Please Wait
24037
Hz. Ali (a.s), “Erkekler hem akıl hem de duygu yönünden kadınlardan daha üstündür” diye bir söz dememiştir. Sadece kadınların akıllarının eksik olduğuna dair bir söz Nehcü’l-Belağa’da yer alır. Bu sözün Hz. Ali’ye isnat edilişi doğru olsa bile bu, özel bir olayla yani Cemel Savaşı ile ilgilidir ve bütün kadınlarla ilgili genel bir hüküm değildir. Nitekim Hz. Ali bazı durumlarda erkekleri de kınamıştır. Kendi dönemlerinin dehaları arasında yer alan ve yine Hz. Hatice ve Hz. Fatıma (a.s) gibi yaşadıkları dönemdeki erkeklerin çoğundan akıl yönünden üstün olan kadınların varlığı bu iddiayı ispatlayan iyi bir kanıt sayılır.
Elbette bu söz hakkında başka ihtimaller de vardır. Örneğin Hz. Ali’nin maksadı sosyal veya maddi akıldır Allah’a yakınlığa sebep olan ve manevi makamları kazanmayı sağlayan akıl değildir.
Buna göre değer ölçüsü olan akıl yönünden kadın ve erkek arasında bir fark söz konusu değildir. Ya da Hz. Ali (a.s) kadınlarda his ve duyguların akıla galip olduğunu beyan etmek istemiştir. Kadın eğer bu özelliğe sahip olmasaydı annelik görevini yapamazdı. İşte bu yönden erkekler kadınlardan tamamen farklıdırlar. Yani erkeğin aklı hislerine galiptir. İşte yaratılış nizamındaki bu farklar hikmete dayalıdır ve ilahi nizamın bekasını sağlıyor. Buna göre Hz. Ali (a.s) bu sözleriyle onlardan birinin diğerinden üstünlüğünü değil de yaratılış yönünden farklı olduklarını açıklamak istemiştir.ر
Sorunun Cevabına geçmeden önce bazı noktalara değinmekte yarar vardır:
1- Kadının anne, eş ve hayat ortağı olarak toplumdaki belirleyici role sahip olduğu inkar edilmesi mümkün olmayan bir gerçektir. Hatta Kur’an-i Kerim baba ve anneye iyilik yapmayı Allah’a itaatten sonraki merhalede yer alan önemli ilahi bir vazife olarak telakki eder. Kadın ve erkeğin (baba ve annenin) arasında da bir farkı söz konusu etmez. Resulullah (s.a.a) da Hz. Hatice ve Hz. Fatıma’ya çok saygı gösterirdi.
İmam Humeyni de bu gerçeği vurgulayarak şöyle demiştir: “Tarihi gerçekler Resulullah’ın sınırsız bir şekilde bu çocuğa (Hz. Fatıma’ya) saygı gösterdiğine tanıklık etmektedir. Bununla şunu göstermek istemiştir ki toplumda kadın özel ve seçkin bir konuma sahiptir ve erkeklerden daha üstün olmasa da makam yönünden onlardan aşağı da değildir.[1]
2- Kadın ve erkeğin tür ve mahiyet olarak eşit oldukları düşüncesi aslında Kur’an kökenli bir düşüncedir. İlahi ayetlerden açıkça şu nokta anlaşılıyor ki Kur’an’a göre kadın ruh ve cisim açısından erkeğin yaratılmış olduğu aynı şeyden yaratılmıştır. Buna göre her ikisi de mahiyet ve öz olarak eşittirler.
Kur’an şöyle buyuruyor:
"یا ایها الناس اتقوا ربکم الذی خلقکم من نفس واحدة و خلق منها زوجها و بثّ منهما رجالاً کثیرا و نساء"
“Ey insanlar! Sizi bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizden korkun.”[2]
Yine buyuruyor ki:
"و الذی خلقکم من نفس واحدة و جعل منها زوجها لیسکن الیها"،
“Sizi bir tek kişiden yaratan ve yanında huzur bulması için eşini de ondan (onun türünden) var eden O'dur.”[3]
Kur’an ayetlerinde kadınlar insani değer yönünden erkeklerle eşit sayılmışlardır. Bu yönden erkek hiçbir üstünlüğe sahip değildir.
İnsan gerçeğini, ruhu oluşturmaktadır gövdesi değil, insanın insanlığı onun ruh ve canına aittir cismine veya ruh ve gövdenin bileşimine ait değildir.[4]
Buna göre erkek ve kadını erkeklik ve kadınlık yönleriyle değil insanlık çehreleriyle tanımak gerekir. Yine kadın Kur’ani düşünce açısından erkek gibi kemale erişebilir bir yapıya sahiptir. Bilinç ve amel ile kemal aşamalarını kat edebilir. Kur’an Kerim insana ait kemal aşamalarından söz ettiğinde kadınları da erkeklerle birlikte zikretmiştir.[5]
Kur’an-i Kerim erkekle kadının eşitliğinden söz etmeden öte bunu Allah’ın alamet ve ayetlerinden biri olarak değerlendirir. Ve bu beraberlik ve eşitliği insanların kaynaşma ve huzur kaynağı bilir.[6]
Buna göre de İmam Humeyni kadın ve erkeğin eşitliğini savunarak şöyle demiştir:
“İnsani haklar yönünden erkekle kadınlar arasında bir fark söz konusu değildir. Çünkü her ikisi de insandırlar. Kadın da kendi geleceğini belirleme hakkına erkekler gibi sahiptir. Sadece onların insanlık yönlerini ilgilendirmeyen bazı hususlarda birbirlerinden farklıdırlar.”[7]
3- Hz. Ali’den gelen hiçbir söz ve hutbede erkeklerin kadınlardan hem akıl hem de his ve duygular yönünden üstün oldukları yer almamıştır. Hatta Hz. Ali’den kadınların his ve duygu yönünden erkeklerden daha üstün oldukları nakledilmiştir.
Ancak Hz. Ali’nin Nehcü’l-Belağa’nın 80. hutbesinde kadınların akıl yönünden eksik olduğunu bildiren sözlerine gelince bunu çeşitli yönlerden incelemek mümkündür:
A. Bu hutbe ve sözün Hz. Ali’ye ait olduğunu kabul etsek bile bu söz bütün kadınlar hakkında geçerli olan genel bir hüküm değildir. Tarihten anlaşıldığına göre bu hutbe Cemel savaşından sonra irat edilmiştir. Bu savaşta Ayşe etkin bir röle sahipti ve gerçekte Talha ve Zubeyr onun Peygamber’in eşi olmak statüsünden yararlanmış ve Hz. Ali’nin devletine karşı Basra’da büyük can ve mal kayıplarına yol açan bir savaşı meydana çıkarmışlardır. Hz. Ali (a.s), düşmanların bu savaşta yenilgiye uğramalarında sonra bu hutbeyi kadınları kınamak hakkında irat etmiştir.[8] Bu kesin karine ve kanıtları dikkate aldığımızda bu hutbe, bütün dünya kadınları hakkında geçerli olan bir hükmü içermemekte sadece o dönemdeki bazı kadınların durumu ifade edilmektedir.
Çünkü Hiç şüphesiz kendi dönemlerinde dehalardan sayılan birçok kadın vardır. Kim Hz. Hatice, Hz. Fatıma, Hz. Zeyneb gibi büyük kadınların İslam’ın ilerlemesi ve tevhit bayrağının yücelmesi yönündeki çaba ve mücadelelerini erkeklerden daha az ve küçük sayabilir? Buna göre Hz. Ali’nin bu sözünden maksadın bütün kadınlar olduğunu söylemek nasıl mümkündür?
Hz. Ali (a.s) bazen de Kufe ve Basralı erkeklerden bir kısmının beyinsiz olduklarını ifade eden sözleri olmuştur. Örneğin 14. hutbede şöyle demektedir:
“Sizlerin akıllarının hafif ve fikirleriniz de aptalcadır.”[9]
Yine 34. hutbede şöyle demektedir: “Yazıklar olsun siz (erkeklere)… Siz akıllarınızı kullanmıyorsunuz.” [10]
97. hutbede de şöyle demektedir: “Ey gövdeleri burada bulunan ama akıllarını yitirmiş olan kimseler!”[11]
131. hutbede de şöyle demektedir: Ey ihtilafa düşmüş canlar! Ve ayrılığa saplanmış kalpler! Sizlerin gövdeleriniz burada bulunmakta ancak akıllarınız başınızda değildir.”[12]
Açıkça erkekleri kınayıp onları beyinsizlikle suçladığı bu gibi yerlerde Hz. Ali (a.s) erkeklerin tümünü değil de onların bir kısmını kastetmiştir. Yoksa bellidir ki ister Kufe’den isterse Basra’dan büyük İslam bilginleri çıkmıştır.
Başka bir ifade ile tarihi olaylar belli bir dönem için övgüyü gerektirdiği gibi başka bir dönemde de kınanmayı gerektirebilir.[13] Buna göre zamanın geçmesi ve kınama ve övgünün faktörlerinin ortadan kalkmasıyla[14] artık bu iki olgunun sebepleri de ortadan kalkmış olur. Demek ki Hz. Ali’nin Kufeli ve Basralı erkekler veya kadınlar hakkındaki kınamaları genel değil tikel önermelerdir.[15]
Bunun diğer bir kanıtı da şu ki Hz. Ali (a.s) bazı konuşmalarında aklın eksik oluşunu diğer bazı gruplara da isnat etmesidir. Örneğin şöyle demiştir: “Bencillik aklın zayıf oluşunun, azlığının ve eksikliğinin belirtisidir.”[16] Bu ve benzeri hadislerde[17] bencillik, şehvet ve nefsin isteklerine uymak aklın eksikliğinin belirtileri olarak değerlendirilmiştir. Buna göre de Kadınlara akılsızlığın isnat edilmesi de bu türden olabilir. Yani bazı sonradan gelme faktörlerin sonucu o dönemdeki bazı kadınların akıllarında eksikliğin oluşması kastedilmiş olabilir. Bu faktörler zati olmadıkları için de eğitim ve nefis terbiyesi sonucu ortadan kaldırılabilir.
Buna göre bu tür kınamalar kadınların zat ve özlerine yönelik değildir. Nitekim erkekler hakkındaki kınamalar da onların zat ve özlerine yönelik sayılmamıştır.
Üstelik bu rivayetlerin çoğu ikaz ve hatırlatma mahiyetini taşımaktadır. Yani maksat erkekleri, kadınların çeşitli heves ve istekleri karşısında teslimiyet içinde olmamaları yönünde uyarmaktadır. Çünkü bu tür teslimiyet onların değişik sorun ve sıkıntılara girmelerine sebep olabilir. Özellikle savaş gibi zor durumlarda kadınların isteklerine göre hareket etmek savaşçıların azimlerini kırılmasına ve gevşemelerine sebep olur.[18]
B. Bir açıdan aklın iki çeşit olduğunu söylemek mümkündür.
1-Sosyal ve maddi akıl
2- Değer sistemiyle ilgili akıl
Buna göre erkeklerin akıl yönden üstünlüğü de söz konusu ise birinci akılda yani sosyal ve hesapçı akıldadır. Allah’a yakın olmayı ve cenneti kazanmayı[19] sağlayan değer sistemiyle ilgili akılda değildir.[20]
C. Biz her şeyi de inkar etsek bu iki cinsiyetin arasındaki cisim ve ruh yönden bir çok farkların olduğunu inkar edemeyiz. Bu farkların çeşitli kitaplarda açıklanmış olması bizi bunların ayrıntılarına girmemizden müstağni kılmaktadır.
Kadın insanın oluşum merkezi olduğuna ve insanın onun bağrında büyümesi takdir edildiğine göre onun cisim ve ruh yapısı da bu görevi en iyi şekilde üstelenecek şekilde ayarlanmıştır. Buna göre daha güçlü his ve duygulara sahiptir.
Buna göre annelik görevi, aile fertleri arasında sevgi ve muhabbet paylamak vazifesi ona verilmiştir.[21] Başka bir ifade ile mukaddime de açıklandığı üzere kadın ve erkeğin insani değerler yönünden eşit olmalarına rağmen cinsiyet gereksinimleri yönünden birbirlerinden farklı yapı ve davranışlara sahiptirler. Allah yaratıklarını hikmeti gereği üstlendikleri görev ve sorumluluğa uyumlu şekilde yaratmıştır. Kadın ve erkek de bu kaideden müstesna değillerdir. Kadın ve erkek cisim, ruh ve hisler gibi çeşitli yönlerden birbirlerinden faklıdırlar. Kadının aileye ilgisi erkeklerden daha fazladır. Kadın erkeklerden daha duyarlı ve ince kalplidir. Hz. Ali’nin sözleri de işte bu farklara işaret etmektedir. Yani Hz. Ali şöyle demek istemişlerdir: Kadının hisleri onun aklına galip gelir. Eğer böyle olmasaydı kadın annelik görevini yapamazdı. Bu yönden erkekler kadınların tam aksinedirler. Erkeğin aklı his ve duygularına egemendir. Bu farkların, yaratılış nizamında ilahi hikmet gereği olması gereklidir. Buna göre Hz. Ali (a.s) birinin diğerine göre değerini belirlemek istememiş sadece yaratılışta olan bir farka dikkati çekmek istemiştir. Bu his ve duygular kendi yerinde çok güzel ve beğenilen bir olgu olmalarına rağmen ciddi kararların alınmasında birinci konuma oturtulmamalı ve ilk sözü söylememelidir.
[1] Sahife-i Nur, c. 14 s. 200
[2] Nisa: 1
[3] A’raf: 189
[4] Cevadi Amuli, Abdullah, Zen der Aine-I Celal ve Cemal, s. 76
[5] Ahzap: 35 Ali İmran: 195
[6] Rum: 21
[7] Sahife-i Nur, c. 3 s. 49
[8] Muadihah, Hurşid bi gurup, Hutbe: 79
[9] خفّت عقولکم و سفهت حلومکم...".
[10] "افّ لکم... فأنتم لا تعقلون...".
[11] "أیها القوم الشاهدة أبدانهم الغائبة عنهم عقولهم...".
[12] "أیتها النفوس المختلفة و القلوب المتشتته الشاهدة أبدانهم و الغائبة عنهم عقولهم..."
[13] Yani bazı övgu ve kınamalar özel şartlar ve olayların sonucudur.
[14] Cevadi Amuli, Abdullah, Zen der Aine-I Celal ve Cemal, s. 368-369
[15] Muadihah, Hurşid bi gurup, Hutbe: 13 ve 14
[16] "اعجاب المرء بنفسه دلیل علی ضعف عقله"، الکافی، ج 1، ص 27، ح31،کتاب العقل و الجهل .
[17] "اعجاب المرءِ بنفسه حمق" gibi bkz. Şerhu gureri’l-hikem ve dureri’l-kelim c. 1 s. 311
[18] Bkz. Zen der Aine-I Celal ve Cemal,
[19] Usul-i Kafi, c. 1 s. 11"العقل ما عبد به الرحمن و الکتب به الجنان"
[20] Bkz. Zen der Aine-I Celal ve Cemal, s. 268, 369
[21] Bkz. Tefsir-i Numune: c. 2 s. 164