Please Wait
22839
Fedakarlık ve insani kemallerle dolu Kerbela gibi bir olayda yaşı küçük olan kimseler fazla dikkat çekmemiş olabilir. Hz. Rugayye’nin (s.a) yaşamı, babası, amcası, halası gibi yüce şahsiyetlerin nurlarının ışığı arkasında kaldığından tarih kitaplarında İmam Hüseyin’in (a.s) Rugayye adında küçük bir kızı olduğu konusuna değinilmemiştir. Bazı maktellerde İmam Hüseyin’in (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilir: ‘Ey bacım! Ey Ümmü Kulsüm! Sen ey Zeynep! Sen ey Rukayye ve Fatıma ve Rubab! Sözümü hatırlayın, ben öldüğüm zaman benim için yaka yırtmayın, yüzünüzü tırmalamayın ve uygunsuz sözler söylemeyin.’[1]-[2]
İmamın (a.s) buradaki hitap şekline ve sözünün içeriğine baktığımızda Onun (a.s) üç veya dört yaşındaki kızına böyle hitap etmesi uzak bir ihtimal görünüyor.
Bir başka yerde ise İmam’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilir: ‘Ey Zeynep! Ey Sukeyne! Ey evlatlarım! Benden sonra size kim kalacak? Ey Rukayye! Ey Ümmü Kulsüm! Sizler benim yanımda Allah’ın emanetleriydiniz. Artık benim miad anım yaklaşmıştır.’[3]
İmamın (a.s) bu sözü ve içeriğinden maksat Onun üç yaşındaki kızı Hz. Rukayye olabilir.
İmam Hüseyin’in (a.s) üç veya dört yaşındaki kızı Rugayye’nin söz edildiği en eski kaynak İmaduddin Taberi’nin eseri olan Kamil-u Behayi adlı kitaptır. O bu eserinde şöyle yazıyor: ‘İmam’ın dört yaşında bir kızı vardı ve babasına çok düşkündü. Bir gece rüyasında babasının yanında oturmuş olduğu halde gördü kendisini. Uyandığında ‘Babam nerede? Artık dayanamıyorum.’ dedi. Ondan ‘Rüyanda ne gördün?’ diye sorduklarında dedi ki: Baktım babamın yanında oturmuşum, O da beni yanına aldı.’ Yezid bunu duyunca ‘Babasının başını getirin Ona gösterin’ dedi. Babasının başının getirip üzerinden örtüyü kaldırdılar. Hz. Rugayye babasının başını görünce ah çekip oracıkta öldü.[4]
Ancak alimler birçok karineye dayanarak İmam Hüseyin’in (a.s) Rukayye adında bir kızının olduğunu ispatlamaktalar. İmam Hüseyin’in Kişiliği adlı kitabın yazarı, rical ve tarih alimi olan Ayetullah Maraşi Necefi’den bu konu hakkında sorduğunda şöyle buyurdu: ‘Muteber belgeler bu konuda her ne kadar suskun olsalarda bu, inkar edilemeyecek kadar meşhur bir meseledir.’[5]
Astan-ı Kuds-i Razavi’ye bağlı uluslararası Zair aylık dergisinin 135. sayısında (İsfend/1384) Hz. Rukayye’nin makberesi hakkında aktardığı güzel bir olayı aşağıda özet olarak getiriyoruz: ‘Ayetullah Mirza Haşim Horasani şöyle buyuruyordu: Necef’in büyük alimlerinden Şeyh Muhammed Ali Şami bana şöyle dedi: Yaşı 90 üstünde olan ve soyu Seyyid Murteza’ya ulaşan, anne tarafından dedemiz olan Ağa Seyyid İbrahim Dimeşki’nin yalnızca üç kızı vardı. Birgün büyük kızı Hz. Rukayye’yi rüyasında görüyor. Hz. Rukayye ona ‘Babana söyle şehrin valisine desin ki kabrime su dolmuştur ve tamire ihtiyacı var.’ diye buyuruyor. Kız rüyasını babasına anlatıyor. Babası da bu işin akıbetinden korktuğu için (çünkü iktidar Sünnilerin elindeydi) durumu bildirmiyor. Bu rüya üç gece üstü üste görülüyor. Ama baba önem vermiyor. Dördünce gece kendisi rüyasında Hz. Rukayye’yi ‘Neden valiye kabri tamir etsin diye haber vermiyorsun?’ diye kızdığını görüyor. Bunun üzerine Seyyid ertesi gün valinin yanına giderek rüyaları anlatıyor. Vali de Sünni ve Şianın ileri gelenlerini toplayarak, ertesi gün kilid açmak için herkesin gusül alarak gelmesini ve kilid kimin eliyle açılırsa kabri de onun açıp pak naaşı çıkarması önerisinde bulunuyor. Kilid Seyyid İbrahim’den başkasının eliyle açılmıyor. Evet kabir suyla dolmuştu. Seyyid İbrahim üç gün o pak bedeni dizlerinin üstünde tutuyor ve hüngür hüngür ağlıyordu. Namaz vakitlerinde temiz bir parçanın üzerine koyuyor, sonra tekrar dizlerinin üzerine alıyordu. Tamir üç gün sürdü, bu üç günde Seyyid asla yemek ve su ihtiyacı hissetmedi, hatta uykusu bile gelmiyordu. Tamir bittikten sonra bedeni kabire koydular. Kabir 1323 yılında İran Sadr-ı Azamı Hacı Mirza Ali Asgar Etabek Eminu’l Sultan tarafından onarıldı. 23 Rebiussani 1405 yılında ise Suriye’nin vakıflar bakanı Dr. Muhammed el-Hatib yeni binanın temelini attı. Hicri 1419 ylında bütün süslemeleri tamamlandı. Süs malzemelerinin tümü İran’dan Şam’a götürüldü ve süslemeyi İran’lı sanatkarlar yaptılar.
[1] - İbn-i Tavus, Ebulkasım Ebulhasan b. Saaduddin, el-Luhuf Ala Katli’t-Tufuf, s.141, İntişarat-ı Usve, Kum, 1. Baskı, H.K.1414; A’lamu’l Vera, 236.
[2] -Tarihi Açıdan Hz. Rugayye’nin (a.s) Hakkında Araştırma’dan alıntıdır
[3] -Bir grup yazar, Mevsuat-ı Kelimati’l İmami’l Hüseyin (a.s), s.511, İntişarat-ı Dau’l Maruf, Kum, 1. Baskı, H.Ş.1373
[4] -Taberi, Alauddin, Kamil-u Behayi, c.2, s.179 (Hicri 6. yy). Bu kitap, Şeyh İmaduddin el-Hasan b. Ali b. Muhammed Taberi İmami’nin eseridir. O bu eserini Hulagu Han’ın vezir olan Bahauddin’in emriyle yazdı. Galiba onun emriyle yazıldığı için adına Kamil-u Behayi denmiştir. Cevad Muhaddisi, Der Ferhengi Aşura, s.200 (Bu konuyu Şeyh Abbas Kummi’nin Münteha’l Amal adlı eserinden nakletmiştir.) Aynı konu Tarihu’l Fey, s.861’de de gelmiştir. Maali’s-Sıbtayn, c.2, s.127’de de Hz. Rukayye’nin adı geçmiştir.
[5] -Şahsiyyet-i Hüseyin (a.s), s.615.