi, 69; Hadid Suresi, 27.

[7] A’raf Suresi, 46; Nisa Suresi, 97–98; aynı şekilde bu hususta Usul-u Kâfi’de rivayetler vardır: c: 2, s: 382–383.

[8] Bunu ispatlamak için geçerli tarihi kaynaklar elimizde yoktur.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İmamlar (a.s) neden takiyye ederlerdi?
    8518 Kelam İmi 2010/12/04
    Takkiyyenin nedeni yalnızca korku değildir, korku, takiyyenin nedenlerinden sadece biridir, tümü değil. Dikkat etmek gerekir ki, korku, soruda gelen iki çeşidin ötesinde bir şeydir. Zira korku takiyyesi bazen takiyye edenin canı, onuru, malı ve yakınlarına gelebilecek tehlikeden dolayı yapılırken, bazen başkalarına ve müminlere gelecek olan zarar ihtimalinden ...
  • Nevruz bayramı hakkında ne gibi bir şerî delil mevcuttur?
    13135 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/08/21
    Bu bayram, İslam öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) nevruzun fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de nevruzda gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lakin bazıları da bu rivayet hakkında münakaşa yapmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz ...
  • “Eğer melekler birbirleri ile tartışırlarsa Cebrail (a.s) Ali’nin (a.s) yanına nazil olur ve melekler arasında hüküm vermesi için Ali’yi (a.s) göğe çıkarır,” diye belirtilen hadis hakkında görüşünüz nedir?
    13048 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Dinsel öğretiler esasınca biz meleklerin kendilerine verilmiş görevler doğrultusunda hareket ederken hiçbir sapma ve itaatsizlik sergilemediklerine inanırız. Yüce Allah melekleri nitelerken şöyle buyurmaktadır: Onlar asla Allah’ın buyruğuna muhalefet etmezler ve emredildikleri şeyi (kâmil bir şekilde) yerine getirirler; yani melekler ilahi emir ve buyrukları kabul eder ve onlara ...
  • İddet ve delilleri hakkında açıklamada bulunur musunuz?
    9438 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/12/22
    İddet fakihlerin ıstılahında şerî bekleme halidir; kadının boşandıktan ve nikâhın zail olmasından sonra veya vefatın ardından zorunlu olarak bir süre beklemesi ve sonra başka biriyle evlenebilmesi durumudur. İddet türleri şunlardır: 1. Boşanma iddeti. 2. Vefat iddeti. 3. Kayıp iddeti, 4. Yanlışlıkla cinsel ilişki kurma iddeti. Belirtilen ...
  • Herhangi bir müçtehitten taklit etmeyen kimsenin humus konusundaki görevi nedir?
    5085 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    Sorunuza taklit mercilerinin bürolarından verilen cevaplar şunlardır:Hz. Ayetullah el-Uzma Hamanaei: Mallarınızın humsunun durumunu bilmek için Ayetullah Hamanei’inin burosuna veya onun bu konudaki yetkili vekillerinden birine başvurunuz. Hz. Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi: Amellerinizi ve görevlerinizibütün şartlara haiz bir müçtehidin görüşüne göre yapınız.
  • Kur'an'da namazın genel hükmü açıklanmıştır, ancak imametten genel olarak da söz edilmemiştir. Kur'an'dan imametin hak olduğuna dair bir kaynak verebilir misiniz?
    6152 Eski Kelam İlmi 2010/09/22
    Kur'an'da bir çok ayet imamet konusuna değinmiştir. Allame Hilli, El-Feyn adlı eserinde ve Allame Meclisi, Biharu'l-Envar adlı eserinde bu ayetleri genişçe açıklamışlardır. Bu ayetlerden bazı örnekleri şöyledir: Tebliğ ayeti, velayet ayeti, ulu'l-emir ayeti ve sadıkın ayeti. ...
  • Allah’a nasıl iman getireyim ve imanımı nasıl güçlendire bilirim?
    15475 Teorik Ahlak 2011/10/20
    Allah’ı olduğu gibi ve gerçek bir şekilde tanıman için tek bir yol var. Bunun dışında başka bir yol söz konusu değildir. Zira Allah u Teâlâ kuranı kerimde şöyle buyuruyor: “biz, ona şah damarından daha yakınız”. Eğer insan biraz ...
  • Salâvat getirirken Al-i Muhammed’i demezsek niçin savat eksik sayılır?
    15424 Tefsir 2009/07/23
    Al-i Muhammed’e salâvat getirmek bidat olmadığı gibi Kur’an ve hadis ve akıl ve irfanla da uyumludur, çünkü:Bidatin manası dinde olmayan bir şeyi dine dahil etmektir. Biz Al-i Muhammede salâvat getirmenin bidat olmadığını söylüyoruz çünkü bu konu Peygamber ve Ehl-i Beyt’ten gelen hadislerde yer ...
  • Arafat’ta durmanın sır, fazilet ve adabı nedir?
    10639 Pratik Ahlak 2011/08/17
    Arafat’ta durmanın sırrı hakkında birçok rivayet bulunmakta ve hepsi bu mübarek günün azamet ve faziletini göstermektedir. Arafat günü insanın kendisini tanıdığı ve de dua ve yakarış ile Allah’ın kerem ve ihsan sofrasında yer edinebilmek için arı bir niyet ile Allah’ın misafirliğine kabul olduğu gündür. Şeytan bu günde ...
  • Şeytan cennetten kovulduktan sonra, tekrar nasıl cennete girebildi?
    21252 Tefsir 2012/09/09
    Kısaca, şeytanın insanla irtibatında ve vesvese vermesinde fiziksel varlığa ihtiyaç duymadığını biliyoruz. Bu esas gereğince şeytanın cennete girmeden vesvese amelini yerine getirmesi imkânı vardır, ancak her halükarda soru için faraziyeleri söz konusu ettikten sonra soruyu cevaplandıracağız. 1. Hz. Âdem ve Havva’nın içinde oldukları cennet, Allah-u ...

En Çok Okunanlar