Please Wait
22247
Tahrif genel anlamda Kur’an’ın lafız ve manalarında her türlü değiştirme, artırıp eksiltmeye denir.
Araştırmacılar Kur’an’ın tahrif edilmediğine dair çeşitli deliller zikretmişlerdir. Biz bu delillerden bazılarına burada işaret edeceğiz:
1- Kur’an nüzul zamanından beri bir takım özellikleriyle tanınmıştır. Bu özelliklerin önemlileri eşsiz üslup ve anlatımı, ayetler arasındaki uyum, gaybi haberleri içermek vb… Şimdiye kadar da Kur’an bu özellikleriyle tanınmıştır. Kimse Kur’an’daki özellikleri taşıyan bir küçük sure bile getirebilmiş değildir. Buna göre 14 asır önceki Kur’an bugün elimizdeki bulunan Kur’an’la hiçbir farkı yoktur. Çünkü aynı özelliklere sahiptir.
2- Eğer bir din son din sayılıyorsa onun kamil bir din olması gerekir. (Son din olmayan dinler bu özelliği taşımıyorlardı) ikincisi, tarih boyunca her türlü tahrif ve değiştirmeden uzak olmalıdır. Bu özelliklerin olmadığı takdirde söz konusu din son din sayılmaz. Açıktır ki tahriften uzak olan dinin en belirgin yönü o dinin getirdiği ilahi kitabın korunmuş olması gelir. Buna göre diyoruz ki Kur’an İslam dinin ilahi kitabıdır ve İslam dini de son dindir demek ki son dinin kitabı olan bu kitabın tahriften uzak olması gerekir.
3- Kur’an Müslümanların ilk baştan hayatlarının her sahasında yararlandıkları, kendisine başvurdukları bir kitaptır. Örneğin günlük namazlarında, camilerinde, evlerinde, savaş meydanlarında, düşmanlarla tartıştıklarında sürekli bu kitabı okuya gelmiş ve bu kitaptan ayrı olmamışlardır. Buna göre Müslümanların hayatlarıyla böylesine iç içe olan bir kitabın tahrif edilmesi mümkün değildir.
4. Kur’an’ın toplanış tarihini inceleyen kimse şunu açıkça itiraf etmektedir ki Kur’an’a bir kelimenin eklenmesi veya ondan bir şeyin eksiltilmesi mümkün değildi. Çünkü Müslümanlar ilk baştan dini bir görev olarak Kur’an’ı ezberlemeyi, onu okumayı bir vazife bilmiş ve bu yolda halkın her kesimi tarafından yoğun çabalar gerçekleştirilmiştir. Peygamber’in kendi döneminde bile Kur’an hafızlarının sayısı o kadar fazlaydı ki hatta Bi’r-i maune olayında onlarda 70 kişinin şehit düştükleri kaydedilmiştir.[i] Peygamber’den sonra da her dönemde İslam beldelerinde yüzlerce, binlerce hafızın, Kur’an öğretmenin varlığı bunun açık bir göstergesidir. Buna göre Kur’an’ın tahrif edilebilme ihtimali kendiliğinden ortadan kalkmaktadır.
5- Tarihçiler Peygamber (s.a.a) döneminde vahiy katiplerinin sayısının 43 kişiye vardığını yazmaktalar. Bu kadar görevli yazıcısı olan bir kitabın tahrifi mümkün olmaz
6- İslam dininin önderleri sürekli halkı elimizde olan mushafı okumaya, onu anlamaya ve ona amel etmeğe yöneltmektedirler. Bu da eldeki mushafta her hangi bir tahrifin olmadığına delil sayılır.
Semavi kitapların tahrifi dinlerde vuku bulan olaylardan biridir. Hatta sonradan gelen peygamberlerin büyük hedeflerinden biri bu tahriflerin önünü almak olmuştur.[1] Ancak İslam dini ve bu dinin ilahi kitabı olan Kur’an-i Kerim bu tahriften uzaktır.
Kur’an’ın 14 asır boyunca nasıl tahrif girişimlerinden korunduğu sorusuna gelince, bu soruyu çeşitli açılardan ele almak mümkündür. Gerçi bu soruda tarihi boyut gündeme gelmiş ve tarihi yönden nasıl böyle bir şey mümkün olabilir denilmiştir?
Bu soruyu dini esasları temellenerek cevaplamak mümkün olduğu gibi din dışı perspektifle de cevaplamak mümkündür. Biz burada Kur’an’ın tahrif edilemediğini açıkça bildiren hadislere başvurmadan bu konuyu ispatlayan genel cevaplar üzerinde duracağız.
1. Delil: Kur’an’ın mücize oluşu:
Allame Tabatabi Kur’an’ın mucize oluşunu onun tahrif edilmediğinin delili bilerek şöyle demiştir:
“Tarihte kuşku götürmeyen gerçeklerden biri 14 asır önce Muhammed adında bir peygamberin geldiği ve Kur’an adında bir kitap getirmiş olduğudur. Kur’an taşıdığı özellikleri yüzünden ilk baştan mucize olduğunu gösteriyordu. Kur’an bu özelliği ile kendi düşmanlarını ve muhaliflerine meydan okumuştur. Tarih açısından şu da bellidir ki kimse İslam’ın ortaya çıktığı o dönemlerde Kur’an’a karşı koyamamış ve hatta Kur’an’ın özelliklerinde bir sure bile getirmemiştir. Bugün elimizde bulunan Kur’an hayret verici bir düzene sahiptir hiçbir çelişki onda yoktur. Yani 14 asır önceki Kur’an için söz konusu olan bütün özellikleri taşımaktadır.
Şimdiye kadar kimse (kelimelerin bileşimi, ayetler arasında uyum ve düzen açısından onun gibi) onun gibi bir sure getirememiştir. Buna göre işte bu Kur’an 14 asır önceki Kur’an’ın aynısıdır. Çünkü eğer değiştirilmiş olsaydı o özellikleri taşımazdı.”[2]
Eğer beşer onun en küçük surelerinden biri gibi bir sure getirmeye gücü yetseydi İslam’ın meydana geldiği dönemde yaşayan ve İslam’ın azılı düşmanları olan Araplar fasahet belağet, siir ve hitabet gibi dallardaki üstün kabiliyetlerinden yararlanır, Kur’an’ı yenmek için hiçbir girişimden geri durmaz, bu hususta asla tereddüt etmez ve yeni ortaya çıkan İsam’la mücadele için kendilerini türlü türlü zahmet ve sıkıntılara sokmak yerine Kur’an’ın kendi meydan okumasına nazaran Kur’an gibi bir sure getirerek yeni ortaya çıkmış bu dinin ortadan kaldırır ve onu tarih sahnesinden silip atarlardı. Nitekim İslam düşmanları bu yolda bir çok girişimlerde bulunmuş ama bir başarı elde edememişlerdir. Kur’an şöyle buyurur: “Eğer insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek için bir araya gelseler bunu yapamazlar onlar birbirlerine destek olsalar bile.”[3]
Kur’an’ın diğer meydan okuma yönlerinden biri de onun her türlü çelişkiden uzak olduğu konusudur. Kur’an şöyle diyor: “Acaba onlar Kur’an üzerinde düşünmezler mi?”[4] “Eğer Allah’tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı onda birçok çelişkiler olduğunu görürlerdi.”[5]
Biz bugün elimizde bulunan Kur’an’ın ayetleri arasında hiçbir ihtilaf ve çelişkinin olmadığına şahidiz.
Yine Peygamber’e inen Kur’an hakkında bildiğimiz diğer vasıflar hakkında da durum bundan ibarettir. Örneğin gayptan haber vermek, peygamberlerin öyküleri, ilahi öğretiler ve… bütün bu özelliklerin bugün elimizde bulunan Kur’an’da var olduğunu görmekteyiz.[6]
İkinci Delil: Bu delil birkaç mukaddimeden oluşur:
1. Din Allah tarafından insanların hidayeti için peygambere gönderilen öğretilerin tümüne denir.
2. Son dinden önceki mursel dinler Allah katındaki kamil dinin bir kısım öğretilerini zamanın gereklerini göz önünde bulundurarak insanlara getirmişlerdir.
3- Mürsel dinlerin çok olmalarının hikmeti, o kamil dinin yeni öğretilerini sunmanın yanı sıra önceki şeraitten tahrife uğramış kısmını tashih etmektir.
4. İlahi dinler zinciri ancak şu özelliklerde bir dinin zuhur etmesiyle son bulur:
1- Son din kamil bir din olmalı ve insanların hidayeti için gerekli olan bütün hidayet unsurları onda açıklanmış olmalı.
2- Bu din bütün tarih boyunca tahriften uzak olmalıdır. Eğer bu iki unsurdan biri olmazsa akıl böyle bir dinin son din olmayacağına hükmeder.
Bu mukaddimelere nazaran şu sonuca varırız ki son din olan İslam dini her türlü tahriften korunmuştur. [7] Bu da şu anlamdır ki bu dinin temel kitabı her türlü tahrif ve değiştirmeden korunmuştur.[8]
Buraya kadar son dinin kitabının her türlü tahriften korunmuş olduğu aklen ispatlanmış olur. Bu akli hükmü şu öncüllerle bir arada nazara aldığımızda:
A: İslam dini son dindir
B: Kur’an bu dinin kitabıdır
Şu sonuca varırız ki Kur’an her türlü tahrif ve değiştirmeden korunmuştur.[9]
Peygamber’in son peygamber olduğunu kabul edip İslam dinin son ilahi din olduğuna inandıktan sonra bu yüce dinin kaynağı ve belgesi olan Kur’an’ın Yüce Allah tarafından korunmadığını nasıl söyleyebiliriz?
Kur’an’ın tahrife uğradığı fikri bu dinin ebedi bir din oluşu ve tarihin sonuna kadar kıyamete kadar kalıcılığı asla bağdaşmaz.
3. Delil:
Eğer Kur’an’ın Müslümanların yaşayışlarına anlam katan her şey olduğuna; anayasa, yaşayış düsturu, kanun, mukaddes kitap ve ibadet simgesi gibi önemli anlamları bir arada ifade ettiğine dikkat edilirse böyle bir belgede her hangi değişiklik yapmanın, eksiltip azaltmanın mümkün olmadığı ortaya çıkar.
Kur’an bir kitaptır ki Müslümanlar ilk günden itibaren onu namazlarında, camilerde, evlerinde, savaş meydanlarında, düşmana karşı argüman sunduklarında hep ona başvuruyor ve ondan yararlanıyorlardı. Hatta tarihi belgelerde bu kitabı eşine öğretmek, evlilik sırasında mehir olarak belirlendiğini bile kaydedilmiştir.
Her merasimde okunan, her babanın çocuğuna öğretmeği bir görev bildiği ve İslam hakkında bilgi edinmek isteyen her kesin başvurduğu tek kitap Kur’an’dır. Bütün bu özellikler nazara alındığında böyle bir kitabın değişikliğin ihtimali mümkün müdür?[10]
4. Delil:
Kur’an bir kitap olarak Resulullah’ın kendi döneminde toplanmıştır.[11] Eğer bir kimse bunu kabul etmese de şunu bilmelidir ki Kur’an’daki surelerin sırasında ihtilaf eden bilginler Kur’an’a hiçbir kelimenin artırılıp eksiltilmediğinde şüphe etmemişlerdir. Çünkü Müslümanlar bu ilahi kitabı ezberleyip korumaya oldukça büyük bir önem vermekteydiler. Hatta o dönemde kişilerin şahsiyet ve konumu Kur’an ayetlerinden ne kadarını ezberlediği ile ölçülürdü.
Kur’an hafızlarının sayısı o kadar çoktu ki hatta tarihte okuyoruz ki Ebubekir’in döneminde vuku bulan bir savaşta Kur’an karilerinden 400 kişi öldürüldüler.[12]
Peygamber’in hayatında meydana genle Bi’r Meune olayında Peygamber’in ashabından 70 Kur’an karısının şehit olduğu yazılmıştır.[13]
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki Kur’an’ın hafız, kari ve muallimleri o kadar çoktu ki yüzlercesi bir olayda şehit düşüyordu. Buna göre Kur’an evlerin veya camilerin köşesinde kalmış, unutulmuş bir kitap değildi ki kimse onu değiştirmeye kalkışabilsin.
Gün geçtikçe Kur’an’a karşı ilgi daha da arttı ve Kur’an’ın nüshaları çoğaltılıp şehirlere gönderildi baskı icat edildikten sonra da Kur’an İslam ülkelerinde en çok basılan kitap haline geldi. Bütün bunların yanı sıra İslam ülkelerinin her yanında yüzlerce hafız her dönemde yetişmiş ve yetişmekteler.
Şimdi birçok İslam ülkesinde Medresetu Tahfizu’l Kur’an adı altında Kur’an hafızı yetiştiren medreseler bulunmaktadır. Bu medreselerde küçük yaşlardan başlayarak Kur’an hafızı olan onlarca öğretmen ve öğrenci bulunmaktadır.[14]
Bazı raporlara göre Pakistan’da bir buçuk milyon Kur’an hafızı vardır.[15] Mısır’daki El-Ezher üniversitesinin giriş şartlarından biri Kur’an hafızı olmaktır. Yani hafızlıkta 40 not üzerinden en az 20 notu alması gerekir.[16]
Kısacası Kur’an’ı ezberleme sünneti Peygamber’in döneminden ve bizzat Peygamber’in kendi emri ve tekidi ile başlamış ve yüzyıllar boyunca bütün canlılığı ile devam etmiştir.
Acaba böyle bir ilgiye mazhar olan Kur’an’ın tahrif edilmesi düşünülebilir mi?
5. Delil:
Peygamber’in (s.a.a) birçok yazıcıları vardı. Bunlar vahiy geldiğinde onu kaydediyordular. Bunlar 43 kişiydiler[17] en meşhurları 4 halifeydi. Ancak bu yazıcılar arasında Ali b. Ebitalib ve Zeyd b. Sabit daha çok Peygamber’le birlikteydiler.[18] Bu kadar yazıcısı olan bir kitabın tahrife uğraması nasıl mümkündür?
6. Delil:
Büyük İslam önderlerinin sürekli bu ilahi kitaba sarılmaya emretmeleri[19] bu kitabın olduğu gibi korunduğunu gösterir.
İmam Ali (a.s)’ın Nehcü’l-Belağa’nın 133. hutbesindeki sözleri bunun açık örneğidir. Bu hutbede şöyle okumaktayız: “Allah’ın kitabı sizin aranızdadır. O asla yorulmayan bir konuşmacıdır; direkleri sarsılmayan bir binadır, dostları mağlup olmayan bir kıvanç vesilesidir.”[20]
Yine 176 hutbede şöyle diyor:
“Kur’an öğüdünde hıyanet olmayan bir öğütçü, saptırmayan bir kılavuzdur.”[21]
Yine bu hutbenin başka bir yerinde şu cümleler yer alır:
“Bu Kur’an’la oturup kalkan kendisinde bir artış ve eksiklik olmadan ayağa kalkmaz; hidayeti artar ve körlüğü azalır.”[22]
Bu gibi sözleri Hz. Ali ve diğer din önderlerinin tavsiye ve emirleri arasında çoktur. Eğer bu kitapta tahrif olsaydı bu kitaba önem vermek hakkında bu kadar tekit edilmez ve hak ve batılı birbirinden ayırt edici bir ölçü olarak değerlendirilmezdi.[23]
Yukarıda işaret edilen altı delil ışığında Kur’an’da hiçbir tahrifin olmadığı iniş zamanından günümüze kadar değişmeden Allah tarafından korunduğu açıkça belli olur.
[1] Bk. Peyam-i Kur’an, Mekarim Şirazi
[2] Bk. El-Mizan, Tabatabi, c. 12 s. 157
[3] İsra, 88
[4] Nisa: 86
[5] Bk. Meban-i Kelami İctihat, s. 67
[6] Tercüme-i El-Mizan, c. 12 s. 150 154
[7] Hadevi Tehrani, Mebani Kelami İctihad, s. 67
[8] Ade
[9] Ade
[10] Tefsiri Nümüne, c. 11 s. 22
[11] Kur’an’ın toplanış tarihi hakkında değişik görüşler vardır. Bk. Dizin: Kur’an’ın Toplanışı, soru: 71
[12] Muntahap Kenzu’l-Ummal El-Beyan fitefsiri’l-Kur’an’dan naklen s. 260
[13] Sefinetu’l-Bihar c. 1 s. 57
[14] Bu hususta Dr. küçük yaşta Kur’an hafızı olan Muhammed Hüseyin Tabatabi’nin hayatını okumakta yarar vardır.
[15] Nümüne Tefsiri c. 11 s. 24 Bu istatistikler önceki yıllara aittir. Şimdi bu rakamlar artmıştır.
[16] Ade Ferid Vecdi Ansiklopedi’sinden neklen
[17] Tarihçiler bunların sayısını 14 kişiden 43 kişiye kadar yazmışlardır.
[18] Zencani Ebu Abdullah, Tarihu’l Kur’an s. 24
[19] Yani din önderlerinin sözlerini incelediğimizde müslümanların ilk dönemden şimdiye kadar bu Kur’an’a sarılmış olduklarını gösterir.
[20] َ کِتَابُ اللَّهِ بَیْنَ أَظْهُرِکُمْ نَاطِقٌ لَا یَعْیَى لِسَانُهُ وَ بَیْتٌ لَا تُهْدَمُ أَرْکَانُهُ وَ عِزٌّ لَا تُهْزَمُ أَعْوَانُه.
[21] اعْلَمُوا أَنَّ هَذَا الْقُرْآنَ هُوَ النَّاصِحُ الَّذِی لَا یَغُشُّ وَ الْهَادِی الَّذِی لَا یُضِلُّ .
[22] وَ مَا جَالَسَ هَذَا الْقُرْآنَ أَحَدٌ إِلَّا قَامَ عَنْهُ بِزِیَادَةٍ أَوْ نُقْصَانٍ زِیَادَةٍ فِی هُدًى وَ نُقْصَانٍ مِنْ عَمًى.
[23] Bk. Tefsir-i Nümüne c. 11 s. 24 – 26