Please Wait
8245
Bazıları İslam’ın şiir ve şiir söylemeyle bağdaşmadığını sanmaktadır. Oysaki bu bir vehimden ibarettir. Şüphesiz şiir zevki ve şiir söyleme sanatı insan varlığının tüm sermayeleri gibi doğru bir yolda kullanıldığı ve olumlu ve yapıcı bir şekilde istifade edildiği takdirde değerlidir. Ama inanç ve toplum ahlakının temellerini viran etmek için tahrip edici bir vesile olarak kullanılır ve fesat ve kayıtsızlığa teşvik etmek için istifade edilirse veya insanları nihilizme, hiçliğe ve hayalciliğe yönlendirir veyahut muhtevasız salt bir meşguliyet olarak telakki edilirse değersiz ve hatta zararlı olacaktır. O halde şiir bir vesiledir ve onu değerlendirme ölçüsü, şiirin kullanıldığı yolda hangi hedefi gütmesidir. Maalesef dünya ulus ve halklarının edebiyatları tarihi boyunca şiirden birçok kötü istifadede bulunulmuştur ve bu ilahi zarif zevk kirli muhitlerde öylesine kötü bir duruma düşürülmüştür ki bazen bozgunculuk ve tahribin en etkili aracına dönüşmüştür. Özellikle Arap kavminin düşünsel ve ahlaki olarak sapma dönemi olan cahiliye çağında şiir, şarap ve yağma her zaman yan yana kullanıla gelmiştir! Ama yapıcı ve gayeli şiirlerin tarih boyunca birçok yiğitlik yarattığı ve bazen bir kavim ve milleti hunhar ve zalim düşmanlar karşısında seferber ettiği ve bu vesileyle onları pervasız bir şekilde düşmana yönelttiği ve düşmanı alt ettirdiği gerçeğini kim inkâr edebilir. Ehlibeyt imamlarından da gayeli şiir ve şairler hakkında birçok niteleme ve de onlar hakkında dua ve kendilerine verilmiş hediyeler nakledilmiştir. Eğer onları nakledersek söz uzayacaktır. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Bu güne dek bizim hakkımızda şiir söyleyip de kutsal ruh tarafından teyit edilmemiş hiç kimse yoktur.
Bazıları İslam’ın şiir ve şairlik ile uyuşmadığını sanmaktadır. Bu sanı, “وَ الشُّعَراءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغاوُون”[1] ayetinden kaynaklanmaktadır. Oysaki böyle bir sanı vehimden başka bir şey değildir; zira ayet tüm şiir türlerini yerme maksadını gütmemektedir. Sadece özel bir tür şiiri yermektedir. Bu yüzden bilginlerimizin şiir hakkında detaylı açıklamalarda bulunduğunu görmekteyiz. Bu cümleden olmak üzere Tefsir-i Numune’de şöyle belirtilmiştir:
İslam’da Şiir ve Şairlik
Kuşkusuz şiir zevki ve şairlik sanatı insan varlığının tüm sermayeleri gibi doğru bir yolda kullanıldığında ve olumlu ve yapıcı olarak kendisinden istifade edildiğinde değerlidir. Ama inanç ve toplum ahlakının temellerini viran etmek için yıkıcı bir vesile olarak kullanılır ve de bozgunculuk ve kayıtsızlığa teşvik etmek amacıyla kullanıldığında veya insanları nihilizm, hiçlik ve hayalciliğe yöneltirse veyahut salt muhtevasız bir meşguliyet olarak telakki edildiğinde değersiz ve hatta zararlı olacaktır. Bu cümleyle yukarıdaki ayet perspektifinden şairlik iyi midir kötü müdür, çirkin midir güzel midir, İslam şiire izin vermekte midir veya vermemekte midir sorusunun cevabı aydınlanmış olmaktadır. Bu sözdeki cevap bu hususta İslam’ın değerlendirmesinin hedefler, cihetler ve neticeler üzerine olduğunu yansıtmaktadır. Müminlerin önderi Ali (a.s), Mübarek Ramazan ayının bir gecesinde iftar esnasında bir grup yareni şiir ve şairlerden söz edince onları muhatap almış ve şöyle buyurmuştur: Biliniz ki sizin işinizin ölçüsü dindir ve sizi koruyan şey takvadır. Sizin süsünüz edep ve haysiyetinizin sağlam kaleleri de ilim ve tevazudur.[2] Bu, şiirin bir vesile olduğuna ve onun ölçüsünün de hangi yolda kullanılıp neyi hedeflediğine işaret etmektedir. Ama maalesef dünya halk ve milletlerinin edebiyatları tarihi boyunca şiirden birçok kötü istifadede bulunulmuştur ve bu ilahi zarif zevk, kirli muhitlerde öylesine kötü bir duruma düşürülmüştür ki bazen bozgunculuk ve tahribatın en etkili aracı haline dönüşmüştür. Özellikle Arap kavminin düşünsel ve ahlaki sapma dönemi olan cahili çağda şiir, şarap ve yağma her zaman beraber kullanılmıştır! Ama tarih boyunca yapıcı ve gayeli şiirlerin birçok yiğitlikler yarattığını, bazen bir kavim ve milleti hunhar ve zalim düşmanlar karşısında seferber ettiğini ve bu vesileyle pervasız bir şekilde onların düşman saflarına saldırdığını ve düşmanı alt ettiği gerçeğini kim inkâr edebilir. İslam devriminin gelişmesine tanıklık ve şahitlik ettiğimiz dönemlerde vezin şiirlerin ve şiir kalıbına dökülmüş sloganların ne tür bir hareketlilik, heyecan ve aksiyon yarattığını ve nasıl damarlardaki kanları kaynattığını, insan saflarını nasıl kabarttığını ve bu kısa ve sade ama yiğitlik ve heyecanlandırıcı şiirlerin düşmanı nasıl titrettiği ve saraylarının temellerini sallandırdığını gördük. Aynı şekilde bazen ahlaki bir şiirin bir insanın varlık derinliklerine büyük ve çok muhtevalı bir kitabın sızamayacağı kadar sızdığını ve etkilediğini kim inkâr edebilir. Evet, Hz Peygamberden nakledilen meşhur bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
”ان من الشعر لحكمة، و ان من البيان لسحرا” Bazı şiirler hikmettir ve sözlerin bazıları da sihirdir.[3] Bazen şiirler çığır açmaktadır. Bazen şairane vezin kelimeler düşmanın kalbinde kılıcın kesiciliği ve okun etkisini gösterir. Nitekim Hz Peygamberden nakledilen bir hadiste bu şiirler hakkında şöyle buyrulmuştur: Muhammed’in canının elinde olduğu kimseye yemin olsun ki bu şiirlerle sanki onlara ok fırlatmaktasınız.[4] Hz Peygamber bunu düşmanın hicivli şiirler ile Müslümanların psikolojisini zayıflatmak için çabaladığı sırada söylemiştir. Hz Peygamber bu esnada onları yermek ve müminlerin psikolojisini takviye etmek için şiir söylemeyi emretmiştir. Hz Peygamber İslam’ı savunan şairlerin biri hakkında şöyle buyurmuştur: Onları hicvet, Cebrail seninledir.[5]
Özellikle mümin bir şair olan Ka’ab bin Malik İslam’ı savunmak için şiir söylediği esnada Hz Peygamber’den Ey Resulallah şiir hakkında bu yerici ayetler nazil olmuştur ne yapmalıyım diye sorduğunda, Hz Peygamber mümin canı, kılıcı ve diliyle cihat eder[6] diye buyurmuştur. Ehlibeyt İmamlarından da hedefli şiir ve şairler hakkında birçok niteleme ve onlar hakkında dua nakledilmiş ve kendileri tarafından onlara hediyeler verilmiştir. Eğer onların tümünü nakledecek olursak söz uzayacaktır. Ama maalesef tarih boyunca bir grup bu büyük sanatı ve yaratılışın en güzel yansıması olan melekuti zarif zevki kirletmiş ve göğün zirvesinden maddeciliğin en alt tabakasına indirgemiştir. Onlar en güzel şiir en yalan olanıdır deyimini yaratacak kadar yalan söylemiştir. Bazen şiiri zalim ve diktatörlerin hizmetine adamış ve az bir ücret karşılığında birçok dalkavukluk ve yağcılıkta bulunmuşlardır ve bazen de ayyaşlık, şarap, rezillik ve rüsvalığın nitelemesinde o kadar ileriye gitmişlerdir ki kalem onları belirtmekten utanç duymaktadır. Bazen de şiirleri ile savaş ateşini tutuşturmuş ve insanları yağma ve katliam yapmak için birbirinin canına düşürmüş ve yeryüzünü günahsızların kanıyla boyamışlardır. Ama bunun karşısında zalime haraç vermeyen, bu melekuti sanatı insanların özgürlüğü için ve temizlik ve takva yolunda ve yağmacılar, hırsızlar ve diktatörler ile mücadele etme doğrultusunda kullanan imanlı ve gayeli şairler de olagelmiş ve övünmeyi hak etmişlerdir. Onlar bazen hakkı savunmak için söyledikleri her beyit ile cennetten kendileri için bir ev almışlardır[7] ve bazen de Ümeyye oğulları ve Abbasiler gibi zalim hâkimlerin nefesleri kestiği zorba dönemlerde “Medaris-i ayat” kasidesi gibi kasideler söyleyerek kalpleri aydınlatmış ve yalan ve sahte perdeleri parçalamışlardır. Sanki kutsal ruh bu şiirleri onların dillerine aktarmıştır. Bazen de aşağılanmış hissine kapılan zulüm görmüş halkaları hareketlendirmek için şiir söylemiş ve hareket, yiğitlik ve heyecan yaratmışlardır. Kur’an onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
”إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحاتِ وَ ذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيراً وَ انْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ ما ظُلِمُوا. “
Enteresan olan şudur, bu gruptaki şairler bazen bir takım ebedi eserler geride bırakmış ve İslam dininin büyük önderleri de bazı nakillere göre onların şiirlerini korumayı halka tavsiye etmişlerdir. Nitekim “Abdi’nin” şiirleri hakkında İmam Sadık’tan (a.s) şöyle nakledilmiştir: Evlatlarınıza Abdi’nin şiirlerini öğretin zira o Allah’ın dini üzerinedir.[8] Bu konuyu Abdi’nin hilafet ve Hz Peygamberin halifesi hakkında söylediği meşhur sözlerinden birisini belirterek sonlandırıyoruz:
Onlar, Allah Resulü kendinden sonra hiç kimseyi imam olarak seçmemiştir, ama biz seçeceğiz dediler.
Biz bir imam seçeceğiz ve eğer o hidayet üzerine olacak olursa ona itaat edecek ve eğer sapacak olursa onu doğrultacağız!
Biz onlara söyledik ki siz bu durumda kendi imamınızsınız. Siz yolunuzu kaybetmişsiniz oysaki biz yolumuzu kaybetmedik.
Biz Rabbimizin Ğadir Hum’da seçtiğini tercih ettik ve ondan hiçbir şekilde sapmayacak ve ayrılmayacağız.
Biz ilahi şeffaf nur üzereyiz. Ey Allah’ım nurumuzu artır ve ayaklarımızı sabit kıl.[9],[10]
Aynı şekilde Şehit Muhammed Sadık Sadr fıkhın bakışında şiir ve şairlik hakkında detaylı açıklamalarda bulunmuştur ve daha fazla bilgi edinmek için oraya müracaat edebilirsiniz.[11] Eminu’l İslam Şeyh Tabersi “El- Adabu’d Diniye Li’l Hazaneti’l Muiniyye” kitabında İmam Rıza’dan bir rivayet naklettikten sonra şöyle demektedir: Özetle belirtilen tüm hususlardan istifade edildiği üzere mukaddes ve saygın zaman ve mekânlarda şiir söylemek mekruhtur.[12] Ve bu hususta var olan sert rivayetler takiye esaslıdır. Konuyu güzel bir şekilde bağlamak için İmam Sadık’tan (a.s) şu rivayeti aktarıyoruz: Şimdiye dek bizim hakkımızda şiir söyleyip de kutsal ruh tarafından teyit edilmemiş kimse yoktur.[13]
[1] Şuara Suresi, 224. ayet, ve sapmışlar şairlerin peşinden gidiyor.
[2] İbni Ebi’l Hadid, Şerhi Nehcü’l Belağa, c: 20, s: 461.
[3] Bu hadisi Ehli Sünnet ve Şii âlimleri de içine alan birçok İslam alimi kendi kitaplarında nakletmiştir. (El- Kadir c: 2, s: 9 kitabına müracaat edebilirsiniz.)
[4] Müsnedi Ahmed, c: 3, s: 460.
[5] Müsnedi Ahmed, c: 4, s: 299.
[6] Tefsiri Kurtubi, c: 7, s: 4869.
[7] İmam sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bizim hakkımızda şiir söylerse, Allah onun için cennette bir ev inşa eder.”
(El- Kadir, c: 2, s: 3)
[8] Nuru’s Sakaleyn, c: 4, s: 71.
[9] Kummi, Abbas, El- Kunye ve’l Elkab, c: 2, s: 455.
[10] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsiri Numune, c: 15, s: 382 – 386.
[11] Ma Verau’l Fıkıh, c: 10, s: 93.
[12] Bahrani, Yusuf bin Ahmet bin İbrahim, El –Hadaigu’n Nazireti fi Ahkami’l İtreti’t Tahireti, c: 13, s: 164, Naşir Müessesetu’n Neşri’l İslami vabeste bi Camiayı Müderrisin, çapı evvel, Kum, 1405 h.k.
[13] Şeyh Saduk, Uyunu Ahbaru’r Rıza (a.s), c. 1, s: 7, Naşir: Neşri cihan, Tahran, çapı evvel, 1378 h.ş.