Please Wait
10249
1-Herşeyden önce İmam’ın (a.s) ilk evlik yaşı neye göre 20 olarak farzedilmiştir? İkincisi bunun doğru olduğunu kabul etsek bile İmam Ali’nin (a.s) beş yıllık halifelik ve savaşlar dönemine baktığımızda hata yaptığımızı görmüş olacağız. İmam Hasan (a.s) Kufe’ye geldiğinde yaklaşık 33 yaşında idi. Onun (a.s) evliliklerini başlangıcından itibaren -o zamanın örfü dikkate alındığında- yılların geçmesi lazım ki evlilikler ve boşanmalar için yeterli zaman olsun.
Aynı zamanda her evliliğin süresinin ne kadar olduğunu bilmediğimizden evlilikle boşanma arasındaki süreyide hesaplayamayız. Yukarıdaki açıklamada bunu bilmeye yardımcı olmayacaktır.
2-Ehl-i Sünnetin rivayetlerini, bu cümleden Vakidi’nin Ali b. Hüseyin’den (a.s) naklettiği rivayetleri bir kenara bıraksak bile, Şii muhaddislerden Kadı Numan’ın kendi kitabı olan Daaim-ul İslam’ın c.2, s.258’de İmam Bakır’dan (a.s) rivayet nakletmiştir. İmam’ın (a.s) şehadetinin ise h.114 yılında ve Mensur’dan veya Muhammed b. Abdullah b. Hasan b. Hasan’ın (a.s) kıyamından önce olduğunu biliyoruz: ‘Ebu Cafer Muhammed b. Ali buyurdu ki: Ali (a.s) şöyle buyuruyordu: Hasan’ı evlendirmeyin, çünkü o çok talak veriyor.’
Ayrıca fıkıh kaynaklarından sayılan Şii hadislerin çoğu İmam Sadık’tan (a.s) rivayet olunmuştur. Onun (a.s) Peygamber’den (s.a.a) ve İmam Ali’den (a.s) (h.11 ve 40’ta dünyadan göçmüşlerdir) naklettiği rivayetler önceki kitaplarda yoktur. O zaman onlardan şüphe mi etmek gerekir?
Mensur’a dayandırdığınız şey hakkında şu noktalara dikkat çekmek istiyorum:
a) Mesud’un dediğine göre İmam’ın (a.s) sulhundan (Muaviye’yle yaptığı sulh) sonraki döneme aittir. Halbuki, Şii kitaplarındaki hadisler gösteriyor ki, boşanmalar Emir-ul Müminin’in döneminde gerçekleşmiştir.
b) İki ciltlik Muruc-uz Zeheb’in 482. sayfasında Abbasi halifelerinden Mansur’un h. 145 yılında Hasanî seyyidlerinin kıyamından sonra Haşimi’yede Horasanlılar’a yaptığı hutbesinde şöyle dediğini nakleder: ‘Ondan sonra Hasan b. Ali (Radiyallahu anhu) başa geçti. Vallahi kendisine mal verldiğinde kabul edecek biri değildi. Muaviye hile yaparak ona, ‘Seni veliyy-i ahdim ediyorum’ dedi. Sonra onu azletti, O’nu bulunduğu durumdan çıkardı. O’da teslim etti ve kadınlara yöneldi, evlenip boşanmadığı gün yoktu. Yatağında ölünceye kadar bu böyle devam etti...’
Bu haber yalnızca Mesudi’ye (Ö. 346 h.) aittir. Tabakat-u Ibn-i Saad (Ö. 230 h.) 7/535, Tarih-i Yakubi (h.292’de hayattaydı) 2/376 ve Ebu’l Ferec’in (h.284-356), Mekatil-ut Talibin (bu olay 157’den 201. sayfaya kadar genişçe ele alınmasına rağmen) gibi tarih kitaplarında bu hutbe yoktur.
Öte yandan Tarih-i Taberi (7/570) gibi diğer eski kaynaklarda Mansur’un sözlerini halka yaptığı hutbe olarak değil gerçekte Muhammed b. Abdullah b. el-Hasan Nefs-iz Zekiyye (ki kendisini Mehdi biliyordu)’nin mektubuna cevap olarak gönderdiğini görüyoruz. Ayrıca bu mektupta boşanmalar olayına en küçük bir işaret göze çarpmamaktadır: ‘Sonra Hasan, bir çok hırka ve dirhem karşılığında Muaviye’ye biat etti ve Hicaz’a gitti. Şialarını Muaviye’nin eline teslim etti. Ve işi ehli olmayana bıraktı.’
İbn-i Cevzi (h.597) (el-Muntazam Fi Tarih-il Müluk ve’l Ümem (8/66)), İbn-i Esir (h.630) (el-Kamil Fi’t Tarih (5/154)), İbn-i Kesir (h.710-774) (el-Bidaye ve’Nihaye (13/361)) gibi sonradan gelen tarihçilerde Mansur’un yazısını yukarıda zikredildiği şekilde rivayet etmişlerdir.
Hatta Şia’nın görüşüne göre tarih yazan Hacı Şeyh Abbas Kummi’nin ‘Müntaha’l Amal’ gibi kitabında da bu mektuplaşma meslesini şöyle rivayet ediyor: ‘Ebu Cafer Mansur, Muhammed’e güvence vermek için barış mektubu yolladı. Muhammed, ona kesin cevap verdi... İkincisi Ebu Cafer ona mektup yazdı ve bazıları hasep ve nesep yoluyla mücadeleye koyuldu. Bu kısa kitapta bu yazışmaları getirmeye imkan yoktur. İsteyenler Tezkiret-i Sıbt’a vs. başvurabilirler.’
Tarihçilerin bu konudaki icmasına göre böyle bir hutbenin olduğuna yakin edilemez.
Şianın Berkiy, Kuleyni gibi muteber muhaddisler, rivayetlerini Mesudi’nin Muruc-uz Zeheb gibi haber-i
vahid’inden alabilirler mi? Halbu ki, Benî Abbas’ın nüfuzunun etkisinde kalan Taberi
vb. gibi tarihçiler bu haberi getirmemişlerdir.
3,5,6- Talak helal fiildir. Tathir ayetiyle çelişecek bir günah değilki, Allah’ı rencide etsin. Hadislerde
hatta onun doğru olarak yerine getirilmesi için ‘Kılıç ve Kırbaç’ konusuda söz konusu olmuştur (Kafi, 6/56
ve 57)!! Hadislerde yasaklanan şey ‘kötülük olmadan verilen talak’ veya ‘ilişkiye girilmiş kadının
talak’ıdır. Kınan talak ‘cinsel zevke düşkünlük talak’ıdır (Kafi, 6/54 ve 55 Bab-ı Kerahet-i Talak-ı Zevcet-ul Muvafakat).
Tarihe baktığımızda Resullullah’ın (s.a.a) kendisininde 17 eşinden 5’ine (yaklaşık üçte
biri) talak verdiğini göreceğiz (Belami’ye ait olduğu söylenen Tarih-i Taberi’nin tercümesi, (1/308-311)).
Başka kaynaklarda (Tarih-i Taberi 6 yerde, İbn-i Esir 5 yerde, vs.) Peygamberin (s.a.a) talaklarını
yazmışlardır. Ayrıca kadınlara düşkünlük özellikle o zamanlarda yaygın bir şey olduğundan İlahi
insanların beğenilmiş özellikleriyle, Allah’ın karşısında ibadet ettiklerinde veya insanların işleriyle
uğraştıklarında tezada düşmezdi. Bu yüzden bahanecilerin dayanak edebilecekleri bir şey değildir;
Peygamber (s.a.a) namaz ve ıtırın yanında kadınlarıda her şeyden çok sevmiş, gözünün nurunun
namazda ve lezzetininde kadınlarda olduğunu buyurmuştur (Kafi, 5/321, 6,7, ve 9. hadisler). Şeyh Saduk
ve Kuleyni’nin İmam Rıza’dan (a.s) naklettikleri rivayetlere göre ‘çok cinsel ilişkide bulunmak’ Peygamberlerin
sünnetlerindendir ve Onların Allah’ın ve halkın karşısındaki görevlerine engel değildir (Tehzib-ul
Ahkam, 7/403 ve 404, hadis:1611; Kafi, 5/320, hadis:3). İmam Bakır (a.s) buyuruyor: ‘Ben kadınları
seven bir erkeğim ve onlar için kendime bakım yaparım (kına yakarım) (Kafi, 6/480, Bab-ul Hizab,
hadis:3). Yine İmam Sadık’tan (a.s) ‘kadınları sevme’nin peygamberlerin (a.s) ahlakından olduğu
(Tehzib, 7/403, hadis:1610; Kafi, 5/320, hadis:1) ve onlarla cinsel ilişkinin en lezzetli şey olduğu
nakledilmiştir (Kafi, 5/321, hadis:8 ve 10). Hatta imanın artmasının kadınları sevmeye bağlı olduğunu
belirtmişlerdir (Kafi, 5/320-321, hadis:2 ve 5). Yukarıdaki söylenenler dikkate alındığında ne kadınlara
düşkünlük ayıp sayılmaktadır, ne de delilli talak. Öyleyse düşmanlar neye göre İmamın (a.s)
boşanmalarını eleştiriyorlar?
4- Çocukların sayısı eşlerin sayısı için kesin bir gösterge değildir. Bunun için verbileceğimiz en güzel
örnek belkide Resulullah’ın (s.a.a) kendisidir. Belami’ye ait olduğu söylenen Tarih-i Taberi’nin
tercümesine (1/308-311) göre Resulullah (s.a.a) tüm yaşamı boyunca 17 eşi ve 2
cariyesinden (toplam 19 kadın) yalnızca 9 çocuğu vardı. Halbuki İmam Hüseyin’in (a.s) 5 eşinden
(dedesinin eşlerinin sayısının dörtte biri) bu sayıda (8-9) çocuğu vardı. Veya Hz. Ali’nin (a.s) Ensab
kitaplarına göre 9 ya da 10 tane eşinden (Peygamberimizin eşlerinin sayısının yarısı kadar) 33 tane
çocuğu vardı (Peygamberimizin çocuklarının sayısının üç katı kadar). Bu kadar çocuk sayısıyla eşlerin
sayısı anlaşılabilir mi?
Tarih kitaplarında kişilerin eş ve cariyelerinin hepsi yazılmamıştır. Aksine genellikle eğer çocukları varsa,
isimleri söylenir. Çocukların isimleri söylendiği zaman annelerinin isimleride söylenir. Cariyelerde ise
genel olarak ‘Umm-ul Veled’ tabiriyle yetinilirdi. Hz. Ali’nin (a.s) Nehc-ul Belağa’da (23/3) zikrettiği isimler
hakkında bilgimiz var mı? ‘...’
Bu yüzden çocukların azlığı dikkate alındığında İmam Hasan’ın (a.s) eşlerinin isimlerini hakkında fazla bir
beklentimiz olmamalıdır.
7- Birincisi bu rivayetin kaynağının söylenmesi gerekir. İkincisi Hz. Hatice’nin (s.a) evliliğine ait rivayet
senet yönünden sahih olsa bile zikredilen karinelere baktığımızda kınan şey ‘zevk boşanmasıdır.’ Son
olarak söylemeliyim ki, hadisleri incelerken hatta Ehl-i Sünnetin rivayetlerini dikkate almasak bile Şianın,
eski kitaplarında 4 tane hadis vardır (el-Mahasin, 2/601; el-Kafi, 6/56 (iki hadis); Daaim-ul İslam, 2/257).
Şeyh Hürr-ü Amuli, Meclisi, Şeyh Ali Nemazi, Şeyh Yusuf el-Bahrani vs. alimlerde bu hadisleri
nakletmişlerdi. Bütün dikkatlere ve titizliklere rağmen onlardan ikisini Şeyh Ali Nemazi Müstedrek-ul
Sefinet-ul Bihar’da (6/60), Şeyh Yusuf el-Bahrani ‘Hadaik-ul Nazire’de (25/148) ve Meclisi ‘Mir’at-ul
Ukul’da (21/96) onaylamışlardır. Teşekürler.
İmam Hasan’ın (a.s) mutallak olması konusunda Kafi’de iki rivayet, Daaim-ul İslam ve Berkiy’nin Mahasin’inde birer rivayet vardır.
Mahasin Şianın birinci derecede kitaplarından, Berkiy’de birinci dereceki muhaddisleriden değildir. Necaşi onun hakkında şöyle diyor: ‘O güvenilir birisidir. Ama zayıflardan naklediyor ve mürsel hadislere güveniyor.’ Daaim-ul İslam’ın rivayeti, kitabın zayıf olmasının dışında mürseldir.
Kafi’nin rivayetlerinden birisini nakledenlerin içinde Yahya b. Ebi Ala vardır. O meçhul biri olup Muhammed Bakır Meclisi (Mir’at-ul Ukul’da) gibi alimler bu rivayete meçhul rivayet demişlerdir. Diğer rivayet Vakifiyye rivayetlerinden olup Şeyh Tusi ve Şeyh Saduk gibi alimler tarafından reddedilmiştir. Dolayısıyla İmam Hasan’dan (a.s) olduğu söylenen şeyler bu rivayetlerle ispat edilemez. Ayrıca bu durum Onun (a.s) imamet ve ismet makamıyla uyuşmamaktadır.
Soru ve eleştiriniz birkaç bölümden oluşmaktadır:
1-Onun bazı bölümleri yalnızca konudan uzaklaşmaktır.
2-Bazıları, araştırmacıların verdikleri cevaptır ki, insafla ele alınacaktır.
3-Bazı sözleriniz mitlak (çok talak veren) olmayı teyit etmektedir. Bunlarda incelendikten sonra kendi çözümümüzü sunacağız:
1. Bölüm
20 yaşında evlilik tahmininde bulunmak her ne kadar yalnızca bir varsayım ve sizin eleştirinizde yalnızca konudan uzaklaşmak olsa da mantıklı ve normal bir şeydir.
Öte yandan bu ihtimali güçlendiren şey şudur: Bu rivayetlerin ifadelerinin akışından (eğer sahih olsalar) bütün bu uyarıları Hz. Ali’nin (a.s) Kufe’de yaptığı anlaşılmaktadır. Zira bir rivayette şöyle buyurmaktadır: ‘Ali Kufe’de kalktı...’[1] Bir başka rivayette buyuruyor: ‘Ali minberde şöyle buyurdu...’[2]
Hz. Ali’nin (a.s) minberlerinin Küfe’de ya da halifeliği döneminde olduğunu biliyoruz. Buna ek olarak rivayetlerin birinde şöyle gelmiştir: Hz. Ali (a.s) Küfelilere bu konuyu söylemiştir, biri dedi ki: ‘Ben Hasan’a (a.s) kız vereceğim, zira o Peygamberin ve Emir-ul Müminin evladıdır.’[3] Kufe’deki zahiri halifeliğinden sonra Ona bu lakapla herkesin içinde (a.s) hitap edilmiştir. Öyleyse bu evlilik ve boşanmaların hepsinin Kufe’de olduğu sonucuna ulaşabiliriz.
İmam Hasan’ın (a.s), o kadar savaş ve diğer devlet işlerinin yanında evlenme ve boşanmalar yapması pekde mantıklı gelmiyor.
2. Bölüm
a) Sizin yaptığınız ‘bu konu İmam Sadık’ın (a.s) zamanında, yani İmam Mücteba’dan (a.s) yaklaşık bir asır sonra yayılmıştır’ eleştirinize bizde katılıyoruz, çünkü sizinde dediğiniz gibi rivayetlerimizin çoğu İmam Sadık’tandır. Ve esas itibarıyla Masum İmamlar (a.s) hakkında tarihin uzaklık ve yakınlığı konusu asla söz konusu değildir.
b) İncelemenin başka bir bölümünde, araştırmacı verdiği cevapta İmam Hasan’ın (a.s) mitlak olmasını, düşmanların, Hasani seyyidleri kınamak için ellerinde bir bahane olduğunu zikretmiştir. Bunlar Ehl-i Beyt’in (a.s) düşmanlarının sözlerinde gelmiştir.[4] Araştırmacı bununla yalnızca ‘mitlakın kabih olduğunu ispat etmeye çalışmıştır. Sizinde belirttiğiniz gibi bu nakil yalnızca Mesudi’nin kitabında gelmiştir. Ama bu asıl konudan uzaklaştırmıyor.
c) Hatırlatmak gerekir ki, bu nispet sadece Mesudi’nin kitabında gelmemiştir. Tam ve birkaç rivayet halinde, ondan yaklaşık bir asır önce yaşayan İbn-i Saad’ın Tabakat’ında da gelmiştir.[5]
d) Merhum Berkiy[6] ve Kuleyni’de[7] Mesudi’den (ö. 346) önce yaşadıklarından ondan rivayet nakletmelerinin manası yoktur. Buna göre ‘Berkiy ve Kuleyni gibi Şianın muteber muhaddislerin rivayetleri Mesudi’nin Muruc-uz Zeheb’indeki haber-i vahid’den kaynaklanması kabul edilebilir mi?’ eleştirisi yersizidir. Ayrıca araştırmacının böyle bir iddiası yoktur. Evet sizinde dediğiniz gibi çocukların sayısı, eşlerin sayısının bir göstergesi olamaz.
3. Bölüm
Asıl eleştiri, bazı rivayetlerde İmam Hasan Mücteba’ya (a.s) neden mutallak nisbeti verildiğidir. Siz bu eleştirinin cevabında birkaç noktaya işaret etmişsiniz:
1- Çok talak vermek, başka bir deyişle mitlak olmak imamet ve ismet makamıyla hiç bir şekilde çelişmemektedir.
2- Rivayetlerde yasaklanan şey ‘mitlak -ı zevvak’dır; yani insan zevkine kadınlarla evlenir, sonrada boşar. İmam Hasan (a.s) hakkında böyle bir şey söylenmemiştir.
3- İslam Peygamberi’de eşlerinden beş ya da altısını boşamıştır.
Cevabınızın birinci bölümü hakkında diyoruz ki: Boşama şer’i yönden beğenilen bir şey değildir. İmam Sadık (a.s) buyuruyor: ‘Allah katında boşanmaktan daha nefret edilen bir şey yoktur.’[8] Çok talak vermenin Allah’ın yanında ne kadar kötü olduğu bilinmektedir.
Bizim inancımıza göre Masum İmam gibi birisi hiçbir mekruhu işlemez, hatta mekruh olmayan ama halkın hoşuna gitmeyen bir şeyide yapmaz.
Talak, kadın geçimsiz olduğu zaman mekruhtur diyebilirsiniz. Bu doğru bir sözdür, ancak bu rivayetlerde İmam’a (a.s) nispet verilen en az elli evlilikten[9] bir tanesi bile geçimsizlikten değil midir? Şiiden gelmeyen rivayetlere baktığımızda, böyle bir töhmeti İmam’a (a.s) nasılda ustaca vurduklarını göreceğiz . İbn-i Kesir ‘Bidaye ve Nihaye’de Vakidi’den, o da kendi sened silsilesiyle Ali b. Hüseyin’den şöyle rivayet eder: ‘İmam Hasan mutallaktı; kendisini seven kadından başkasını boşamazdı.’[10] Yani İmam’ın talak verdiği bütün kadınlar uyumlu idiler! Veya en azından onlardan çoğu için bu ihtimal yersiz değildir. Bu rivayetler 4. İmam’dan ve bu şekilde İmamiye kitaplarında asla yoktur. Çünkü gerçek olmadığı için çeşitli sebeplerden dolayı onu nakletmemişlerdir. Ama malesef bu töhmetlerin izi -her nekadar sınırlı ve düzenlenmiş olsalarda- Şii kitaplarında da görülmektedir.
‘Mitlak olmak ve esas itibarıyla talak vermek haram değil ki İmamların (a.s) makamlarıyla çelişsin’ sözünüze karşılık diyoruz ki: Evet ama bütün bu rivayetlerin akışından, böyle bir özelliğin kınanmış olduğu anlaşılmaktadır. Öyleki Vesail-uş Şia bu rivayetlerden birini ‘Meşveret İstenen Kimsenin Hakikatı Söylemesinin Farz Oluşu’ babında getirmiştir.[11] Bu kitabın bir başka bölümünde iki rivayeti ‘Mitlak Erkeğin İsteğinin Kabul Edilmesi’ babında getirmiştir.[12] Hadaik kitabında da İmam’ın (a.s) mutallak olduğu hadisinin açıklamasında diyor ki: ‘Hasan (a.s) o kadar talak verdi ki, Ali (a.s) Küfe minberinde onu azarladı.’[13]
Bihar-ul Envar’ın İbn-i Şehr-i Aşub’un Menakıb’inden aktardığı şey, açıkca bu özelliğin İmam Hasan’ın (a.s) konusunda kınanmış olduğunu ortaya koymaktadır: ‘Hasan (a.s), 250 veya 300 kadın almıştır! Hz. Ali’de (a.s) Onun bu işinden çok rahatsız olduğu için hutbelerinde ‘Hasan’a kız vermeyin, çünkü o çok talak verendir.’ demiştir.[14]
2. Bölüme Cevap
Daha öncede belirtildiği gibi birincisi, Ehl-i Sünnet’in rivayetlerinde İmam Hasan’ın (a.s) mitlak olduğu zikredildikten sonra bir cümle var ki, uydurmacıların niyetini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Onlarda ‘mitlak-ı zevvak’ın mukaddes şeriatta lanetlendiğini bildikleri için İmam’ın (a.s) talaklarını söyledikten sonra şu cümleyi eklemişlerdir: ‘Boşadığı her kadın uyumlu idi ve İmamı (a.s) seviyordu.’[15]
İkincisi, talakın mukeddamatı bablarının rivayetleri incelendiğinde dikkat çekici bir rivayetle karşılaşıyoruz; konumuz için önemli olduğundan rivayetin kendisini getiriyoruz: İmam Sadık (a.s) buyuruyor: ‘Allah her mitlak ve zevkine düşkünü düşmanı bilir.’[16] Bu rivayetlerde zevke düşkünlük mitlaka atfedilmiştir. Diğer hadislerde ise zevke düşkünlük mitlakın sıfatı iken burada ayrıca gelmiştir. Mitlak olmak, zevke düşkün olmanın dışında da kötüdür.
Üçüncüsü: Bir rivayette cinsel zevke düşkünlük, mitlakın sıfatı getirilmiş olsa da geçimsiz kadının Allah katında hiç kabahati olmadığı manasına gelmez. Öyleyse Ehl-i Beyt’in (a.s) rivayetlerinde neden geçimsiz kadınlarla geçinmeye bu kadar tavsiye edilmiştir?[17]
3. Bölüme Cevap
Diyorsunuz ki, Peygamberimizde (s.a.a) 17 eşinden beşini (yaklaşık üçte birini) boşamıştır. Bu konu doğru olsa bile[18] yanlış bir nispet ve batıl bir kıyastır. Çünkü örfte 17 kadınından beşini boşayana mitlak demezler. Varsayınki bir ya da iki karısı olan kimse ikisinide boşuyor. Onun boşamaları eşlerine göre %100’dür. Çünkü onun bir ya da iki eşi var ve her ikisinide boşamıştır. Ama kimse ona mitlak demiyor. Bu sayıda talak nere, İmama nispet verilen elli veya üçyüz talak nere?
Son Söz
Menakıpta zikredilen konuyu rivayetlerden çıkarırsak (ki hak da budur), dört rivayete ulaşırız. İki rivayet Kafi’de, bir rivayet Daaim-ul İslam’da, bir rivayette Berkiy’in Mahasin’inde gelmiştir.
Ne Mahasin şianın birinci derece kitaplarındandır, ne de Berkiy’de üst düzey muhaddislerden. Necaşi onu şöyle anlatıyor: ‘O güvenilir birisidir. Ama zayıflardan naklediyor ve mürsel hadislere güveniyor.’[19] Mahasin, Kuleyni, Saduk ve Şeyh Tusi’nin elinde olmasına rağmen onların üçüde bu rivayeti getirmemişlerdir. Daaim-ul İslam’ın rivayeti, kitabın zayıf olmasının dışında mürseldir ve Kuleyni, Saduk ve Şeyh Tusi gibi büyükler ona itina etmemişlerdir.
Kafi’deki İki Rivayet
1-Hamid b. Ziyad: Bu rivayet Vakifiye mirasındandır. Hamid b. Ziyad ve İbn-i Semae Vakifiye’nin ileri gelenlerindendir. İbn-i Semae hakkında: ‘O vakf’ta inatçı ve mutaasıp idi.’ denilmiştir.[20] 1937. soruda da (site:2185) açıklandığı gibi bu grubun rivayetleri İmamlara (a.s) sunulduğunda bunları temizlemişlerdir. Şeyh Saduk ve Şeyh Tusi gibi büyüklerde bu rivayeti getirmemişlerdir.
Bu babda sınırlı rivayet, bir kere ve yalnızca bu kitapta gelmiştir. Öyleyse bu konudan kaynaklanan birçok eleştiriyi ona dayanarak göz ardı edemeyiz.
2- Yahya b. Ebi’l Ala: Rical ve teracim kitaplarımızda meçhul biridir. Hakkında hiç bir bilgi yoktur.[21] Belkide bu sebepten dolayı (sizin iddianızın aksine) Merhum Meclisi onu Mir’at-ul Ukul’da bu rivayetin meçhul olduğunu söylemiştir.[22] Hadaik kitabının yazarıda bu rivayetleri (yine sizin iddianızın aksine) kabul etmiyor. Herhangi bir cevabı olmadığından kendi deyimiyle edep gereği onun hakkında herhangi birşey yazmamıştır.[23]
Bu eleştiriye 1599. soruda (site:1576) verilen cevapların dışında, yukarıdaki eleştirilerde bu rivayetlerin muteber olmama tarafını güçlendirmektedir. Başarılar dileriz.
[1] -Muhammed b. Hasan Hür Amuli, Vesail-uş Şia, c.15, s.268, hadis:2.
[2] -a.g.e. s.271, hadis:1.
[3] -a.g.e. s.271.
[4] -Ali b. Hüseyin Mesudi, Muruc-uz Zeheb, c.3, s.300, Dar-ul Hicret, Kum, 2. Baskı, h.1409.
[5] -İbn-i Saad, Tabakat-ul Kübra, c.1, s.301, Dar-ul Kutub-ul İlmiyye, Beyrut, 5. Baskı, h.1410.
[6] -Necaşi, Ricali Necaşi, s.77, Ahmed b. Muhammed b. Halid el-Berki bölümü. H.274 veya 280 vefat ettiği yazılmıştır.
[7] -Cafer Subhani, Mevsuat-u Tabakat-ul Fukaha, c.4, s.478. H.239’da vefat ettiği yazılmıştır.
[8] -Vesail-uş Şia, c.15, s.267, Ebvab-u Mukaddimat-ı Talak, 1. Bab, hadis:2.
[9] -a.g.e. s.268, hadis:2.
[10] -İsmail b. Ömer İbn-i Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, c.8, s.38, Dar-ul Fikr, Beyrut, h.1407; et-Tabakat-ul Kubra, c.1, s.302.
[11] -Vesail-uş Şia, c.12, s.43.
[12] -a.g.e. c.15, s.268.
[13] -Yusuf b. Ahmed Bahrani, el-Hadaik-un Nazira, c.25, s.148, Camiay-ı Müserrisin-i Havzay-ı İlmiyye-i Kum, yayınları, h.1405.
[14] -Muhammed Bakır Meclisi, Bihar-ul Envar, c.44, s.158, Dar-ul Vefa, Beyrut.
[15] -el-Bidaye ve’n Nihaye, c.8, s.38, Dar-ul Fikr, Beyrut, h.1407; et-Tabakat-ul Kubra, c.1, s.302.
[16] -Vesail-uş Şia, c.15, s.267, Ebvab-u Mukaddimat-ı Talak, hadis:3.
[17] -Muhammed b. Ali Ebu Cafer Saduk, Men La Yahduruh-ul Fakih, c.3, s.440, Bab-u Hakk-ul Mer’e Al’ez Zevc.
[18] -2963.soruda (site:3679) bu nispetin Peygamberimiz hakkında yanlış olduğu ortaya konmuştur.
[19] -Rical-i Necaşi, s.76.
[20] -a.g.e. s.40.
[21] -Ebu’l Kasım Hoi, Mu’cem-i Rical-il Hadis, c.20, s.25.
[22] -Muhammed Bakır Meclisi, Mir’at-ul Ukul Fi Şerh-i Ahbar-ir Resul, c.21, s.96, Dar-ul Kutub-il İslamiyye, Tahran, h.1404.
[23] - el-Hadaik-un Nazira, c.25, s.148.