Please Wait
10193
İlahi dinler, zamanın geçmesiyle değişime uğrayarak ilerleme kaydetmişlerdir. Bunun delili beşer bilincinin ilerlemesidir. Ayni delille İslam dini de böyle bir durumdan müstesna değildir; zira beşerin ilerlemesi sekteye uğramamış bu ilerleme gün geçtikçe daha da sürat kazanmıştir. Öyleki (günümüzdeki) beşeri toplum ve beşeri bireyleri İslam’ın zuhur ettiği dönemle mukayese edilmesi mümkün değildir. İbadetler ve ibadi hükümler sabit olarak kalabilirler; zira bunların var olmalarının felsefesi beşerin yaratıcısıyla irtibatlı olmasından kaynaklanır. Beşerin bilinç düzeyinin değişmesi ve ilerlemesiyle ilgili bir konu değildir. Ama islami yönetim had ve diyetler gibi sosyal hükümlere gelince, bunların güncelleşmeye ihtiyacı var. İslam dininin son din olmasının sebebi, bu dinin hükümlerinin sonsuza dek geçerli olması değil, beşerin, ilahi dinlerin gönderilmesine olan ihtiyacının kalkmasıdır. İslam dini, hükümleri keşfetme noktasında insana yeterlilik kazandırıncaya kadar beşrin elinden tutar en güzel şekliyle kılavuzluk edebilir. Hatemiyetin anlamı da budur! Lütfen bu bağlamda uygun cevaplar içeren kaynaklar varsa beni aydınlatınız.
Birkaç noktaya dikkat etmek faydalı olabilir:
1. Peygamberliğin son bulması ve buna tabi olarak İslam dinin son din olması, Ahzab Suresinin 40. ayetinde belirtilmiştir ve bu ayet mana itibariyle, İslam dininin son din olması vesilesiyle peygamberlikte sona ermiş ve artık peygamberin gelmesi mümkün değildir.
2. Bir açıdan hatemiyetin sırrı şunlara dönmektedir:
A). İslam’ın kâmil olması; zira ne mesajı getirenin (peygamberin) kendisinden kaynaklanan bir sınırlılığı söz konusudur ne de mesajı alan muhatapların kendilerinden kaynaklanan bir sınırlılığı söz konusudur. Bu nedenle İslam kendi mesajını bütünüyle açıklayabilmiştir.
B). İslam’ın her türlü tahrif ve değiştirilmekten korunmuşluğu.
3. İslam dini sabit ve değişken unsurlardan oluşmuştur. Dinin sabit ve değişken unsurlarının istinbatı (çıkarımı) ve beşerin hidayetiyle ilgili tüm ihtiyaçlarını karşılama Ehl-i Beytin (a.s) temelini atmış olduğu yöntemle mümkün kılınmıştır. Bu metoda içtihat adı verilmektedir. Bu yöntemin işlenilmesi ve (İslam’ın temel kaynağı olan) Kuran’ın tahriften korunmuşluğu hatem dininin korunmuşluğunu arkasından getirmektedir.
4. Evrensel unsurların istinbatı ve İslami nizam ve mektebin felsefesine, tahlili ve fıkıhsal yöntemle ulaşılır. Tabii, içtimai vb. beşeri ilimlerin ilerlemesi bunda hiçbir etkisi yoktur. Evet! Belli bir dönem ait araçları planlamak noktasında beşeri ilimlere ihtiyaç duyulduğunu kabul ediyoruz. Bu araçları planlamak için beşeri ilimlerdeki ilerlemenin etkisi olabilir. Ama bu, sabit ve evrensel unsurları belli döneme ait geçici unsurlara çevirmek anlamına gelmez. Dikkat edilmesi gerekir ki, İslam’ın içtimai ve siyasi hükümlerinin büyük bir bölümü evrensel unsurlardan oluşmaktadır.
5. Suruş’un görüşü olarak sunduğunuz şey delilsiz bir iddia olmanın yanı sıra temel ilkeleri açısından ciddi eleştirilerle karşı karşıyadır. Bu görüş İslam’ın sosyal hükümlerini belli döneme ait geçici unsurlar olarak telakki etmek ve laiklik temeline dayalıdır. Oysa bu görüş İslam hakkında geçersiz bir görüştür.
6. Hatem dini kendi muhatapları bağlamında bir sınırlılıkla karşılaşmadığını daha önce belirtmiştik. Elbette bu, o dönemdeki bütün halkın, hakikatin tamamını gerektiği gibi derk edebilir bilgi seviyesine kavuştukları anlamında değil, dinin zuhur ettiği dönemindeki halkın içinde dini birikim ve mirası koruyabilecek kabiliyetin bulunduğu anlamındadır.
İlk olarak belirtmeliyiz ki:
1. İslam dininin son din oluşu, İslam inancının tartışılmaz konularından sayılmakta ve bu konuda tüm İslam fırkaları ve İslam mezhepleri görüş birliği içindedir. Allah Teâlâ Kuran’ı Kerimde şöyle buyurmaktadır: “Muhammed, sizin erkeklerinizden birinin babası değil, fakat O, Allah’ın Resulü ve Nebilerin hatemidir/sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”[1]
Hatem “Hatem (خاتم)” kelimesi, bir şeyi sona erdiren anlamındadır.[2] Aynı şekilde kâğıt vb. şeylerin mühürlenmesi için kullanılan şey anlamına da gelir ve mühürlemek suretiyle, işin son bulması anlamından hareketle “hatem (خاتم)” ismi kullanılmıştır. Hatem kelimesinin anlamlarından biri de “yüzük” ise, genellikle mühürlerinin nakşını yüzüklerinin üzerine oyarak yüzükler vesilesiyle mektupları mühürlediklerinden dolayıdır.[3] Bu nedenle Resul-i Ekrem’in (s.a.a.) son peygamber oluşu, onunla peygamberliğin sona erdiği ve artık ondan sonra “Nübüvvet” diye bir şeyin söz konusu olamayacağı anlamındadır.[4] Bazı İslam âlimleri “Hatem” ve “Hatemiyyet’i” şöyle tarif etmişlerdir: “el-hatimu men hateme’l-meratibe bi isriha Hatem, bütün mertebeleri kat eden bir kimsedir”. Yani son Peygamber, bütün merhaleleri kat etmiş, artık kendisi ve işi bakımından kat edilmeyen her hangi bir merhaleyi geride bırakmamıştır.[5]
2. Öteden beri düşünürler arasında hatemiyet meselesinin sırrı ile ilgili bir çok konu ortaya atılmıştır.[6]
Biz, beşerin fıtri olarak Allaha eğilimli olduğuna inanıyoruz. Fakat bu eğilim, fıtratın seçtiği her şeyin ve inandığı her inancın doğru ve hak olduğu için yeterli değildir. Bilakis hakka eğilimli olan bu fıtrat basiret ışığı ile doğru yola hidayet edilmelidir. Allah Teâlâ deruni peygamber konumunda olan aklın yanı sıra dıştan peygamberler gönderdi ki, bizler için aklın idrak edemediği konuları beyan etsin. Yani bu peygamberler hidayetin aydın yolunu bizlere göstermek için geldiler. Ancak bu peygamberler iki sınır (peygamberlerin vahyi ve hakikati Allah’tan alma ve muhataplarının hakikati derk ve anlama) ve bir tehlikeyle (dinin istikametini tahrif ve değiştirme tehlikesiyle) yüz yüzeydiler. Bu nedenledir ki, her din bir önceki dine oranla bir taraftan kâmil edici, bir diğer taraftan da tashih ediciydi. Bu durum hatem dini olan İslam dinine kadar devam etti. Hatem dinin ise, ne peygamberinden ne de muhataplarından kaynaklanan bir sınırlama söz konusu değildi. Diğer taraftan tahrif olunma tehlikesinden de bu din korunmuştu. Yani bir taraftan marifetin zirvesinde yer almış bir peygamber gönderilmiş, diğer taraftan da toplumda anlama ve derk etme ortamı meydana gelmişti. Yani toplumun bazı kesiminde bile olsa yüce ilahi öğretileri o yücelikte algılama ve öğrenme kabiliyeti şekillenmişti.[7] Bu iki sınırlamanın ortadan kalkmasıyla İslam dini, bir kısmı daha önceki dinler tarafından açıklanmış olan mesajını yani ilahi hidayetini tümüyle açıkladı ve gerçekten kâmil ve hatem dini oldu.
Diğer taraftan hatem dini tahriften korunmuş olması gereğince İslam dininde, bu korunmuşluk iki etkeninin ışığında gerçekleşmiştir:
A). Asli kaynağının (Kuran) tahriften korunması.[8]
B). Bilen kimsenin kullandığında asıl dinin anlaşılmasını sağlayan bir yöntemin temelinin atılması.[9]
Şehit Mutahhari’nin deyimiyle; İlahi dinler değişmez ve değişken unsurlar olmak üzere iki bölümden oluşmuş.[10]
İlahi dinlerin değişmez, evrensel, bütün zaman ve mekânı kapsayan unsurları, aslında insanın sabit ve sürekli olan hakikatine yöneliktir. Elbette ilahi dinler insanın değişken boyutunu da dikkate almıştır. İnsanın bu boyutunu dikkate alan hükümler (yani zaman ve mekâna bağlı olan dini hükümlerden bir kısmı) sabit kalıplar değil, değişken hükümler olarak tecelli etmiştir. Dinin sabit ve değişken unsurları Ehlibeyt (a.s) tarafından temeli atılmış olan yönteme başvurarak ıstınbat ve çıkartılır. (Fıkıh literatüründe) bu yönteme içtihat denilmektedir.[11] İşte bu yolla beşerin hidayetiyle ilgili tüm ihtiyaçlarına olumlu cevap verilebilinir.
Geçmişte fıkhi konuların hacminin az ve hali hazırda fazla olması günümüzde beşerin ihtiyaçlarının çoğalmasından kaynaklandığı açıktır. Ama bu, insanın ihtiyaçlarını temin etmek için, sürekli ve ebedi olan İslam’ın hükümlerinden el çekmeği gerektirmez. Bütün bu gelişme ve ilerlemelerden oluşan soruları cevaplandırmak, peygamberlerin öğretileri ve Masumlar (a.s) tarafından temeli atılmış yöntemin (yani içtihadın) ışığında mümkündür.
Bazı öğrencilere matematiği öğretmek için birkaç matematik öğretmeninin seçildiğini farz ediniz. Bu öğretmenler sırasıyla, bir takım matematik kurallarını söz konusu öğrencilere öğretir ve nihayet sıra en son öğretmene gelir. Bu son öğretmen de, önceden öğretilen kuralların yanı sıra, öğrencilere dört asıl işlemi (toplama, çıkarma, çarpma ve bölme) ve bunlarla ilgili genel kaideleri de öğretir. Örneğin sıfırla çarpılan her sayının sonucu sıfır veya her zaman iki eşit sayının toplamının sonucu, o iki eşit sayının çıkarmasının sonucundan daha büyüktür ve benzer onlarca ve yüzlerce başka kuralları öğretir. Artık bundan sonra öğrencilerin ilerlemeleri ve matematiğin yeni konularını keşfetmeleri bu dört işlemin vesilesiyle gerçekleşir. Açıktır ki öğrencilerin keşif ettikleri yeni konulardan olumlu sonuç alabilmeleri için kesinlikle öğretmenin kendilerine öğretmiş oldukları genel kaide ve kurallara riayet etmeleri gerekir. İşte bu durundadır ki, son öğretmen işi tamamladı diyoruz. Diğer taraftan öğrencilerden hiçbirisi, öğretmenin bize öğretmiş olduğu öğretilere ihtiyacımız yok, artık kendimiz matematikle ilgili yeni hükümler keşfederiz deme hakkını kendine veremez. Zira bir taraftan ilerlemenin asıl ölçüsü söz konusu dört işlemdir, diğer taraftan keşif edilen yeni kuralların doğruluğu da bu külli kaidelere dayalıdır.
3. Suruş’un hatemiyetle ilgili savunduğu görüş yeni bir görüş değildir. Ancak o eski olan bir görüşü yeni bir kalıpta sunmuştur. Aslında bu görüş; acaba bir dinin hatemiyeti o dinin nüzul ve nüzulden sonraki zamanın sosyal, ilmi ve kültürel şartlarıyla irtibatlı mıdır? Şeklindeki sorunun cevabı mahiyetindedir. Şuruş’un cevabı yeni bir kalıpta İkbal Lahori’in bu soruya vermiş olduğu cevabın aynısıdır. İkbal Lahori bu bağlamda şöyle diyor: Hatemiyet, toplum belli bir erginliğe kavuşunca dine olan ihtiyaçları sona erir anlamındadır”.[12] Veya bir öğrencinin öğretmenlik makamına ulaşmasıyla ustada olan ihtiyacının sona ermesi gibi, peygamberin öğretileri de toplum içinde yayılır öyle bir hadde varır ki, artık toplumun yeni bir peygamber ve yeni öğretilere olan ihtiyacı sona erir anlamındadır.[13]
İkbal Lahori konuyu şöyle açıklıyor: Varlıklar ilk merhalelerde tekvini hidayete ihtiyaç duyarlar ve zamanla his, hayal ve düşünme gücü onlarda rüşt eder yetkinliğe ulaşır ve tekvini (hidayete olan) ihtiyaçları da azalır. Günümüzdeki beşeriyette çocukluk devresini geride bıraktı, dolayısıyla vahye olan ihtiyaçları kalmadı.[14] İkbal Lahori’in inancına göre hatemiyetin sırrı şundadır ki, beşer İslam’ın hidayeti ışığında bir döneme varır ki artık o dönemde dine olan ihtiyacı kalmaz.[15]
Marksistler de benzer görüşü paylaşan kimseler arasındadırlar. Yani onlar da sadr-ı İslam ve sonrası dönemin halkının özelliğini İslam dininin hatem dini olma ölçüsünü kabul eder ve şöyle diyorlar: Peygamber (s.a.a) tarafından hatimiyetin ilan edilmesinin nedeni Peygamber (s.a.a) dâhiliği ve yüksek yeteneğiyle beşerin yeni bir marifete ulaşarak din ve dindarlığın ortadan kalkacağını anlamış olmasıydı.[16]
4. Bu tür görüşler hakkında Şehit Mutahhari’nin eleştirilerinin haklı olduğu açıktır; yani bu açıklamaya göre risaletin hatemiyeti değil, din ve diyanetin hatemiyeti söz konusudur. Ayriyeten eğer Suruş’un söylediği görüşü kabul eder ve hatemiyetin sırrı onun dediği olursa öncelikle toplumun çoğunluğu gün geçtikçe İslam’a, hem de katıksız ve öz İslam’a ilgi göstermemeleri, ona yönelmemeleri gerekirdi. Oysa böyle bir durum söz konusu değildir.[17] İkinci olarak dinin tarifi,[18] dinin işlevi,[19] enbiyaların gönderiliş hedefi,[20] dinin kapsayıcı oluşunu,[21] dinin toplumsal hayatın farklı alanlarına müdahalesi,[22] ferdi ve toplumsal konuların hepsine cevap verme konumunda olması vb[23], bütün konuları bu söylemle uyum sağlayacak şekilde değiştirmek gerekir; mesela; tarihi karineler ve Kur’ani, rivai ve akli şahitlerin tersine enbiyaların gönderiliş hedefini yalnızca Ahiret’le ilgili olduğunu kabul edip toplumu idare işleriyle alakalı olmadığını kabul etmeli ve sekularizme inanmalıyız, dinin evrensel ve kâmil olduğunu inkâr etmeliyiz. Ya da İslam’ın hükümlerinin geçici olduğunu kabul edip şöyle demeliyiz: beşeri bilgilerin gelişmesiyle hükümler de değişir. “Şeriat’ın daralma (kabz) ve açılma (bast) teorisi”ne inanmak gerekir…[24] Oysa uygun yerde bu görüşler köklü şekilde eleştirilmiştir.[25]
Dolayısıyla hatem dininin, muhatapları tarafından bir sınırlamayla yüz yüze kalmaması, halkın hepsinin hakikatlerin tamamını gerektiği gibi algılayıp idrak edebildikler anlamında değil, belki dinin zuhur zamanındaki halkın geneli içinde dini mirası koruyabilme kabiliyetinin olduğu anlamındadır. Başka bir ifadeyle, hatem dini, dinin zuhuru ve sonrası dönemindeki halkın sosyal, kültürel ve ilimi şartlarıyla irtibatlıdır; yani dinin bekası ve korunması için o zamanın halkı içinde dinin özüne varıp başkalarının ihtiyarına sunabilen bazı kimselerin varlığını gösterir.
5. Daha önce açıklandığı gibi İslam dini değişmez (evrensel) ve değişken (belli döneme ait) olmak üzere iki çeşit unsura sahiptir. Bilimlere olan ihtiyacımız araçları planlamak noktasındadır. Bu araçları planlamak için beşeri ilimlerdeki ilerlemenin etkisi olabilir. Ama bu, sabit ve evrensel unsurları belli döneme ait geçici unsurlara çevirmek anlamına gelmez. Dikkat edilmesi gerekir ki, İslam’ın içtimai ve siyasi hükümlerinin büyük bir bölümü evrensel unsurlardan oluşmaktadır.
İslam dini sabit ve değişken unsurlardan oluşmuştur. Dinin sabit ve değişken unsurlarının istinbatı (çıkarımı) ve beşerin hidayetiyle ilgili tüm ihtiyaçlarını karşılama Ehl-i Beytin (a.s) temelini atmış olduğu yöntemle mümkün kılınmıştır. Bu metoda içtihat adı verilmektedir. Bu yöntemin işlenilmesi ve (İslam’ın temel kaynağı olan) Kuran’ın tahriften korunmuşluğu hatem dininin korunmuşluğunu arkasından getirmektedir.[26] Güncelleştirilmesi gerek şey sabit ve değişmeyen unsurlar değil, araçlardır. Elbette dikkat edilmelidir ki, sabit unsurlar ibadi hükümlerle sınırlı değil, içtimai ve İslam’ın siyasi hükümlerini de kapsar; yani İslam’ın içtimai ve siyasi hükümlerinin hepsi belli döneme ait unsurlar şeklinde değildir. Bunların arasında birçok sabit unsurlar da vardır. Bu unsurların istinbatıyla iktisat, siyaset ve hukuk gibi bazı özel alanlarda İslam’ın felsefesine, düzenine ve mektebine ulaşılabilinir.[27]
[1] Ve lakin hateme’n-Nebiyin. Ahzap Suresi / 40.
[2] Mecmeul Bahreyn, c 6, s 53.
[3] Bkz. Tefsiri Numune, c 17, s 339; Elmizan (farsça) tercümesi, c 16, s 487; Amuzeşi Akait, (tek ciltli) Misbah Yezdi, intişarat-i beynel milel, s 288.
[4] Elmizan (farsça) tercümesi, c 16, s 487.
[5] Hatemiyet, Şehit Mutahhari, s 70.
[6] Örneğin Şirazlı Molla Sadra, Mukaddes İslam dininin son bulması noktasında gerekçe olarak beşer aklının kemale ermesini göstermiştir. (Şerhi Molla Sadra Şirazi ber Usulü Kâfi, s 110). Ec-Cevahir sahibi bu görüşü eleştirerek şöyle diyor: Mukaddes İslam dininin hatem dini olmasının sırrı onun evrensel, kapsamlı ve bütün değişim ve dönüşümlerle uyum içinde olmasıdır. (Mecmei Resail, s 9–10).
[7] Hadiyi Tahrani, Mehdi, Baverha ve porsışha, s 41.
[8] Daha fazla bilgi edinmek için age., bakınız.
[9] Daha fazla bilgi için age., bakınız.
[10] Mutahhari, Murtaza, Hatemiyyet, s 144–145.
[11] Baverha ve porsışha, s 86–87.
[12] Rişe der ab est, Kiyan dergisi, Sayı 29, sayfa 5, Baverha ve porsışha kitabından alıntı, s 36; yine bakınız: Basti tecrübei nebevi, s 95.
[13] Rişe der ab est, s. 13-14. (özet).
[14] Nasri, Abdullah, İntizarı beşer ez din, s 106.
[15] Baverha ve porsışha, s 35.
[16] Age. 86–87.
[17] Age. s 34.
[18] Misbah Yezdi, Muhammet Taki, Amuzeşi akait, s 11–12.
[19] Din, dünya maslahatını daimi hayat ve uhrevi kemale uygun düşecek şekilde temin edecek özel bir yöntemdir. (dolayısıyla şeraitte yaşam şeklini ihtiyaç duyulduğu miktarınca aydınlatacak kanunların bulunması zorunludur). El-Mizan (farsça) tercümesi, c 2, s 187.
[20] Enbiyaların gönderiliş hedefi, insanı bireysel ve toplumsal boyutta kemale erdirmektir.
[21] Bkz. 1. Kalemrovi Din; Güstere’i Şeriat; İntizar-i Beşer Ez Din, Hosruv Penah, Abdülhüseyn. 2. Mebanii Kelamii İçtihad, Hadevi Tahrani, Mehdi. 3. Camiiyet ve kemal Din, Rabbani Gülpaygani, Ali.
[22] Bkz. İntizari beşer ez din. Nasri, 222–305 ve 308–349.
[23] Mevcud durumu külli usul ve kaidelere tatbik etme yöntemi anlamında olan içtihad ve istinbat İslam dininin has özelliklerindendir. Bu yöntem hiçbir konunun cevapsız kalmasına için vermez. Ferheng-i teşrihi istilahatı usul, Velayi, s 17-23.
[24] Bkz. Baverha ve porsışha, s 123–170.
[25] Hakikate varmanız için “Baverha ve porsışha” adındaki eserin okunması faydalı olabilir.
[26] Mebanii kelamı içtihat, s 383–405; Mektep ve nizamı iktisadiyi İslam, Hadevi Tahrani, Mehdi, s 21–44.
[27] Daha fazla bilgi için bakınız: 1. Mektep ve nizamı iktisadiyi İslam, Hadevi Tahrani, Mehdi, 2. Kazavet der İslam, Hadevi Tahrani, Mehdi.